Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Dink soruşturmasını yürüten yetkililer, cinayetin arkasından ‘sürpriz’ sonuç çıkabileceğini belirttiler C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 9 ŞUBAT 2007 CUMA ‘Herkes çok şaşırabilir’ Mehmet FARAÇ Baronu Bulmak çen yüzyılda başlamış kavgasının sonuçlarıdır. Küreselleşmiş kapitalizmin, uygarlığın erdemlerini dikkate alacak hali kalmamıştır. O artık çürüme aşamasındadır ve geçen yüzyılda kazandıklarından daha fazlasını istiyor. Büyük metropollerin, süper güçlerin dişleri iyice sivrilmiştir. Bize uygarlık öğretenler şimdi verdikleri derslerden sıkıldılar. Tüm dünyayı kurtarma misyonlarını sosyalist dünyayı yerle bir ederek gösterdikten sonra, “üstün kültürlerini” yayma hevesine “kültürler çatışması” adını vererek, dillerin ve dinlerin merkezine yönelmişlerdir. Bizim coğrafyadadır gözleri. En büyük yalan, bunu uygarlık adına yaptıklarını söylemeleridir. Gerçekte uygarlıkla ilgileri kalmamıştır. Geçen depremde evlerini terk eden saftiriklerin “Avrupa! Amerika! Batı!” diye çığlık atmalarına aldırmayın siz. Bugün Batı, Irak’ı talan eden, 1 milyon insanın canına kıyan, çocuk askerleri ateşe süren, ellerini ovuşturarak kendine düşecek payı bekleyen Batı’dır. Pek çoğumuzun bu kanlı savaşı, “uygarlığın geriliğe karşı mücadelesi” olarak görmesinin nedeni, uygarlıkla ilişkisini dinin bağnazlığına terk etmiş Doğu ile “uygar” Batı arasında bir savaş gibi görmesindendir. Kavganın dıştan görünüşü ne yazık ki böyledir. İçten içe büyüyen ise, Doğu’nun ve Batı’nın çağdaşlarının bu tuhaf kavgaya direnme çabalarıdır. Çağdaşlık, yaşadığımız ve tüm dünya için ölümcül olabilecek bu krizi, yeni bir ekonomik, sosyal ve politik yapıya yönelerek aşma niyetini ete kemiğe büründürebilmek olacaktır. ??? Ne ilgisi var diyorsunuz belki de. Büyük reisler, baronlar, siyasetin kirli kahramanları bu ortamın figüranlarıdırlar. Onları kriminolojinin yöntemleriyle ortaya çıkaramazsınız. Bu karışık, karmaşık ortamda baronu bulamazsınız. Bilirsiniz, ama bulamazsınız. Büyük baronun koruması altındadır o! guray.oz@cumhuriyet.com.tr Ankara’daki üst düzey bir yetkili, bazı çevrelerce “bilgi kirliliği” yaratıldığını vurgularken “Operasyon çok ama çok ilginç sonuçlara gidebilir. Basındaki yayınların çoğu bilgi kirliliğine hizmet ediyor. Bir aylık süre gerekiyor. Kesinlikle sağlıklı sonuç alınacak” görüşünü savunuyor. Hrant Dink suikastında, güvenlik birimlerinin ihmaliyle ilgili tartışmalar büyük boyutlara ulaşırken, soruşturmayı yürüten yetkililer, olayın üzerine kararlılıkla gidildiğine ve “kesinlikle sağlıklı bir sonuç” alınacağına inanıyor. Ancak soruşturmanın “sürpriz” biçimde sonuçlanacağı yolunda iddialar da bulunuyor. Yetkililer “bir ay” sürecek operasyonlarda tutuklamaların artacağını ve cinayetin tüm bağlantılarının deşifre edileceğini ileri sürüyor. Dink suikastının üzerindeki sis perdesi muhbirpolis ilişkisinde yaratılan karmaşa nedeniyle giderek kalınlaşıyor. Polis muhbiri olduğu belirlenen zanlılardan “Erhan Tuncel eyleme karıştı mı, ihbar mı etti yoksa çift taraflı mı çalışıyor” soruları da yeterince yanıtlanamadığı için karmaşa giderek büyüyor. Kamuoyu artık tetikçi, onu yönlendiren Yasin Hayal ve çevresinden çok, cinayete giden ihmal zinciri ve olayın ardındaki örgütlenmenin deşifre edilmesini bekliyor. Yetkililer, Erhan Tuncel’in suikastı önceden haber veren istihbaratını “işlenmemiş bilgi”ve “denizde damla” olarak niteliyor ve gerekli biçimde değerlendirildiğini belirtiyor. Ankara’daki bir üst düzey yetkili ise kamuoyunun merakla beklediği soruları yanıtlarken, “soruşturmanın üzerine irade ve kararlılıkla gidileceğini” söylüyor. Yetkili, Cumhuriyet’in soruşturmayla ilgili gündeme getirdiği “bilgi kirliliği”nin bazı çevrelerce yoğunlaştırıldığına dikkat çekerken, Dink suikastını “yapan ve yaptıranların tüm bağlantılarının ortaya çıkarılacağını” belirtiyor ve bunun için “bir aylık bir zaman dilimine gereksinim olduğuna” vurgu yapıyor. Yetkili, operasyonda tutuklamaların artacağını, özellikle Hayal, Tuncel ve tetikçi Samast’ın internet ve telefon trafiğinin henüz tam anlamıyla çözülemediğini, Trabzon ve İstanbul’daki ilişkilerinin derinlemesine araştırıldığını ve ilginç bulgulara ulaşıldığını ifade ediyor. Ankara’daki yetkili, “Örgüt var mı” sorusunu, “tam değil” diye yanıtlıyor. Ancak “Bu iş nereye uzanır” sorusuna anlamlı bir karşılık veriyor: “Operasyon çok ama çok ilginç sonuçlara gidebilir. Kamuoyunun çok şaşıracağı bir sonuç da ortaya çıkabilir. Basındaki yayınların çoğu bilgi kirliliğine hizmet ediyor. Suikastı yapan, yaptıran ya da arkasındakilerle ilgili doğru ve kesin sonuçlara ulaşabilmek için operasyon ve soruşturmanın haftalar süreceğini tahmin ediyoruz. Bu işin sonunda sağlıklı bir sonuç alınacaktır. Ucu nereye kadar giderse gitsin, olayın üzerine iradeyle gidiliyor.” Yetkili, “Nasıl bir sürpriz, siyasi mi” sorusuna ise “Konuşmak için çok erken, herkes çok şaşırabilir” yanıtını veriyor. derin devletin faaliyetleri kadar tehlike içeriyor. Yalnız Erdoğan değil, bizzat bu eylemleri önlemekle görevli kamu yetkilileri ise Dink suikastının ardından İçişleri Bakanlığı’na yoğunlaşan tepkileri azaltmak için dikkat dağıtma senaryolarına başvuruyor! HEDEF ŞAŞIRTMA Dink cinayeti soruşturmasında ortaya saçılan siyasi ve idari ilişkilerin nedenlerinin çözülmesi beklenirken, polis aynı günlerde El Kaide’nin kış uykusundaki hücrelerini uyandırmayı yeğliyor! Operasyon zili ne ilginçtir ki, ABD’nin PKK ile mücadeledeki özel temsilcisi Joseph Ralston’un Ankara’ya gelişi arifesinde çalıyor! Ralston’un uçaktan indiği gün gazetelerin birinci sayfalarını El Kaide operasyonu ile ilgili haberlerin süslemesi sokaktaki insana bile manidar geliyor! ‘DEŞİFRE VE KARARTMA’ Dink cinayetinde ihmali olduğu iddiasıyla hedef tahtasına konulan ve bir süre önce Trabzon’da görev yapan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, 7 kentte 48 kişinin gözaltısıyla sonuçlanan bu “deşifre ve karartma” operasyonuyla dikkatleri Dink suikastından uzaklaştırıyor, gündemi biraz olsun değiştirmeyi başarıyor, hem de Ralston’a ABD’nin yıllardır kan ağladığı El Kaide terörüyle Türkiye’de nasıl mücadele edildiğini göstermiş oluyor! KRİTİK KOLTUK BOŞ! Dink suikastındaki ihmal, basın ve muhalefetin büyük tepkisini çekerken Başbakan Tayyip Erdoğan, aylardır boş duran Emniyet Genel Müdürlüğü koltuğunu doldurmak yerine, yetkilerini göz ardı edip “derin devlet” karmaşasına sığınıyor. Aslında polismuhbir ilişkisi ve ikileminde yaşanan istihbarat karmaşası ile buna yol açan ihmal zinciri en az Tüm zanlılar azmettirici olarak Elazığlı Erhan’ı gösterirken uzmanlar ‘tepe’ye ulaşmakta zorlanıyor Cinayette kilit isim ‘Tuncel’ Hrant Dink suikastında tutukluların sayısının 8’e ulaşması, eylemin ardında “örgütlü bir güç” olduğu iddialarına ağırlık kazandırırken güvenlik birimlerince derlenen son bilgilerde, cinayetin azmettiricisi olarak Erhan Tuncel’in adı netleşiyor. Tutuklanan zanlılardan Tuncay Uzundal’ın, “Eylemi Erhan yaptırdı” şeklindeki ifadesi ve bazı önemli bulgulardan yola çıkan güvenlik birimleri, örgütlenmenin tepesine ulaşmaya çalışıyor ancak ciddi engellerle karşılaşıyor!.. Polis muhbiri olduğu ifade edilen Erhan Tuncel’in azmettirici olduğu ve Samast’ı (küçük fotoğraf) tetikçi olarak kullandığı iddiası güç kazanıyor. SUİKASTIN KRONOLOJİSİ Dink’in öldürülmesiyle ilgili soruşturma süreci, polismuhbir ilişkisinin yarattığı karmaşada yürütülüyor. Tutuklu sayısının 8’e ulaşmasının ardından, suikastın organize bir ekip tarafından gerçekleştirilme ihtimali giderek büyüyor. Zanlılardan Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in Büyük Birlik Partisi (BBP) ve partinin gençlik örgütleriyle ilişkisinin deşifre olması, BBP’nin Trabzon’daki belediye başkan adayı Ali Kemal Hacısalihoğlu’nun oğlu Salih Hacısalihoğlu’nun da tutuklanmasıyla birlikte eylemcilerin “Türkİslam sentezci tarikatçı yapı”dan geldiği, “önemli mevkiler”den destek aldığı ve yönlendirildiğine ilişkin iddialar da ağırlık kazanıyor. Suikast soruşturmasında bilgi karmaşası yalnızca basın ve kamuoyunda değil, devletin zirvesinde de kafa karışıklığı yaratıyor. Özellikle hükümet çevreleri olayla ilgili net bir teşhis yapamazken üzerine gidilmesi gereken hedef konusunda da çelişki yaşıyor; “derin devlet” tanımlamasının dışında kararlılık sergileyemiyor. Soruşturmayı yürüten güvenlik birimleri bu karmaşaya son vermek için kesinleştirdikleri eylem şeması üzerinden sonuca ulaşmaya çalışıyor. Buna göre polisin elinde suikastçıların lojistik, organizasyon ve eylem birimlerinin bağlantıları açısından bir sorun bulunmuyor. Polisin şimdilik kesinleştirdiği son bilgilerde, azmettirici olarak Erhan Tuncel’in adı net biçimde öne çıkıyor. Bu kişiyi yalnızca Yasin Hayal’in “Abi” söylemi deşifre etmiyor. Hayal’in Ogün Samast’tan önce tetikçi olarak belirlediği Zeynel Abidin Yavuz’un verdiği ifadeler de Tuncel’i azmettirici olarak işaret ediyor. “Örgüte üye olmak” suçundan tutuklanan Yavuz’un, ifadesindeki şu sözleri dikkat çekiyor: “Yasin Hayal beni çağırdı, ‘Bir adam var vurursan kahraman olursun’ dedi. Ben de kim olduğunu sordum. Bunun üzerine vurulacak şahsın fotoğraflarını bilgisayardan çıkış alarak bana gösterdi. ‘Bu adam Hrant Dink, Ermenidir, Türklüğe hakaret etti’ dedi. ‘Şaşırdım, nereden çıktı bu iş’ diye sordum. Yasin de bana ‘Bu işi Erhan abin verdi’ diye konuştu. Ancak ben kabul etmedim, Sonra İzmit’e gidip bir işe girdim, çalışmaya başladım!” Tuncel’i azmettirici konumuna getiren ifadeler bunlarla da kalmıyor. Tuncay Uzundal ise Ogün Samast’a olay sırasında üzerinde olan Türk bayrağını veriyor ve onu Kartal marka bir otomobille otogara götürüyor. Erhan Tuncel’in ev arkadaşı olan Uzundal, ifadesinde, Yasin Hayal’e eylem talimatını Tuncel’in verdiğini ve suikastın detaylarını bildiğini söylüyor. Hayal, Yavuz ve Uzundal’ın ifadeleriyle olaydaki azmettirici konumu iyice öne çıkan polis muhbiri Erhan Tuncel’i eyleme kimin yönlendirdiği konusu “idari ve siyasi ilişkiler de gözetilerek” derinlemesine araştırılıyor. Bu araştırmada, Tuncel’in polismuhbir işbirliğindeki ilişkisinin içeriği ve çerçevesi de kapsamlı biçimde inceleniyor. Ancak soruşturmayı yürüten ekiplerin bazı unsurların engeliyle karşılaştığı hatta gerekli desteği alamadığı yönünde iddialar bulunuyor. Aslında bu yakınmada, son günlerde dile getirilen güvenlik kurumlarındaki tarikatçı örgütlenmenin payı da ima ediliyor! Uzmanlar kamuoyundaki bilgi kirliliğini yok etmek için “kesinleşen” ve devletin üst noktalarına da iletilen eylem kronolojisi ve örgütlenme şemasını şöyle açıklıyor: “Erhan Tuncel azmettirici olarak öne çıkıyor. Yasin Hayal, silah ve tetikçinin sağlanması ile eylem planının organizasyonunu üstlendi. Mermileri BBP’li Salih Hacısalihoğlu verdi. Zanlılar karargâh olarak Ahmet İskender’in Pelitli beldesindeki kırtasiye dükkânını kullandı. Zeynel Abidin Yavuz ilk tetikçi olarak saptanmasına karşın görevi kabul etmedi ve suikastı gizledi. Ersin Yolcu ve Tuncay Uzundal suikastı bilmelerine karşın Samast’ı otogardan uğurladı. Tutuksuz yargılanmak üzere salıverilen 10 kadar kişi ise suikast hücresinin lojistik unsurları olarak faaliyet gösterdi.” Geriye Tuncel’i kimin yönlendirdiği sorusunun yanıtlanması kalıyor. Tuncel’in “yardımcı istihbarat elemanlığı” görevinin çerçevesini çizenlerin bu soruya en iyi yanıtı verebileceği söyleniyor! anlıyı buldular. Emri vereni buldular. Bir iddiaya göre azmettireni de buldular. Emri verenin ve doğruysa azmettirenin şefini, büyük reisi bulamıyorlar. Büyük reisi bulsalar, baronu bulamayacaklar. Bulamazlar. Çünkü bulmakla bilmek aynı şey değildir. Bulamayız, ama biliyoruz. ??? Bu gibi durumlarda kriminolojinin yöntemlerine güvenerek büyük reis aramanın yararına inanmam ben. Onun yerine büyük haritaya bakmak, “neden” sorusuna yanıt aramak daha verimlidir. Harita, yaşadığımız günlerde biraz karışıktır. Tıpkı 12 Mart’tan, 12 Eylül’den önce olduğu gibidir. Bir adım daha ileri gidelim. O günlerden biraz daha karmaşıktır. Türkiye’nin canına okuyan o iki dönemeçten önce, katiller, azmettirenler, reisler, büyük reisler canla başla çalışıyorlardı. Karmaşayı “çözmeye” niyetli olanlar da pusuda bekliyorlardı. Çözdüler. O yıllarda dışarısı görece sakindi. Fırtına öncesinin “sükuneti” vardı dışarıda. Yaklaşan büyük depremin uğultuları geliyordu. Kulakları hassas olanların gürültüyü hissedenlerin bir bölüğü, kendilerini ve inandıklarını terk etmenin telaşındaydılar. Türkiye her şeye sıfırdan başlamanın sıkıntısıyla insanları asıyor, yeni işkence teknikleri keşfediyordu. ??? Şimdiki durum o günlerin yeniden yaşanması değildir. Biraz daha fazlasıdır. Bugün yaşadıklarımız, deprem sonrasının acımasız üstencilerinin, müteahhitlerinin buldozerlerle dünyayı düzleme operasyonundan bize düşen paydır. Operasyondaki payımızı artırmak istiyorlar! Bizde buna inanan ve “payımız artsın” diye uğraşan çoktur. Yurdumuzu bir belanın orta yerinde yangın yerine çevirmenin ve paylarını artırmanın düşünü kuranları bir kenara yazın. Büyük reis onların içindedir. ??? Ama haritaya biraz daha geriden bakmayı teklif ediyorum ben. Yaşadıklarımız, moderniteyle, uygarlıkla Batı kapitalizminin ge Z Türkiye’ye Ermeni kıskacı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Merkezi New York’ta bulunan Time dergisinin, sözde Ermeni soykırımı iddiaları konusunda Avrupa baskısıyla birlikte belgesel DVD dağıtması, ABD Kongresi’ndeki Ermeni tasarısını engellemeye çalışan Ankara’daki sıkıntıyı en üst noktaya taşıdı. Ankara, son dönemde Ermeni lobisinin ataklarıyla hem Avrupa’da hem ABD’de kıskaça alındı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün çıkacağı ABD ziyareti öncesinde Time’ın, dergi ile birlikte Ermeni iddialarını savunan bir DVD hediye ederek sözde Ermeni soykırımını Avrupa kamuoyunun gündemine taşıması dikkat çekti. ABD’deki Ermeni lobisi böylece Avrupa ayağını kullanarak Gül’ün ABD temasları sırasında vereceği muhtemel mesajların etkisini kırmak istedi. Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) 2005 yılında yayımladığı ve sözde Ermeni soykırımı iddialarını çürüten belgesel filmin Time dergisi ile birlikte dağıtılmasının ardından özellikle Avrupa’daki Ermeni diyasporası, Time’ı yakın takibe aldı. tezlerini işleyen ve daha önce FransızAlman ortak kuruluşu olan Arte televizyonunda yayımlanmış “Ermeni Soykırı” belgeselini DVD formatında dağıtma kararı aldı. Ermeni diyasporasının bu girişimiyle birlikte gözler 24 Nisan öncesinde ABD Kongresi’nin takınacağı tutuma çevrildi. George W. Bush yönetiminin tasarının geçmesini engellemeye çalışacakları taahhüdüne karşın, sözde Ermeni soykırım iddialarının, ABD Kongresi’nin alt kanadında tanınmasını öngören tasarı, Temsilciler Meclisi’ne resmen sunuldu. Ermeni lobisinin önde gelen isimlerinden Demokrat milletvekilleri Adam Schiff ve Frank Pallone ile Cumhuriyetçi milletvekilleri George Radanovich ve Joe Knollenberg tarafından sunulan tasarıya, 435 üyeli Temsilciler Meclisi’ndeki 140’dan fazla üye imza attı. Tasarı, resmen sunulmasının ardından, Temsilciler Meclisi’nin dışişleri komitesinin gündemine girecek. Tasarının bu komitede gelecek haftalarda görüşülüp oylanması bekleniyor. Tasarı burada kabul edilirse, Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’na gidecek ve üzerinde oylama yapılıpyapılmaması başkan Nancy Pelosi’nin inisiyatifine kalacak. öneticilerimizin ağızlarından bal damlıyor sanki... Hangi konularda derseniz, hepsini saymak, bu yazının bugün bitmemesi sonucunu yaratır. O nedenle kısa kesip ikisini irdelemekle yetinmek gerekiyor. Açıklanan başarılardan ilki Hrant Dink’in öldürülmesi şüphelilerinin 32 saat içinde yakalanmış olması. Bu nedenle olsa gerek, Hrant’ın öldürülmemesini sağlayacak önlemlere başvurulmaması, her yana çekiştirilebilecek birkaç sözcükle geçiştirilmek isteniyor. Şüphelinin, emniyetin sağa sola yerleştirdiği kameralar sayesinde belirlendiğine ilişkin başarı vurgulamaları da fos çıkmışa benziyor. Son bilgilere göre televizyon ekranlarından da yayımlanan görüntülerin kaynağının, Agos gazetesi civarındaki bir işyerinin güvenlik kamerasına ait olduğuna ilişkin iddialar ağır basıyor. İnsanların en doğal hakkı sayılan yaşama hakkının korunmasına yönelik başarısızlığı, soruşturmanın başarısını gündeme getirerek örtmeye çalışmak, nasıl bir başarıdır anlamak olanaklı değil. ??? Son günlerde kamuoyuna anlatılması için çaba gösterilen başarılardan bir Y GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ başkası da “Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğinin yavaş da olsa düzelmeye başlamış” oluşu. Ağızlardan damlayan ballardan biri de bu konuda. Tabii “bal” deyince bizler gibi saf tüketicilerin aklına, arıların yaptığı bal geliyor. Oysa araştırmalar ve incelemeler, Türkiye’deki balların bir bölümünü arıların yapmadığını eski polis bültenlerine öykünerek arı kılığına girmiş iki ayaklılar tarafından üretildiğini gösteriyor. Bu yüzden baldan söz ederken bu durumu da göz ardı etmemek gerekiyor. Lafı fazla uzatmayalım. Devletlilerimizin verdikleri bilgiye göre Türkiye’nin milli geliri artarken en düşük yüzde 20’lik gruptakilerin payı yüzde 6.0’dan yüzde 6.1’e çıkmış. Bu sonuç, küçük de olsa küçümsenmeyecek bir başarıymış. Başarısız Başarılar... Yine karartılan bir bilgi söz konusuymuş iddiaya göre. Çünkü iki yıl önceki veriler aynı grubun yüzde 6.4 pay aldığını gösteriyormuş. Demektir ki yüzde 6.4 oranı önce yüzde 6.0’ya düşmüş, sonra da başarılı girişimler sonunda 6.1’e çıkarılmış. Yüzde 0.3’lük pay ise sizlere ömür. ??? Türkiye’de de varsıllığın sayısal sınırları yok. Kazanmanın yolunu yasalarla siyasal birlikteliklerle kolaylaştırmak en güncel yaklaşımların önünde gidiyor. Ama yoksulluğun ve açlığın sınırları kimi örgütler tarafından her ay belirlenerek açıklanıyor. 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 617 YTL olarak belirlenmiş. Oysa 2007 yılının ilk yarısı için belirlenen asgari ücret 403 YTL. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) önerisi asgari ücretin 589 lira olması yönünde. Bu tutar bile neredeyse dört kişilik bir aile için öngörülen açlık sınırı dolayında. ??? Yaşları tutanlar anımsayacaktır. Türkiye, barem dereceleri son üç dilimde kalan memurlarına uzun yıllar tazminat ödedi. Nedeni de şuydu: Bu dilimlerdeki memurların aldıkları maaşlar, belirlenen asgari ücretin altında kalıyordu. Devlet de utancını, aradaki farkı tazminat olarak ödeyerek gideriyordu. Başarılı politikalar sayesinde bu utançtan kurtuldular. Son açıklamalara göre en düşük memur maaşı yaklaşık 753 YTL. Emeklilerinin en düşük maaşı da 686 YTL oldu. Asgari ücretle en düşük memur maaşı arasında 350 YTL fark var. Yani sistem tersine işlemeye başlamış durumda. Bu yazının, memur maaşlarının yüksekliğini anlatmak için yazılmadığını belirtmeliyim. Çünkü yoksulluk sınırı verileri ortada duruyor. Memurunu bile yeterince koruyamayan yöneticilerimizin, işçileri yok saymaktaki başarısını anlatmak amacıyla yazmaya çalıştım. ARTE’DE YAYIMLANDI Dergi ile Ermeni diyasporası arasında yapılan pazarlıklar sonucu bu kez Ermeni oerinc?cumhuriyet.com.tr