23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı Sezer, ‘Ulusal çıkarlara ters’ diyerek Petrol Yasası’nın bazı maddelerini veto etti 9 ŞUBAT 2007 CUMA CÜNEYT ARCAYÜREK Kuzu Bunlar, Kuzu... aikliğin anayasaya girişinin 70. yıldönümünde devletin üst kademelerine egemen olan zihniyet ve anlayış farkı bir kez daha sergilendi. Yıldönümü münasebetiyle verilen demeçler; laikliği yeniden tarif ederek asıl amacından saptırmak isteyenlerle demokrasinin ve Cumhuriyetin temel ilkesi laikliği korumayı görev sayanlar arasında farkın ne kadar derin olduğunu bütün çıplaklığıyla bir kez daha ortaya çıkardı. Laikliği benimser gibi görünen iktidar sahiplerinin demeçleri takıyyeden başka bir şey değil. Tek başına iktidara geldiklerinde ne oldum delisi olanlar laiklikle oynamaya kalktıklarında içeride ve dışarıda geniş tepkiyle karşılaşacaklarını biliyorlardı. Benimser görünerek laiklik üzerinde ya anlayış farkları ortaya koyan ya da yeniden tarif edilmesini çağdaş demokrasinin gereği sayan demeçler verdiler. Laikliği savunanların başında kuşkusuz Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer geliyor. Laikliği kendi inançlarına göre yorumlayıp yeniden tarif edilmesini isteyenleri ise TBMM Başkanı Bülent Arınç temsil ediyor. ??? Cumhurbaşkanı Sezer, Meclis Başkanı’nın laikliği yeniden tanımlamaya yönelik açıklamalarına tepki gösterirken: “Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü değildir. Laiklik, tüm özgürlüklerin, bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğünün de güvencesidir” dedi. Bülent Arınç ise TC’nin vazgeçilmez ilkeleri arasında saydığı laikliği şöyle anlatıyor: “Laiklik ilkesi ile tüm inançlar teminat altına alınmıştır. Laik düzende herkes dini inanç ve (tabii din açısından) düşünce özgürlüğüne sahiptir.” Cumhurbaşkanımız, devlet yaşamında laikliği savunan son kale. Ne yazık ki mayıs ayında görevinden ayrılıyor ve… Ne yazık ki, son açıklamasıyla laiklik anlayışını sergileyen Bülent Arınç Cumhurbaşkanlığı’na hevesleniyor. ??? RTE’nin Washington sevdasına ilişkin haberler dikkat çekiyor. Görünürde RTE’nin Başkan Bush’la mutlaka görüşmesini gerektiren “acil bir durum” yok. İstediği zaman Bush’u telefonla arıyor, hatta kimi duyarlı ulusal konularda güvenceler de alıyor. Sonraki günlerde aldığı güvencelerin tam tersi uygulamalara tanık olunuyor ama; RTE’nin ABD sevdası, büyük devletin dostluğunu kazanma kaygısı hiç değişmiyor. Önce Savunma Bakanı gitti. Şu sıralar Dışişleri Bakanı Gül Washington’da. Genelkurmay Başkanı ABD’ye gitmek üzere. İki ülke arasındaki siyasal ve askersel sorunlar ya görüşüldü ya da görüşülmek üzere. Amerika’ya dokuzuncu kez gitmekte direnen RTE’nin amacı; Cumhurbaşkanlığı’na Beyaz Saray’ın nasıl baktığını görmek ve yalakaları aracılığıyla Bush’tan “destek” aldığını göstermek! RTE, nasıl davranabilir Beyaz Saray’da? Başkan Bush’a, Çankaya’da Amerika’nın istekleri doğrultusunda hareket edeceği güvencesini verebilir. ABD, bir ara Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgilenmediğini duyuran haberler sızdırdı. Kulak asmayın bu haberlere; bunlar kimi çevreleri uyutmaya yönelik haberler. Amerika bu. Söz verir, sözünden döner. Dostunuzum der, dost kazığı atmaktan çekinmez. MHP’den çekiniyor. 1 Mart tezkeresi gibi yaşamsal girişimlerini engelleyen CHP iktidarına olumlu bakmıyor. Geriye kala kala AKP kalıyor. Ilımlı İslam dedim, üstüne atladı. 1 Mart’ta Türkiye’nin yüzde 28’ini işgal etmeme şapka çıkardı. Kuzey Irak mı? Uslu çocuklar! Güney sınırlarında operasyon izni vereyim diye gözümün içine bakıyorlar ve vs. Kuzu bunlar, kuzu! Amerikan kuzuları! Bağımsızlık dersi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Petrol Yasası’nın bazı maddelerini veto etti. Yasada ulusal çıkarların göz ardı edildiğini kaydeden Sezer, devletin petrol ve doğalgaz arama hakkının yabancılara devredildiğine işaret etti. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamaya göre Sezer, Türk Petrol Yasası’nı, 2, 4, 19 ve geçici 1. maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için TBMM’ye iade etti. İade gerekçesinde anayasanın, kamu yararı, ulusal çıkar ve hukuk devleti niteliğine ilişkin maddelerini anımsatan Sezer, şu uyarılarda bulundu: ? Yasada, ülkemizde üretilen petrol ve doğalgazın bir bölümünün, ulusal güvenlik ve ulusal çıkarlar gereği ülke gereksinimi için ayrılmasını zorunlu kılan bir kurala yer verilmediği saptanmıştır. ? Yasada, devletin petrol ve doğalgaz arama ve işletme hakkından vazgeçerek bunu yerli ya da yabancı gerçek ya da tüzelkişiler eliyle yapma amacında olduğu anlaşılmaktadır. Durum böyle olunca, ülkemizde üretilen petrol ve doğalgazın bir kısmının ülke gereksinimi için ayrılmasının, ulusal çıkarlar yönünden GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Petrol Yasası! L Cumhurbaşkanı Sezer, Türk Petrol Yasası’nı, 2, 4, 19 ve geçici 1. maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için TBMM’ye iade etti. Sezer iade gerekçesinde petrol ve doğalgaz arama haklarının tümüyle yabancılara devrinin ulusal güvenlik açısından getirdiği risklere dikkat çekerek, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Türkiye’ye uygulanan ambargoyu anımsattı. önemi daha da belirginlik kazanmaktadır. memesi, ülkeyi tümüyle uluslararası şirketlerin ya da yabancı devletlerin kararına bırakmak anlamına gelir ki, bu durumu ulusal güvenlikle, ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaksızdır. ? Yurtiçi tüketimi karşılamakta yetersiz olan az sayıdaki kaynaktan elde edilen petrol ve doğalgazın tümünün yurtdışına satışına olanak tanınarak, daha sonra ülke gereksiniminin tümünün dışalım yoluyla karşılanmasının ulusal gelire ve ülkemizin uluslararası kriz dönemlerindeki enerji gereksiniminin giderilmesine olumsuz etki yapacağı da açıktır. BARIŞ HAREKÂTI ? Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ve sonrasında, uygulanan ambargo nedeniyle uçaklarına yakıt bulmakta zorlanınca, ulusal çıkarlarını korumak için 28.03.1983 günlü, 2808 sayılı yasayla yukarıda açıklanan düzenlemeleri yapmak zorunluluğunu duymuştur. Stratejik önemi bu kadar yüksek olan petrolün, tümüyle dışsatım konusu yapılabilmesini olanaklı kılan düzenlemelerin ulusal güvenlik yönünden risk taşıdığı ortadadır. ? Yasada ülke gereksinimi için pay ayrılma zorunluluğunun getiril ‘BÖLGECİLİK GÜÇLENİR’ ? İncelenen yasanın “Devlet his sesi” başlıklı 19. maddesinin son fıkrasında, “Karalarda elde edilen devlet hissesinin yüzde 50’si işletme ruhsatının bulunduğu ilin il özel idaresinin açtıracakları hesaba aktarılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Devlet payının yarısının işletme ruhsatının bulunduğu ilin özel idaresinin hesabına aktarılması, ülke kaynağının tüm toplumun çıkarı yönünde kullanılması yerine, bir ya da birkaç ilin hizmetine sunulması, petrol zengini iller yaratarak bölgesel dengesizlikleri artıracaktır. Öte yandan, petrol ve doğalgaz üretiminden alınan devlet payının yarısının işletme ruhsatının bulunduğu ilin özel idaresine özgülenmesi, doğal kaynaklar üzerindeki bölgecilik akımlarını besleyecek ve tekil devlet yapısına zarar verecektir. ? Ülke kaynakları ulusun tümüne ilişkindir. Karada elde edilen ve tüm ulusa ilişkin olan petrol ve doğalgaz üretiminden alınan devlet payının yarısının, öteki bölgelerin ve illerin gereksinimi ve devletin mali kaynaklarının, kimi koşullarla yurdun tüm bölge ve illerinin kalkınmasında kullanılması gerektiği göz ardı edilerek doğrudan bir ya da birkaç ile özgülenmesi makul ve adil bir çözüm olarak görülemez. I Türkiye’nin uyarılarını ciddiye almayan Güney Kıbrıs, ihale sürecinin 15 Şubat’ta başlayacağını açıkladı Rum yönetimi bildiğini okuyor Reşat AKAR LEFKOŞA Kıbrıs’ın denizlerinde petrol arama ve komşu ülkelerle ortak anlaşma yapma konusunda egemenlik hakkının kendilerinde olduğunu savunan Rum yönetimi, bu konuda Türkiye’nin uyarılarını ciddiye almıyor. Rum Hükümet Sözcüsü Hristodulos Paşardis, Avrupa Birliği’nden tam destek aldıklarını belirterek Kıbrıs sularında petrol arama çalışmalarıyla ilgili ihale sürecinin, 15 Şubat’ta başlayacağını ve sonbaharda tamamlanacağını söyledi. Paşardis, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, ABD Dışişleri Rum basınına göre, Bakanı Condeleezza Mısır ile Lübnan Rice ile bu konuyu da hükümetleri görüştüğünün anımsaimzalanan tılması üzerine “Bu tür hareketler bizim tutuanlaşmalardan mumuzu değiştirmez. vazgeçmelerinin söz Biz planlandığı şekilde konusu olmadığını ilerleyeceğiz” dedi. Rum yönetimine KKTC’nin petrol yataklarından yararlanbildirdi. Rum mak istemesine ilişkin hükümet sözcüsü de bir soru üzerine PaşarAB’den tam destek dis şunları söyledi: aldıklarını söyledi. “Sahte devlet, sahte istediklerini bildirdi. LMANYA DA DESTEKLİYOR Gazete, Türkiye’nin, bu iki ülkeye yönelik baskılarının sonuç vermediğini belirtirken Avrupa Birliği’nin konuyu yakınen takip ettiğini ve açıklamaları not ettiğini haber verdi. Gazete ayrıca diplomatik kaynaklara dayanarak Türkiye’nin, ne tür bir tepki göstereceğinin 15 Şubat’tan sonra netleşeceğini kaydetti. Fileleftheros gazetesi bir başka haberinde ise Almanya’nın, Güney Kıbrıs ile Mısır ve Lübnan arasındaki anlaşmaya destek belirttiğini yazdı. Habere göre Almanya’daki bir diplomatik kaynak, gazeteye yaptığı açıklamada, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olduğunu ve devletler arası anlaşmalar imzalamasının da mümkün olduğunu söyledi. Aynı kaynak, AB Dönem Başkanlığı’nı yürüten Almanya’nın konuyu yakından takip ettiğini, bu konuda sesini yükselten Ankara’ya “ılımlı ve hâkim olması” yönünde öğütlerde bulunduğunu da iddia etti. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Thodoros Rusopulos da, “Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak egemenlik hakkını yerine getirmektedir. Buna saygı duyulması herkesin yararınadır” dedi. A devlet olarak kıta sahanlığına ve kara sulara sahip değildir. Tüm bunlar, yasal olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne aittir. Sonuç olarak ilan ettikleri gibi bu gidişata yönelik olarak ilerlerlerse, sadece bugüne kadar yaptıkları birçok yasadışılığa bir yenisini ekleyecekler.” Yüksek tirajlı Fileleftheros gazetesi de “Kahire ve Beyrut kulaklarını kapadı. Türk baskıları sonuç vermedi... Süreç ilerliyor” başlıklı haberinde, Mısır ile Lübnan hükümetlerinin, Güney Kıbrıs’la imzalanan anlaşmalardan vazgeçmelerinin söz konusu olmadığı konusunda Rum hükümetine bilgi verdiklerini ve anlaşmaları hayata geçirmek TGC, Geleneksel Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri’ni kazananları açıkladı Araştırma ödülü iptal edildi İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) 2006 Yılı “Geleneksel Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri”ni, Gazetecilik, RadyoTV ve İnternet ana dallarında kazananlar belli oldu. TGC’den yapılan yazılı açıklamaya göre, bu yıl ödül seçici kurulları, “Gazetecilik” dalında, Prof. Dr. Suat Gezgin, Atilla Güner, Necdet Doğan, Özay Şendir ve Zafer Atay, “RadyoTV” dalında Prof. Dr. Şükran Esen, Hikmet Bila, Ali Tevfik Berber, Latif Okul ve Turgay Olcayto, “İnternet” dalında Arzu Çakır, Mehmet Sucu, Cengiz Kahraman, Tanyel Yılmaz ve Recep Yaşar’dan oluştu. Yapılan değerlendirme sonucunda, “Gazetecilik” kategorisi,“Ekonomi” dalındaki ödülü “Türkiye’de Çöken Tarım” haberiyle Cumhuriyet ekibi aldı. “Siyasal Haber” dalında “Bu Nasıl Tahliye” başlıklı haberiyle Milliyet’ten Lube Ayar ödül alırken Hürriyet’ten Aslı Sözbilir de “Cüppesiz Ahmet Hoca” haberiyle övgüye değer bulundu. “ÇevreEğitimSağlık” dalında “Toplum Ödülü”ne, “Ders Kitabında Abdest Hurafesi” başlıklı haberiyle Milliyet muhabiri Burcum Devrez ödül aldı. NTVMSNBC’den Yasemin Arpa’nın çeşitli gazetelerde yer alan “Okunmuş Suyla Yuva Kurtarılıyor” haberi ve Akşam Gazetesi’nden Işıl Öztürk’ün “İşte O Anne” haberi ile “Kültür Sanat” dalında Sabah gazetesinden Yavuz Rençberler’in “500 Yıllık Yazıya Şaşırtan Sansür” haberi ödüle, Zaman gazetesinden Ali Aydın’ın “Osmanlı Arşivi’ne UNESCO Sansürü” haberleri övgüye layık görüldü. Köşe yazısı dalında Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Coşkun’a ödül verildi. Derin Devlet.. Baştarafı 1.Sayfada nunun gereğini yerine getirmeli, eğer varsa ‘Derin Devlet’ sorununu çözmelidir. Ancak ‘Takıyyeci’ olarak ünlenen ve tanınan bir iktidarın laikliğe belli bir süre içinde son vermek çabaları da her gün sergileniyor. İktidarın tepesindeki politikacıların dün söyledikleri meydandadır; içlerinden hiçbiri özeleştiri yapmamıştır; tersine dün dile getirdikleri ‘Şeriatçı’ hedeflere bugün de bağlı olduklarını açıklayanlar bile vardır. O zaman ‘Derin Devlet’ deyişi anlam değiştiriyor. ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ dış ve iç güçlerin tasarımı olarak bugün Türkiye için bir ‘Derin Devlet’tir; bu yoldaki strateji ve kadrolaşma hareketi de açık seçik ortadadır. ÖDÜL KARARI GEÇERSİZ SAYILDI TGC’nin açıklamasında, Cumhuriyet gazetesi Bilim ekini çıkaran Orhan Bursalı’nın adaylık önerisinin Ön Seçici Kurul tarafından yapıldığı ve TGC Yönetim Kurulu’nun, Seçici Kurulu’nun değerlendirmesinin “doğru ve gerçekçi olduğu” inancında olduğu belirtilerek “Ancak Orhan Bursalı’nın gazetelerde yer alan açıklaması karşısında ödül kararı geçersiz sayılmıştır” denildi. Açıklamada, şu görüşlere yer verildi: “TGC Yönetim Kurulu, 2006 Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri’nin ‘Araştırma’ dalı ile ilgili tartışmalar nedeniyle açıklama yapma zorunluluğu duymuştur. Atatürk’ün, Einstein’ı Türkiye’ye davet ettiğine ilişkin ilk yayın Cumhuriyet Bilim Teknoloji Eki’nin, 20 Ekim 2006 günlü sayısında yapılmıştır. Bilim Teknoloji Eki’nde, Osman Bahadır’ın, Münir Ülgür adlı bilim adamıyla yaptığı röportajla, Atatürk’ün daveti kamuoyuna duyu C rulmuştur. Aynı günün Cumhuriyet gazetesi, ekteki röportajın anonsunu ‘Ata’dan Dâhiye Davet’ başlığıyla manşetten yayımlamıştır. 21 Ekim 2006 günlü Hürriyet’teki ‘Yeter Söz Milletin’ köşesinde Yalçın Bayer, ‘Atatürk ve Einstein’ başlıklı yazısıyla konuyu, ‘Orhan Bursalı’nın çıkardığı Cumhuriyet Bilim Eki’nde göndermesiyle yazmıştır. Murat Bardakçı, konuyu Hürriyet’teki köşesinde 29 Ekim 2006 günü, mektubun fotokopisini de ekleyerek ele almıştır. Bardakçı’nın aynı köşesindeki ‘Einstein, Atatürk’ün davetini bir Türk Bilim Adamına Açıklamıştı’ başlıklı bölümde de, Ülgür’ün açıklamasının Cumhuriyet gazetesinin Bilim Teknoloji Dergisi’nde yayımladığı bilgisi ‘geçtiğimiz günlerde’ zamanlamasıyla, fakat yazarı açıklanmadan yer almıştır. Bursalı, ödüle değer görülen 3 Kasım 2006 günlü araştırmasında, konuyu çeşitli yönleriyle irdelemiş, gelişmeleri anlatırken Murat Bardakçı’nın yazısına da gönderme yapmıştır. Adaylık önerisi ise Ön Seçici Kurul tarafından yapılmıştır. Bu zaman sıralaması ve ödülün ‘Haber’ değil ‘Araştırma’ dalıyla ilgili olması karşısında Yönetim Kurulumuz, Seçici Kurul’un değerlendirmesinin doğru olduğu inancındadır. Ancak Bursalı’nın gazetelerde yer alan açıklaması karşısında ödül kararı geçersiz sayılmıştır.” rak’ın işgalinden bir yıl kadar önce Nisan 2002’de ABD ve İngiltere’de “Irak Petrollerinin Geleceği” konulu bir toplantı yapıldı. 17 çalışma grubu oluşturuldu. Gruplar gerek Irak gerekse Ortadoğu bütünündeki petrollerle ilgili her türlü olasılığı masaya yatırdı. Toplantıya o dönemin Saddam muhalifleri olarak bilinen Iraklılar da katıldı. O toplantıya katılanlardan biri İbrahim Bahr AlUloum’du... Bu kişi şimdi Irak Petrol Bakanı! Salt bu durum bile Irak’ın işgal gerekçesini ve işgal altyapısının sağlamlığını anlatmaya yetiyor. ABD Irak’ı 20 Mart 2003’te işgal etmeye başladı. 9 Nisan’da Bağdat’a girdi. Hemen ertesinde başkentin tüm resmi binaları, Saddam sarayları, müzeleri, her şeyi talan edildi. Penceresi sağlam resmi bina kalmadı. Bir yer hariç: Petrol Bakanlığı... Amerikan askerleri bu binayı öylesine özenle korudular ki bir tek camı bile kırılmadı. Bahr AlUloum göreve geldiğinde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. İlk aşamada Irak’ın 80 üretim bölgesinden kriz koşulları gereği devre dışı kalmış 67’sini uluslararası petrol şirketlerine devredeceklerini ilan etti. Irak Anayasası’nın enerjiye ilişkin bölümlerini özenle ayırdı. Son olarak da Irak kaynaklarının yüzde 75’inin yabancılara devrini öngören yasaya mimarlık etti! ??? Irak’ta işgal altında yapılan bu değişiklik bizim ülkemizde ise AKP sayesinde gerçekleştirildi. 17 Ocak 2007 günü, sessiz sedasız Meclis’ten bir yasa geçti: Türk Petrol Yasası! Adı dışında her şey yabancı. Anlaşılan o ki, AKP’liler “Hiç değilse yasanın adında Türk sözü bulunsun” dediler ve 6326 sayılı Petrol Yasası’nı 5574 sayılı Türk Petrol Yasası ile değiştirdiler! Yasanın getirip götürdüklerini geçen hafta ana hatlarıyla bu köşede aktardık. Satırbaşlarıyla özetlemek gerekirse: 1. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) gözden çıkarılıyor. Yabancı şirketlere kapılar sonuna kadar açılıyor. 2. Çıkarılan petrolden alınan devlet payı yüzde 2’ye kadar indiriliyor. 3. Petrol aramada sınırdı, hassas bölgeydi, bütün kısıtlamalar kaldırılıyor. 4. Petrol arama işine girecek şirketlere neredeyse Türkiye Cumhuriyeti yasalarının hiçbiri uygulanmıyor. 5. Petrolün çıktığı bölgede devlet payının yarısının yerel yönetime verilmesiyle bölgeciliğin kapıları aralanıyor. 6. Çıkarılan petrolün “ülke gereksinimi” için ayrılması gereken bölümü tümüyle kaldırılıyor. Petrolü çıkaran şirket isterse Türkiye’ye bir gram petrol vermeme hakkına sahip oluyor. ??? Petrolİş Sendikası’nın “Petrol Sektöründe Yağma, Irak’ta Savaşla Türkiye’de Yasayla” başlığıyla rapor haline getirdiği son durum, petrol şirketlerinin devletler üzerinde kurmaya çalıştığı tam egemenliği de ortaya koyuyor. Venezüella’dan Suudi Arabistan’a petrol ihraç eden ülkeler 20. yüzyıl boyunca petrol gelirinden olabildiğince yüksek pay alabilmek için büyük çaba harcadılar. Genel anlamda yüzde 5050’lik paylaşımı kabul ettirdiler. 21. yüzyılda bu payla yetinmeyen çokuluslu şirketler (ÇUŞ) oranı kendi lehlerine çevirmek için yeni bir anlaşma çerçevesi hazırladılar. Adı, Product Sharing Agreements (PSA), yani Üretim Paylaşım Sözleşmesi. Sözleşmenin ruhunda iki hedef var: 1. Olabildiğince uzun süreli imzalamak. 2. Petrolün çıktığı ülkeye olabildiğince az pay vermek. Bu nasıl olur? Yerine göre işgalle, yerine göre o ülke hükümetine çıkarttırılan yasayla! Sözleşmenin adı “üretim paylaşım” ama, özü şu: Üretme ve paylaşmama! Hangi ÇUŞ Türkiye’de AKP gibi bir hükümet istemez! ankcum?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle