04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 RUSYA’NIN KEİ DÖNEM BAŞKANLIĞI’NDA ÖRGÜTÜN GENEL SEKRETERLİĞİNE SEÇİLEN CHRISANTOPULOS: C K haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ HAZİRAN CUMA KEİ’nin değerini bilemedik LEYLA TAVŞANOĞLU aradeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) Haziran 1992’de 12 kıyıdaş ülkenin katılımıyla kuruluyor. Zamanın Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Karadeniz havzasında bir ekonomik bölgesel örgüte ihtiyaç olduğu yolundaki girişimi böylece kabul görüyor. Ancak aradan geçen 14 yıl içinde KEİ zaman zaman ses veren, ama elle tutulur hiçbir projeyi hayata geçirmeyen, hemen hemen atıl bir birlik olarak kalıyor. Duyulduğunda inanılamayacak derecede düşük bir Yalısı’ndaki odasında ilginç bir konuşma yapıyoruz. Bana uyuklamakta olan KEİ’yi nasıl yerinden zıplatmaya hazırlandığını ve aklındaki projeleri anlatıyor: KEİ 14 yıl önce kuruldu. Ama bugüne kadar elle tutulur bir projeye imza atamadı. KEİ başlangıçta göstermelik bir bölgesel örgüt olarak mı oluşturuldu? CHRISANTOPULOS Hayır. Başlangıçta bu, eski Cumhurbaşkanınız Turgut Özal’ın fikriydi. Sovyetler Birliği dağılırken bölgenin istikrarını koruyabilecek bir örgüte gereksinim oldusine komik bir bütçe olabilir mi? Tabii ki komik. Bu haliyle fareye dağ doğurtmaya çalışıyoruz. Ülkenin büyüklüğüne göre üyeler bütçeye katkıda bulunuyorlar. Siz KEİ’ye ülkelerin temsilcilerinin oybirliğiyle örgütün genel sekreterliği görevine seçildiniz. KEİ yıllardır atalet içinde olan bir örgüt. Genel sekreterlik görevinizde ciddi zorluklarla karşılaşacağınızı düşünüyor musunuz? Aslında bu görev hem ilginç hem de zorluklarla dolu. Bu örgütü, temsil ettiği halklar için ciddi görev yapan bir örgüt haline getirmeye çalışacağım. KEİ ülkeleri halkları dışında bu örgütün varlığından bugün hemen hemen hiç kimsenin haberi yok. Bu örgüt uzun zamandır varlığını sürdürmesine karşın AB’nin yaptığı gibi temsil ettiği ülkelerin halklarının yaşam biçimlerini değiştirmek için ciddi hiçbir etkinlikte bulunmadı. Peki, sizce KEİ neden bugüne kadar ciddi bir varlık gösteremedi? Sanıyorum bunun esas nedeni, yıllar boyunca alınan kararların hayata geçirilmemesi. Bu kararlar sadece kâğıt üzerinde kaldı, çünkü bu kararların alındığı toplantılarda o kararlar daha hayata geçirilmemişken bir sonraki toplantıda yeni kararlar daha alındı. Bu böyle gitti. Türkiye ve Yunanistan arasında son günlerde yeniden gerilimler yaşandığı gözleniyor. O zaman iki ülke KEİ çerçevesinde ilişkilerini nasıl geliştirebilirler? Sanıyorum, ilişkilerimiz KEİ’nin ötesine geçmiş durumda. Evet, KEİ kurulduğu zaman Yunanistan ve Türkiye arasındaki ilişkiler iyi değildi. Ama bugün özellikle ekonomik alanda ilişkilerimiz ciddi biçimde gelişiyor. KEİ bakanlar toplantısı olduğu zaman Türk ve Yunan bakanlar bir araya geliyor ve planları görüşüyor. KEİ Bakanlar Konseyi, böyle bir toplantı olduğu zaman forum oluşturuyor. Yani Azeriler Ermenilerle, Türkler Ermenilerle, Yunanlılarla konuşma fırsatı buluyorlar. Diyaloglar da böylece ilerliyor. Sizin Genel Sekreter Birinci Yardımcınız Büyükelçi Murat Sungar. KEİ’de Sungar’la örnek bir çalışma sergileyecek misiniz? Evet. İnsanlığa bir Yunan ve bir Türk’ün bir arada çalışarak uluslararası bir örgütte nasıl mucizeler yaratabileceklerini göstermek istiyoruz. KEİ kurulduğundan beri geçen 14 yıl içinde somut hiçbir iş yapmadı mı? Tabii ki pek çok karar alındı. Temaslar oldu. KEİAB ilişkilerini güçlendirmek amacıyla kimi faaliyetler yapıldı. Bu da bir şeydir. Şu anda Yunanistan’ın girişimiyle başlatılan bir proje üzerinde çalışıyoruz. Haziran ayı sonunda, dönem başkanı olan Avusturya, AB’nin KEİ’yle özel ilişkilerini güçlendirmesi için bir öneri getirecek. Bu da çok iyi bir adım olacak. Yunanistan Karadeniz’e kıyısı olmayan bir ülke konumunda olmasına karşın KEİ üyesi. Bu nasıl oldu? Ermenistan da, Arnavutluk da Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkeler. Ama KEİ üyeleri. Biz bu bölgenin ülkeleriyiz. Dolayısıyla bölge ülkelerinin KEİ’ye üye olmalarında çok yarar var. Demin de söylediğim gibi siz bu örgütün genel sekreterliğine oybirliğiyle, yani onca üye ülkenin ortak oylarıyla seçilmeyi nasıl başardınız? Bence bu biraz da Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Stilyanidis’in dinamik çalışmalarının bir sonucu. Stilyanidis, Nisan 2005’te Gümülcine’de düzenlenen KEİ Bakanlar Toplantısı’na başkanlık etmişti. Stilyanidis o toplantıda KEİAB ilişkilerinin güçlendirilmesi gerektiği fikrini de ortaya atmıştı. Stilyanidis aynı zamanda çok sessiz bir diplomasi yürüttü. Pusulayı Şaşırmamak İçin ??? Peki iç faktör nereye gitti? İç faktör dediğimiz, ülkenin farklı siyasal güçleri ve onlara güç veren, onları güç yapan sınıfların, tabakaların, kesimlerin hareketleridir. Yine ‘‘ne yazık ki’’ demeden bir tahlil yapamıyoruz. Ne yazık ki, iç faktörün kendini dış faktörle özdeşleştirmemiş, en azından teorik olarak bağımsız politika geliştirebileceklerini düşündüğümüz güçleri etken, etkin, belirleyici olamamışlardır. Olamamışlardır derken, kendimizden söz ediyoruz bildiğiniz gibi. ??? Peki neden? Türkiye’de etkin olması gereken güçler gelişmeleri izlemeyi, tahlil etmeyi, sonuç çıkartmayı pek iyi biliyorlar. Ama sahnede yer almayı bilemiyorlar. ‘‘Beceremiyorlar’’ yerine kullandığım bu ‘‘bilemiyorlar’’ sözcüğünün arkasında hep bir umut var. Çünkü belki bilmek ve sonunda becerebilmek mümkündür. Bunun içinse yüksek tepelerden inmek gerekiyor. Aşağısı kirli olabilir, orada büyük bir titizlikle korunan şablonlar eğilip bükülebilir, orada teori griden yeşile dönerken mücadele edenler, yanılgılara düşebilir, ‘‘kirlenebilirler’’. Pusulanız cebinizdeyse o kadar da kötü değildir kirlenmek. Tuhaf olan, politika alanına inememek, olanı biteni umursamamak, iç faktörün bugüne kadar pek fazla devreye girmemiş güçlerini harekete geçirememek, kirlenme korkusuyla kıyıda oyalanmak, eli yüzü toz toprak olanları, yakası paçası yırtılmış olanları eleştirmekle yetinmektir. O da bir şeydir diyeceğim ama... Siz şimdi bana ‘‘olanın bitene aldırmayan kim?’’ diye soruyorsunuzdur. ‘‘Filozoflar’’ desem kızar mısınız? guray.oz6cumhuriyet.com.tr Ü Biz KEİ içinde son derece zengin kültürel mirasa sahip 12 ülkeyiz. Ama bu konuda bugüne kadar bir şey yapılmamış. Bunun nedeninin de kültürün KEİ tüzüğüne dahil edilmemiş olması. bütçeye sahip. Uzun sözün kısası, ehil olmayan eller tarafından yıllardır yönetiliyor. Derken, Yunanistan’dan, Büyükelçi Leonidas Chrisantopulos, tam da Rusya’nın KEİ dönem başkanlığında örgütün genel sekreterliğine, üye ülke temsilcilerinin oybirliğiyle seçiliyor. Ve Büyükelçi Chrisantopulos geçen günlerde, İstanbul İstinye’deki Müşir Fuat Paşa Yalısı’nda KEİ’nin bürosundaki makamında göreve başlıyor. Genel Sekreter Birinci Yardımcısı da Türkiye’den Büyükelçi Murat Sungar. Türkiye’ye hiç yabancı olmayan, Türkiye’de üçüncü kez göreve gelen Büyükelçi Chrisantopulos’la Müşir Fuat Paşa ğunu düşünmüştü. Bu açıdan baktığımızda KEİ iyi bir iş görmüştür. Belki tek unsur KEİ olmamıştır, ama bölge istikrarına katkıda bulunmuştur. Fakat her nedense KEİ için hiçbir tanıtım kampanyası yapılmadı. Basında çok az haberi çıktı. Bütün bunların KEİ’nin çok küçük bir bütçeyle çalışmasından kaynaklandığı bana anlatıldı. Bu konuyu Moskova’ya açtım ve KEİ içinde ciddi işler yapılması isteniyorsa bütçesinin ciddi olarak arttırılması gerektiğini söyledim. Peki, KEİ’nin bütçesi ne kadar? 2007 bütçesi 1 milyon 666 bin dolar olarak öngörülmüş. Böyle bir örgüt için böyle lkemizde işler karışık. Karışıklığın anlamı konusunda anlaşamıyoruz. Farklı yorumlar var. Kimileri büyük bir tehlikenin, ‘‘Büyük bir Ortadoğu planının’’ işaretleri olarak görüyor olup biteni. Kimilerine göre ise karışık, bulaşık bir şey yok, her şey ayan beyan ortadadır: A’ya göre ‘‘derin devlet’’ harekete geçmiştir. B’ye göre faşistlerin eski alışkanlıkları nüksetmiştir. C ise olanın bitenin arkasında uluslararası istihbarat örgütlerinin bulunduğu kanısındadır. D, tüm bu olup bitenlerin arkasında ‘‘laikçilerin’’ bulunduğunu yemin billah söylemektedir. Tansiyonu yükseltip ‘‘germeyin lan ülkeyi’’ diyenler bile vardır. Bu arada bombalanan gazeteyle, bir üyesi öldürülen Danıştay bile neredeyse suçlu ilan edilecektir. Kısacası atış serbest, karavana kaçınılmazdır. ??? Madem atış serbest, ben de bir şeyler söyleyebilir miyim? Türkiye’de olup bitenlerin sırrı dış faktörün aktif ve etkin, buna karşılık iç faktörün ‘‘kuzuların sessizliği’’ içinde var olmayı seçmesinde yatıyor. Önce dış faktöre göz atalım. Söyleyeceğimiz söz çok uzun değildir: Türkiye tarihinde, Kurtuluş Savaşı ve sonraki kısa dönem bir yana bırakılırsa, dış faktör sürekli belirleyici olmuştur. Biz tarihimizi ne yazık ki kendimiz belirleyemedik, kendimiz yazamadık. İçerdeki politik hesaplaşmaların dışarıdaki güçlerle ilişkisi ve çatışması kaçınılmazdır, ama sözü geçen yalnız dışarısıysa iş karışık demektir. Günümüzde dış faktör neredeyse tek başına belirleyicidir. Ayıptır, ama öyledir. Ayıptır, çünkü adını andığımız tüm dönemler boyunca dış faktörün öteki adı hep ABD oldu, Avrupa oldu, IMF oldu, kısaca emperyalizm oldu. Ayıptır, çünkü biz emperyalistlerle savaşarak kurulmuş bir ülkenin çocuklarıyız. YASADA DEĞİŞİKLİK YAPTI ‘KEİ ülkeleri arasında iyi bir işbirliği var’ Son yıllarda Rusya ve Türkiye KEİ’nin en büyük iki ülkesi. Sizce KEİ’nin günün birinde Rusya ve Türkiye tarafından yutulma tehlikesi olabilir mi? Niye böyle bir tehlike olsun ki? Rusya ve Türkiye’nin KEİ’yi yutmalarına hiçbir gerek yok. KEİ ülkeleri arasında çok iyi bir işbirliği var. Ayrıca demin de dediğim gibi, kimsenin kimseyi yutmasına ihtiyaç yok. En önemli nokta bu. Yutmaya kalkarsanız hazımsızlığa uğrayabilirsiniz. Siz yeni KEİ Genel Sekreteri olarak enerji konularını, bölgede petrol ve doğalgaz boru hatlarını gündeminizin en üst maddelerine taşıyacak mısınız? Evet, Rusya dönem başkanlığının bir raporunu içeriyor. KEİ üyesi ülkelerin enerji bakanları enerji konularını görüşmek üzere eylülde Moskova’da toplanacak. Tabii ki KEİ’nin bu konuda oynayacağı bir rol var. Ama şunu unutmayalım ki işin içinde petrol şirketleri, çıkarlar ve her şirketin parasal getirileri gerçekleri de var. ‘BÜTÜN SEÇENEKLER DEĞERLENDİRİLİYOR’ İstanbul ve Çanakkale boğazları dev petrol tankerlerinin tehdidi altında kalıyor... Bu sorunu minimize edebilecek BakuTiflisCeyhan ile BurgazDedeağaç petrol boru hatları hayata geçiyor. Artık Boğazlar’daki petrol tankerleri trafiği eskisi gibi yoğun olmayacaktır. Biliyorsunuz bir doğalgaz, bir de petrol boru hatları var. Bu boru hatlarına paralel hatlar da bulunuyor. Şimdi Baku petrolünün Avrupa’ya nasıl taşınacağı nın yolları araştırılıyor. Bu, Yunanistan yoluyla da, başka boru hatları döşenerek yapılabilir. İyon Denizi’nden İtalya’ya giden bir Mavi Akım var. Bütün bu seçenekler KEİ içinde değerlendiriliyor. KEİ’nin yeni genel sekreteri olarak üye ülkelere başka hangi yeni projeleri sunacaksınız? KEİ’de şimdiye kadar hiç yapılmamış bir şeyi yapmak istiyorum. O da KEİ’nin gündemine kültür konusunu dahil etmek. Biz KEİ içinde son derece zengin kültürel mirasa sahip 12 ülkeyiz. Ama kültür konusunda bugüne kadar bir şey yapılmamış. Bunun nedeninin de kültürün KEİ tüzüğüne dahil edilmemiş olması. Bunun yokluğu beni son derece şaşırttı. Kültürü de öbür ilgi alanlarına dahil etmek için teklif verdim, kabul edildi. Şimdi sekretaryada bir sonraki üst düzey yetkililerin toplantısına sunmak üzere Yunanistan’la işbirliği halinde bir proje hazırlıyoruz. Bunun içinde her ülkenin topraklarında bulunan tarihi, kültür mirası binaların korunması, KEİ ülkeleri arasında turizmin geliştirilmesi gibi konular da yer alacak. İş sadece halk dansları toplulukları gösterileri ve benzeri etkinliklerle bitmiyor. Ortaya somut projeler çıkarmak gerek. Peki, KEİ ülkeleri gelecekte güvenlik işbirliği konularını da gündemlerine alacaklar mı? Şu aşamada, hayır. Ama gelecek için bunu gündemimizin dışında tutamayız. Öte yandan NATO’da gözlemci statüsüne sahibiz, ama ilişki bununla sınırlı, çünkü KEİ halihazırda güvenlik konularına girmiyor. AKP’den ‘eşe dayağa’ vize EMİNE KAPLAN ANKARA Kadın örgütlerinden gelen tepkiler üzerine ‘‘aile içi şiddeti şikâyete bağlı suç haline getirmek’’ten vazgeçen AKP hükümeti, aile içi şiddet suçunu ‘‘uzlaşma’’ sistemi kapsamına alarak söz konusu suçu fiili olarak ‘‘şikâyete bağlı’’ duruma getirdi. Buna göre, eşlerin uzlaşması durumunda eşine dayak atan kişi hakkında dava açılmayacak. Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan, ‘‘Düzenleme, aile içi şiddeti önlemez, tam tersine devamını sağlar’’ dedi. Adalet Alt Komisyonu, temel ceza yasalarına uyum öngören ve 170 yasada değişiklik öngören yasa tasarısında bazı değişiklikler yaptı. Tasarının hükümetten gelen biçiminde Türk Ceza Yasası’nın ‘‘aile içi şiddet suçu’’nu da düzenleyen ‘‘kasten yaralama’’ başlıklı 86. maddesinde değişiklik yapılması öngörülmüştü. Kasten yaralama suçunun üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı işlenmesi durumunda 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesine ilişkin hüküm şikâyete bağlanıyordu. AKP, gerekçesinde ‘‘Suçun şikâyete bağlı olmaması, bir tokat atılması halinde dahi aile bireylerinin arasındaki ilişkiye hukuk adına müdahil olmayı gerektirmektir’’ görüşünün savunulduğu söz konusu maddeyi, kadın örgütlerinden gelen yoğun tepkiler üzerine tasarı metninden çıkardı. Ancak söz konusu madde, ‘‘uzlaşma’’ sistemi kapsamına alındı. Buna göre, aile içi şiddet suçlarında, savcı doğrudan soruşturma açıp dava açmak yerine eşleri uzlaştırmaya çalışacak. Tarafların uzlaşma önerisini kabul etmesi durumunda cumhuriyet savcısı, uzlaştırmayı kendisi gerçekleştirebileceği gibi uzlaştırmacı görevlendirebilecek. Uzlaşmanın sağlanması durumunda, eşine şiddet uygulayan kişi hakkında dava açılmayacak. Tasarının yasalaşması durumunda eşine dayak attığı için hakkında dava açılan ve hakkında dokunulmazlık fezlekesi düzenlenen AKP’li Halil Ürün de uzlaştırma sisteminden yararlanabilecek. Ürün’ün eşi Esma Ürün’ün eşiyle uzlaşması durumunda Ürün hakkında açılan dava ortadan kalkacak. Esma Ürün, şikâyetini de geri almıştı. CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, tasarıda yapılan değişiklikle aile içi şiddet suçunun fiilen şikâyete bağlı hale getirildiğini vurgulayarak ‘‘Bu, kadına daha çok baskı yapılacağı anlamına gelir. Hatta uzlaşmaya yanaşmayan kadınlar ikinci kez, hatta üçüncü kez şiddete maruz kalacaktır’’ dedi. YEMEĞİ YAKANA DAYAK Öte yahdan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2003 verilerine göre, kadınların eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalma nedenleri arasında ‘‘yemeği yakma, parayı gereksiz yere harcama, cinsel ilişkide bulunmayı reddetme’’ gibi gerekçeler sıralanıyor. 1519 yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 63’ü, 4549 yaş grubunda bulunanların yüzde 39’u, Batı bölgelerinde yaşayan kadınların yüzde 32.5’i, Doğuda yaşayanların yüzde 49’u kocasının kendisini dövmesini haklı buluyor. 3 BİN 366 KADINA TECAVÜZ Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı kayıtlarına dayanarak verilen bilgiye göre, 20012004 yılları arasında 16 bin 602 kız kaçırma olayı yaşandı, 3 bin 366 kadının ırzına geçildi, 1803 kişinin evlenme vaadiyle kızlığı bozuldu, 1371 kadın fuhuşa teşvikten dolayı mağdur oldu. Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2003 verileri, kadına yönelik şiddetin nedenleri konusunda ilginç bir tablo ortaya koyuyor. Buna göre, kadınların, eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalma nedenleri arasında ‘‘yemeği yakması, kocasına karşılık vermesi, parayı gereksiz yere harcaması, çocukların bakımını ihmal etmesi ve cinsel ilişkide bulunmayı reddetmesi’’ sayılıyor. Y arı ahşap, yarı kâgir; iki katlı, küçük yeşil bir ev. Ön cephesi Cankurtaran tren yoluna bakıyor. Arka cephe bahçe. İncir, erik ağaçları, yaban gülleri, zakkumlar... Buna İstanbul’un hafif serin bir ilk yaz gecesini, Mozart müziğini, ‘‘naneli limonata’’ ile İtalyan ‘‘prosecco’’sunu andıran ‘‘Kayra’’ şaraplarının köpüklü beyaz şarap kokteylini ve ‘‘Hermitage Solistleri’’ni ekleyin! İşte ‘‘tılsım’’! ‘‘Tılsım’’ beni önce çocukluğumun bahçelerine götürdü. Dedemin Erenköy’deki evinin bahçesini; babaannemin, halalarımın avlularını, bahçelerini hatırladım. Dünya sanki o küçücük, sevimli bahçelerde başlar ve orada biterdi. Kendimi yalnız bana ait olan, korunaklı, güven dolu bir evrenin hâkimi hissederdim. Müjde Mısırlı ile Kasım Zoto’nun evinin bahçe kapısından adım atar atmaz, bu zaman tüneline girdim. Böyle bir bahçeden içeri girmeyeli, ne kadar olmuştu? Moskova’nın en gözde konser salonlarında çalan ‘‘Hermitage Solistleri’’ için, küçük, yeşil evin verandasında sade bir ‘‘sahne’’kurmuşlar. Verandaya çıkan merdivenlerin basamaklarına kalın, kokulu mumlar serpiştirilmiş; bahçenin ucuna gecenin sponsorluğunu yapan ‘‘Kayra’’ şarapları ile hafif atıştırmalıklardan oluşan hoş bir büfe hazırlamışlar... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Bahçede Bir ‘Mozart Gecesi’ Abi’ye bizden selam söyleyin!’’ tezahüratıyla karşılaştık. ‘‘Ev Konserleri’’ yeni bir konsept. Biletleri, herhangi bir konser gibi parayla satılıyor. Ancak bir ‘‘dost daveti’’ tadı ve sıcaklığında yaşanıyor... Konseptin yaratıcısı olan Hakan Erdoğan’la da konuştum. Bu serüvene bundan iki yıl önce ‘‘Bach Günleri’’ ile başlayan Erdoğan, bundan böyle bu konserleri İstanbul’un çeşitli mahalleleri ve evlerine yaymak amacında olduğunu anlatıyor. ‘‘Zengin köşkleri ve malikâneleri’’ yerine, bu iş için özellikle ‘‘orta sınıf’’ ve ‘‘üstorta sınıf evleri’’ tercih ettiğini söyleyen Erdoğan, Zoto’nun evinde hissettiğimiz küçük mekânların ‘‘samimiyetini’’ ve ‘‘yakınlığını’’ yakalamayı hedefliyor. Akşam ezanı bittikten sonra, ‘‘Hermitage Solistleri’’ verandada yerlerini aldılar. Bu, hissettiğim ikinci tılsım anıydı... Klasik besteciler çağında konser Bu değişik konser için müzikseverlere kapılarını açan konut sahipleri Müjde Mısırlı ile Kasım Zoto; klasik bir ‘‘ev daveti’’ gibi bizi kapıda karşıladı. Armada Oteli’nin sahibi olan Kasım Zoto, önden bu küçük cenneti nasıl keşfettiklerini ve buraya nasıl taşındıklarını anlattı. ‘‘Otele gelen yabancılara, sürekli bu mahalleyi neden tercih ettiklerini soruyorduk’’ diyerek söze başladı: ‘‘Herkes buranın farklı bir manyetizmi (çekim gücü) olduğunu söylüyordu. Taşındıktan sonra bunu biz de fark ettik. Her şeyin tınısı farklı burda. Kemanın da, udun da, flütün de tınısı farklı! Umarım hoş bir gece geçirirsiniz...’’ Yol boyu karşılaştığımız Cankurtaranlıların heyecanına bakılırsa, turizm ve renkli etkinliklerle yükselişe geçen mahallenin ‘‘manyetizmini’’ onlar da tespit etmiş... Kime yol sorduysak: ‘‘Abla, Kasım Abi’nin evine mi gidiyorsunuz? Bu gece herkes oraya gidiyor. Kasım yaşamı böyle bir şey olmalıymış diye düşündüm. Küçük mekânların mahremiyetinde farklı bir ayrıcalığı paylaşan müzik dostları... Arada bir Cankurtaran istasyonundan geçen tren sesleri bu ayrıcalık anının büyüsünü bozmadı. Hava kararırken, büyüyen mum ışıkları ve kuş sesleri arasında dinledik Mozart’ı. Hani vardır ya... Dış dünya ile iç dünyanız arasında bir ‘‘bütünleşme’’ olur, beklenmedik bir ‘‘dinginlik anı’’ yakalarsınız... Sanırım bu, 6070 kişiden oluşan konser izleyicilerinin ortak duygusuydu... Konserden sonra Kasım Zoto’nun evinden çıkıp, akşam yemeği için Armada’nın yanındaki ‘‘Giritli’’ restoranın bahçesine gittik. Orda da karşımıza çoluk çocuk, 7’den 70’e herkesin eğlendiği ‘‘gerçek bir düğün’’ bir ‘‘Türk Ermeni düğünü’’ ve konukları coşturan bir ‘‘Roman orkestrası’’ çıktı. On dakikalık yürüyüş mesafesinde Mozart’tan, Kusturica filmlerinin düş âlemine yatay geçiş yaptık. Beyaz tentelerin altında, renkli elektrik ampulleriyle aydınlatılmış bir başka nostalji bahçesinde Bregovic’in Çingene müziklerini andık. İstanbul hâlâ saklı hazineleri ve bambaşka dünyalar barındıran mahallelerinde böyle muhteşem sürprizler yaratan ve yaşatan bir kent. Keyfini çıkarmasını bilenler için...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle