Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 GÜNCEL C haberlerin devamı HAZİRAN CUMA Avrupa’dan kriz uyarısı Baştarafı 1. Sayfada nans piyasaları ve yatırımcı sermaye için büyük bir tehlike olduğu konusunda uzmanlar arasında büyük bir görüş ayrılığı bulunmuyor. Avrupa Merkez Bankası’nın son mali istikrar raporunda, ‘‘uzun vadeli sermaye yönetiminin çöküşü’’ olarak da tanımlanabilecek 1998 krizindeki verilerle karşılaştırılabilir sevimsizlikte bir durumun sahnede yerleşiklik kazandığı işlendi. AMB’nin açıkça ‘‘Hedge fonları krizi’’nin arifesinde olunduğunu ileri sürmesini, uluslararası uzmanlar ‘‘Piyasalarda durum çok ciddi’’ yorumuyla karşıladılar. Sanayileşmiş ülkelerde uzun süre düşük tutulan faiz oranları nedeniyle Türkiye ve Arjantin gibi görece azgelişmiş ülke piyasalarına yönelen uluslararası yatırımcılar, izledikleri ‘‘sıcak para’’ politikasıyla bu ülkelerdeki yüksek faiz oranlarından yararlanarak büyük kazanç sağlamışlardı. Ancak ABD başta olmak üzere sanayileşmiş ülkelerde faiz oranlarının yükseleceği yolundaki işaretlerin artması, uluslararası yatırım fonlarının yükselen piyasalardan çekilmesi sonucunu doğuracağından, bunun sessiz bir biçimde geçiştirilebileceğine inanılmıyor. Türkiye gibi çok borçlu ülkelerden yabancı parasal sermayenin çekilmesiyle Hedge sisteminin vurulacağına kesin gözüyle bakılıyor. Mayıs sonu ile haziran ayının ilk haftasında riskli kâğıtlardan kaçışın başlaması, önce hammadde fiyatlarında gerilemeye, hemen ardından da hisse senedi ve tahvil piyasalarında düşüşlere yol açmıştı. Financial Times Deutschland gazetesi de isim vermekten kaçınarak uluslararası piyasalardaki büyük bir Hedge fonunun iflasın eşiğinde olduğunu bildirdi. Çöküşün yaratacağı hasarı Türkiye tipi ‘‘yükselen piyasaların’’ finanse etmek zorunda kalacağı, ancak Avro ülkelerinin de finans sektöründeki böyle bir ‘‘crash’’ten ucuz kurtulamayacağı belirtilirken AMB Başkan Yardımcısı Lucas Papademos, ‘‘Avrupa bölgesindeki mevcut yapıların bir mali krizin sonuçlarına gerekli yanıtı verebilecek konumda olduğunu’’ savundu. Avrupa Birliği Ekonomi ve Finans Komisyonu da durumun kritik olduğunu belirterek Hedge fonlarını karanlık bir kutuya benzetti. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Umurunda mı Dünya? lk genel seçimde yine tek başına geleceğini aralıklarla öne süren iktidar, acaba hangi başarısına güveniyor; açıklamalarında, konuşmalarında bu sorunun yanıtına rastlamadık. Güvendiği dağlara kar yağdığının elbette ayırdında. Nasıl olmasın? AKP Genel Merkezi’nin açıkladığına göre, partinin yaptırdığı anketlerin hemen hepsinde üç konu baş sırada gündemdeki yerini koruyor: Yolsuzluk, yoksulluk ve işsizlik! Bu üç konudaki açıklamalar ‘‘resmi’’. Örneğin yoksulluğun toplumun üçte ikisine yakın bir kesimini kasıp kavurduğunu Türkiye İstatistik Kurumu gibi hükümete bağlı bir kurum açıkladı. Toplumun en yoksul yüzde 20’lik dilimi yüzde 10.7’ye çıkan enflasyonun tutsağı. Nerede kaldı hükümetin yüzde 5’lik enflasyon hedefi? Bu hedef de giderek bir düş olma yolunda. Yolsuzluk ise AKP’nin mangalda kül bırakmadığı konuların başında geliyor. RTE, yolsuzlukların artık AKP’yi sardığını belgeleriyle ortaya koyan bir AKP milletvekilinden, ihraç mekanizmasını işleterek kurtulmaya çalışıyor. Enflasyonun giderek toplumu sarması, elbette ülke olanaklarının kaymağını yiyen kesimi rahatsız etmiyor. Hele hele RTE’yi hiç etkilemiyor. Yeşil sermayeden hisse senetlerini satarak bir trilyon üç yüz milyon taze gelir edindiği gibi, asgari ücretle nasıl geçineceğinin hesaplarını yapan, sayıları 20 milyon olan kendi deyimiylefakir, fukara, gurebaya karşı dünyanın en yüksek maaş alan hükümet başkanları arasında. Aylık 4 bin Avro maaşla ilk 20’nin içinde yer alarak ülkemize, insanlarımıza beş paralık yararı olmayan bir rekora imza atmış bulunuyor. İşsizliğe gelince, günbegün geriye adım atacağına; maşallahı var, hemen her gün artıyor. ??? Yolsuzluk, yoksulluk ve işsizliğin tavana vurduğu, çiftçinin, köylünün hükümetin yararsız önlemleriyle artık topraklarını yabancılara satmaya başladığı bir dönemden geçilirken; Bay RTE neye güvenerek genel seçimde yine başa güreşeceğine durmadan yineleyebiliyor veya bu güven duygusu nereden kaynaklanıyor? Bu sorunun yanıtı tek sözcük: Din! RTE başarısız iktidarıyla sonuç alamayacağının bilincinde. Ancak nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede dinsel kimi yaptırımlar, vaatler ve dini sömürecek ne varsa hepsini gizli veya açık yerine getirerek halkı peşine takmaya çalışıyor. Diyeceksiniz ki, Adnan Menderes’ler, Süleyman Demirel’ler de din konusunu kullandılar. Menderes, iktidarının ilk yıl ilk iş olarak ezanı Türkçe okutmaktan vazgeçti. Demirel, seçimlerde halk önünde kürsüde Kuran’ı öperek başına koydu. 1965’te iktidara geldiği sıralarda Müslüman başbakan olduğunu kanıtlamak için Başbakanlık arabasıyla Hacı Bayram Camisi’ne namaza giderek bu sıfatı hak ettiğini ispata çalıştı. Üstadın imam hatip okulları açmaktaki rekorunu hiçbir başbakan kıramadı. Geçmiş iktidarlar din sömürüsündeki icraat ve yaptırımlarıyla kuşku yok bugünü hazırladılar. RTE ise din yoluyla iktidarı buldu, dini kullanarak iktidarda kalmayı planlıyor. ??? Şimdi tehlike geldi, kapıya dayandı. Kimi kafalara dank etti. RTE kendini veya kendinden birini ‘‘yaygın bir mutabakat aramadan’’ cumhurbaşkanı seçtirirse Türkiye’nin tehlikeli bir ortama gireceğini kimi yalaka yazarlar gibi neden sonra TÜSİAD bile açıkladı. Rejimsel kaygılar mı? Kendinden başka kimseyi görmüyor gözü ve işte: Bir elinde ayna, bir elinde Kuran! Umurunda mı dünya? İ İmam Hatip Kurultayında İrticanın ‘Adı’ Kondu! H Yurttaşın AKP’ye güveni kalmadı Baştarafı 1. Sayfada dedi. Etkinlikte, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü öğrencisi Ali Eskiocak, Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nı, Celal Bayar Üniversitesi öğrencisi Mevlüt Teker de Bursa Nutku’nu okudu. Dokuz Eylül Atatürkçü Düşünce Topluluğu Başkanı Caner Tekin de aydınlanma devriminin sonunu bırakmayacaklarını vurgularken, CUMOK İzmir Temsilcisi Demet Günoğlu da alanda Atatürk’ün devrim ve ilkeleri için buluştuklarını ve Türkiye’nin Türkiye’den yönetileceğini söyledi. ‘GÖREVİNİZİ YERİNE GETİRİN’ Konuşmaların ardından hazırlanan ‘‘yurttaşlar bildirgesi’’ okundu. Bildirgede, sözün artık yurttaşlarda olduğu vurgulanarak, ‘‘Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları kendi kaderini belirlemek üzere meydana çıkmıştır. Ülkemizi, ulusumuzu, Cumhuriyetimizi yıllardan beri emperyalizmin saldırganlığına açık tutan siyasi anlayışlar artık geride kalmak zorundadır’’ denildi. Emperyalizmin, her türlü gericiliğin, ağalığın, tarikatçılığın ülke topraklarından sürülüp atılacağının belirtlidiği bildirgede, siyasilere de seslenilerek şu görüşlere yer verildi: ‘‘Bu nehri sağa sola çevirmeye, önüne bentler kurmaya kalkışmadan, kendiliğinden aktığı yöne götürmek istiyorsanız, ortaya çıkın. Rekabetiniz, egolarınız, düşmanlıklarınız bizi ilgilendirmiyor. Bu sürecin önüne düşüp önderlik edecekseniz birleşin ve görevinizi yerine getirin. Cumhuriyete, ülkeye ve bize karşı sorumluluğunuz budur. 24 Temmuz emperyalizmin süngüsünün düştüğü gündür. Sizin ödeviniz, 24 Temmuz Lozan Günü’ne, ‘Ne mutlu Türküm’ demenin onurunu taşıdığımız o güne kadar, bu sesin gereğini yapmaktır. Ya öne düşün ya da çekilin. Biz sonsuza kadar laik demokratik Cumhuriyetimize sahip çıkacağız. 24 Temmuz Lozan Günü’ne kadar sizi takip etme görevimizi yapacağız.’’ Konuşana partiden ihraç ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Müşterek Disiplin Kurulu, Hatay’daki ‘‘Ali Dibo’’ olarak nitelendirilen yolsuzluk iddialarını gündeme getiren Hatay Milletvekili Fuat Geçen’i partiden ihraç etti. AKP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) da, Cumhuriyet’e verdiği röportajda Başbakan Tayyip Erdoğan için ‘‘Kasımpaşalı olabilir, ama her seferinde öyle davranması olmuyor. Başbakan çok gergin, bu gerginliğini mutlaka üzerinden atması lazım’’ diyen Afyon Milletvekili Mahmut Koçak’ı, ‘‘kesin ihraç istemiyle’’ Müşterek Disiplin Kurulu’na sevk etti. AKP Müşterek Disiplin Kurulu, dün toplanarak ‘‘tedbirli olarak kesin ihraç istemiyle’’ kurula sevk edilen Hatay Milletvekili Geçen’in durumunu değerlendirdi. Kurul, ‘‘Ali Dibo’’ olarak nitelendirilen Hatay’daki yolsuzluk iddialarını gündeme getiren Geçen’i, ‘‘basın aracılığıyla parti yöneticilerini aşağıladığı, hakaret ettiği ve karaladığı’’ gerekçesiyle oybirliğiyle partiden ihraç etti. AKP MYK, önceki gün yaptığı toplantıda, Cumhuriyet’e Erdoğan’ı eleştiren açıklamalar yapan Mahmut Koçak’ı kesin ihraç istemiyle tedbirli olarak Müşterek Disiplin Kurulu’na sevk edilmesine karar verdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Akif Gülle, Koçak’ın bugüne kadar yapılan bütün uyarılara rağmen partinin tüzelkişiliğine zarar veren tutum ve davranışlarını bilinçli olarak devam ettirdiğini söyledi. Koçak, başında olduğu Politika Merkezi’nin anketleri nedeniyle partinin tepkisini çekmiş, parti içi demokrasi ve yolsuzluklar konusunda uyarılarda bulunmuştu. Koçak, hükümetin sağlık politikalarını eleştirmiş, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a tepki göstermişti.Koçak, gazetemizde verdiği röportajda, Başbakan Erdoğan’a eleştiriler yöneltmişti. Koçak, Erdoğan’ın Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’i azarladığının anımsatılarak ‘‘Acaba Başbakan’ın ruhsal dengesine yansıyan fizyolojik mi yoksa ruhsal bir rahatsızlığı mı var’’ sorusuna, şu yanıtı vermişti: ‘‘Ben doktor olarak şunu söyleyebilirim: Başbakan gergin. Gerginliğin belirtisi de refleks cevaplardır. Son 6 aydır, 1 yıldır çok daha gergin. Nerde canını sıkan bir durum olursa hemen fevri tepki gösteriyor. Bütün yetkiler, parti içindeki meseleler, belediyelerdeki sorunlar, hepsi Başbakan’ın önünde toplanırsa gelinen nokta da bu olur. Bir ülkede demokrasi varsa bu kadar yetkinin tek bir insanda toplandığı bir yapı olamaz. Bir de tabii ki önemli olan Kasımpaşalı kültürü meselesi. Başbakan Kasımpaşalı kültürüyle yetişmiş olabilir. Ama her seferinde o şekilde davranması da olmuyor. Devlet geleneği içinde olaylara yaklaşması lazım. Bir hekim olarak söylüyorum; o gerginliği mutlaka üzerinden atması gerekiyor.’’ İ H R A Ç E D İ L E N F U A T G E Ç E N ‘Bunun bedelini millet ödetir’ EMİNE KAPLAN ANKARA AKP’den ihraç edilen Hatay Milletvekili Fuat Geçen, AKP’nin ‘‘demokratik tahammül’’ gösteremez hale geldiğini belirterek ‘‘Yolsuzlukları teşhir ettiğim için ihraç edildim. Bu, parti adına yüz karasıdır. Ben bedel ödedim ama asıl bedeli parti ödeyecek, bunun bedelini millet mutlaka ödetir’’ dedi. Geçen, ilk olarak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün eski DEP milletvekilleriyle görüşmesinin eleştirildiği bildiriye imza atan milletvekilleri arasında yer aldı. Hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ı sık sık eleştiren Geçen, Unakıtan hakkında ‘‘parti içi güvenoyu’’ mekanizmasının çalıştırılmasını istedi. Geçen, Hatay’da ‘‘bazı kamu ihalelerinin partili, eş, dost ve akrabalar arasında paylaştırılması’’ anlamına gelen ‘‘Ali Dibo’’ yolsuzluklarını gündeme getirerek iddialarda adı geçen AKP Grup Başkanvekili Sadullah Ergin’in istifasını istedi. Geçen, parti yönetimini eleştirerek ‘‘sonunuz Yüce Divan’’ olur uyarısı yaptı. ‘AKP SÖZÜNÜ TUTAMADI AGRESIFLEŞTI’ AKP’den ihraç kararını Cumhuriyet’e değerlendiren Geçen, kararın AKP için kırılma noktası olduğunu söyledi. Partisinin temel söylemlerini yerine getirememenin huzursuzluğunu yaşadığı için agresif olan süreci başlattığını belirten Geçen, ‘‘Bu yeni bir tarzdır’’ değerlendirmesinde bulundu. Kendi adına değil millet adına kırgın olduğunu vurgulayan Geçen, AKP’nin ‘‘yolsuzlukla mücadele edeceğim’’ diyerek yola çıktığını anımsattı. Geçen, ‘‘Ancak partililerle ilgili kanaat ve zanlar ortaya çıkınca bunları ortaya çıkaranlarla mücadele eder hale gelinmiştir’’ dedi. Geçen, şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Ben ihraç kelimesinin nedenlerine yönelinmesini isterim. Ben, ihraç edilme sebebimle gurur duyuyorum. Çünkü ben yolsuzlukla mücadele ettiğim için, yolsuzlukları bilgi ve belgeleriyle ortaya çıkarıp teşhir ettiğim için ihraç edildim. Bu benim açımdan değil, partimin yönetimi açısından düşünülmesi gereken yüz karası bir hadisedir. Yolsuzlukla mücadele ‘parti disiplinine uymadı’ gibi bir anlayışla örtüştürülecek kadar basit bir mücadele değildir. Bunun bedeli ödenir. Ben kendime düşen bedeli ödedim, bundan sonrasını parti ödeyecek, millet bu bedeli ödetir.’’ afta sonunda Ankara’da yapılan 2. İmam Hatipliler Kurultayı’nda konuşma yapanlar Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i eleştirip şöyle dediler: ‘‘Ahmet, peygamber adıdır. Adınızı değiştirin!’’ TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı’ya da şu öneriyi getirdiler: ‘‘Bu ülke Müslümanlıkla birlikte var olacak. Aslını inkâr ediyorsan, Hz. Ömer’den aldığın ismi değiştir!’’ Bu tablonun özeti, irticanın adının konulmasıdır! Ankara Kocatepe Kültür Merkezi’nde yapılan kurultayla ilgili ayrıntılara geçmeden önce Irak’tan son bir ayda gelen haberlerden ikisini aktaralım: Irak’ta adı Ömer olanlar SünniŞii çekişmesinin bir parçası olarak öldürülüyor. Şii, Sünninin nüfuz cüzdanına bakıyor, eğer oradaki isim kendi mezhebinin temsilcisine tersse, öldürüyor! Öldüren kim? Müslüman... Öldürülen kim? Müslüman... Fark ne? Mezhep! Bağdat’ta bir tenisçi kısa şort giydiği için öldürüldü. Haberi ilk okuduğumda tenisçinin kadın olduğunu düşündüm. Demek ki dedim, Bağdat’ta kimi korunaklı yerlerde tenis oynanıyor. Radikal İslamcılar oraları keşfetti ve bastı. Ayrıntıları okuyunca gördüm ki öldürülen sporcu, kadın değil erkek. Şortu dizlerinin üzerinde olduğu için katli vacip! ??? Eğer iş, en dindar benim, dinin kurallarını en iyi uygulayan benim yarışmasına dönerse, bugün Irak’ta yaşadıklarımız olur. Türkiye ne durumda? Elbette şu anda Irak değiliz ama, İmam Hatipliler Kurultayı’nda yapılan konuşmalar bizde de ciddi bir yarışın başladığını gösteriyordu. Kurultaydaki konuşmalarda imam hatipliler şöyle bağırdılar: ‘‘Daha güçlü geleceğiz... Gelecekten ümidi kalmayan çocuklarımızın haklarını sonuna kadar savunacağız...’’ Kurultayda AKP’ye yönelik de ağır eleştiriler yer aldı. Şu tümce dikkat çekiciydi: ‘‘350 kişilik AKP grubunda 200’e yakın imam hatipli var. İmam hatip mezunu olup bir yerlere gelenler bize sahip çıkmalı!’’ İktidarda kim var? Dini söylemleri öne çıkarıp sonra da bu gömleği çıkardığını söyleyen ama, içinde daha koyusunu taşıyan bir parti... İktidarı eleştiren kim? Eğitimin tümüyle dinselleştirilmesini isteyen imam hatip mezunları! Laiklik olmadan demokrasinin yaşayamayacağını etkili biçimde savunan Cumhurbaşkanı’na ve geçen hafta laikliğin öneminin altını çizen TÜSİAD Başkanı’na yönelik, isim değiştirme densizliğine kadar varan saldırılarla, AKP yönetimini pasif bulan eleştiriler birleşince ne doğar? Bu sorunun yanıtını çağdaş, dünya değerlerini yakalamış, kalkınmış bir Türkiye’den yana olan herkes çok iyi düşünmelidir? ??? Gelelim AKP’ye... Hükümette, toplumu gererek güç kazanma psikolojisi hâkim. Başbakan’ın barıştan, hukukun üstünlüğünden, bunu kimsenin bozamayacağından söz edeceğine kefenden söz etmesi... Bakanların, AKP kongrelerini fırsat bilip kendilerine yönelik eleştirilerle çete operasyonlarını birleştirmesi... Hayra yorulacak şeyler değil! AKP, Cumhurbaşkanı’yla yarı küs, yargıyla yarı küs, askerlerle yarı küs, işadamlarıyla yarı küs, sendikalarla yarı küs, arka ve ön bahçesi imam hatip mezunlarıyla yarı küs... Bunun neresi istikrar? BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN KUYUMCU CİHAN KAMER’İN OĞLU İÇİN İNGİLTERE’YE MEKTUP YAZDI AYKUT KÜÇÜKKAYA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, yakın dostu, Atasay Kuyumculuk’un sahibi Cihan Kamer’in oğlunun İngiltere’deki okula kabul edilmesi için ‘‘referans mektubu’’ yazdığı ortaya çıktı. AKP lideri Erdoğan’dan referans mektubu yazmasını kendisinin istediğini söyleyen Kamer, Başbakan’la tanışıklığının 10 yılı bulduğunu belirterek ‘‘50 defada da olsa Erdoğan’dan referans yazmasını isterim’’ dedi. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre kamuoyunda, ‘‘Erdoğan’ın servetinin kaynağı olarak gösterdiği 30 kilo altını paraya çeviren kuyumcu’’ olarak tanınan Atasay Kuyumculuk’un patronu Cihan Kamer’in ABD’de okuyan oğlu Atasay Kamer; New York’taki Pace Üniversitesi’nden Londra’daki ‘‘The London School Of Economics and Political Science”e (LSE/Londra İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi) geçmek için başvurdu. Erdoğan da Atasay Kamer’in Londra’daki başvurusu için ‘‘referans mektubu’’ gönderdi. Atasay Kamer, 15 Mayıs tarihinde akademinin ‘‘işletme’’ bölümüne kabul edildi. Londra’ya torpilli mektup Üniversitenin kabul mektubu ‘‘200624523’’ öğrenci numaralı Atasay Kamer’in New York’taki 150 West 56TH Street Apt. 6101 adresine gönderildi. KAMER: BEN İSTEDİM Okul yönetimi, Atasay Kamer’in başvurusunda yalnızca Başbakan’ın referans mektubunun yer almadığını, profesörler Rauf Alpaslan ve Paul Bacon’ın da referanslarının bulunduğunu bildirdi. Gazetemizin sorularını yanıtlayan Cihan Kamer ise şunları söyledi: ‘‘Atasay’ın Pace Üniversitesi’ndeki not ortalaması 3.84. Biz arzu ettik ki İngiltere’de daha prestijli, daha ilerisi için kendisi için daha faydalı olacak bir okula geçsin. Dolayısıyla biz müracaatta bulunduk L.S.E’ye. Ben de dedim ki destekleyici bir şey olsun diye Sayın Başbakan’dan rica edeyim, bir referans mektubu, Atasay’ı 10 senedir tanıyor. Dolayısıyla bir referans mektubu da Sayın Başbakan ilave ederse daha iyi olur, daha etkili olur. Yani Atasay benim tanıdığım, bildiğim insandır. Atasay hassas bir çocuk ve bunu yapmamamı da istedi benden. Ben de bu referans mektubu, bir şey mektubu değil ki dedim. Yanlış olan bir şey yok. Bugün 50 defa böyle bir şey olsa 50 defa kendisine rica ederim. Yani ben sizin oğlunuz bir okula gidiyor olsa ben Tayyip Bey’in hatta tanıdığı gibi 10 senedir tanısam ben de refere ederim. Ben de tanıdığım bildiğim, düzgün bir insandır derim.’’ 10 YILA VARAN DOSTLUK Medyada ve köşeyazılarında ‘‘Erdoğan’ın gayriresmi ekonomi danışmanı, yakın dostu, bakanları bile kadraj dışı bırakan işadamı’’ tanımlamaları yapılan Cihan Kamer, Atasay Kuyumculuk’un genel müdürü. Başbakan’la tanışıklığı Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu yıllara kadar uzanıyor. Cihan Kamer, Rize’de yaptırdığı sağlık merkezine Erdoğan’ın annesi Tenzile Erdoğan’ın adını verdi. Kamer, ‘‘Erdoğan’la maddi ilişkisi var’’ iddialarını hep yalanladı. Ancak 2004’te Enerji Bakanlığı, Kamer’in kurucusu olduğu Şavk Elektrik’e İran’dan elektrik ithal etme izni verdi. Kamer’in izinden hemen önce ortaklıktan ayrılması soru işareti yarattı.