28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Gelir dağılımında uçurum var Ekonomi Servisi Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk kesimle en yoksul yüzde 10’luk kesim arasındaki gelir farkı 17 kata kadar yükseldi. Dünya Bankası’nın, dünyadaki ülkelerin gelir dağılımıyla ilgili verileri Türkiye’deki zengin ve yoksul kesimler arasındaki gelir farkının bilinenden oldukça yüksek düzeyde bulunduğunu ortaya çıkardı. Türkiye İstatistik Kurumu, artık her yıl yapmaya başladığı gelir dağılımı araştırmasının sonuçlarını yüzde 20’lik gelir dilimlerini esas alarak açıklıyor. Bu açıklama yöntemi de en zengin kesimle en yoksul kesim arasındaki gelir farkının daha düşük gözükmesine yol açıyor. Ancak Türkiye’de kamuoyuna açıklanmayan yüzde 10’luk dilimlere ilişkin gelir dağılımı Dünya Bankası’na veriliyor. ANKA’nın Dünya Bankası’nın ‘‘Dünya Ekonomik Göstergeleri 2006’’ isimli yayınından yaptığı habere göre, Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk kesim (yaklaşık 7 milyon kişi) toplam gelirin yüzde 34.1’ini alırken en yoksul yüzde 10’luk kesimin payı (yaklaşık 7 milyon kişi) ise yüzde 2 düzeyinde kalıyor. Buna göre en zengin yüzde 10 ile en yoksul yüzde 10 arasında tam olarak 17 katlık bir fark bulunuyor. TÜİK’in Türkiye’de de açıkladığı ve Dünya Bankası istatistikleri içerisinde de yer alan yüzde 20’lik dilimlere göre ise en zengin yüzde 20’lik dilimin (yaklaşık 14 milyon kişi) gelirden yüzde 49.7 pay alırken en yoksul kesimin aldığı pay ise yüzde 5.3 düzeyinde kalıyor. En zengin ve yoksul yüzde 20’lik kesimler arasındaki gelir farkı 9.4 katta kalıyor. C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 19 MAYIS 2006 CUMA Baskın Seçim meyeceği yorumu var. Hükümet sözcülerinin son açıklamalarından IMF ile yeni anlaşma için çok da aceleci, istekli olmadıkları da ortada. Bir yandan da yabancı kaynaklı sıcak paranın çekilişinin çok daha güçlü, dış etkenlere bağlı olduğu gerçeği bastırıyor. Hatta sıcak paranın uzunca bir dönem Türkiye’ye gelmeme olasılığı gözetilerek, doların çok hızlı yükselişi karşısında Merkez Bankası’nın piyasayı rahatlatma amaçlı operasyonunun doğru olmayacağını savunanlar çoğunlukta. Merkez Bankası’nın dolar operasyonuyla doların yükselişinin önlenememesi halinde daha da büyük bir moral bozukluğu yaşanacağı anımsatılıyor. Artık Erdoğan hükümetine çok daha bağımlı bir Merkez Bankası yönetiminin bu türden bir operasyonuyla, kaçan sıcak paranın kârına kâr katılmasının hesabının verilemeyeceği belirtiliyor. Çıkmaya kararlı yabancı sıcak paranın hiç değilse doların değeri pahalı tutularak çıkışının biraz daha zor olması gerektiği savunuluyor. Aksi halde Türkiye’nin kasasından yabancı sıcak parayı kaçıranların ceplerine çok büyük bir kaynak aktarılacağının, bunun bedelinin ağır olacağının altı çiziliyor. Birkaç günlük, bilemediniz biriki haftalık, piyasalardaki hava değişikliğini eksen yapıp Erdoğan hükümetinin iktidarına ömür biçmek elbette yanlış bir yaklaşım. Borsa yupileri, piyasacıların çok ciddi gibi görünen, ancak çok kolay nitelik değiştiren yorumlarından en son alıntıları, sadece ve sadece dikkat çekmek üzere sizlerle paylaşmak istedim. Ülkenin dış politikasında, en temel değerlerinden sapılmasında ses çıkarmayanlar. AB’ye yakınlaşma, ABD’yi kızdırmama adına, her tür dayatmaya boyun eğilmesini, ülke çıkarlarından, olmazsa olmazlarından ödün verilmesini umursamayanlar. Siyasal İslam kimliği ile, aslında şeriata, siyasal İslama yönelinmesini tehdit olarak algılamayanlar. Rejime apaçık savaş ilanını bile umursamayanlar... Ekonomik istikrar adına Erdoğan hükümetinin Meclis çoğunluklu iktidarının ayakta durması için her şeye ama her şeye gözlerini kapatanlar.. Ne ilginçtir ki piyasalardaki pembe tablonun rengi değişmeye başlar başlamaz, ekonominin, daha doğrusu serbest piyasanın kutsal(!) düzeninin bildik, kendi kurallarının olmazsa olmaz gelgitleri bağlantılı, kriz kokusu gelmeye başladığında, ne kolay ağız değiştiriyorlar! Değil mi?.. soner@cumhuriyet.com.tr G Boyner’e yabancı ortak geliyor Ekonomi ServisiBoyner Holding, Boyner Mağazacılık’taki yüzde 60 hissesinin yarısını ve Beymen’in yüzde 50’sini satmak üzere ABD’li özel özkaynak şirketlerinden Kohlberg Kravis Roberts and Co L.P. (KKR) ile bir niyet anlaşması imzalayarak görüşmelere başladı. Boyner Holding Yönetim Kurulu Murahhas Azası Cem Boyner, ortaklık görüşmelerinin Beymen ve Boyner mağazalarının büyüme ve gelişiminde önemli bir aşamayı temsil ettiğini söyledi. Boyner, ‘‘Önümüzdeki yılların hem Beymen hem Boyner açısından daha da büyük fırsatlar içerdiğine inanıyoruz. Bu noktada büyüme ivmemizi güçlü, global bir ortakla hızlandırmak istedik. Stratejik ortaklık görüşmelerine başladığımız KKR, uzun vadeli yatırımlara odaklanan ve perakende alanında geniş tecrübesi bulunan köklü bir yatırımcı’’ dedi. Merkezi New York’ta bulunan ve 1976 yılında kurulan KKR, toplam değeri 195 milyar dolar olan 140’tan fazla işlem sonuçlandıran ve dünyanın en eski ve tecrübeli özel özkaynak şirketlerinden biri olarak tanıtılıyor. Portföyündeki şirketler için uzun vadeli bir yatırımcı olan KKR, Kuzey Amerika ve Avrupa’da perakende sektöründe, toplamda 25 milyar dolarlık bir değer ifade eden 14 şirkete yatırım yaptı. A T T İ K BAŞKANI’NA GÖRE, BU YIL SIKINTILI GEÇECEK ‘ ’de atağa geçebiliriz’ ANTALYA (AA) Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı Hüseyin Baraner, turizm sektöründe bu yıl Türkiye ve Mısır gibi ülkelerde düşüş görülürken İspanya’nın ‘‘altın yılını’’ yaşamaya hazırlandığını söyledi. İspanya’daki otellerin neredeyse tamamen dolduğunu belirten Baraner, sözkonusu ülkede şimdiden sorunlar yaşanmaya başlandığını kaydetti. Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı Baraner, ‘‘İspanya, şimdiden bazı sorunlarla karşı karşıya geliyor. Bütün Avrupalı tur operatörleri arasında büyük bir çifte rezervasyon korkusu var’’ değerlendirmesini yaptı. Baraner şöyle konuştu: ‘‘Bu sıkıntılı yılı çok önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmesi gereken Türkiye, 2007 yılından itibaren atağa geçebilir. Altyapı çalışmaları, betonlaşma ve kısmen doğanın bozulması turistleri kaçıran gerçek unsurdur. Doğamızı, sahillerimizi koruyarak, hizmetimizi arttırarak, bütün Avrupa satışlarında ilk talep gören ülke olarak yerimizi alma şansımız var.’’ Onur Air Filosundaki 1 adet Airbus A320 tipi uçakla ilk uçuşunu 14 Mayıs 1992’de KKTC Ercan Havaalanı’na gerçekleştiren Onur Air 14’üncü yaşını kutluyor. 29 uçaklık filosu ve 1489 personeli bulunan Onur Air, kuruluşundan bugüne 45 milyon kişiyi taşıdı. Geçen 14 yıl boyunca 800 bin saatin üzerinde havada kalan Onur Air uçakları bu süre zarfında 310 bin 612 sefer yaptı. İç hatlarda 15, dış hatlarda ise 15 ülkede toplam 72 noktaya sefer düzenleyen Onur Air, geçen sene iç hatlarda 2 milyon 80 bin 724, dış hatlarda 2 milyon 721 bin 612 yolcu taşıdı. Onur Air, bu yıl ise iç hatlarda 2 milyon 500 bin, dış hatlarda 3.6 milyon yolcu taşımayı hedefliyor. yaşında CUMHURİYET DÖNEMİNİN İKİNCİ SATIŞI Irak’ın vagonu Türkiye’den SAKARYA (AA) Türkiye Vagon Sanayi AŞ (TÜVASAŞ) tarafından Irak Demiryolları için 12 adet jeneratör vagon üretiminin gerçekleştirildiği belirtildi. TÜVASAŞ Genel Müdürü İbrahim Ertiryaki, Irak Demiryolları için üretimine 8 ay önce başlanan 12 adet vagonun tamamlandığını söyledi. Vagonlar, ay sonunda törenle gönderilecek. Türkiye’nin 1970 yılında Pakistan’a gerçekleştirdiği vagon ihracatının ardından Cumhuriyet dönemindeki vagon ihracatının ikincisinin yapılacağını ifade eden Ertiryaki, ‘‘Irak için ürettiğimiz vagonlar TÜVASAŞ için dönüm noktası özelliği taşımaktadır. Çünkü artık dışarıya açıldığımızı göstermiş oluyoruz’’ dedi. Irak’ta yaşanan savaşlarda demiryolları vagonlarının büyük bir kısmının tahrip edilerek kullanılamaz hale geldiğini belirten Ertiryaki, şunları söyledi: ‘‘Jeneratör vagonların dışındaki diğer bütün vagonların da onarımına talibiz. Biz bunu Iraklı yetkililere bildirdik. Bunun devamı gelecek ve artık TÜVASAŞ dışarıya yönelik daha yoğun bir çalışma yapacak. Irak vagonları dışarıya açılışımızın bir başlangıcıdır. Bunun dışında diğer komşu ülkelere yönelik çalışmalarımız devam ediyor. İsrail’in vagonlarının onarımı için de çalışma yapıyoruz.’’ eçen haftaki borsa yupilerinin değerlendirmeleri arasında baskın seçim olasılığı öne çıktı. Piyasacılar hükümetin erken seçime niyetli olmadığı söylemine karşın, zaten bir süredir seçim havasına girmiş iktidarların ekonomik icraatları içinde olduğunun altını çiziyorlar. Hükümetin büyük olasılıkla, ekonomik gidişatla da bağlantılı, normal seçim tarihine kadar dayanamayacağını düşünüyorlar. Cumhurbaşkanını Meclis çoğunluğu ile seçme eğilimi ağır bassa da, iktidarın ömrünü tüketme kaygısıyla baskın seçimi yeğlemesinin daha akılcı olacağını vurguluyorlar. ‘‘Güçlü çoğunluk iktidarı, olabildiğince az seçim’’ olarak özetlenebilecek piyasacı sloganını terk ettiler. Ağız değişikliğini, piyasacı mantığı ile şöyle özetliyorlar: ‘‘Nasılsa hükümet seçim icraatları programına geçişle, bu anlamda bir beklenti yarattı. Artık bu saatten sonra piyasalar toparlanamaz. Seçimlerin olumsuz, enflasyonist etkisine karşın en az zararla geçiştirilmesinin yolu olsa olsa baskın seçimdir. Hükümet de muhalefet toparlanmadan sürpriz bir kararla baskın seçime giderek, kendisi için en avantajlı yolu seçmiş olabilir..’’ Yabancı sıcak paranın önlenemeyen çekilişi ile piyasalar altüst olup dönemin en önemli düşüşleri yaşanınca sorgulama ve tartışmaların rengi değişti. Erdoğan hükümetinin icraatlarından çok dünya piyasa dengelerinin ürünü sıcak para akışının tersine çıkışa dönüşünün geçici olup olmadığı tartışılıyor... Artık uzun bir dönemdir gelen ve piyasalara pembe tablo çizilmesine yarayan sıcak para akışının, Erdoğan hükümetinin icraatlarından bağımsız, dünya piyasa dengelerinin ürünü olduğunun daha çok altı çiziliyor. Şimdilerde hükümete daha bağımlı, sonuç olarak icraatları da daha çok hükümetin sorumluluğunda Merkez Bankası’nın alacağı her kararın çok kritik olduğunda buluşuluyor. Ancak krizden çıkış için kurtuluş reçeteleri tükenmişe benziyor. ??? Örneğin piyasaların bildik reçetelerinden IMF’nin masaya oturma koşulu sosyal güvenlik reformu yasasına bakış ikirciklenmiş. Hükümetin CHP’siz Meclis’ten çıkardığı, Cumhurbaşkanı’nın anayasaya aykırılık gerekçesiyle pek çok maddesini geri çevirdiği yasanın aynen Meclis’ten geçirilmesine eski kararlı vurgulama yapılmıyor. Öncelikle hükümetin seçim ortamına girdiği, bu aşamada bu yasanın bir an önce çıkması için diret Koç Topluluğu yaşında ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Koç Holding, 80. kuruluş yıldönümünü Sheraton Oteli’nde düzenlenen kokteylle kutladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaklaşık bir buçuk saat kaldığı kokteyle eşi Emine Erdoğan ile katıldı. Nükhet Duru’nun sahneye çıktığı kokteylin ardından, Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ı, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç, otelin kapısında uğurladı. Kokteyle Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ve eşi, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Rekabet Kurulu Başkanı Mustafa Parlak, TOKİ Başkanı Metin Kilci, BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, Metal İş Başkanı Mustafa Özbek, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgobilik, eski bakanlarla ekonomi bürokratları ve milletvekilleri katıldı. Cumhuriyetin temel deANKARA AKP, ğerlerine yönelik yıkıcı çalışmalarına devam ediyor. Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’ni (AOÇ), Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne vermek istiyor. Bu konuda hızla hazırlandığı anlaşılan bir yasa teklifi bugünlerde TBMM’de görüşülüyor. Kuruluş Kanunu’na bir ‘‘geçici madde’’ eklenerek, AOÇ’nin on yıllığına belediyeye devredilmesi sağlanıyor. Özetle, çiftlik çaktırmadan götürülmek isteniyor. ??? Kendine özgü bütüncül bir ekonomik ve toplumsal gelişme düşüncesinin uygulama örneği olan AOÇ’nin oluşturulmasına Mustafa Kemal tarafından Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra, 1925’te başlanmıştır. Amaç, başkentin sazlık, bataklık ve en verimsiz arazisi üzerinde, en ileri teknikleri kullanan örnek bir tarım işletmesi yaratmaktır. Salt bu da değil, doğa ile insanın sağlıklı bir ortamda buluşması; tarımsal üretim ile birlikte, halka temiz ve ucuz gıda maddeleri sunulması; Ankara ve çevresinin ağaçlandırılması; eğitim, spor, kültür ve eğlence için bir araya gelmesi öngörülmektedir. Çiftlik, Karadeniz ve Marmara ‘‘havuz’’ları ve ülkenin tüm bölgeleriyle canladırıldığı bir kimlik kazanmıştı. Unutulmaması gereken bir PAZARI Sıra AOÇ’de mi? her zaman olanak tanıyan AOÇ, kârlı çalışıyor. Bununla da kalmıyor, bütçeye yük olmuyor, kendi gelirleri giderlerini karşılıyor. Kaldı ki hızla betonlaşan Ankara’da bir nefes borusu işlevi görüyor; kentin ağaçlandırılmasında çok büyük bir atılımı gerçekleştiriyor; ülkenin en büyük hayvanat bahçesini barındırıyor; ayrıca, dünyada, başarılı ve büyük hayvanat bahçeleri de belediyelerin işi değildir. AOÇ, çok kaliteli süt ürünleri ve dondurma üretimi yapıyor. Çiftliğin çok ilginç bir güzelliği de genellikle alt gelir gruplarının eğlenme ve piknik alanı olarak kullanılmasıdır. ??? Cumhuriyetin çok önemli tarihsel birikimlerinden biri olan AOÇ, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne kesinlikle verilmemelidir. Mustafa Kemal’in vasiyetine uygun bir anlayışla bir taraftan tarım alanında en ileri tekniklerin özümsenip geliştirildiği bir araştırma, YAKUP KEPENEK nokta var, kurucusu, kişisel olarak çok emek verdiği çiftliği, 1937’de, o zaman da var olan Ankara Belediyesi’ne değil, halka bağışlamıştır. Daha sonra, AOÇ’nin Atatürk’ün vasiyetine uygun olarak yönetilmediği doğrudur. Devlet Denetleme Kurulu’nun en son (2003) raporuna göre, ‘‘Çiftliğin bugüne kadar sağlıklı bir envanteri çıkarılamamıştır’’. Çiftlik arazisinin yaklaşık 22 bin dekarı, yasalarla devredilmiş ya da satılmıştır. Arazi varlığı, şimdilerde 33 bin 89 dekardır. Bunun da yedi bin dönüme yakın bir bölümü kamu kurumları ve özel kişilere kiralanmıştır. Kiralanan arazilerin çok büyük bir bölümünün kullanım biçimi, Mustafa Kemal’in bağış yazısındaki amaçlarıyla bağdaşmıyor. Namık Kemal’in vatan için dediği gibi, çiftliğin de ‘‘Dittiler etlerini, tiftiğini ditmediler’’. (Ditmek: Kuş gagasıyla parça parça koparmak.)Başta yollar olmak üzere kentsel altyapıya eğitim ve bilim merkezi yapılması; genetik araştırma ve organik tarımın deney yeri olması yoluna gidilebilir. Diğer taraftan da, AOÇ’nin, ağaçlandırma, bağ, bahçe düzenlemeleriyle halkın kültür, sanat ve eğlence alanları olarak kullanımı sağlanabilir ve sağlanmalıdır. On yıllardır, tiyatro, opera, bale ve konser salonları bakımından, çok yoksul bırakılan Ankara, bu önemli gereksinmeleri AOÇ’de yerleştirebilir. Ayrıca, doğru dürüst bir kent ormanı yoktur. Ankara’nın geçmişten günümüze tarihsel gelişiminin, kültürel birikiminin, Kurtuluş Savaşı ve barış dönemlerinde yaşadıklarının, bir bütünlük içinde izlenebileceği bir müzesi bulunmuyor. Kaldı ki, başta Güven Park olmak üzere, Ankara’da, Cumhuriyetin simgelerinin sinsice girişimlerle bir bir yok edilmek istendiği bir ortamda sıra AOÇ’ye geliyor; geleceği karartılmak isteniyor. Başta, Ankaralılar olmak üzere ülke halkı duyarlılık göstermeli, AOÇ’nin yok edilmesine olanak verilmemelidir. AOÇ, ilgili tüm kişi ve kuruluşların çalışma ve katkılarıyla, kurucusunun amaçlarına ve günün koşullarına uygun, özerk ve etkin bir yönetim yapısına kavuşturulabilir ve kavuşturulmalıdır. yakupkepenek06@hotmail.com Sheraton Oteli’nde düzenlenen kokteyle katılan Başbakan Erdoğan’ı Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç uğurladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle