Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 MAYIS 2006 CUMA röportaj BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR vrupa’nın geçen haftaki haber gündeminde yer alan birbirinden bağımsız gibi görünen üç konu var ki yakından incelemeye fazlasıyla değer. Bu konulardan birincisi, Türkiye’de de geniş geniş ele alınan, Fransız Parlamentosu’nun gündemindeki ‘‘Ermeni soykırımını inkâr edenlerin cezalandırılmasına yönelik yasa tasarısı’’. Fransa’nın aydın kesiminin şiddetle karşı çıktığı bu yasa tasarısının gerçekleşmesi durumunda Türkiye ve Fransa arasında yay gibi gerilen ilişkilerin kopma noktasına gelmesi işten bile değil. Olayda iki ülkenin ilişkilerini bir yana koyarsak, Fransa’nın böylesi bir yasaya sahip olması, AB içinde bu teze destek veren ülkelerin de adım atmasının önünü açabilir. AB ‘‘Ermeni soykırımını’’ Türkiye’ye müzakerelere başlaması için bir önkoşul olarak sunmamıştı, ancak AB içinde bu tarihi tezi destekleyenlerin çoğalması durumunda Türkiye’nin tam üye olmaya hazırlandığı anda kimi AB ülkelerinin bu konuyu koşul olarak getirmeyeceğinin garantisi var mı? Hadi Türkiye’nin AB üyeliğini de bir yana koyduk. Fransız tarihçilerin bu tür bir yasanın araştırma ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu bas bas bağırdıkları bir Avrupa’da niye tek bir AB yetkilisi buna yönelik bir açıklama yapamıyor? İç politikada istikrardan uzak, genişleme ve Türkiye karşıtlığının kol gezdiği, halkının taleplerine yanıt veremeyen ve bazı baskı gruplarının esiri olmuş Fransa’nın zor bir dönemden geçtiği açık seçik ortada. Ancak dünya tarihinde insan haklarından ilk söz eden ülkelerin başında gelen Fransa’nın böylesi bir gaflete düşmesi, aynı zamanda AB’nin bu hakların koruyucusu olduğu savlarını da tehlikeye atmayacak mı? İkinci konu ise çok daha can yakıcı ve oldukça büyük bir tehlike içeriyor. Belçika’da geçen hafta güpegündüz bir Belçikalı bebek ile Afrikalı bakıcısı pompalı tüfekle öldürüldü ve bir Türk ağır bir biçimde yaralandı. Anvers’te yaşanan bu vahşetin arkasında daha da korkutucu bir gerçek yatıyor ki o da sabah yatağından kalkıp ‘‘yabancı avına’’ çıkan bu Belçikalı gencin beyninin aşırı sağcı görüşlerle yıkanmış olması. Katilin Flamanlar arasında her geçen gün desteğinin giderek arttığı aşırı sağcı parti Vlaams Belang’a (Flaman Menfaatı) üye milletvekilinin yeğeni olması da cinayetin dudak uçuklatacak noktasını oluşturuyor. 18 yaşındaki bir gencin hiç tanımadığı insanları teninin rengine ya da kafasındaki başörtüsüne gö AB KAPISINI AÇMAK ÜZERE OLAN BULGARİSTAN, TÜRKİYE KOZUNUN FARKINDA C Avrupa’ya Neler Oluyor? 13 ‘Bulgarlar Türklere benzer’ OSMAN ÇUTSAY ESSEN Avrupa Birliği’ne üyelik için hazırlıklarını tamamlayan Bulgaristan’ın, Türkiye için de önemli bir olanak olduğu, bunun öncelikle her iki tarafın iş dünyasında kabul gördüğü belirtildi. Çalışmalarını Almanya’da sürdüren ve doktorasını Türklerin Bulgaristan’daki rolü üzerine tamamlayan Dr. Marina Liakova, Türk ve Bulgar halkları arasında Osmanlı’dan sosyalizm dönemine, oradan da içinde bulunduğumuz son döneme kadar, 19841989 yıllarındaki trajik gelişmeler dışında, büyük sorunlar yaşanmadığına dikkat çekerek, iyi komşuluğun ve iç içe yaşamanın yeni boyutlarına AB sürecinde ulaşılacağını kaydetti. Dr. Marina Liakova, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı: CUMHURİYET Türk ve Bulgar halklarının birbirleri hakkındaki bilgi ve izlenimleri, oluşturdukları Türk ve Bulgar resimleri nasıl belirlendi? Nereye geldik, nereye gidiyoruz? Dr. MARİNA LİAKOVA Aslında Türkiye Araştırmalar Merkezi bünyesinde yaptığımız bilimsel araştırmalar, Bulgarlar nezdindeki Türk resminin değişken olduğunu gösterdi. Bulgaristan ile Türkiye arasında siyasi ve hatta askeri çekişmelerin öne çıktığı dönemlerde bu resim sertleşiyor. Ama bugünkü gibi, Bulgaristan ile Türkiye’nin nereyse ‘‘siyasal ve askeri partner’’ olarak yer aldığı dönemlerde de, geçmişin olumsuz yükü kolayca unutuluyor. Ancak vurgulamak istediğim bir Dr. Marina Liakova Dr. Marina Liakova, 1973 Sofya doğumlu. Sofya’daki ‘‘St. Kliment Ohridski’’ Üniversitesi’nde tamamladığı sosyoloji öğreniminden sonra Almanya’da Bielefeld Üniversitesi’nde öğrenimine devam etti. Etnik sosyoloji dalındaki doktorasını, ‘‘Modern Toplumda EtnoKültürel Farklılaşma: Bulgaristan ve Türkiye Gibi İki Avrupa Toplumunda Türk Resminin Oluşturulması’’ başlığıyla 2004 aralık ayında Plovdiv Üniversitesi’nde tamamladı. Halen bilimsel çalışmalarını Almanya’daki Türkiye Araştırmalar Merkezi’nde sürdürüyor. şey var: Hiçbir resim, realiteyi doğru bir biçimde yansıtmaz. Her resim, olumlu veya olumsuz, daima bir algılama yetisiyle bağlantılıdır. Sorunlar da zaten siyaset veya bilimin, egemenliklerini meşrulaştırmak için tarihi, bilinçli bir biçimde dışarıdan belirlemeye ve bozmaya çalıştığı noktada başlar. Buna karşı, bir Bulgar olarak, bir Türk olarak, bir demokrat olarak direnilmelidir. ‘AZINLIKLAR İÇİN BİR ÇOK ŞEYLER YAPILIYOR’ CUMHURİYET Bugün Sofya, içerideki Türk sorununa nasıl yaklaşıyor ve bu yaklaşımda AB’nin nasıl bir rolü var? LİAKOVA Bulgar yönetiminin bugünkü azınlıklar politikası eleştirel bir gözle şöyle değerlendirilebilir: Bir yandan azınlıklar için birçok şey yapılıyor. Örneğin Türkler, Bulgar okullarında anadillerini öğrenme hakkına sahip. Din dersi kapsamında isteyen öğrenci, İslam dersi alıyor. Bulgaristan Birinci Televizyonu’nda her gün Türkçe haberler veriliyor. Türkler, Bulgar parlamentosunda zaten. Birçok belediye başkanı, siyaset adamı, doktor, gazeteci Türk var. Ancak bunlar, sivil toplumun taban baskısıyla değil, AB’nin o ince entegrasyon baskısıyla meydana geliyor. Bulgaristan’ın en hızlı bir yoldan AB’ye girmesi için azınlıklar politikasının Avrupa temelinde biçimlendirilmesi şarttır. Bu politika, Avrupa normlarına uygun olmak zorundadır. Ancak böyle bir politikaya, halktan geniş bir destek alınmış olmuyor. Hükümetin hamle yapması şart. Çünkü azınlıkların hakları, eğer geniş bir destek bulur ve sadece yasalara girmekle kalmazsa, garantiye alınabilir. Bulgar toplumunda sosyalizm dönemi hızlandırılmış ve telafi edici bir modernleşme yaşadı. 50 yıl önce Bulgar toplumu kırsal bir resim veriyordu. Yoğun bir sanayileşme ve kentleşme ile bu telafi edici modernleşme ortaya çıktı. Bu da aile yapılarını ve özellikle kadının rolünü büyük oranda değiştirdi. Değişimler, gerek Bulgar gerekse Türk toplumu üzerinde oldu. Modernizasyon değişimleri kırsal kesimde yaşayan Türkler üzerinde çok daha güçlü ve kısmen de acılı sonuçlara yol açtı. Bugün, Bulgaristan’da kentte yaşayan sıradan bir Türk ailesiyle Bulgar ailesi arasında herhangi bir fark bulunmuyor. Bulgaristan’daki Türk kadınları genelde özgürleşmiş ve kendinden emin bir kimliğe sahiptir. Eğitim, hatta yüksek öğrenim çok revaçtadır, bu düzeye ulaşmak isterler. Ancak TürkBulgar sınırındaki kırsal kesimlerde bu resmi bulamıyoruz. Burada bambaşka bir resim var. Son 15 yılın sürekli ekonomik krizleri nedeniyle bu bölgelerdeki Türk aileler, yeni ekonomik ve siyasi düzenle bağlantı kurmakta büyük güçlük çekmektedir. Buralardaki yoksulluk, bazı ataerkil düşünce biçimlerinin kemikleşmesine yol açabilir. ‘ZORLA İSİM DEĞİŞİKLİKLERİNE HAKLI OLARAK TEPKİ GÖSTERDİLER’ CUMHURİYET Son 50 yıldaki gelişmeleri nasıl görüyorsunuz? LİAKOVA 19451989 arasında Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) yönetimi, geniş bir taban desteği bulmak için çaba gösterdi. Halk arasında ‘‘seçkinler’’ diye bilinen kesime dahil ayrıcalıklı Türkler vardı. Ama bunların dışındaki Türkler kendilerinin aşağılandığını düşünüyordu ve BKP’nin siyasetini kabullenmiyordu. Zorla yapılan isim değiştirmelerine karşı tepki gösterdiler, o zaman da tutuklamalara maruz kaldılar, kendilerine şiddet uygulandı. BKP’nin Türkler karşısındaki siyaseti çok boyutluydu. Ama bu konuda da eğer Bulgaristan’daki sosyalizm üzerine konuşacaksak her şeyi karalayamayız. Çünkü 19451956 döneminde Bulgaristan kendisini çok milliyetli bir ülke olarak ilan etmişti. Bu dönemde Türkçe gazeteler vardı. 10 Türk tiyatrosu açılmıştı. Türk öğretmenlerin eğitimi için üniversitede özel bölümler kurulmuştu. Sadece felsefe, tarih gibi fakültelerin değil, fizik, matematik gibi fakültelerin de Türkçe bölümleri vardı. ‘ASİMİLASYON POLİTİKASI UYGULANDI’ Türk filolojisi de öyle. Türklerin yüksek öğrenime girme koşulları daha kolaylaştırılmıştı. Bu politikanın hedefi, partiye sadık bir Türk aydın kesimi oluşturmaktı. Bu oluşumun, Türklere parti politikalarını aktaracağı düşünülüyordu. Nitekim, böyle bir politikanın sonucunda yaklaşık 18 bin Türk’ün, Bulgaristan’da devlet memuru olabilmişti. Ama 1956 sonrasında ‘‘Birleşik Tek Ulus’’ içinde tüm etnik grupların asimilasyonuna yönelik bir eğilim ortaya çıktı. Türk Müslümanların bayramlarına gerçi tahammül gösterildi, ama kötü gözle bakıldı. İşte bu içten içe işleyen asimilasyon politikası, 19841989 döneminde doruğa ulaştı. Türk halkın Müslüman isimlerinin yerine Slav isimler konuldu. Türk dilinin günlük hayatta ve ibadetlerde kullanılması yasaklandı. Özetle, Bulgar ve Türk politikaları 1945 1990 döneminde karmaşık bir özellik gösterir, çünkü iki ülke de Soğuk Savaş içinde farklı siyasi ve askeri sistemlere dahildi. A re seçip öldürmesi, bu kişinin yetiştiği nefret ortamını çok güzel anlatmıyor mu? Büyük bir sakinlikle cinayetlerini işleyen ve bunu kendi çevresinde haklı çıkaracağına emin bu gencin doğduğu ve büyüdüğü yer AB’nin göbeği. Azınlık hakları ve ayrımcılık konusunda aday ülkelerin en küçük hatalarını düzelten ve göçmenlere yönelik bin bir teori geliştirmekten öteye gidemeyen AB, Avrupa’da giderek daha fazla hissedilen bu tehlikenin farkında mı? AB düzeyinde önlemlerden geçtik... AB ulusal düzeyde aşırı sağ tehlikesiyle savaşmada üye ülkelerine ne gibi yaptırımlar öngörüyor acaba? Yoksa son yaşananlar da ‘‘bireysel vakalar’’ arasına katılarak unutulacak mı? Üçüncü konu ise AB’deki önemli bir eksikliğe işaret ediyor. Avrupa Parlamentosu (AP) geçen hafta DHKPC üyesi Bahar Kimyongür’ün serbest bırakılması yönündeki bir girişime ev sahipliği yaptı. Avusturyalı AP üyesi Karin Resetarits’in önayak olduğu girişime bazı insan hakları örgütlerinden temsilcilerin yanı sıra Kimyongür’ün Belçikalı avukatı da katıldı. DHKPC’nin Brüksel şubesinin sözcülüğünü yapan Bahar Kimyongür, Sabancı suikastı zanlılarından Fehriye Erdal’ın yanı sıra 28 Şubat’ta Belçika adli makamları tarafından terör örgütüne üye olmak suçundan 4 yıl hapis cezası almıştı. Mahkeme kararının sonucunda Belçika’dan kaçan Kimyongür’ü Hollanda polisi nisan ayı sonunda yakaladı ve yakın bir süre içinde bu kişinin Türkiye’ye iade edilmesi bekleniyor. İşte sorun da bu. Kimyongür’ün destekçileri, terör örgütü üyesinin Türkiye’ye iadesine karşı çıkarak onun aslında ‘‘düşünce suçlusu’’ olduğunu savunuyorlar. Herkes istediğini düşünmekte özgür. Ancak bu konuyu AB salonlarına taşıyan AP üyesi hanımefendi, girişimin çerçevesini başka bir düzeye taşıdığının farkında mı? Bu milletvekilinin DHKPC’nin kanlı eylemlerinden ne kadar haberdar olduğunu bilemeyiz, ancak bu örgütün AB terör listesinde yer aldığını bilecek kadar konuya hâkim olmalı. Buna karşın AB’nin bir kurumunda basın karşına çıkıp ‘‘Ben AB’nin terör listesine karşıyım’’ diyerek DHKPC’yi terör örgütü olarak görmediği yönünde mesajlar verirse AB’nin terorizmle mücadeledeki cılızlığı bir kez daha ortaya konmuş olmaz mı? İfade özgürlüğü, yükselen aşırı sağ ve terörle mücadele gibi Avrupa’nın gündeminde dikkat edilmesi gereken bu üç noktaya yönelik AB’nin atacağı adımları heyecanla bekliyor olacağız. Uluslararası Akdeniz Karikatür Yarışması Kültür Servisi Kültür Bakanlığı, Alanya Belediyesi, Alanya Ticaret ve Sanayi Odası, Alanya Turistik İşletmeciler Derneği ve Karikatürcüler Derneği’nin katkılarıyla Alanya Turizm Tanıtma Vakfı tarafından düzenlenen ‘‘Akdeniz’de Turizm’’ konulu 6. Uluslararası Akdeniz Karikatür Yarışması sonuçlandı. Yarışmada birincilik Bulgaristan’dan Rumen Dragostinov’un, ikincilik SırbistanKaradağ’dan Dusan Smiljanic’in, üçüncülük ise İsviçre’den katılan Türk çizer Mehmet Karaman’ın oldu. 46 ülkeden gönderilen 368 çalışmanın Kâmil Masaracı, Kâmil Deniz Som, M. Nüvit Özkan, Erdoğan Karayel, Cihan Demirci, İbrahim Tapa, Mahmut Karatoprak’tan oluşan seçici kurul tarafından değerlendirildiği yarışmanın ödül töreni, 27 Mayıs’ta Alanya Belediyesi Kültür Merkezi’nde yapılacak. Yarışma jürisinin sergilenmeye değer bulduğu eserler, ödül töreniyle birlikte bir hafta süreyle Alanya’da sergilenecek. AB süreci: ‘Ekonomiler hızla iç içe geçiyor’ Son yıllarda iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler çok olumlu bir gelişmek gösterdi. 1996’da TürkBulgar Ekonomik Konseyi kuruldu. Bu konsey, her yıl düzenli biçimde iki ülke şirketlerinin katılımıyla iş görüşmeleri, sergiler, fuarlar gerçekleştiriyor. Bu yılın ocak ayında İstanbul’da yapılan son konsey toplantısına kimya, ilaç ve tekstil sanayilerinden 120 kadar önde gelen Bulgar şirketi katıldı. Turizm ve inşaat da temsil edildi. 2005 yılında Türkiye’deki Bulgar yatırımları 21 milyon avro civarında oldu. Bulgaristan’daki Türk yatırımları ise 123 milyon avro tahmin ediliyor. Sofya’daki Bulgar Sanayi ve Ticaret Odası’na Türk iştiraki olarak 1075 şirket kayıtlı. Bunlardan 619’u yüzde 100 Türk sermayeli. 375 şirketin sermayesi ise Türk ve Bulgar sermayeleri arasında bölünmüş durumda. Türkiye’deki büyük bazı şirketlerin Bulgaristan’daki şube sayısı ise 81. Bütün bunlar zaten bir gösterge. Bulgaristan’ın AB üyeliği ile birlikte ilişkiler çok daha dinamik gelişecek. Siyaset, bu gelişmeler karşısında gözlerini kapatamaz. Siyaset, sonuçta çevre koşullarını iyileştirmek, eski ‘‘fatihlerin’’, Birleşik Avrupa içinde güvenilir ve iyi birer ortak halini aldığını kabullenmek zorunda. Yarışmanın birincisi Rumen Dragostinov. Sergilenen eserler Alanya Turizm Tanıtma Vakfı’nca bir albümde toplanacak. (0 242 511 76 21) ‘Değişim politikada oldu’ ürkiye’de şu sıralarda Bulgaristan’dan gelen 200 bine yakın göçmen var. Bunların çoğu da çifte vatandaşlığa sahip. Büyük bölümü Bursa çevresindedir. T CUMHURİYET Ya sıradan halk içindeki ilişkiler? LİAKOVA Türk ve Bulgar halkları arasındaki ilişkiler daima iyiydi. 19841989 dönemindeki dramatik kesiti bir an için göz ardı edersek, Türk ve Bulgar halkları arasındaki ilişkiler Osmanlı döneminde de, sosyalizmde de, 1990 sonrasında da, hep iyi oldu. Kültür, günlük yaşamda benzerlikler, farklılıklardan çok daha fazladır. Bulgarların Türk korkusu ‘‘komşuda’’ değil, politikada doğdu. Değişen de zaten politika oldu. 1990’dan bu yana Bulgar siyasal ve ekonomik seçkinlerine artık bir tehdit unsuru olarak görülmüyor. İşbirliği olanaklarına vurgu yapılıyor. Sonuçta her iki ülke de NATO üyesi ve ikisi de AB’ye üye olmak istiyor. Eski gerilimler ortadan kalkmasında da Bulgaristan’daki azınlıklar politikası büyük rol oynadığını görüyoruz. CUMHURİYET Türkiye’deki Bulgaristan etkisi ne durumda? LİAKOVA Türkiye’de şu sıralarda Bulgaristan’dan gelen 200 bine yakın göçmen var. Bunların çoğu da çifte vatandaşlığa sahip. Büyük bölümü Bursa çevresindedir. 1989’da dönemin Bulgar hükümetince izlenen göç kampanyası çerçevesinde göç ettiler. Bunların 50 bini Bulgaristan’da emeklilik hakkına sahip. Bu insanlar için iki ülkenin de AB’ye girmesi çok önemli. Öğrencilerin çevre projeleri Fransa yolunda Eğitim Servisi Gençleri, sürdürülebilir kalkınmaya ve enerji tasarrufuna katkıda bulunmaya teşvik eden ‘‘Shell EcoMarathon’’ Yarışması, 1921 Mayıs tarihleri arasında Fransa’da yapılacak. Türkiye’yi temsil edecek sekiz okul, üç aylık atölye ve tasarım çalışmalarının ardından yarının akıllı araçları ile ilgili hazırladıkları projelerini tamamladılar. Ekipler, en az yakıtı en yüksek verimlilikte kullanarak geliştirdikleri çevreci araçlarıyla, dünya devi otomobil tasarımcılarına, sürdürülebilir bir ulaşım için yarattıkları bu çözüm önerilerini sunma fırsatını da yakalayacak.