Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 OKURLARA İBRAHİM YILDIZ C olaylar ve görüşler 19 MAYIS 2006 CUMA Ayetullah Fethullah! S iyasal İslam ve Bölücü /Ayrılıkçı hareketten kaynaklanan bir büyük tehdit altında bulunan Türkiye’de, özgürlükçü (liberal) sağın ve halkçı (demokratik) solun kendi içlerinde bütünleşerek bir işbirliğine ya da birlikteliğe gitme arayışlarının yoğun hale geldiği; bu yolda umutların yeşerdiği bir dönemde; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ‘‘Cumhuriyet Düşmanı’’ bir kişi hakkında aldığı beraat kararı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinden kaygı duyan tüm yurttaşları endişeye sevk etmiştir!.. Mahkemelerine, yargıçlarına güvenen, yargı kararlarına büyük saygı gösteren Türk toplumu, bu kararın hukuksal gerekçelere uygun olduğundan kuşku duymasa da; yurttaşların birçoğu, bu kararla doğacak sonuçların ne gibi gelişmelere yol açacağını düşünmeye başlamıştır... Bir erken seçimin gündemde olduğu Türkiye’de, bu kararla bağlantılı olarak ortaya çıkacak gelişmelerin tüm siyasal dengeleri altüst etmesi olasılığı belirmiştir... SÜRDÜRÜLEN ÇABALAR Geleceği göremedikleri için 2002 seçimlerinde kendi içlerinde bütünleşmeyi ve iki kanat arasında birlikteliği sağlayamayan ‘‘özgürlükçü sağ’’ ve ‘‘halkçı sol’’ için ortaya çıkan bu gelişme karşısında artık tek çıkar yol kalmıştır: ‘‘Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik!..’’ Türkiye’de ‘‘sağ’’ın bütünleşme koşullarının giderek arttığı bir ortamda, ‘‘sol’’un da bütünleşmeye gitmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ne var ki, her iki kanadın birliktelik olasılığı, Türkiye’yi yörüngede tutmak isteyen bir küresel gücü önlem almaya yönlendirmiştir. Çünkü ulusal bütünleşmeyi gerçekleştirebilecek bir ‘‘Özgürlükçü Sağ/Halkçı Sol Koalisyonu’’, ABD’nin ‘‘Ilımlı İslam’’ ve ‘‘Büyük Ortadoğu’’ planlarını bozacaktır. Böyle bir koalisyonun oluşturulma aşaması öncesinde atılacak tek adım; ABD’deki emin adamın, ‘‘Cumhuriyet Düşmanı’’nın Türkiye’ye gönderilmesidir. Oyunun sondan bir önceki sahnesi bu olacaktır... OLURLAR VE OLMAZLAR İran’da 56 yıllık monarşiyi yıkan siyasal İslam, bugün Türkiye’de 83 yıllık Cumhuriyeti tehdit altında tutmaktadır. Şubat 1979’da İran’da gerçekleştirilen İslam Devrimi ile İran’ın 27 yılda geldiği nokta ortadadır. İran bugün çağdışı ‘‘Siyasal İslam’’ın koyduğu kurallarla çizilmiş sınırlar içerisinde, karanlık bir yaşamla baş başadır. Türkiye’de yaşamakta olup da İran’a özlem duyanlar bile bu resimden korkar olmuşlardır... İran’da devrim çok süratli gelişmiştir. Yönetim ve Silahlı Kuvvetler ilk günlerde dağılmıştır. El ilanları ve duvarlara asılan pankartlarla ‘‘Asker; Humeyni’nin Emri ile Firar Et’’ çağrılarıyla parçalanan Silahlı Kuvvetler, yetişmiş kadrolarını ve komuta kademesinin tümünü başlangıçta kaybetmiş, bir yıl sonra Irak’la girişilen savaş (1980 1988) bu nedenle yönetilemez hale gelmiştir. Hapsedilen ve emekli edilenler hariç sa PENCERE Medyamızın Hali?.. O. DOĞU SİLÂHÇIOĞLU Gazetemize Saldırı A C umhuriyet gazetesine ikisi gece vakti, üçüncüsü ise güpegündüz 3 bomba atıldı. Her 3 bombanın da nasıl ve kimler tarafından atıldığı, güvenlik kameralarınca kare kare saptandı. Üçüncü bomba gazetemiz bahçesinde patlarken ilk iki kattaki camlar kırıldı. Bahçede bulunan 3 araç hasar gördü. Üçüncü bombayı atan 3 kişi ise ellerini kollarını sallayarak kaçıp uzaklaştı... Başta İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu olmak üzere, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İstanbul Valisi Muammer Güler ile Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah büyük hassasiyet göstererek olaydan hemen sonra konuyla yakından ilgilendiler... Cumhuriyet gazetesinin binasının güvenliği arttırılırken soruşturma da çok yönlü sürdürülüyor... ??? Bugünkü başyazımızda, atılan bombaların bir gazeteye yönelik olmasının, medyaya gözdağı vermek anlamına geldiğinin altı çiziliyor. Medyanın önemli bir bölümünde olay kınanırken bombaların Cumhuriyet gazetesine atılmasının ardındaki giz perdesi aralanmaya çalışıldı. ??? Bu bombaların 83 yıldır yayın yapan bir gazeteyi sindirmesinin mümkün olamayacağını söylemeye gerek yok... Bugünkü manşetimizde yer verdiğimiz haberden de anlaşıldığı gibi, Başbakan Erdoğan’ın olaya bakışındaki çarpıklığı da görüyoruz... ??? Her şeye rağmen, bombaların ardından okurlarımız, yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, iş dünyası ve askerler tepkilerini dile getirerek yalnız olmadığımızı gösterdiler... ??? Hürriyet Gazetesi Başyazarı ve Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi’nin, köşesini bu hain saldırıya ayırması, yine Hürriyet gazetesinin manşetini oluşturan haberi, basın özgürlüğüne inancın hızlı bir refleksiydi... Oktay Ekşi’nin yazısının bir bölümünü Cumhuriyet okurlarıyla paylaşmak istedim: ‘‘Cumhuriyet gazetesinin şu makalesinin, şu başlığının veya şu yazı dizisinin karşısında olabiliriz. Ama Cumhuriyet’i susturmaya kalkan biri çıkarsa o farklılıkları derhal unutur, Cumhuriyet’e sahip çıkarız. Çıkarız, çünkü Cumhuriyet gazetesi, pek çoğumuz için bir ‘gazete’ olmaktan çok ileri, çok farklı bir basın organıdır. O, Cumhuriyet rejimini kuranların bizlere emanetidir. Birinci nokta bu. İkincisi, bir basın organına saldırıda bulunmak, tahammülsüzlüğün ve ilkelliğin kanıtıdır, başka hiçbir şeyin değil. Üçüncüsü, Cumhuriyet gazetesini yalnız zannetmek, ahmaklığın işaretidir. Dördüncüsü, Cumhuriyet gazetesine bomba atarak onun mensuplarını, savunduğu ilkeleri ve o ilkelere inanmış insanları korkutabileceğini sanmak, bu insanlar hakkında hiçbir şey bilmemenin sonucudur. Beşincisi, bu yollara başvuranların, yaptıklarının onların yanına kalacağını sanmak, pek çok negatif etkene rağmen bu devleti yok saymak demektir.’’ İyi haftalar... nkara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ‘‘Cumhuriyet düşmanı’’ bir kişi hakkında aldığı beraat kararı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinden kaygı duyan tüm yurttaşları endişeye sevk etmiştir!.. dece kurşuna dizilerek öldürülen generallerin ve amirallerin sayısı 30’u bulmuştur. (Silahlı Kuvvetlerde, Emniyet Teşkilatında, Haber Alma Teşkilatında SAVAK’ta görevli general ve amirallerin, üst düzey yöneticilerin idam kararları, maiyetlerindeki görevliler tarafından infaz edilmiştir.) Bu arada ideolojik nedenlerle, ‘‘özgürlük ve demokrasi’’ sloganlarıyla monarşik yönetime karşı çıkarak mollalarla birlikte hareket eden ve ‘‘İran İslam Cumhuriyeti’’ özlemiyle mollalara destek veren, Halkın Fedaileri, Halkın Mücahitleri, Yasadışı Komünist Partisi/TUDEH gibi sol kanattaki bütün örgütler tasfiye edilmiş ve yandaşlarının tümü idam edilmiştir. Devrim sonrasında yönetim mollaların eline geçince ilk uygulama kadınların tesettüre (örtünmeye) sokulması olmuştur... Örtünmeyen kadınların yüzüne yollarda kezzap atılmış ya da yüzleri jiletle parçalanmıştır... Kız ve erkek çocukların okulları ilk günden ayrılmıştır... İçki satan yerler tümüyle tahrip edilmiş ve kapatılmıştır... Müzik ve eğlence programlarının tamamı yasaklanmıştır... Sahipsiz kalan taşınır ve taşınmaz malların hepsi yağmalanmıştır... Eğer ‘‘Bunların hiçbiri Türkiye’de olmaz’’ diye düşünenler varsa, geçmişin ve bugünün Türkiye’sinden fotoğrafları yan yana koyarak gelinmiş olan noktayı görmeli ve düşüncelerinin sağlamlığını irdelemelidirler... TEKRARLANAN SAHNELER Air France’ın 1 Şubat 1979 tarihli ParisTahran seferiyle İran’a dönen Humeyni’yi örnek alarak, elinde Pan American’ın Washington Ankara seferi için açık tarihli bilet bulunduran bir ‘‘Cumhuriyet Düşmanı’’ bugün yola çıkmak için sabırsızlanmaktadır. Onun gibi, onu karşılayacaklar da sabırsızlanmaya başlamıştır. Bu kişinin yetiştirmeleri onun yolunu gözlemektedirler. Küçük yaştan itibaren beyinleri şekillendirilerek yaratılmış bir neslin mensupları olarak, artık devleti ele geçirme zamanının geldiğini düşünmekte ve ‘‘Cumhuriyet Düşmanı’’nın li derliğini beklemektedirler. Uçaktan iner inmez onun da ‘‘Ben değiştim’’ diyeceğini umut etmektedirler... ‘‘Laik Türkiye Cumhuriyeti, İslam çizgisinden ve Osmanlı yolundan ayrılmıştır’’ ,‘‘Allah ve Peygamber emirleri yerine Türkiye’de Atatürk’ün emirleri geçerlidir’’ diyen Humeyni’nin Türkiye’deki temsilcileri, bugün ondan daha da ileri gitmişler; işgal ettikleri makamları, bulundukları konumları unutmuş görünerek, başta ‘‘Laiklik’’ olmak üzere ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’’nin anayasal niteliklerini tartışmaya açacak kadar; devletin en yüce makamlarına, anayasal kurum ve kuruluşlarına saldıracak kadar derin bir ihanet çukuru içine düşmüşlerdir. Bu resim içinde Türkiye’de şeriat ve bölücülük tehlikesi olmadığını söyleyenler de boy göstermiştir. Onların bu kapsamdaki söylemleri belli bir maksada yöneliktir. Bu yolda alınabilecek önlemlerin başlangıçtan itibaren etkisiz kılınması için bir taktiktir. Amaç; tehdidi yok göstererek, şeriat ve bölücülüğe karşı alınabilecek önlemleri engellemek, oluşabilecek direnci önceden yok etmektir! ‘‘Bu millet istedikten sonra laiklik tabii ki elden gidecek’’ diyenlerin ve ona destek verenlerin başka türlü düşünmesi zaten mümkün değildir!.. TÜRKİYE İRAN OLABİLİR Mİ? ‘‘Türkiye İran olmaz’’, ‘‘olmayacak’’ diyebilenler varsa; bugünden tezi yok ortaya çıkmalıdırlar!.. Ulus tümlüğü ve ülke bütünlüğünden yana olan; ‘‘Laiklik’’ başta olmak üzere, Cumhuriyetin anayasa ile belirlenmiş temel niteliklerinde hiçbir görüş ayrılığı bulunmayan, ‘‘Atatürk İlke ve Devrimleri’’ni aynı biçimde algılayan, yalnızca isimleri farklı olan ‘‘özgürlükçü sağ’’ın ve de ‘‘halkçı sol’’un liderleri, parti örgütlerinin temsilcileri, her iki hareketin destekçileri, sivil toplum örgütleri ve tüm yurtseverler bir kutsal görev için hemen mücadeleye soyunmalı ve yola koyulmalıdırlar... Bugün Türkiye’de, ‘‘Laik Cumhuriyet’’in ‘‘İslam Cumhuriyeti’’ne dönüştürülmesi planı, İran arşivinden yararlanılarak oluşturulmaktadır... Bu arşivde yer alan yöntemler kullanılmaktadır... Bölücü ayrılıkçılarla, şeriatçılarla, ikinci cumhuriyetçilerle; özet olarak tüm Cumhuriyet karşıtları ile dayanışma içinde olan bir ‘‘Cumhuriyet Düşmanı’’, şimdi Amerika’da kendisine tahsis edilmiş bir konutta, ‘‘Humeyni’nin Tahran’a Dönüşü’’ adlı bir filmi seyretmekte; Esenboğa’da kendisini uçağın merdivenlerinde karşılayan, dizi dibine diz çöküp el öpmeyi çok seven bir başka ‘‘Cumhuriyet Düşmanı’’nın kolunda merdivenlerden aşağı doğru indiğini düşlemektedir... Bugün Türkiye’nin üzerinde dolaşan bir kara buluttur!.. Türkiye’nin geleceği tehlikelerle doludur!.. Kurtuluş için tek yol ‘‘Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik’’ yoludur. Bu yol Türkiye için son umuttur... B ABD İran’a Saldıracak mı? B u soruyu herkes soruyor. Çünkü böyle bir saldırı olacaksa bizim topraklarımızdan olacak. İran zengin füze sistemiyle karşı saldırıya geçerse o füzeler bizim başımıza düşecek. ABD bütün kıyılarımızda limanlar, büyük şehirlerimizde üsler istiyor. ABD, NATO, İsrail genelkurmay başkanları, istihbarat şefleri yurdumuza gelip gidiyor. İran sınırımızda her iki tarafta da askeri yığınak yapılıyor. Böyle bir ortamda ABD Dışişleri Bakanı C. Rice, A. Gül ile bir Stratejik Ortaklık Vizyonu üzerinde anlaşıyor. Bu belgenin TBMM’ye getirilmesini önlemek için, bunun bir ‘‘anlaşma’’ olmadığı söyleniyor. İçeriği hakkında resmi bir açıklama dahi yapılmıyor. Sanki gözü kapalı, bir emperyalist devletin peşinde bir savaşa doğru gitmekteyiz. ABD’nin İran stratejisini, Fransız Le Nouvel Ob DOÇ. DR. YILDIZ SERTEL servateur dergisi açıklıyor. Başlık: ‘‘İran, turuncu devrim mi, bombardıman mı?’’ Dergiye göre Amerika’da değişik senaryolar yazılıyor: Sert cezalar, rejim değişikliğini isteyenleri desteklemek; hassas tesisleri bombalamak, askeri harekât ile içerde ayaklanmayı birleştirmek. Dergide belirtildiğine göre İran’ın koşulları ‘Turuncu Devrim’e pek uygun değil. Değişik etnik gruplar ise zaten hareket halinde. Güneyde Araplar, kuzeyde Azeriler ve Beluçlar değişik terörist eylemler yapıyorlar. C. Rice’ın açıkladığına göre ABD içerdeki muhalefeti desteklemeye 75 milyon dolar ayırmış. Ancak rejimi zayıflatmak için bunun yanında bazı sert cezalar uygulanması gerekiyor. İran’ın üst düzey politikacılarının Avrupa bankalarındaki hesaplarının dondurulması gibi. Ne var ki BM Güvenlik Konseyi’nden böyle kararlar çıkarmak zor. Çin ve Rus muhalefeti olduğu gibi, petrol fiyatlarının daha da yükselmesi tehlikesi, bazı Avrupa ülkelerini korkutuyor. Bir sıcak saldırı olabilir mi? Taktik atom silahı kullanılabilir mi? Amerikan medyasına göre İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad bir ‘‘Yeni Hitler’’. Ona karşı bir haçlı seferi gerekir. Amerikalıların üçte ikisi, İran’ın ABD için en tehlikeli ülke olduğunu düşünüyor. 2008 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan bütün adaylar, Hillary Clinton dahil, Bush idaresini İran tehlikesini küçültmekle suçluyor. Bu durumda İran konusunda acele etmek ge rekiyor görüşü egemen. Ama nasıl? Turuncu devrim yürümeyecekse, o vakit bombardıman alternatifi kalıyor. Kimi yıldırım saldırısından söz ediyor: 45 gece 20 kadar nükleer alanı bombalamak. Bazılarına göre bazı talim alanlarını, füze depolarını, hatta Savunma Bakanlığı’nı da bombalamalı. ‘‘New Yorker’’ dergisinin harika gazetecisi Seymour Hersh’e göre hava saldırısı planı artık hazır. Bu planda minyatür atom bombasının kullanılması da var. Genelde atom silahı kullanılmasına pek ihtimal verilmiyor. Bunun İran rejimini daha da sert davranmaya yönelteceği ve yerkürede bütün Müslümanları kızdıracağı düşünülüyor. ABD Askeri Akademisi’nde profesör, emekli albay Sam Gardiner, ‘‘Bir Atom Silahından Arınma anlaşmasının gerçekleşmesi için atom silahı kullanılması gülünç olur’’ diyor. ir gazeteye atılan bomba, tüm basının ve bütün medyanın sorunudur... Neden?.. Çünkü bomba, basın, başka deyişle fikir özgürlüğüne atılmış demektir... Bunun için tüm meslek kuruluşları ve bütün gazeteler, hangi fikirden yana olurlarsa olsunlar, ortak tepki koyarlar, olayı bilinçle büyütürler, saldırganları lanetlerler, iktidarı uyarırlar, ortak dayanışma içine girerler.. Peki, bizim basında durum ne?.. ? Cumhuriyet’e ikinci bomba atıldıktan sonra, şu satırları yazmıştım: ‘‘Kim olduğu bilinmeyen (ya da bilinen) iki terörist Cumhuriyet’e ikinci bombayı da attı... ...... Medyada tıssss... Ne güzel memleket!.. Ne güzel devlet!.. Ne de güzel medya!..’’ ‘Pencere’ köşesinde çıkan ‘‘Hedef Cumhuriyet Gazetesi!..’’ başlıklı bu yazı şöyle bitiyordu: ‘‘Tam yazının bu satırında, güpegündüz, Cumhuriyet’e üçüncü bir bomba daha atıldı... Ne diyeyim?.. İnşallah bu üçüncü bombadan sonra medyamız da, devletimiz de, hükümetimiz de uyanır...’’ ? Ertesi günü gazetelere baktım, içlerinde yalnız Hürriyet uyanmış; bir akıllı gazete olarak bir gazeteye altı gün içinde üç el bombasının atılmasını, gazeteci mantığıyla değerlendirip manşet yapmış... Kimi gazete birinci sayfasında habere yer vermiş; kimi gazete ilk iki bomba gibi üçüncüyü de görmezlikten gelmiş... Oysa eskiden ‘Babıâli’ böyle değildi... Ne oldu bu ‘medya’ya?.. ? Türkiye’de çoğu kurum, kesim, insan bozuldu; bunların başında medya geliyor... Önce bir uyarı: Bu ülkede Cumhuriyet gibi bir gazeteye altı günde üç bomba atılabiliyorsa, üçüncü bombayı atan kişi güpegündüz, bu işi yaptıktan sonra polislerin gözü önünde kaçabiliyorsa, olağanüstü bir durum söz konusudur... Bu olayı görmezlikten gelen ya da önemsemeyen gazeteler, dilerim ilerde pişman olmazlar... Teröre karşı o gazete bu gazete demeden elbirliğiyle karşı çıkmak gerekmez mi?.. Ya fikir özgürlüğü?.. Ya basın özgürlüğü?.. Medyada ortaklaşa savunulması gereken ortak değerler değil midir?.. ? Bizim basın üçüncü bombadan sonra olaya kısmen yer verebildi; bir dostum dedi ki: Sonuçta bombalar haberleşebildi... Eskiden kervanlar eşkıyaya karşı güvenliklerini sağlamak için korucu tutarlarmış; Medine’ye giderek bir kervan için de boy pos, ense kulak yerinde, yalınkılıç bir yiğidi ayarlamışlar!.. Kervan yola çıkmış, az gitmiş, uz gitmiş, derken çölün ortasında ‘Kırk Haramiler’in saldırısına uğramış... Eşkıya önce korucuya dönmüş: Çök ulan şuraya!.. Korucu çökünce, Kırk Haramiler sıraya girmişler, tek tek herifi çimdiklemeye başlamışlar.. Ancak tam kırkıncı harami çimdiklerken bizim korucu celallenip silkinmiş, ayağa kalkmış, narasını patlatmış: Hahaaayt!.. Sonra palasını çekip tüm eşkıyayı temizlemiş... Medine’ye varınca kervanbaşı korucunun ücretini ödedikten sonra işine son vermiş... Korucu: Ağam, demiş, görevimizi yerine getirdik ya!.. Neden beni kovuyorsun?.. Kervan sahibi: İyi de, demiş, ben her zaman görevini yapman için seni çimdikleyecek kırk eşkıyayı nereden bulurum?.. Cumhuriyet’e saldırıyı basın sonunda yazıp görevini yerine getirdi; ama, tek bomba yetmedi, biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız?.. CUMHURİYET 02 CMYK