28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 BAŞBAKAN, GAZETEMİZE YÖNELİK BOMBALI SALDIRIYI HİÇ ÖNEMSEMEDİ C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 19 MAYIS 2006 CUMA Erdoğan: AKP’ye de saldırıyorlar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’den ve dünyadan onlarca sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcisi 6 gün içerisinde 3 kez bombalı saldırıya uğrayan gazetemize destek açıklarken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘‘Geçmiş olsun’’ demedi. Erdoğan, ‘‘Neden AKP ya da bir başka parti saldırıya uğrayınca genel başkanı aranıp ‘Geçmiş olsun, sorumlular bulunsun’ denmez?’’ dedi. CHP’li Cevdet Selvi, Başbakan’a, ‘‘Sanki kısasa kısasmış gibi, onlara oldu da bize de olmuştu, demesi zaafiyetin, yetersizliğin ikrarıdır’’ sözleriyle tepki gösterdi. Endonezya’ya giden Erdoğan, uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu. Erdoğan, Cumhuriyet’e yönelik saldırılarla ilgili sorular üzerine ‘‘Cumhuriyet’e düzenlenen saldırı tasvip edilemez. Yalnız AKP’ye de bu kadar saldırı oluyor, parti binaları bombalanıyor, neden hiçbir yerde yer almıyor? AKP’ye saldırı yapıldığında susanlar şimdi başka şeyler söylüyor. Adı ‘Cumhuriyet’ olsa bile, cumhur 75 milyon insandan oluşuyor. Cumhur, cumhuriyetine sahip çıkmayı gayet iyi bilir. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın. AKP bu saldırıların karşısındadır. Ancak neden AKP ya da bir başka parti saldırıya uğrayınca genel başkanı aranıp ‘Geçmiş olsun, sorumlular bulunsun’ denmez?’’ dedi. ‘ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK’ Başbakan’ın açıklamaları CHP’lilerin tepkisine neden oldu. Cevdet Selvi, Erdoğan’ın açıklamalarıyla ilgili olarak ‘‘Özrü kabahatinden büyük bir yaklaşım. Üçüncü kez gözler önünde saldırıya uğrayan Cumhuriyet gazetesini hedef alanların bulunamamasının sorumlusu bu ülkeyi yönettiğini iddia edenlerdir. Sanki kısasa kısasmış gibi, ‘onlara oldu da bize de olmuştu’ demesi zaafiyetin, başarısızlığın, yetersizliğin ikrarıdır’’ dedi. Erdoğan’ın ‘‘başarısızlığı üzerine bir savunma oluşturmaya çalıştığını’’ vurgulayan Selvi, ‘‘Bu, ülke yönetmekteki anlayışının yansımasıdır. Görev ve sorumluluk bilincinin ne kadar yetersiz olduğunun ortaya konmasıdır. Partisine saldırıyı ortaya koyarak zaafiyeti örtmeye kalkıyorlar. Bu saldırı, laik, demokratik, sosyal hukuk devletine inanmış tüm demokratlara yönelik bir saldırıdır’’ dedi. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz da ‘‘Cumhuriyet hedef gösteriliyor. Bu açıklamayla, siz irticaya karşı koyuyorsunuz, bunlar normal, demek istiyor. Bu, büyük bir sıkıntı içinde olduğunun kanıtıdır. Kendinden emin olsa rahat olur. Sağa sola çekilecek laf söylemez’’ dedi. TGS Başkanı Ercan İpekçi de Başbakan’ı ‘‘tahriklerden vazgeçmeye’’ çağırdı. İpekçi, şöyle konuştu: ‘‘Başbakan kendi partisine yapılan saldırıların faillerini de, Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırıların faillerini de bulmakla yükümlü bir otoriteyi temsil ediyor. Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırının akabinde neden hassasiyet göstermediğinin eleştirisini bu şekilde polemikle yanıtlamak da devlet adamlığı ağırbaşlılığına yakışmıyor.’’ Tarihimizle Yüzleşirken... önemlidir. Demek ki, yurdumuzda laik anlayışının bin yıllık bir geçmişi var. Böyleyken, bugün de ‘‘Müslümanlık laikliğe uygun değildir’’ diyenler, her şey bir yana, Anadolu’nun bin yıllık tarihini de yadsıyorlar. Ama bin yıllık bir gelişmeyi kim tersine çevirebilir ki? Kongar, tarihimizin uzun yüzyıllarını hassas bir imbikten geçirip daha başka gerçeklerin de altını çiziyor ve sözü, sonunda çağdaş tarihimize getiriyor. Neler var o çağdaş tarihimizde? Başta Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in ilanı ve devrimler var. Bunlar bir bütündür. Ne var ki, Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet arasında tam bir nedensellik bağı olsa da, bu gerçek gözlerden kaçar. Ayrıca, bu bağı, olayları yönlendiren büyük dehasıylaMustafa Kemal Atatürk kurmuştur (s. 160). Öte yandan, Atatürk, ‘‘gayri resmi tarih’’ açısından ‘‘tepeden inmeci’’, ‘‘jakoben’’ ve ‘‘diktatör’’ olarak eleştirilir. Ama ‘‘feodal bir yapıda, yani endüstrileşmemiş, aydınlanmamış bir dintarım toplumunda demokratik bir devlet kurmanın’’ bir başka yolu var mıdır ki? (s. 163). Ayrıca, ‘‘kulluktan’’ ‘‘vatandaşlığa’’ dönüşümün altyapısını kuran devrimlerdir. Şunu da hatırlatmalı: Kurtuluş Savaşı’nı yapan Gazi Mustafa Kemal ile Aydınlanma Devrimlerini gerçekleştiren Atatürk diye bir bölme yanlıştır (s. 174). Kongar’ın eserinde, ‘‘Soğuk Savaş’ın anlamı ve etkisi’’ adlı bölüm (s. 175187), özellikle önemlidir. Çünkü, Soğuk Savaş (19451991), dünyayı etkilerken, Türkiye’yi daha da etkilemiştir; ve iç ve dış dinamikler, bu dönemde birleşti. 1945’te Soğuk Savaş’ın başlamasıyla, yeni bir toplumun inşası tasarısı, yerini ‘‘Batı liderliğindeki antikomünist güdümlemeye’’ bırakmış, özellikle din istismarı ile demokrasi yerine çoğunluk diktatörlüğü anlayışı topluma hâkim kılınmıştır. Demokrat Parti iktidarı da (19501960) bu döneme rastlar. Okurlar da, kitapta ‘‘Demokrat Parti Niçin Demokrat Değildi?’’ başlıklı bölümü dikkatle okumalıdır. Özetle, Emre Kongar, pek önemli bir eser yazmıştır: Okurlar, bunun yararını hemen fark edeceklerdir; öte yandan yığınla hinoğluhinin tezgâhını da bozacaktır bu kitap. Göreceğiz... S ‘Uyuyan hücreler’ olabilir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Art arda gelen bombalı saldırılarda Cumhuriyet’in hedef seçilmesi, eylemlerin yapılış biçimleri, zamanlamaları profesyonel ve koordineli saldırılar olduğunu ortaya koyuyor. Güvenlik çemberi içindeyken bile saldırının yapılabilmiş olması, saldırganların ‘‘her koşulda, istediğimizi’’ yapabiliriz mesajıyla bir meydan okuması olarak değerlendirildi. Bugüne değin saldırıların üstlenilmemesi, gözleri büyük organizasyonlarca taşeron olarak kullanılan ‘‘uyuyan hücrelere’’ çevirdi. MEYDAN OKUMA Cumhuriyet’e yönelik saldırılar aşamalı olarak doz arttırımı içerirken eylemlerin gerçekleştirilme biçimi, saldırganların ikinci saldırı nedeniyle güvenlik çemberine alınan gazeteye üçüncü saldırıyı da yaparak polise karşın kaçmayı başarması, eylemcilerin ‘‘profesyonelliğine’’ ve meydan okuma ısrarına işaret ediyor. Kaynaklar, saldırıları değerlendirirken birçok olasılık ve senaryoyu da ayrıntılı olarak irdeledi. Saldırganların çok kompleks bir örgütün üyesi olmayabileceği, ‘‘uyuyan hücreler’’ olarak bilinen yapılanma içinde yer alanların da olabileceğini düşünmek gerekiyor. Bu olasılık düşünüldüğünde, saldırganların içinde yer aldığı hücrenin daha büyük kompleks örgütlerce aktive edilmiş olması mümkün görünüyor. Hücre yapılanmasında hiyerarşi olmadığından, saldırıyla hedefleneni saldırganlar da bilmeyebilir. Saldırganlar yakalandığında dinci örgütlerle bağı çıkabilir. Ancak çalışma derinleştirildiğinde arka planda yurtdışı aktörlerinin de görülmesi olası. Eylemciler binaya rahatlıkla yaklaşabiliyor ve çevredeki güvenliği umursamadan el bombasını oldukça profesyonelce savurabiliyor, sonra da kalabalığı çok iyi kullanarak kaçabiliyor. Örgüt propagandasına odaklanan saldırganlar, yaşamlarını tehlikeye atacaklarını kanıtlamaya çalışıyorlar. on günlerde iki büyük kayba uğradık. Atıf Yılmaz sinema dünyamızda, Erdal Öz de edebiyat ve yayıncılığımızda, arkalarında büyük bir boşluk bırakarak gittiler. Anılarının önünde derin saygılarla eğiliyorum. Nur içinde yatsınlar!.. ? İnsanlar, hayvanlardan farklı olarak, hep birlikte, sosyal ortamlarını ve siyasal kurumlarını üretiyorlar. Bu üretimin kesintisiz akışına ‘‘tarih’’ diyoruz. Önce bir gerçek: Tarihi insanlar yapıyor, doğru, ama insanları da tarih! Bir de şu gerçek: Tarihi insanlar yapıyor, ama tarih acılar ve felâketler de getiriyor onlara. Peki, kim sorumlu tutulacak olan bitenden? İdeolojik saptırmalar, olaylara tarihsel süreçlerden soyutlayarak bakma, cehalet... Bir gün geliyor, ‘‘tarihle yüzleşmek’’ işin içine giriyor. Her ulus gibi bizim de böyle bir sorunumuz var. Bir sosyolog olarak, olaylara hep bir bilimcinin titizliğiyle yaklaşmış olan Profesör Emre Kongar, son eseriyle, Remzi Kitabevi’nden çıkan Tarihimizle Yüzleşmek’le bu konuya eğiliyor. Açık, sürükleyici ve dürüst bir kalem... ? Kongar, önce eserinin yazıldığı ortamı hatırlatıyor: Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle başlayan ‘‘küreselleşme’’nin birinci aşaması 11 Eylül 2001’de, El Kaide’nin Amerika’ya saldırısıyla sona erdi. İkinci aşamanın en önemli özelliği ‘‘terörün küreselleşmesi’’dir. Ayrıca, savaşların sona ereceği ve artan refahın adil paylaşımının gerçekleşeceği hayalleri de suya düştü. Yeni aşamada görülen, ABD’nin daha saldırgan hale gelmesi; ulusdevlet kavramının yeniden önem kazanması ve din ve ‘‘din savaşları’’nın öne çıkmasıdır. Bu çerçevede, dünyada din savaşları stratejisi pompalanırken, Türkiye’de de ‘‘dinci görüşler’’ siyasette önem kazandı ve gündemi belirlemeye başladı. Böylece, iç ve dış dinamiklerin ortak etkisiyle, dünyayla birlikte Türkiye de, bir ortaçağ karanlığına doğru sürüklenmeye başladı. Kongar, böyle bir bağlamda tarihe baktığında, bize önemli gerçekler saptayıp taşıyor. Örneğin, İslamda ilk laiklik tohumlarını Türklerin ektiğini gözler önüne sermek (s. 2025) ‘Amaç korku ve kaos’ AMACI KORKU VE KAOS YARATMAK OLAN TERÖR EYLEMLERİNDE SALDIRGANLAR POLİS KORKUSUNU TEHDİT OLARAK GÖRMÜYOR MEHMET FARAÇ Radikal dinci gruplar, AKP hükümetinin göreve gelmesinin ardından içine gizlendikleri sessizliği Cumhuriyet gazetesi üzerinden yıkmaya mı çalışıyor?.. Başbakan, TBMM Başkanı ve dinci basının laiklik üzerine tartışmaları yoğunlaştırdığı bir dönemde başlayan seri saldırılar, Cumhuriyet’i ‘‘derin’’den ürkütmeyi mi hedefliyor?.. Ülkenin iki kırmızı çizgisini belirleyen laiklik ve bölünmez bütünlük konusundaki duyarlılığı nedeniyle Cumhuriyet’e bombalar atılıyor... Medyanın büyük bölümü ise Başbakan Erdoğan’ın bir futbol karşılaşmasında AB’ye attığı golü tartışmayı yeğliyor!.. Bu duyarsızlık aslında Cumhuriyet’in hedef seçilmesinin tesadüf olmadığını da gösteriyor. BİREYSEL Mİ?.. Cumhuriyet’e yönelik üç el bombalı saldırının arkasında nasıl bir yapı bulunuyor? Saldırıları bireyselliğe sığdırmak mantıklı gelmiyor. Bilakis böylesi bir yaklaşım, eylemi basitleştirmek ve sıradanlaştırmaktan öteye gitmiyor. Dini motifli bireysel çıkışların genellikle sloganlara sığınan tepkiler olduğu biliniyor. Bu tür hareketlere yönelenlerin, mekanizmalarıyla oynanması büyük risk içeren el bombalarını kullanabileceği, akıllıca bir yaklaşım sayılmıyor. Cumhuriyet’e atılan ilk iki bombanın mekanizmasıyla profesyonelce oynandığı saptandığına göre patlayıcının gözdağı ve prova amacıyla etkisizleştirildiği ortaya çıkıyor. Bu tür patlayıcılara ancak eğitimli kişilerin müdahalesinin gerektiğini emniyet uzmanları da kabul ediyor. Olayın bireysel olmadığını gösteren başka noktalar da bulunuyor. Eylemciler, güvenlik önlemleri sıklaştırılmasına karşın ikinci bombayı atmak için gazetenin yakınına kadar gelebiliyor ve saldırıyı çok rahatlıkla gerçekleştirebiliyor. Üçüncü olay da saldırganların zincirleme bir taciz için eğitilmiş olduklarını gösteriyor, eylem yapmakta ısrarcı olduklarını kanıtlıyor. KANITLAMA ÇABASI Eylemciler binaya rahatlıkla yaklaşabiliyor ve çevredeki güvenliği umursamadan el bombasını oldukça profesyonelce savurabiliyor, sonra da kalabalığı çok iyi kullanarak kaçabiliyor. Sıradan insanların tepkilerini yansıtırken polisten çekinecekleri gerçeğinin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Amacı korku ve kaos yaratmak, gözdağı vermek olan terör eylemlerinde ise saldırganlar polis korkusunu bir tehdit olarak görmüyor. Onlar zaten örgüt propagandasına odaklanarak amaçlarına ulaşmaya çalışıyor, bu uğurda yaşamlarını tehlikeye atacaklarını da kanıtlamaya çalışıyor. Kullanılan patlayıcılar, saldırganların gözü kara davranışları, pervasızlıkları, cesaretleri ve eylem tarzları, Cumhuriyet’e yönelik seri tacizlerin karanlık bir organizasyondan beslendiği yolunda ciddi kuşkular doğuruyor. Avrupalı eğitmenlerden tepki İsveçli ve Danimarkalı eğitimciler ile danışmanlardan oluşan 18 kişilik grup, Cumhuriyet’i ziyaret etti. Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’la görüşen eğitimci ve danışmanlar, gazetenin yayın politikası ve bugüne dek uğradığı saldırılar ve öldürülen yazarları konusunda bilgi veren Yıldız’a AB ve AKP hükümeti konusunda çeşitli sorular yönelttiler. Tekirdağ’ın Saray ve Çerkezköy ilçelerinde okul ve fabrika gezisi yapan İskandinavyalı grup, gazetemizin uğradığı saldırıyı kınadı. Grup ülkemizden ayrıldı. ( Fotoğraf: VEDAT ARIK) (Fotoğraf: FATİH ERDOĞDU) EMNİYET TEMKİNLİ Ancak İstanbul Emniyeti’nin yetkilileri örgüt konusuna şimdilik temkinli yaklaşıyor. Cumhuriyet’e savrulan bombalar için terörün cehalet, bağnazlık ve yoksulluk potansiyelini kapsayan unsurlarının kullanılabileceği gerçeği de öne sürülüyor. Saldırı bireyselse hangi cesaretten besleniyor?.. Saldırganları biri yönlendirdiyse bunlar nereyi mekân tutuyor?.. Yoksa AKP iktidarını ürkütmemek uğruna silahlarını toprağa gömen radikal dinci unsurlar, hükümetteki depremin öncü sarsıntılarıyla yeraltından çıkarak Cumhuriyet’i korkutmaya mı çalışıyor?.. Devletin ilgili birimlerinin, sadece bu bombaları atanlar ya da atmakla görevlendirilenleri değil, Cumhuriyet’in laiklik konusundaki duyarlılığını çökertmeye çalışan odakları da deşifre etmesi gerekiyor. ELÇİN POYRAZLAR b AB Komisyonu: Saldırılar alçakça RÜKSEL Avrupa Birliği Komisyonu Cumhuriyet gazetesini hedef alan bombalı saldırıları lanetledi. Cumhuriyet’e yapılan saldırıları ‘‘alçakça’’ olarak niteleyen AB Komisyonu Avrupa’da terorizme yer olmadığı görüşünü iletti. AB Komisyonu’ndan yapılan açıklama şöyle: ‘‘Komisyon bir yayın organına yapılan bu alçak saldırıları sert biçimde lanetliyor. Bu eylemi yapanların adalet önüne çıkmalarını ümit ediyoruz. Arkasında hangi anlayış olursa olsun bu tür eylemler demokraside kabul edilemez. Avrupa’da terorizme yer yoktur.’’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle