Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 MAYIS 2006 CUMA dünyadan EKONOMİYE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU IRAK’TA AMERİKAN ORDUSUNUN İZNİ OLMADAN HAREKET ETMELERİ OLANAKSIZ C SOĞUK SAVAŞ MI? 11 ABD’nin ölüm mangası kartı MİNE ESEN ‘Soğuk Savaş’ mı Dediniz? H er etnik grubun ülke yönetiminde söz hakkına sahip olmak amacıyla kıyasıya mücadele ettiği Irak’ta son bir yılda faili meçhul cinayetlerin ve toplu katliamların sayısında yaşanan artış, bu dehşetin arkasında kimlerin olduğuna ilişkin tartışmaları alevlendirdi. ABD’nin ‘‘ölüm mangaları’’ kartını Irak’ta bir iç savaş senaryosunu dillendirmek ve işgale karşı direnenleri sindirmek için tıpkı bir zamanlar Latin Amerika’da yaptığı gibi masaya sürdüğü ve Şiilerin kontrolündeki İçişleri Bakanlığı’nın bu katliamların arkasında olduğu yönündeki iddialar sık sık gündeme geliyor. Gerek Iraklı gerek ABD’li yetkililer, bu katliamlarla bağlantılı oldukları yönünde ki iddiaları reddetmelerine rağmen ‘‘ölüm mangaları’’ her gece işgalle kuşatılmış Irak sokaklarında cinayetlerini işlemeyi sürdürüyor. Irak’ta geceleri kimliği belirsiz silahlı ve maskeli grupların çoğunlukla Sünni Arapların yaşadığı evlere baskın düzenleyerek, sırf kendilerinden farklı bir etnik gruptan oldukları ya da direnişe katıldıkları şüphesiyle gençyaşlı birçok insanı zorla alıp bilinmeyen yerlere götürdüklerine ilişkin haberler, artık neredeyse gündelik yaşamın bir parçası. Korku filmini andıran olayların çoğu, evlerinden kaçırılan bu kişilerin işkenceye uğrayıp acımasızca tek veya toplu katledilmeleriyle ya da gizli cezaevlerine götürülmeleriyle bitiyor. Kafalarından kurşunlanmış, vücutlarına asit dökülmüş, üzerle rinde sigara söndürülmüş, elektrik verilmiş, hemen hepsi işkenceye uğramış kurbanların elleri ve gözleri bağlı halde sokaklara bırakılan cesetleri, yakınları tarafından bu tür katliamlarla dolup taşan morglarda en iyi olasılıkla birkaç gün sonra bulunuyor. İŞGALE KARŞI OLANLAR ÖLDÜRÜLÜYOR Özellikle son bir yıldır işgale karşı sesini yükselten herkesi ‘‘yok etme’’ görevini olabildiğince serbestçe yerine getiren ‘‘ölüm mangaları’’nın hedefleri arasında ülkedeki akademisyenler ve bilim adamları dahil aydın kesim de yer alıyor. Çeşitli kaynaklara göre son dönemde başkent Bağdat başta olmak üzere ‘‘ölüm mangaları’’ din adamlarından işçilere, fırıncılara kadar değişik birçok kesimden 27 bin kişinin öldürülmesinden sorumlu. Bu kişilerin çoğunun ortak noktası ise ABD işgaline karşı olmaları. ETNİK GERGİNLİK... Geçen şubatta Şiilerin Hasan Askeri Türbesi’ne yönelik saldırının ardından etnik gerginliğin ve şiddetin arttığı Irak’ta ‘‘iç savaş çıktı, çıkacak’’ tartışmaları da alevlendi. Her ne kadar 2004 yılında Irak güvenlik güçleri haricinde ülkedeki tüm silahlı grupların dağıtılacağı ve yasadışı kabul edileceği açıklansa da başta Şii ve Kürt gruplara bağlı olmak üzere irili ufaklı silahlı yapılar hâlâ ortadan kalkmış değil. Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin, direnişin kırılması için Kürt, Şii ve diğer siyasi grupların milis güçlerinin kullanılması yönünde geçen yıl yaptığı önerinin şu an için tümüyle uygulamaya sokulduğunu görmek mümkün. Ülkede Kürt grupların 100 bin, Şii Bedir Tugayları’nın 20 bin, Şii Mehdi Ordusu’nun 10 bin milisi bulunuyor. ABD’nin ve Şiilerin kontrolündeki İçişleri Bakanlığı’nın, Şii paramiliter grupları Sünni Arap direnişe karşı beslediği ve desteklediği biliniyor. Ülkedeki faili meçhul cinayetlerin ve toplu katliamların çoğunun arkasında Şii partilerden Irak İslam Devrimi Konseyi’ne bağlı Bedir Örgütü’nden filizlenen büyüklü küçüklü silahlı grupların ve yine Şii lider Mukteda El Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu’nun olduğu iddia ediliyor. Şii İçişleri Bakanı ve aynı zamanda Irak İslam Devrimi Konseyi’ne üye Beyan Cabr Solag’ın bu ölüm mangalarına göz yumduğu öne sürülüyor. Bedir Örgütü’nün özel komando birliklerine sahip olduğu, Mehdi Ordusu’ndan çok sayıda milisin Bağdat polis gücünde yer aldığı, tüm bu silahlı grupların kendilerine ait birer ölüm mangaları bulunduğunun altı çiziliyor. Başkan Yardımcısı ABD Cheney’nin Rusya’yı hedef alan sert eleştirileri, Putin’in ‘‘Ulusa sesleniş’’ konuşmasında, ABD’ye yönelik, ‘‘İstediğini kimseye sormadan yutan kurt’’ nitelemesi, ulusal savunmaya yaptığı vurgu, geçen hafta ‘‘yeni bir soğuk savaş’’ başlıyor yorumlarına yol açtı. Bence bu yorumlar çok iyimser. Önümüzde, ‘‘küreselleşme’’ (krize serbest piyasa projesiyle cevap verme çabası) sonrasında, ekonomik, siyasi (ulusal ve jeopolitik) ve ekolojik kriz eğilimlerinin hızla kesişmeye başlamasının bir ürünü, yönü henüz belirsiz, ‘‘soğuk savaştan’’ çok daha tehlikeli bir dönem var. Bu yazıda, yalnızca, geçen haftanın ekonomik ve siyasi gelişmeleri üzerinde durmak istiyorum. GEÇEN HAFTANIN HARİTASI Ekonomik sarsıntılar, ‘‘küresel dengesizliklerin’’, petrol ve emtia piyasalarındaki fiyat artışlarının da etkisiyle piyasaları vurmaya başladığını gösteriyor. Geçen hafta, petrol ve meta fiyatlarındaki, dolayısıyla enflasyonist basınçtaki artışın etkileri, doların yeniden değer kaybetmeye başlamış olması, ABD’de federal rezervin faizleri 16. kez yükseltilirken sürecin daha ‘‘henüz’’ tamamlanmamış olduğunun vurgulanması, ABD ve Avrupa ve Asya borsalarını şiddetle sarsarak perşembecuma toplam yüzde 23 arasında gerilemelerine yol açtı. Cuma günü yüzde 4.5 yükselen Şanghay borsası (!) bir istisna oluşturdu (Financial Times, Times, CNN, 1213/05). Dünya ekonomisini hâlâ (ama giderek azalan) ölçüde peşinden sürükleyebilen ABD ekonomisinde tüketici eğilimini ölçen Michigan Tüketici Eğilimi Endeksi’nin, nisan ayında 87.4’ten, mayısta, beklendiği gibi 86’ya değil de, 79’a gerilemiş olması, tüketicinin nihayet havlu atmaya başladığını gösteriyor. Bu ise, büyümesini ABD tüketici talebine endeksleyen bazı ihracatçı Avrupa, Asya ve Latin Amerika ülkeleri açısından iyi bir haber değil. Nitekim, Reuters’in bildirdiğine göre, doların değer kaybetmeye başlaması Avrupa ve Asya borsalarındaki düşüşlerde önemli rol oynadı. Amerika’da tüketici eğilimindeki keskin bir ekonomik daralmanın habercisi, gerilemenin arkasındaysa salt enerji fiyatları, faiz oranlarındaki artışların değil, Bush yönetimine olan güvenin yüzde 29’a inmiş olması da önemli bir rol oynuyor (Bloomberg, 12/05). Tüm bunlara ek olarak CheneyPutin tartışmasının da, özellikle yeni bir LTCM krizi bekleyen (Market Watch, Brimelow 11/05) 300 trilyon(!) dolarlık türev piyasalarının (UPI, Borchgrave, 11/05) iyice gerilen mali piyasaların sinirleri üzerinde olumlu bir etki yaptığı söylenemez. PETROL KRİZİNİN DAYANILMAZ BASINCI Hiçbir ülkenin toplumsal düzeni, ABD’ninki kadar ucuz petrole bağımlı değil. Şimdi, petrol fiyatlarındaki artışlar bu toplumsal düzeni iki açıdan tehdit etmeye başladı. Ailelerin, okulların, işyerlerinin vb.. ısınma, ulaşım, yakıt faturalarında bir yılda yüzde 100’e ulaşan artışlar bir yoksullaşma etkisi yaratırken dev petrol şirketlerinin kârlarındaki rekor artışlar (örneğin, Exxon, yüzde 75; Chevron Texaco, yüzde 53; ConocoPhillips yüzde 89) genel müdürlerinin aldıkları yıllık multimilyon dolarlık bonolar, artık toplumun dikkatini çekiyor (CounterPunch, E. Pringle, 05/05); tepe kadroları neredeyse tümüyle petrolcülerden oluşan Bush yönetimine güvensizliği daha da derinleştiriyor. Bu dinamik, ABD’de sınıflar ve sermaye grupları arasındaki çelişkilerin derinleşeceğine işaret ederken küresel jeopolitik açısından da anlamlı. ABD yönetimlerinin petrol kaynaklarını ele geçirme çabası yoğunlaşacak. Enerji şirketlerinin talebi de bu yönde olacak. Business Week’te geçen hafta yayımlanan bir yorum (Stanley Reed... 26/05) bu enerji şirketlerinin ellerindeki gaz ve petrol rezervleri açısından sıkıntı çekmeye başladıklarını vurguluyordu. 1960’larda dünya rezervlerinin yüzde 85’i uluslararası petrol şirketlerine tümüyle açıkken bugün, bu oran yüzde 16’ya gerilemiş. Dev petrol şirketlerinin bugünkü kârlarını devam ettirebilmeleri için, dünya rezervleri üzerindeki denetimlerini arttırmaları gerekiyor. Bu da İran gibi elinde büyük gaz ve petrol rezervleri olan Bolivya, Venezüella gibi petrol şirketlerinin gelirlerini sınırlamaya çalışan ülkeler açısından hiç iyi haber değil. Salvador stratejisi BD’nin direnişi kırmak için tıpkı bir zaA manlar Latin Amerika başta olmak üzere dünyanın pek çok coğrafyasında uyguladığı kontrgerilla taktiğini izlediği gözleniyor. 2005 başlarında, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in etrafındaki savaş planlayıcılarının, Irak’ta Washington’ın Orta Amerika’da sol hareketleri bastırmaya yönelik ‘‘Salvador stratejisi’’nin sürdürülmesinden bahsetttikleri, basına da yansımıştı. Bu taktiğin amacının, Sünni direnişçileri bastırma görevini Kürt ve Şii paramiliter güçlere havale etmek olduğu yorumları yapılmıştı. ABD artık ‘‘Salvador stratejisi’’ni tümüyle uygulmaya sokmuş durumda. New York Bağımsız Medya Merkezi gazetesinin editörü Arun Gupta Iraklı silahlı grupların ABD ordusunun izni olmadan hareket etmelerini imkânsız olarak değerlendirmişti. ABD’nin, önce Çin Devlet Başkanı’nın ABD ziyareti sırasında ‘‘yanlış’’ bir ulusal marşı çalarak, sonra Litvanya’da Vilnius konferansında Cheney’nin Rusya’ya yönelik eleştirileriyle sergilediği ‘‘stratejik hakaretler’’ (Stratfor, 05/05) yeni bir ‘‘soğuk savaşın’’ habercileri olarak yorumlandı. Keşke öyle olsa... Soğuk savaş dönemi, ikili denge, genel bir barış ortamıydı; ulusal bağımsızlık hareketleri, antikapitalist muhalefet bu denge üzerinde kendilerine hareket alanı açabiliyorlardı. Bugün, böyle bir ‘‘soğuk savaş’’ olanaksız. Hiçbir gücün tek başına ABD’yi dengelemesi söz konusu değil. ABD de, ‘‘Batı bloku’’ kurmak için gerekli ‘‘yumuşak’’ ve ‘‘yapışkan’’ gücünü hızla kaybediyor. Dahası, ABD’nin kendisine dost olmayan güçlere enerji bağımlılığı, finansal gereksinimi yüksek, doların hegemonyası tehdit altında: Avro giderek yaygınlaşıyor; ASEAN ülkeleri, dolardan kaynaklanan dalgalanmalardan korunmak için bir ACU (Ortak Asya Para birimi) oluşturmayı planlıyorlar (Bloomberg, 08/05). Asya’da çekim merkezi oluşturan ekonomi ABD’nin müttefiki Japonya değil, rakibi olan Çin. ÇİN’İN ETKİSİ ASYA İLE SINIRLI DEĞİL Üstelik, Japonya ile ASEAN arasında giderek gelişen bir ‘‘yapışkanlık’’ söz konusu. Diğer taraftan, Çin’in etkisi yalnızca Asya ile sınırlı değil; Afrika ve Latin Amerika’da hatta Ortadoğu’da ABD’nin geleneksel etki alanlarına hegemonyacı bir görüntü yaratmadan nüfuz edebiliyor. Tüm bunlara ek olarak, ülkesinde toplumsal desteği yüzde 70’in üzerinde seyreden Putin’in yönetiminde Rusya, Batı’nın yörüngesinden çıktı. Yalnızca enerji değil, emtia fiyatlarındaki tırmanıştan da elde ettiği kaynaklarla hem siyasi, askeri devlet makinesini yeniden inşa ediyor hem de uluslararası ilişkilerini güçlendiriyor. En önemlisi, ‘‘soğuk savaş’’ döneminde ABD’nin SSCB’ye karşı en büyük ortağı ve desteği olan Avrupa, şimdi ABD’den bağımsızlaştıktan sonra Almanya dolayısıyla hızla Rusya ile Polonya gibi ABD uydusu ülkeleri dışlayan karşılıklı bağımlılık ilişkisi içine giriyor. Rusya, Avrupa’ya gaz ve petrol sunarken karşılığında gereksinimi olan yabancı sermayeyi ve teknolojik desteği almaya başlıyor. Kısacası, soğuk savaş sırasında yükselen bir hegemonyacı güç olan ABD bu kez karşımıza, gerileyen, giderek şiddet araçlarına daha çok dayanmaya eğilim gösteren saldırgan bir güç olarak çıkıyor. Şimdi şekillenmeye başlayan konjonktür, 19. yüzyılın sonunu anımsatan, daha çok ‘‘sıcak’’ savaşlara yatkın bir uluslararası ortama işaret ediyor, ‘‘soğuk’’ bir savaşa değil. Bu nedenle, Türkiye’nin ‘‘ulusal güvenlik’’ ve uluslararası ittifaklar sorunlarına, ‘‘soğuk savaş’’ döneminin alışkanlıklarıyla yaklaşması doğru olmaz. Doğrusu, 19. yüzyılın sonunda yaşananları anımsamak, herhangi bir ‘‘büyük gücün’’ jeopolitik projelerine, ‘‘kaynak savaşlarından pay alma’’ umuduyla bağlanma, ‘‘kurtlar sofrasına’’ oturma çabasının, ‘‘mönüye dahil edilme’’ trajedisiyle bitebileceğini görmek gerekir. erginy?tr.net GAMZE ERBİL U Irak’ın geleceği katlediliyor luslararası kuruluşlar, işgalin başlangıcından bu yana sayıları 200’ü aşan Iraklı akademisyenin karanlık biçimlerde öldürüldüğünü doğruluyor. Öldürülenlerin büyük bölümü şu veya bu şekilde işgale karşı çıktığı bilinen kişiler ve çoğu bu yönde açık bir tutum sergilemelerinin ardından öldürülüyorlar. İçlerinde bilim insanlarından, coğrafya, tarih ya da Arap edebiyatı profesörlerine değin çok sayıda branştan kişi bulunuyor. Suikastları hiçbir örgüt ya da kurum üstlenmezken, sorumlu olarak henüz tek bir kişi dahi tutuklanmamış durumda. BM Üniversitesi’ne göre, Irak’ın yükseköğrenim kurumlarının yüzde 84’ü ya yakılmış ya da talan ve tahrip edilmiş halde. Oysa ülkenin en önemli zenginliğinin eğitimli halkı olduğu biliniyor. BİR ÜLKE TESLİM ALINAMAZ Bu sistemli saldırıların kritik hedefi, Irak’ın tarihsel birikiminin, aklının ve laik geleceğinin güvencesi olarak görülen aydınların yok edilmesi yoluyla ülkede işgale karşı direnişinin, bugün ve gelecekte kimliksiz kılınmasını sağla mak. Aydınları direnen bir ülke teslim alınamaz; teslim alınamayan bir ülkede direniş güçlenir. Bu tersten de okunabilir. Diğer yandan, konuyla ilgilenenlerin ısrarla vurguladığı bir başka nokta daha var: İşgalciler, Irak’ın gelecekte de özgür ve egemen bir ülke olmasının zeminini ortadan kaldırıyor. Yalnızca işgalcilerle işbirliğine yatkın unsurların yaşam hakkının olduğu bir ülkede, işgalin sona ermesi durumunda ‘‘bağımsızlığı’’ kimlerin sağlayacağı sorusu havada kalmaktadır. Bir ülkenin aydınlarının birer birer ortadan kaldırıldığı bir süreçte, bunun nedenleri üzerinde daha fazla durulması gerekiyor. MOSKOVA GÜNLÜĞÜ Hangisi daha zor? Kadının biri sihirli lambayı bulmuş. İçinden çıkan cin ona ne istediğini sorduğunda cebinden çıkardığı haritayı gösterip o coğrafyadaki ülkelerin barış içinde yaşamasını, ‘‘Ortadoğu’ya huzur gelmesini’’ dilemiş. Cin haritaya bakınca dehşete kapılmış: ‘‘Bu ülkeler yüzlerce yıldır savaşıyor. Burada barışı sağlamam zor. Başka bir dilek söyle.’’ Kadın biraz düşündükten sonra, ‘‘O zaman bana, akıllı, dürüst, yakışıklı, zengin, şakacı, uysal bir hayat arkadaşı bul’’ demiş. Cin derin bir iç çekmiş: ‘‘Uzat şu kahrolası haritayı!’’ HAKAN AKSAY aksay@rusya.ru Merhaba, Soğuk Savaş! Moldova da toplantıya katıldı. Öteki 10 Avrupa ülkesinden, ayrıca Ermenistan ve Azerbaycan’dan gözlemciler hazır bulundu. Türkiye, büyükelçi düzeyinde temsil edildi. SSCB’nin ‘‘uygar boşanma aracı’’ olmaktan fazla öteye gidemeyen BDT, 1991’den bu yana büyük ölçüde kâğıt üzerinde de olsa 12 üyeyi bir arada tutabiliyordu. Son zamanlarda MoskovaTiflis hattında yaşanan gerginliklerin ardından Gürcistan’ın BDT’den ayrılacağı belli oldu. Aynı yola yönelen Ukrayna ve Moldova, Rusya’yla göbek bağlarını koparabilmek için Batı’dan daha fazla yardım bekliyor. Rusya hem Avrupa’da, hem de BDT içinde güç kaybediyor. Buna karşılık bazı BDT ülkeleriyle oluşturduğu Avrasya Ekonomik Topluluğu ve son yıllarda özel önem verdiği Çin’in de üyesi olduğu dozŞöhret, ancak küçücük bir alı yd fa a nd larla alındığı zehirdir. Honoré de Balzac Şanghay İşbirliği Örgütü ile daha çok Asya’da güçlenmeye özen gösteriyor. ABDRUSYA GERGİNLİĞİ Cheney, Vilnius’te Rusya’nın ya ‘‘demokrasiye dönmesi ya da düşman olmayı seçmesi’’ gerektiğini söyledi. ABD’de, başta Washington Post ve Wall Street Journal olmak üzere Rusya’ya karşı haçlı savaşı başlatanlar artıyor. 2008’de her iki ülkede de başkanlık seçimleri var. Cumhuriyetçiler’in en güçlü adayı sayılan Senatör McCain, Rusya’nın derhal G8’den çıkarılması çağrısı yapıyor. Rusya’da başkanlığın en güçlü adaylarından Savunma Bakanı İvanov’un, başa gelmesi durumunda Putin’den daha yumuşak bir politika izlemesi ihtimali zayıf görünüyor. Başkan Yardımcısı Cheney, ABD geçen perşembe Litvanya’nın başkenti Vilnius’te, Churchill’in 5 Mart 1946 tarihli ünlü Fulton nutkunu andıran, son zamanların en sert konuşmasıyla yeni bir Soğuk Savaş’ı başlatır gibiydi. 2005 Ağustosu’nda Ukraynalı ve Gürcü liderler Yuşçenko ve Saakaşvili tarafından kurulması önerilen, aralıkta Kiev’de ilk toplantısı yapılan ve Rusya’nın dışlandığı Baltık ve Karadeniz ülkeleri liderleri forumunun, Vilnius’te ‘‘Demokratik Seçim Topluluğu’’ adıyla kesin olarak biçimlendiği mesajı verildi. Rusya’yla ilişkileri çoktan gerginleşmiş olan Doğu Avrupa ülkelerinin (Polonya, Romanya, Bulgaristan) ve Sovyetler’den ilk kopan üç Baltık cumhuriyetinin (Litvanya, Letonya, Estonya) dışında, formal olarak Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) üye olan Gürcistan, Ukrayna ve