02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Strateji 28 Temmuz 2008 / 213 değerlendirmiş ve reformlarını Menderes adım, adım ülke ve dünya gerçeğini dikkate alarak uygulamıştır... Nedir kalkınma modelinin ilkeleri? Öncelikle sanayileşme ve devlet eliyle sanayileşme. İçe yönelik, planlama kavramını uygulayan, öz kaynaklara bağlı, bölgesel planlamayla fabrikaları yurt sathına yayan, yabancı şirketleri millileştiren bir sanayileşme. Var olmayan bir girişimci sınıfını yaratma. Bunun sonucunda olumlu bir dış ticaret dengesi elde edilmiş, paranın değeri korunmuş, Osmanlı borçları ödenmiştir. Ekonomi kurumsal yapılara kavuşturulmuştur. Eğitim kalkınan ekonomiye destek verecek şekilde çağdaşlığa kavuşmuştur. Öğrenim birliği sağlanarak hem okuryazar ve eğitimli insan sayısı artırılmış, hem Köy Enstitüleri sayesinde insana, köylüye yatırım yapılmıştır. İnsana yapılan yatırımda kadınerkek eşitliği gözetilmiştir. Kuşkusuz, en önemli katkısı da zihniyet değişikliği yaratarak kulluktan vatandaşlığa geçişi sağlamıştır. Halk evleri, halk odaları bu çabanın birer halkalarıdır. Emek/İnsan ulus devletin birer yurttaş ve üretici gücü olarak yerini ve payını almıştır. Bir Çağdaş Türkiye saatini, bütünü gözeterek parçalarını yeri geldiğinde ve halk için gerekli olduğu anda adım, adım monte etmiş ve çalıştırmıştır. Nedir 1950 yıllarından yani çok partili yaşama geçişin ardından, uygulanan politikalar? Burada belli başlı ve ortak özelliklerini görmeye çalışalım. Öncelikle ekonomide ve politikada dışa bağımlılık işaretleri ortaya çıkar. Kısa vadeli çıkarlar uzun vadeli çıkarlara feda edilir. Hiçbir politikacının, hükümetin 2000, 2023 gibi bir ufku ve bu ufka yönelik ne projesi ne de stratejisi vardır. Demokrasiyi derinleştirmek, zenginleştirmek, toplumsallaştırmak gibi bir amaçları yoktur. Önemli olan her mahallede milyoner yaratmak, hayali ihracatı geliştirmek, köşeyi dönmektir. Beceriksizdirler, öngörüsüzdürler. Çünkü temeli kavrayamamışlardır ya da bu temeli yıkmaya çalışmaktadırlar. Ama yerine neyi koyacaklarını da bilememektedirler ya da bu işi dış güçlere bırakırlar. 1950 yıllarında İspanya, Portekiz, kimi Asya ülkeleri ve hatta eski demir perde ülkelerine göre demokratik ve ekonomik açıdan daha ileride bulunan ülkeyi 21. yüzyıla taşımasını bilemezler ve onların gerisine düşürürler. Eğitimi yeni teknolojilerle, araştırıcı merkez ve üniversitelerle, temel araştırmalarla donatmak ve araştıran, sorgulayan, öngörüye sahip, kitlelere yakın ve kitlenin gereksinmelerine yanıt veren, ‘fikri ve vicdanı hür’ emek/insan yetiştirmek yerine dinselleştirilmiş, akla bilime değil dogmalara yönlendirilmiştir. Eğitimde sınıflar arası ve bölgeler arası eşitsizlik giderilememiş, paralı hale gelmiş, özelleştirilmiştir. Tüm dünya ülkeleri 8 ve hatta 12 yıllık temel eğitime geçerken ve ortalama eğitim süresini artırırken, biz 8 yıllık eğitime yeni geçtik. Ortalama eğitim süremiz yaklaşık 4 yıldır.! İmam hatipleştirilen eğitimle mi bu ortalamayı yükseltip akıl ve bilim yolunda ilerleme sağlayacağız, teknolojiyi yakalayacağız? Vatan cepheleri, Milliyetçi cepheler, kontrgerillalar, CIA ajanları, cemaatler, tarikatlar, gülen ve gülmeyenlerle, demokrasi dışı güçlerle ve çoğunluk bende anlayışıyla demokrasi saptırılır ve öğrenciler, aydınlar, öğretim üyeleri, insanlar kimi kentlerde katledilir, doğranır. Emek meydanlarda ezilir, öldürülür. Emekçilerin örgütlenmesi engellenir ve örgütlenmeden korkulur. Kimileri beslenmez, asılır. Çile(ler)le dolu C S Özal TRATEJİ 17 2023 VE SONRASI Geçmişimizi iyi incelemek, hesaplaşmak ve geleceğin adımlarını atmak zorundayız. Türkiye’nin 2023 gibi önemli bir tarihte dünyadaki yeri ne olmalıdır? 1950 den beri uygulanan politikaların aynı şekilde uygulanmasıyla nereye, daha köktenci, Cumhuriyet’i, Atatürk düşüncelerini 2023 ve ötesine taşıyacak toplumsalekonomik uygulamalarla nereye gelebilir ve gelmelidir? Demokrasinin topallığından kurtulmak zorundayız. Eğer ekonomi iki ileri bir geri gider, giderek bu bağımlılığını korur ise, eğitim çağdaş bilgilerden yoksun kılınırsa, emek/insan en değerli varlığımız olarak ele alınmazsa bu ülke çatışmalardan kurtulmayacaktır ve ülkenin tüm yer altı ve yerüstü değerleri ile emek/insanı yabancılara peşkeş çekilecektir. Küresel eşitsizliklerin giderek arttığı, güneyin giderek fakirleştiği ve insanlarını kuzeye yolladığı, çevre koşullarının giderek ağırlaştığı ve gelişmiş ülkelerin kendi çevre sorunlarını gelişmemiş ülkelere aktardığı, çölleşmenin, fakirleşmenin, ekonomik ve toplumsal umutsuzluğun egemen olduğu, finansal sermayenin her an ve her zaman istediği ülkeyi bunalıma sokacağı bir boyuta geldiği, aşırı üretim ve tüketimin kol gezdiği bir dünyada yer almak ve bağımsızlığımızı korumak zorundayız? Yoksa kırılgan ve borçlu bir ekonomiyle, dilinin giderek yabancılaştığı ve yabancı dilde eğitim verilen bir eğitim dizgesiyle ve emek/insanın değerini vermeyen ve onu özgürleştirmek yerine küresel sermayenin kölesi haline getiren bir dizgeyle, Türkiye 2023 yılına ve sonrasına hazır olmayacaktır. Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar üçgeninin ortasında kalan ülkemiz sınırları belki de yeniden çizilme aşamasına gelecektir. Bu bölge tükenmekte olan petrol ve su kaynaklarının savaş alanı olacaktır. Komşularıyla çatışmalara girecektir. ABD’nin BOP projesiyle, AB’nin kuşatmasıyla ve Akdeniz Birliği gibi yapılanmalarla dışlanacaktır. Farklılıklarımızıdinsel, ekinsel, ırksalkoruyarak, birlikte yaşamayı ve ötekilerine saygı göstererek ve öğrenerek mi yaşamak zorundayız ya da bu farklılıkları reddederek ya da bilmeyerek mi yaşamak zorundayız? Dolayısıyla korkmadan, yasaklamadan tartışmalı, eleştirmelibunları öğrenerek de ve toplumsal barışı ve uzlaşmayı sağlamalıyız. Türkiye 2023 yılını eğitimle, ekonomisiyle ve emek/insanıyla bugünden hazırlarsa, demokrasisini, hukuk devletini, insan haklarını da bir o kadar ileri götürecektir. Bu cumhuriyet temelini 2023 ötesine taşımaktır, temeli daha da güçlendirmektir. O zaman emperyalizmin oyununu bozardaha önce bozduğu gibibölgesinde ve dünyada güçlü, sözü geçen bir ülke oluruz. Kendi kaynaklarımızı kendi insanlarımız için kullanır, yurtiçinde işler ve katma değerini de emek/insanımıza kazandırırız. Ekonomi, eğitim bu ülke insanı için çaba gösterecektir: Bu ülkenin insanı borçlu doğmayacaktır, 12 yıl eğitim görecektir, beyin göçünü önleyecektir... Küreselleşmeyle yıkılmaya çalışılan toplumsal gönenç devleti yeniden kurulmalıdır. Bugün 20 gelişmiş ekonomi arasında yer alan ülkemiz insani göstergeler kalkınması açısından çok gerilerdedir. Ekonomimizi iyi yönetmiş olsaydık kişi başına 15.000 dolar yıllık gelir düş olmazdı ama kaynaklarımızı kar aktarımlarıyla dışarıya yolladık. Sözlerimizi toplumsal mühendisliğe ve erişilmesi gereken en iyi topluma en güzel örnek olan Nazım Hikmet’in sözleriyle noktalayalım: Bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine… Dipnot: 1 Jacques Attali ,Une breve histoire de l’avenir, Fayard,2006 Türkiye, 2023’ü düşünerek bir planlama yapabilmesi için Cumhuriyetin kuruluşunu, daha sonra gelen gerilemeyi, mevcut durumu değerlendirip yeni planlamalar yapmalı. Bu planlamalar özgürlüğü, demokrasi ve yüksek üretim gücünü öngörmeli. yolda enflasyon halkın belini büker. NATO, CENTO, IMF, DB, OHAL, ABD, AET, AB elimizi, kolumuzu bağlar, yediğimize, içtiğimize karışır, ekonomi 70 sente muhtaç edilir ve dış politika başkalarınca oluşturulmaya başlanır. Odunu milletvekili yapan, verdiysem ben verdim, anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz, kurşun atan da yiyen de vatanseverdir, ananı da al da git diyen zihniyetlerle demokrasiyi yerleştirmek olanaklı olmamıştır. Bu düşüncelere sahip iktidarlarla bu ülkeye gelecek hazırlamak olanaklı mıdır? Küresel ısınma, çölleşme gibi çevre sorunları yıllardır tartışılırken biz ormanları, su havzalarını yapılaşmaya açtık, gölleri kuruttuk, akarsuları kirlettik. Şu ünlü kendi kendine yeten yedi dünya ülkesinden biri olan Türkiye’de tarımın ve hayvancılığın geldiği noktaya bakın...! GAP gibi önemli bir kalkınma projesiniköykentlerle ve köy enstitüleri ile de desteklenseydi herhalde feodal yapı tasfiye olur, onlarca köye ve kölelere sahip olan toprak ağalığı ortadan kalkar toprakları dağıtılır, bölgesel kalkınma da önemli bir adım atılabilirdi önemli bir çevresel soruna dönüştürmeyi başarabildik. "Pilav üstü kuru" gibi "dinsel görüntü üstü liberal" politikalarla, sıcak paralarla, bu ülkenin temel gereksinmelerini karşılamış ve stratejik sektörlerde üretimi sağlamış, emeğin yetiştiği ocaklar olan, özel kesimin varlığını sağlayan fabrikalar, kurumlar babalar gibi satılmış iktisadi bağımsızlık kavramı çöp kutularına atılmıştır. Sermaye sınıfı üstüne düşen rolü üstlenmemiş ya da bu rolü oynamayı becerememiştir ve sıkıştığında devlete sığınmış, üretim ya da rekabetçilikle değil rant ile geçinmiştir. Kısacası aydınlanmanın, aklın ve bilimin yolundan sapılmıştır. Peki ülkemiz hiç mi ilerleme kaydetmemiştir? Toplumsalekonomik açıdan bakıldığında tabii ki ilerleme kaydedilmiştir. Ama Ülke yönetimini, örneğin muhtarlar yürütseydi, bu ülke, kanımızca, üç aşağı beş yukarı aynı aşamaları kaydederdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle