02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Dr. İsmail KILINÇ İktisatçı acques Attali ‘Geleceğin Kısa Tarihi’(1) adlı kitabının ilk satırlarında 2050 yılında dünyanın nasıl olacağına bugün karar verileceğini, 2100 yılının da bugünden hazırlanması gerektiğini yazıyor. Türkiye’nin önünde bugün karar vermek zorunda olduğumuz çok önemli bir tarih var: 2023… Cumhuriyetimizin 100. yılı. O halde, 2023 yılının nasıl olacağına bugün karar vermemiz, 2023’ten sonrasını da bugünden hazırlamamız gerekiyor. Önce J. Attali’nin bu önemli kitabının kısa bir özetini verelim. Arkasından Türkiye’nin geleceğin bu kısa tarihinde nasıl yer aldığına, daha doğrusu J. Attali’nin gözüyle Türkiye’nin yerini ve rolünü görelim. Sonra da geçmişimizde kısa bir gezinti yaptıktan sonra gelecekte nasıl bir Türkiye olmalı/olacaktır sorusuna yanıt aramaya çalışalım. ‘Tarih kendisini öngörmeyi ve yönlendirmesini sağlayan yasalara uyar’ diyor Attali. Bizim geçmişimizi Atatürk ‘çağdaş uygarlık’ olarak çizmişti. Nasıl ve nerede saptık? Planlamalar, geçmiş incelenerek ve ders alınarak yapılmalı… C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 28 Temmuz 2008 / 213 J ‘Geleceğin Kısa Tarihi’ ve Türkiye Gelecek üzerine düşünen ve bu düşüncelerini yazanlar çeşitli senaryolar kurarlar. Türkiye’nin de geleceği üzerine düşünmesi ve kendini olası gelişmelere hazırlaması gerekiyor. başlamıştır. Dünya çok merkezlidir. Bir tarafta ABD, Brezilya, Meksika, diğer tarafta AB ve Rusya, Asya’da Çin ve Hindistan, Afrika da Mısır bu merkezleri oluşturur. Bu coğrafyada Türkiye Türk Cumhuriyetlerini İran’ın ve yükselmekte olan Kazakistan’ın etkisine bırakmamak için çaba gösterecektir. Türkiye’nin AB üyeliği ilk kez –şimdiye kadar açıkça söylenmeyen din temelinde sorgulanacaktır. Türkiye nükleer silaha sahip olabilecek bir güç olarak görülmektedir. Hiperçatışma döneminde, çok merkezli dünyada yeni bölgesel güçler değişik kıtalarda birbirlerine girecekler ve korsan ordular ve paralı askerler bu çatışmaları yürüteceklerdir. Zaman giderek tecimsel hale gelecek, değerlendirilecektir. Supetrol savaşı ve laiklerin ve inananların öfkeleri giderek şiddetlenecektir. Çevre sorunları giderek artacak, küresel ısınma insan yaşamını tehlikeye atacaktır. İnsanlık bu çatışmayı yaşamadan ya da yaşadıktan sonra hiperdemokrasiye geçmek zorunda kalacak ve bu Avrupa’da başlayacak. Refah ve bolluk gelmiştir. Piyasa yerine ilişkisel ekonomi vardır. Devletlerin yerini sivil toplum örgütleri almıştır. Türkiye ve Rusya en sonunda Avrupa ile bütünleşmiştir. Dünyayı yöneten bir sürü yerel, ulusal, kıtasal ve evrensel kurumlar yerlerini alacaklardır ve insanlığın en önemli yaşam yeri kent olacaktır. Sonsuz özgürlük içinde. Attali’nin gelecek için öngörüleri çok kısa özetle bu şekilde… Gerçekleşmesi birçok etmene bağlı. Katılır ya da katılmayabilirsiniz... TÜRKİYE’NİN GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ GELECEĞİN KISA TARİHİ Attali geçmişi incelemekle başlıyor ve gelecekle ilgili kimi dersler çıkarıyor. Buna birkaç örnek verelim: Sonsuz görünse de, hiçbir imparatorluk sonsuza kadar sürmez. Teknolojiyi kimin bulduğu önemli değil, önemli olan teknolojiyi kültürel ve siyasi olarak uygulamaktır gibi. Attali 2030 yılına doğru ABD imparatorluğunun sona ereceğini ve gelecekte üç büyük dalganın ortaya çıkacağını söylüyor ki bunlar hiperimparatorluk, hiperçatışma ve 2060 yıllarında zaferini ilan edecek olan hiperdemokrasidir. Yani tarih tekerini yürüten ve insanlığın son ifadesi olacak olan özgürlük. İnsanlık tarihini incelerken birlikte varolabilen üç gücün önemine dikkat çekiyor; dinsel, askeri ve tecimsel. Dolayısıyla, bu üç güç, üç düzenin tarihi oluyor; otoritenin dinsel olduğu dinsel düzen, gücün askerin elinde olduğu imparatorluk ve ekonomiye egemen olan tecimsel düzen. Kapitalizmin tarihinde ise önemli bir not: Asya, insanı arzularından kurtarmak isterken, Batı arzularını gerçekleştirmek için insanın özgür olmasını ister. Kapitalizmin tarihi dokuz ‘çekirdek’ çevresinde incelenir. Bunlar sırasıyla Bruges, Venedik, Anvers, Cenova, Amsterdam, Londra, Boston, Newyork ve Los Angeles’tır. Bir kentin çekirdek olabilmesi için yaratıcı bir sınıfa, atık ürünü toplayabileceği çevreye ve bunları değerlendirip yollayabileceği bir limana gereksinimi vardır. Sonraki bölümde ise ABD’nin sonu anlatılıyor; yaratıcı sınıfın dürüstlüğünü kaybetmesi, güvenliğinin tehlikede olması, teknik ilerlemelerin yavaşlaması, sanayinin artık kârlı olmaması, spekülasyonun ölçüsüz olması, eşitsizliğin ve borçlanmanın giderek artması nedeniyle ABD 2030 yılları sonuna doğru düşüşe geçecektir. Onuncu çekirdek ABD’de ya da Avrupa’da orta ve kuzeyde ya da Tokyo da ortaya çıkabilir. İslam ülkeleri de bir çekirdeğe sahip olabilir ve bu kentler Kahire, Ankara ya da Cakarta olabilir. Bu bölümde dünya ekonomisine egemen olacak 11 büyük ülke dışında, ikinci grupta 20 güçlü ekonomi arasında Türkiye bulunmaktadır. Kurumsal eksikliklere sahip olsa da Türkiye önemli bir büyümeye sahip olacak ülke konumunda olacaktır. 2050 yılında hiperimparatorluk dönemi başlar. Piyasa her şeye egemendir ve evrenseldir. Yaşam güvenilmezdir ve melez bir kültür doğmuştur. En önemli şirketler sigorta ve eğlence şirketleridir. Kamu hizmetleri, devletler kaybolmuş, uluslar parçalanmış ve bunların yerine adı geçen şirketlerin egemenliğinde hipergözetim devri Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi Türkiye’nin önünde önemli bir tarih var: 2023. Dolayısıyla Türkiye bu tarihe kadar neler yapmalı ki 2050, 2060 tarihlerinde köy haline gelecek Dünya’da yerini alabilsin? Ufkumuz ne olmalı ki yüzüncü yılda yüzümüz ak olsun? Bunun için öncelikle ülkemizin kısa bir geçmişini sunmaya çalışalım. Bunu yaparken de üç önemli alan kısa çözümlememizin eksenini oluşturacaktır. Kuşkusuz bu üç alan yine geleceğimizin de anahtarı olacaktır. Bunlara ‘3E’ adı verilebilir. Yani eğitim, ekonomi, emek/insan. Emek ne kadar iyi eğitilirse o kadar hakkını arar, araştırır, sorgular, yeniliklerin ve refahın peşinde koşar, verimli olur. Ekonomide bu eğitimden, emekten yararlanır, büyümeyi ve kalkınmayı sağlar. Gelir dağılımı ve bölgesel dengesizlikler ortadan kaldırılır, feodal yapılar tasfiye edilir. Ekonomi ve eğitim ne kadar insan odaklı olursa emek gelirden payını alır, özgürleşir. Türkiye’nin geçmişini aşağıdaki dönemlere ayırabiliriz: 1Cumhuriyet dönemi yani Kurtuluş ve Kuruluş. Diğer bir deyişle, Kürselleşmeye karşı hala sağlam ve dayanıklı temelimiz. Aydınlanmanın, aklın ve bilimin yolu, 2195060 Dönemi: Yani demokrasiyi öğrenemeden tökezleme ve sonrasında insana yeni ufuklar açan bir anayasayla anlatım özgürlüğünün ilk adımları, 3196080 Dönemi yani Demir Ellerin demokratikleşmeyi örselediği ve ötelediği ve ülkenin demir ellerle örüldüğü, üçüne karşılık üçünü asalım dönemi, 41980 ve bugün yani hiçbir şeyi öğrenemeden ve geçmişten ders almadan küresel oyuna, baskıcı bir anayasa, ‘özallaştırmalarla’, IMF ve Dünya bankası güdümüne giren ekonomiyle, ılımlı İslam projeleri, sadaka ekonomisi ve üretmeden tüketme davranışıyla giriş. TÜRKİYE’NİN TEMELİ Temelde öncelikle köktenci bir toplumsal dönüşüm isteği ve toplumsal proje var. Bu da laik, demokratik, hukuka ve insan haklarına saygılı bir Cumhuriyet. İster katı laik yönetim, ister otoriter yönetim, ister askeriseçkinci bürokrasinin projesi, ister tepeden inme düzeltimler densin, o dönemin koşulları dikkate alınmadan değerlendirme yapmak olanaksızdır ve sonuçta Türkiye mazlum ülkelere yol göstererek devrimini yapmıştır. Sonrasında bu temel üzerine yapılan katlar ya da gecekondumsu katlar ülkeyi 21. yüzyıla taşıyamamıştır. Nedir bu temelin belli başlı özellikleri? Kısaca bunları 3 E aracılığıyla özetlemeye çalışalım. Ekonomik bağımsızlık siyasi bağımsızlıkla birlikte gitmelidir. Atatürk iktisadi ve toplumsal olayları etki ve tepki örgüsü içinde görmüş ve bir bütün içinde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle