02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Utku HAVUÇ TUSAM Ekonomi Araştırmaları Masası Uyguladıklarını değil, sömürebilecekleri politikaları öneriyorlar… C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 28 Temmuz 2008 / 213 alkınma, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm iktisadi modellerin zaman zaman önemini kaybetse de tartışmasız tek ortak hedefi haline gelmiştir. Bu kadar yaygın bir biçimde tartışılmasına karşın, kalkınma teriminin tam olarak neyi kıstas aldığı belirsizdir. Kalkınma dendiğinde ilk akla gelen, milli gelirin artışıdır. Kalkınmış ülkeler dendiğinde ise milli gelirlerin belli bir düzeyin üzerinde olduğu akla gelir. Fakat milli gelir, nüfus büyüklüğüyle çoğu zaman doğrudan ilişkili olduğundan, milli gelirlerine bakıldığında Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye, Endonezya gibi ülkelerin dünya sıralamasında ilk 20 ülke arasında olduğunu görüyoruz. Bu nedenle daha belirleyici olabilmesi adına, milli geliri nüfus etkisinden arındırmak için "kişi başına düşen milli gelir" göz önüne alınır. Fakat o zaman da 2007 yılının IMF verilerine göre Katar 80.870 dolar ile dünyanın en tepesinde bulunurken, Lüksemburg 80.000 dolarla dünya sıralamasında 2. sırada yer alıyor. Norveç ilişki kurulduktan sonra ise ticaretin arttırılması, çağın 53.037 dolarla 3. olurken, 51.000 dolarlık kişi başına "standart" kurumlarının kurulması ve "doğru" milli geliri ile adını bile çoğu kişinin bilmediği Brunei politikaların uygulanması gerekir. Rostow’a göre her dünya sıralamasında 4. sırada yer alıyor. Bu noktada ülke kalkınması için bu gerekli adımları atarsa, yine görüyoruz ki bu da tek başına yeterli bir ölçüt değil. kendisinin belirlediği yıllar içinde diğer üst aşamalara İşsizlik ve enflasyon gibi çok kullanılan ekonomik geçecek ve en sonunda kalkınmış ülkeler arasında veriler de aynı şekilde tek başlarına bir ölçü olacaktır. olmamaktadır. Uluslararası ticarette ise şöyle bir tanım Bu düşünce sistemi aslında son yıllarda tüm yapılır: Kalkınmış devletler, fiyatları belirleme gücü kalkınmakta olan ülkelere önerilen politikaların olan devletlerdir. Bu tanımın herhangi bir somut verisi temelini oluşturuyor. Bu politikalar neredeyse "mutlak olmasa da neyi ima ettiği açıktır. Dünya ekonomisinin doğrulara" dayandırılıyor ve kalkınmış ülkelerce yüzde 65 ini kontrol eden G8 ülkelerini, özellikle de izlenen politikaların uygulanması halinde tüm ülkelerin coğrafi olarak Japonya’yı saymazsak Batı Avrupa ve kalkınabileceği varsayılıyor. Bu tümdengelim metodunu Kuzey Amerika’yı gösterir. Fiyatları nasıl belirliyorlar kullanan yaygın iktisat teorisinin "tüm" kısmı, diye sorduğumuzda ise, hemen hepsinin bazı kalkınmış ülkelerin son 30 yıldır uyguladıkları ekonomi endüstrilerde, bazı sektörlerde pazarın büyük politikalarını işaret ettiği için, uluslararası piyasada çoğunluğuna hakim olduklarını görüyoruz. Bunu serbest ticaretin ülkelerin kalkınmasında genel olarak takiben, bütün dünyada faaliyet gösteren, ciroları birçok önemli bir rolü olduğu söylenirken, korumacı ülkenin milli gelirinin birkaç misli olan çok uluslu politikaların ülkeleri ileri götüremeyeceği söyleniyor. şirketlere sahip olmaları ise onları "kalkınmış" yapan en Günümüze bakıldığında "kalkınmış ülkelerin" iktisadi önemli faktörlerdendir. yapılarında korumacılığın fazla yer almadığı, liberal Kalkınmış denilen ülkeler, özellikle 20. yüzyılın politikaların ağırlıklı olarak temel alındığı görülür. ikinci yarısından itibaren bütün dünyanın kalkınmasını Ancak iktisadı diğer pozitif bilimlerden ayıran nokta da sağlamak gibi bir vazife üstlendiklerini bildirdi. buradadır. Teknoloji alanındaki gibi zamanın en yaygın Özellikle 3. dünya ülkeleri olarak adlandırılan ülkeleri ve en iyi denilen "modernleştirmek", dünya ekonomisine "kazandırmak" araçlarını ve istediklerini anları(%) kurumlarını or ife tar an lan gu uy e ler söylüyorlardı. Bunun Yıllara göre mamul ürün 1950 kullanmak; ya da için birçok ekonomist 1913 1925 1931 1875 1820 23 v.y 5 bu konu üzerine 0 0 14 İngiltere 45–55 48 37 yoğunlaşmış ve bir 44 0 –5 40 5 ka 35–4 eri Am şekilde bu kalkınma yarışında geride kalmış hatta bu yarıştan haberi dahi olmayan ülkelerin kalkınması için çeşitli stratejiler üretmeye çalışmışlardır. Yaygın iktisat teorisinin bunun için önerdiği stratejiyi, "ünlü" Marshall Planı’nı tasarlayanlardan biri olan W. Rostow’un kalkınma ve modernleşme teorisine bakarak görebiliriz. Rostow, kalkınmayı 5 aşamaya ayırır ve genel olarak bu ülkeler kendi kalkınmalarını sağlayacak iç dinamiklere sahip olmadıklarından, kalkınmış ülkelerle ilişkide bulunmalarını kalkınmalarını başlatacak ilk faktör olarak görür. Bu ilişki, gelişmiş bir ülkenin, geri kalmış bir ülkeye askeri müdahalesini de kapsayabilir (1). İlk 1900’lü yılların başında Amerika... K Kalkınma tarifeleri askeri alandaki gibi günün en iyi uçağını, tankını veya silahını almak gibi bir strateji ekonomide işe yaramayabilir. Bunun nedeni iktisadın evrimsel bir bilim olmasıdır. İktisadın temelinde insan faktörü olduğu için edinilen deneyimler çok daha önemlidir. Tarihi ve toplumu hiçe sayan varsayımlar üzerine kurulu, tamamen matematiksel bir iktisat, ülkelerin kalkınma stratejilerinde kullanılamaz. Ülkeler öncelikle kendi özgün konumlarını, kurumlarını ve insanlarını göz önünde bulundurmalılar. Bunun yanında, örnek alınacaksa, bugünün kalkınmış ülkelerinin şimdiki stratejilerini değil, zaman içerisinde izledikleri politikaları incelemek daha faydalı olacaktır. Geri kalmış ülkelerin kalkındırılması KALKINMA REÇETELERİ HaJoon Chang’in "Kalkınma Reçetelerinin yalnızca bu ülkelerin değil, ileri Gerçek Yüzü" adlı kitabı, böyle bir stratejinin üzerine kuruludur. Kitap bugünün ekonomiye sahip Batılı ülkelerin de incelemesi gelişmiş ülkelerinin kalkınırken hangi kullandığını anlatıyor. Aşağıdaki sorunu olmuş durumda. Batılı ülkeler politikaları tablo bu kitaptan alınmıştır ve Amerika ile mamul ürünlere uyguladıkları konuya tamamen kendi açılarından İngiltere’nin ağırlıklandırılmış tarife oranlarını göstermektedir (2). yaklaşıyor. Tabloda açıkça görüldüğü gibi İngiltere dış ticarette liberalizmin herkesin yararına olduğu düşüncesini tüm dünyaya yaymaya çalışmadan önce ortalama yüzde 50 gümrük vergisi uygulamıştır. Bu esnada yalnızca bununla sınırlı kalmamış, kendi ülkesindeki bazı sektörleri zor duruma sokacak malların ülkesine girmesine izin vermemiştir. Örneğin, İrlanda ve Hindistan’dan yün alınmasını çeşitli yasal düzenlemelerle yasaklamıştı. Ayrıca yelken bezi, rafine şeker, ipekli ürünler ve barut gibi maddelerin ihracatında teşvikler verilmiştir (3). 19. yüzyılın sonlarına doğru ise İngiltere için de serbest ticaret dönemi başlamış ve İngiltere, dünyanın geri kalanına da bu liberal ekonomiyi dayatmıştı. Yalnız, bu noktada belirtmek gerekir ki serbest pazar ekonomisi de sanılanın aksine kendiliğinden gelişen değil, her aşamasında devlet eli ile oluşturulmuş bir politika olmuştur. Hatta o kadar ki serbest piyasa politikası bir süre sonra araç olmaktan çıkıp hedef haline gelmiştir (4). Daha sonrasında ise Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşının ardından tarifeler tekrar önem kazanmış ve İngiltere uluslararası ticarette Amerika’ya karşı kaybettiği rekabet gücünü korumak için yüzde 23’lük bir tarife koyarak yeniden müdahaleci devlet politikasını kullanmıştır. Amerika’nın durumu ise daha dikkat çekici; 1940’lı yıllara kadar ortalama yüzde 40’lık bir tarife uygulamıştır. Amerika’ya malların götürülmesi için okyanus geçilmesi gerektiğini düşünürsek, korumacılığın boyutunu daha net anlayabiliriz (5). Özetle gözüküyor ki, günümüzün gelişmiş ülkeleri, gelişme sürecinde son derece korumacı ve devlet müdahalesinin oldukça fazla olduğu politikalar izlemişler. Bebek sanayilerini önce korumuş ve büyütmüşler; sonrasında ise, sektöre hakim konuma geldikleri ve rekabet gücünü elde ettikleri zaman, hammadde ihtiyacını karşılamak ve ürettiklerini satacak bir pazar bulmak için serbest ticareti seçmişler. Oysa günümüzde açıkça görüyoruz ki, kalkınmakta olan ülkeler olarak sınıflandırılan ülkelere Dünya Ticaret Örgütü’nün, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın önerdiği politikalar devlet müdahalesini önemli ölçüde kısıtlayan; serbest piyasa uygulamalarını ve serbest ticareti öne çıkaran politikalardır. Başka bir deyişle, bebek sanayilerin korunmasını engelleyen, kalkınmakta olan ülkelerin sanayilerinin gelişmesini engelleyen politikalar sunuluyor. Fakat daha önce değinildiği üzere gerçek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle