02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

amacı olarak sunmaktadırlar. Aynı zamanda bu yaklaşım; dünyanın ABD önderliğinde ilahi dinlerin gösterdiği hedefe ulaştığını ima eder. Böyle bir görüş ancak, gerçek dini belli olmadığı halde dindarlık görüntüsü verenler, güce eklemlenmiş mistikler, varlığın birliği düşüncesi altında gerçek dünyayı gölgelerden ibaret görenler ve değerlerin izafi, diğer bir deyişle sanal kurgudan ibaret görenler tarafından ileri sürülmektedir. Dinlerin Aşkın Birliği/Dinler Arası Diyalog gibi projeler ‘ortak sistem, tek dünya, tek devlet’ anlayışının kutsal boyutudur. Oysa dinleri birleştirme faaliyeti, bizzat dini metinleri tahrif etmekle sonuçlanır. Zira böyle bir din; ne Yahudilik, ne Hıristiyanlık ne de İslâm’dır. Dinleri birleştirme şeklinde ortaya çıkacak din, bütün dinlerin tahrif edilmiş biçimi olan küresel/insanlık dini olur. Din diliyle ifade edersek bu, münzel din (Allah tarafından gönderilmiş) din değil, mübeddel (değiştirilmiş ve dönüştürülmüş) dindir. Çünkü; I. Küreselleşme ideolojisi, aslında, özel bir kültür ve özel bir toplumu daha çok araçlar bağlamında egemen kılma fikrine dayanır. Hiçbir ilahi din, özel çıkar ilişkilerini kutsamaz ve böyle bir telkinde bulunmaz. Nitekim İslâm emeğe dayanmayan ve geçersiz, yani meşru olmayan yollarla kazanç artırmayı reddeder. (Bakara, 2/188) Keza İslâm, dünyevi ihtirasları başat amaç haline getirmeyi kınar. Çünkü böyle bir zihniyet, insanın daha fazla maddi servet elde ederek, insanlar ve tabiat üzerinde daha fazla otorite kurarak serveti tekelleştirme amacını besler. Oysa küresel kapitalist kültürel mantık kesintisiz bir ekonomik ve teknolojik ilerlemeye eşlik eden sömürü ve işgal saplantısıyla iç içedir. II. Kur’ân servetin tekelleşmesini insanın topluma ve Allaha karşı yabancılaşmasının sonucu olarak görür. "Sermaye içinizde yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın." (Haşr 59/7) "Mirası hırsla yutuyorsunuz. Malı pek çok seviyorsunuz." (Fecr, 89/1920) Bu ifadeler gösteriyor ki Kur’ân, insanı araçlara nesne yapanları ve araçları politik güce ekleyerek üstünlük taslayanları eleştirmektedir. Kaldı ki bütün ilahi dinler böyle bir durumu yabancılaşmanın göstergesi sayar. İlahi dinlere göre bütün araçlar anlamını ve değerini, kullanım biçiminden ve kullanım amacından alır. Eğer bir din veya dini yorum anılan esası kabul etmiyorsa o din ve yorum ilahi geleneğin amaçları dışına düşer. Zaten böyle bir din anlayışı, Ilımlı İslâm misalinde olduğu gibi dünya ölçeğinde kudretli görünmenin kutsal araçlarından biri olur. kapısı Vatikan’dır. Bahçe kapısı Türkiye’dir. Amacı; küresel aktörlerin yayılma politikasını meşrulaştırmaktır. Çünkü İslâm dünyası küreselleşmesi gerekenlerin dünyası, Türkiye ise bu dünyanın kilididir. Son günlerde yaşanan hadiselerde insan hayatı için çok önemli kavramların coğrafyalara ve farklı kültürlere karşı farklı biçimde tanımlanması bunun göstergesidir. İnsanları öldürmenin anlamı bulundukları mekâna ve bölgeye göre değişmekte ve buna göre değerlendirilmektedir. Küresel aktörlerin yayın organları bile haberi verirken söze yükledikleri ses tonu ve mimikleriyle bunu açıkça yansıtmaktadırlar. Böyle bir tutum her şeyden önce insan onuruna saldırıdır. Daha açık deyişle küresel ahlaksızlıktır. Stratejik hedefleri ve enerji havzalarını ele geçirme ve tabii kaynakları kontrol etme adına insanları kurban eden, bilinçlerine müdahale eden ve nesneleştiren bu strateji, özgürlük ve demokrasi gibi kelimelere sığınsa da küresel çılgınlığın en çelimsiz ve sahte görüntüsüdür. C S TRATEJİ 15 kayıtsız şartsız boyun eğme ve bütün yasaları tanrıdan görme eğilimi, güce karşı derin bir öykünmeyi ve küresel sistemin her türlü uygulamasına tabi olmayı beraberinde getirmiştir. Küresel sisteme karşı çıkmayı Tanrı’ya isyan etmek olarak gören bu anlayış dünyevi olanı merkeze koyarak sömürgeciliğin kurumsallaşmasına katkı sağlamaktadır. Kapitalist kültürel mantığın üretilmesinde önemli katkısı olan Protestanlık, tefeciliği ve haksız kazancı daha güçlü bir dünya için meşru görür. Türkiye’de kendi sistemini gayri meşru ilan ederek her türlü soygunu din adına geçerli görmenin arkasında ‘egemen gücün biçimlendirdiği’ çarpık zihniyet ve sömürü mantığı yatmaktadır. IV . Egemenlik arzusunu besleyen JudeoHıristiyanlık seçilmiş toplum fikrini kabul eder. Yahudilikten alıntı yapılarak dönüştürülen seçilmiş toplum fikri, farklı inanç gruplarını ve kültürleri öteki ve aşağı görmeyi sağlar. Kendi dışındaki toplumları masanın gerçek sahiplerinin kırıntılarıyla beslenmesi gereken zavallı varlıklar olarak görmenin arkasında yine bu din anlayışı yatmaktadır. Cenneti dünyada arayan ve kurtuluşunu Hz. İsa’nın yeryüzüne yeniden dönüşüne bağlayan bu anlayış; dini dünyevi iktidarın amaçlarını destekleyen araç olarak görür. Postmodern imparatorluğun dünyaya egemen olma hırsının ve amacının arkasında Protestan ruh vardır. Kendi amacı ve görevine aykırı olan ve kurduğu düzene katılmayan herkes olabilecek en kötü ölümle öldürülecek fikri; küresel saldırganlığın arkasındaki dini temayı yeterince anlatmaktadır. Radikal Protestanlığın kullandığı bir dini önerme küresel gücün yapısını anlamak açısından ilginç bir veridir. Nitekim Findley şöyle der: "Diğer milletler İsrail milletine nasıl davranıyorsa Tanrı’da onlara öyle davranır." Burada sunulan temalar Protestanlığın hem sosyoekonomik hem de sosyopolitik boyutta küreselleşme ideolojisinin temellerinden biri olduğunu göstermektedir. Nitekim ülkemizde yayınlanan bir dergi ‘dünya barışı için İsa Mesih’in etrafında birleşelim’ çağrısı yapmıştır. Üç dinin sembolleri... ‘KALVİNİST MÜSLÜMANLIK’ V . Ilımlı İslâm diye adlandırılan anlayışa göre ise Hıristiyanlık, Protestan anlayışla hurafelerden arınmış ve asli yapısına kavuşmuştur. İnsanlık Hz. İsa’yı beklemektedir. Dini hizmeti etkili bir şekilde sürdürmek için üstün zekâlara ayrıcalık tanımak ve eğitmek gerekir. Din, dünyaya bağlı olduğundan maddi gücü sağlayan bütün araçlar sonuna kadar elde edilmeli ve kullanılmalıdır. Bütün ilahi dinler aşkındır ve birlik içindedir. Bu nedenle ilahi dinleri temsil eden kişilerle diyalog içine girilmeli ve onlara karşı hoşgörülü davranmalıdır. Dikkat edilirse bu anlayış Protestanlığın bazı temalarını ve fikri izlerini üzerinde taşımaktadır. Küreselleşme ideolojisinin sacayaklarından birisinin Protestanlık olduğu açıklık kazandığına göre küresel perspektife uygun din anlayışının anlamı; Protestan öğeleri içinde taşıyan din anlayışını benimsemektir. Bu anlayış ülkemizde öyle uç noktalara taşındı ki Kayseri’de gerçekleştirilen ekonomik kalkınma Kalvinist Müslümanlık şeklinde açıklandı. Din adı altında cumhuriyetin kuruluş felsefesine saldırının arkasında ‘değiştirilmiş ve dönüştürülmüş İslam anlayışının yattığını gösteren en somut kanıt budur. VI. Küreselleşme süreçlerinin ayrılmaz bir parçası mekânı giderek bölme, insanları ayırma ve dışlamadır. Küreselleşmeye maruz kalan insanların yeni kabileci ve köktenci eğilimi kadar, üstkültürün yaygın olarak sözü edilen melezleşmesi de küreselleşmenin meşru çocuğudur. Giderek daha fazla merkezileşen ve yurtsuz hale gelen çok uluslu şirketler, politik lobiler ile boşluğa itilen ve yine giderek küresel tehdidin nesnesi haline getirilen kesim arasındaki mesafe, dinietnik ayrışma üzerinden parçalama girişimidir. Böyle bir yaklaşımın sosyopolitik süreçleri: Ayartma, bağlama, parçalama ve işgaldir. Ne yazık ki bu süreçler ekonomik çıkar ve mesiyanik ideoloji uğruna derinleştirilmektedir. Çelişkili vizyon ya da laiklikİslamcılık çatışması bunun meyvesidir. Öyleyse küresel kapitalist mantığın üzerinden İslâm anlayışı geliştirmek ancak özel bir projenin içinden konuşmakla mümkündür. DİN VE UYGULAMA III. Küresel bir dünyaya geçildiğini savunan araştırmacıların metinlerine göre küresel alan ve şartların gereği olarak din ve siyaset birbiriyle bağlantılıdır. Din, küresel şartların uygulanma yöntemi olan siyasete uyum gösterdiği müddetçe bir değer ifade eder. Bunun dışındaki bir din anlayışı, aşırılığın göstergesi sayılır. Çünkü küresel şartların beslendiği fikri zeminde din, halk katında durumu meşrulaştıran bir araçtır. Dolayısıyla bu araç, özel ve seçilmiş toplumun küresel hedeflerine kapı açtığı zaman anlam ifade eder. Bu öncüle göre din, fonksiyonel bir değere sahiptir. Fonksiyonel değer olarak görülen din, belli bir kültürün dünya ölçeğinde yayılışına ve dünyayı biçimlendirme mantığına uygun olarak yorumlandığı zaman geçerli sayılır. Eğer din, farklı bir duruşu telkin ediyor ve mevcut durumu onaylamıyorsa, bu din öteki parantezi içine alınarak hem metin bağlamında hem de ona tabi olanlar bağlamında çatışmayı besleyen bir unsur olarak sunulur. Dini, küresel politik sisteme bağlamanın arkasında farklı inançları Hıristiyanlığın kurtuluş misyonuna, daha doğrusu dünya krallığını gerçekleştirme amacına bağlama söz konusudur. Böyle bir çıkarımın gerekçelerini şöyle sırlayabiliriz; I. Politik ve ekonomik düzlemde yapılan belirlemenin arkasına takılan küresel din: Tevratİncil sentezi ve benzeri tezlerin, farklı kültürleri politik ve ekonomik belirlemenin getirdiği imkânlarla eritme ve biçimsizleştirme gibi bir amacı güder. Anılan amaç çerçevesinde dinler arası diyalog projesinin giriş ve çıkış Küresel sisteme uyum sağlamayan din ötekileştiriliyor ve savaşılacak unsur olarak öne çıkarılıyor. Dinsel dönüşüm alanı İslam dünyası ise bunun kilit bölgesini Türkiye oluşturuyor. KÜRESEL PERSPEKTİF II. Küreselleşme ve din bağlamında yapılan yorumlara baktığımız zaman karşımıza çıkan manzara oldukça dikkat çekicidir. Küreselleşme, din ve siyaset konusunda bazı tezler ileri süren R. Robertson şu sonuca ulaşır: Dini kurumlar, en politik kurumlardır, önemli olan dinin politikleştirilme olgusunun çağdaş küresel süreçlere uygun olmasıdır. Bu ifadeler çok açık olarak bize şunu söylemektedir: Eğer din, çağdaş küresel süreçlere uygun olarak siyasallaştırılırsa her hangi bir mesele yoktur. Dinin politik bakış açısıyla okunması ve fiili durum kazanması sanki bir problem olarak sunulmakta, fakat daha dikkatlice okunduğu zaman anlaşılıyor ki çok ilginç ve üzerinde durulması gereken bir istisna yapılmaktadır. Bu istisna, bütün dinleri küresel perspektife uydurma girişimidir. Şu anda ülkemizde yapılmak istenen budur. III. Dini küresel perspektife uydurmanın anlamı nedir? Bu soruyu cevaplamak için Protestanlığın bazı temalarına gönderme yapmamız gerekmektedir. Dinin manevi ve sosyal boyutunu ve ahlaki sorumluluk perspektifini parantez içine alarak her şeyi dünyevi iktidarın arzusuna ve kapitalist ahlaka bağlama eğilimi küresel perspektifle bağdaşan din anlayışıdır. Güce
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle