17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

"Osmanlı’nın bahtsızlığı, mukadderatını Türklerden başkasına teslim etmesiyle başlamıştır.", "Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir" diyen Mahmut Esat Bozkurt’u burada anımsamamak elde değil. Çünkü etrafımızda gelişen olaylara, Türk milleti olarak yitirdiğimiz fırsatlara bakarak kahrolmamak elde değil. Çünkü bir yandan Ermenistan gibi küstah, katil, işgalci ve milli bütünlüğümüze kast eden bir ülkeye bir yarışmada tam puan veriyoruz, PKK terör örgütüne ABD’nin engellemesi nedeniyle son darbeyi vurmuyoruz, Kerkük, Telafer’deki soydaşlarımıza yapılan zulmü görmezden geliyoruz, Rum Palikaryası’nın her gün Kıbrıs’ta kazanımlar elde etmesine eyvallah diyoruz, öte yandan her geçen gün köklerimizin geldiği büyük Türk dünyasından uzaklaştırılıyoruz. Ulu Başbuğ Atatürk önderliğinde başlatılan Türkçü Direniş Hareketi'ne katılarak, Kuşadası'nda Kuvayi Milliye'yi kuran, Atatürk'ün emirleri doğrultusunda cephelerde azimle savaşan Türkçü Mahmut Esat Bozkurt’un bu çizgide söylediği birçok görüşü vardır. M. Esat Bozkurt Mustafa Kemal Atatürk döneminin Adalet Bakanıydı. Uzun yıllar da milletvekilliği yaptı. Bu gün kimilerince acımasızca eleştirilebilecek bu tür söylemlerin o gün tepki yaratmamış olması, o devrin başarısının, milli dinamizminin, inancının köklerini açıklarken, devlet hizmetinde çalışanların "Ne Mutlu Türküm Diyene" anlayışındaki kişiler arasından seçildiğini ortaya koyar. Buna paralelel olarak bu görüşlerin bir anlamda devletin resmi ideolojisi olduğunu kabul etmek gerekir. C S TRATEJİ Çağlayan mitinginden... 5 daha hatırlatıyor. AB, ABD ve Arap ülkeleri eksenli dış politikamız ile küstürdüğümüz, BM’de aleyhlerinde oy kullandığımız Türk Cumhuriyetleri (Özbekistan örneği), geçmişte defalarca bir Türk Birliğinden, bunun gereğinden söz etmişlerken bunu bugünkü yönetim anlayışıyla ellerimizin tersiyle maalesef itmişiz. Bugün birer birer ortaya çıkan kayıplar, "enerji koridoru" olma hülyamızı da noktalamış gibi gözüküyor. Bunu engellemek, yine Türklüğün birliğinin önemine ve çıkarlarının büyük potansiyeline inananlar eliyle olacaktır. Bunu Türkiye’de görmek istemeyenler, ABD’nin, Avrupa’nın, Arapların ve Siyonistlerin emellerine hizmet yolunda ısrar edenler bir gün sert bir kayaya çarpacaktır. "Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur", Türkler birleştiği ölçüde mutlu ve güçlü olacaktır. Tarih bunu kanıtlamıştır. Bugün yek vücut olarak, Ayyıldız’lı bayrağımızla sokaklara dökülen milyonlarca Türk, Batı’da bir kabus etkisi yaratmıştır. Çünkü her türlü entrikaya karşın tehditlere karşın birleşebilme özelliğimizi genlerimizden gelen güçle bir kez daha gösterdik. Türk devletinin, Türk milletinin nihai hedefi, eskisi gibi saygınlığı olan, yabancılara eyvallah demeyen, dik duran, Türklüğe saldıranlara dersini gereken zamanda kararlılıkla veren bir devlete sahip olmalıdır. Aynı şekilde, Irak’ta, Azerbaycan’da ezilen bütün Türklere yardım elini uzatmak, onlara sahip çıkmak, Türk milletinin çıkarlarını gerektiğinde güç kullanarak korumak da büyük ve onurlu bir devlet olmanın koşullarındandır. Bu emperyalizm değildir, olmayacaktır. Çünkü bir milletin kendisinin ve ırkdaşlarının çıkarlarının koruyucusu olması, istiklalini korumak gibi en doğal hakkıdır. İktidarın ülkeye verdirdiği kayıplar büyüyor. Kerkük, Telafer’de Türklere yapılanlara sessiz kalınması, Kıbrıs’ta Rumlara verilen ödünler ve en sonunda da Putin’in son adımı ile Orta Asya enerji kaynaklarındaki kötü gidiş… ORTA ASYA KAYIPLARI AB, ABD ve ümmetçilik uğruna her geçen gün Türklük ve Türk Dünyası ile daha da azalan, azaltılan, unutturulmak istenen ilişkilerimizin üzücü sonuçlarını ortaya koyan başka bir örneği geçtiğimiz haftalarda yaşadık. Mayıs ayı başında Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’in Türk Dünyası’na ait Kazakistan ve Türkmenistan ile enerji konusunda yaptığı ön anlaşmalar da, göz göre göre yitirdiklerimizi bir kez Le Point: Avrupa ve Yeniçeriler Pire BEYLAU 10 Mayıs 2007 eniçeriler aralıklı olarak Türk siyasi hayatında kılıçlarını çekiyor, Kemal Atatürk'ten miras kalan kutsal ilkeler adına şu günlerde İslamcı akımdan gelen bir adayın cumhurbaşkanı seçilmesini engellemeye çalışıyor. Generaller, Cumhuriyet'in kuruluş efsaneleri olan laiklik, modernlik ve milliyetçilikle tehdit ediyorlar. AB, kendi içinde uygulanan demokrasi anlayışından epey uzak bu karışık ordupolitika gösterisini bazen şaşkınlıkla, bazen de bir hayli alaycılıkla takip ediyor. Orada burada ordunun siyasi alana müdahalesi karşısında şaşkın çığlıklar duyuyoruz. Olaylar aslında karışık ve çelişkili. AB'ye daha çok olumsuz yaklaşan Türk Ordusu buna karşılık "Avrupa idealleri" olduğunu iddia ediyor. En azından İslamcı rakiplerinden buna daha çok sahip. Kemalizm'in esin kaynağı Aydınlanma Dönemi, aydınlanmış despotluk ve Fransız devrimi olmuş ve Avrupa'da uzun süre siyasi hayatın temeli olan bir ulus devlet anlayışına bağlı kalınmıştır. Aşırı dinciler, oldukça becerikli olan Erdoğan ve partisi AKP'nin ardına gizlenerek ilerliyor. "Hıristiyandemokratlar" gibi, kendilerini Müslümandemokrat" olarak adlandırıyorlar. Avrupa yanlısı olduklarını ifade ediyorlar. Ekonomi alanında, sıkı Kemalistlerden daha Y liberalciler. Bir yılanın temkinli yaklaşımıyla ilerleseler de amaçları gerçekten toplumu ve hükümet sistemini mümkün olduğu kadar İslamlaştırmak. Türk Devletinin Kemalist kalkanını yavaş yavaş çökertmenin, ibadet özgürlüğü adına laikliğin duvarında ufak gedikler açmanın, kalenin savunucusu ordunun geleneksel rolünü oynamasını engellemenin en iyi yolunun AB'ye üyelik olduğunu anladılar. Bazı gözlemciler Erdoğan'ın bir "gizli takvimi" olduğunu ileri sürüyor: Atatürk'ün mirasını yok etme amacıyla AB’yi kullanmak. "Gizli takvim" belki de bir hayalden ibarettir. Hazırlanmış bir proje haline hiç gelmemiş olabilir. Ancak Erdoğan'ın stratejisi oldukça şeffaf: AB'yi vaatlerinin oyununda kullanmak. İslamcılar, "Kopenhag kriterlerini" (demokrasi, siyasi özgürlük, ibadet özgürlüğü, pazar ekonomisi, hukuk devleti) Kemalistlere karşı bir kitle imha silahı olarak kullanıyor. Bu Osmanlı kumpasında Avrupa bocalıyor. Kimileri teoride Türkiye'nin adaylığına olumlu bakıyor ama... "çıkmaz ayın son çarşambasında". Diğerleri ise tamamen karşı çıkıyor. Zaten Ankara ile AB arasında müzakereler bir buz dağı hızıyla ilerliyor. Ve bu ritimle sorun siyasi zamandan çok, tarihi zaman içerisinde yer alıyor. Erdoğan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle