17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yankıları bir çok Ortadoğu ülkesinde duyulmuş, fakat bunların hiç biri Türkiye modelini yakından takip etmemiştir. Diğer bir deyişle, bu ülkelerden hiç biri laikliği milli politikalarının yol gösterici ilkesi olarak benimsememiş, alfabelerini Latin alfabesi haline getirememişlerdir. Kadınlara eşit statü sağlama gibi bazı reformlar Ortadoğu’da bazı ülkelerde yasamaca benimsenmiş, ancak bu da Türkiye’de olduğundan çok daha yavaş ve çok daha geç gerçekleşmiştir. Türkiye’de gerçekleştirilen reformların diğer Ortadoğu ülkelerinde neden taklit edilmediği henüz cevaplandırılmamış bir sorun olarak gözükmektedir. Bunun gerçek nedenleri olarak tarihi, demografik, sosyal ve kültürel veriler değerlendirildiğinde şu nedenler ileri sürülebilir: ? Arap toplumunda İslam geleneklerinin kuvvetli olması, ? Türklere karşı, tarihi düşmanlık ve çekemezlik, ? Dini grupların otorite ve çıkarlarının ortadan kalkacak olması. Bu yörede Atatürk’ün olağanüstü liderlik vasıflarını taşıyan, vizyon sahibi, fikirlerini eyleme dönüştürebilme kabiliyetine sahip bir asker ve devlet adamının o tarihlerde çıkmaması, Bugün, Arap Yarımadası’ndaki devletlerde paranın sağladığı teknoloji ile erişilen modernitenin insanlara ve özellikle kadınlara ne sağladığına bakmak gerek. C S TRATEJİ 19 kendine yeten bir kişilik kazandırmak, onları İslamın liderliğinden kaynaklanan baskı ve gerginliklerden kurtarmak amacındaydı. Doğu İslam dünyasının en büyük politik lideri şeyh Muhammed İkbal’in bu konuda neler söylediğine bakmak çok ferahlatıcı olacaktır. TBMM’nin Halifelik ile kararını o bir içtihat etmek yetkisine benzetmiş ve şunları söylemiştir: "Ben şahsen Türk görüşünün tamamen yerinde ve geçerli olduğuna inanıyorum." İkbal, İbni Haldun’un İslamda Evrensel Halifelik ile ilgili 3 görüşten söz ettiğini hatırlatmaktadır. ? Evrensel İmametilahi bir müessesedir. Bu bakımdan onsuz yapılamaz, ? Bu konu sadece gayeye uygun bir çaredir. ? Böyle bir müesseseye ihtiyaç yoktur. İkbal’e göre Türkiye Cumhuriyeti ikinci görüşü benimsemiştir. Ve Evrensel İmametin sadece gayeye uygunluk konusu olduğu görüşündedir. Belirtmeye gerek yoktur ki, bu konuda İkbal’in görüşü Atatürk’ün izlediği politika kadar devrimcidir. İkbal şöyle konuşarak Atatürk devrimlerini övmektedir: "Gerçek şudur ki, Müslüman Devletler arasında bugün, Türkiye, dogmatik uykudan uyanan tek devlettir. Müslüman devletler arasında yalnızca Türkiye, entelektüel özgürlük hakkını aramıştır. Yalnız o idealden gerçeğe geçebilmiştir." Muhammed İkbal’in bu görüş ve düşünceleri son on yıldır Türk İlahiyatçılarını da etkilemiş olup, din konusunda halkımızın yüzyıllardır yanlış uygulamalarına neden olan basma kalıp bilgiler akıl ve bilime dayanan öğretilerle yer değiştirmeye başlamıştır. Atatürk, Çankaya Köşkünde İran Şahı Rıza Pehlevi ile birlikte... İran, Afganistan, Pakistan ve İsrail’e kadar birçok aydın, devlet yöneticisi Atatürk’ün yaklaşımından etkilendi. Bu etkileşim, Atatürk anlayışının sömürgecilerin hedefi olmasına neden oldu. için o kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır. 1935 yılında, Yalkut Hamizrah Hatihon adlı aylık dergide 14 sayfalık Türkiye ile ilgili bir makale yayınlanmıştır. Bir bölümünde şöyle yazmaktadır: "Türkiye’de meydana gelen aşırı değişmelerden biri de kadınların statüsünde ortaya çıkmıştır. Yeni Türkiye, Müslüman toplumunda kadınla erkek arasındaki mevcut engeli ortadan kaldırmıştır. 1926’da kabul edilen Medeni Kanun Türk kadınına eşit haklar sağlamıştır. Peçe, poligami, harem ve Müslüman kadının köleliğinin belirtisi olan her şey ortadan kaldırılmış ve diğer antik müesseselerle birlikte gitmiştir. Kadın artık kültürde, ekonomide ve istihdamda erkekle eşit bir yere sahiptir. 1934’de kadınlar TBMM’ne seçme ve seçilme hakkına sahip olunca, Türk kadınının gelişmesine engel olan son durum da ortadan kalkmıştır." Bu gün Yunanistan’ın, Bulgaristan’ın mikro milliyetçi akımlarla hala alfabelerini değiştirmemeleri büyük sakınca yaratmaktadır. Günlük hayatta, yabancılar trafik tabelaları başta olmak üzere büyük zorluk çekmektedirler. Romanya 1991’den sonra Sovyet baskısından kurtularak, Latin alfabesine geçmiştir. Türk reformlarının Araplardan ziyade Filistin’deki Musevi topluluğu üzerinde bariz bir etki yaptığını, o zamanın basınında çıkan övücü yazılardan anlıyoruz. İsrail’in kurucusu David BenGurion’un İngilizlere karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinde, önce alt yapıyı hazırladığını, halkını organize ederek uygun zamanı beklediğini ve İngitere’ye karşı, bunu daha önce başarmış Mustafa Kemal’den esinlendiğine dair önemli benzerlikler vardır. ‘MODERN ÇAĞIN YAPICISI’ Avrupa: 1929 krizinden sonra Avrupa’da oluşmaya başlayan yeni ekonomik düzende, Atatürk’ün devletçilik ilkesini esas alan Karma Ekonomik sisteme geçilmesi, kadınlara seçme ve seçilme hakları verilmesi konusundaki çalışmaları Atatürkçülüğün etki alanları olarak görmekteyiz. Ayrıca; Ünlü Siyaset Bilimcisi Paul E. Sigmund Jr. Gelişmekte Olan Ülkelerin İdeolojileri adlı eserinde, gelişmekte olan ülkelerin en etkin ideolojisinin "Modernleştirici Milliyetçilik" ideolojisi olduğunu söylemekte ve bunun hem Batı Liberalizm’inden, hem de Sovyet Kollektivizm’inden farklı olduğunu, batı ve doğunun her iki sisteminin düşünce ve deneyimlerinden yararlandığını, ? Ulusal bağımsızlık, ? Hızlı ekonomik kalkınma, ? Ulusal devletin yaratılması, ? Yönetimin halka dayandırılması, amaçlarını içerdiğini yazmaktadır. Paul Sigmund, Kemalizm’i "Çağdaşlaştırıcı Ulusçuluk" ideolojisinin ilk uygulaması olarak kabul etmektedir. Gerçekten de, Mustafa Kemal, Hindistanlı Nehru’nun deyimi ile her şeyden önce Doğu’da "Modern Çağın" yapıcısıdır. İsrail: İbrani dilinin bu günkü haline getirilmesini sağlayan Musevi dil bilimci Elzer Ben–Yehuda’ın oğlu gazeteci İtamar BenAvi 1911 yılında Kudüs’te, Atatürk’le yaptığı bir görüşmede Atatürk’e şunları söylemişti: "Sizin Arap harfleriniz, bizim dikdörtgenlerimiz, Ermeni, Rum ve Arnavut yazıları ve diğerleri, aramızdaki yakınlaşmayı önlüyor. İşte beyim, eğer Türkçe, karmaşık bir dil olan Ermenice ve Yunanca için Latin alfabesini kabul ederseniz, insanlar arasında fevkalade bir köprü yaratmış oluruz, bir nevi Esperanto olur bu ". BenAvi’nin yanı sıra, Atatürk başka Filistinli Musevileri de çok etkilemiştir. İbrani basını iki dünya savaşı arasında, Atatürk’ün yapmış olduğu reformlardan geniş şekilde söz etmekte idi. Bir günlük gazetede şöyle bir ibare bulunmakta idi: "Türk liderlerinin kararları oryantal bir devlet olan Türkiye’yi gerçek bir Avrupa devleti haline getirmektedir." M. Harmon tarafından kaleme alınan bir makalede ise, Türk devrimi Fransız devrimi ile kıyaslanmakta, Halifeliğin kaldırılması göklere çıkarılmakta, Fransız devrimi Avrupalılar için ne kadar önemli ise, Türk devriminin de Müslümanlar EMPERYALİST TEHLİKE Atatürkçülüğün dinamik yapısı ile evrensel bir ideoloji olduğu, ulusal ve uluslararası sorunların çözümünde en ideal reçeteleri içerdiği, her geçen gün hayatın gerçekleri ile devamlı surette ispatlanmaktadır. Son yaşanan ABD’deki terör olayı ve arkasından NATO çapında başlatılan harekat gibi. Bu olayla Atatürkçü ideolojinin ilişkisi şudur. İslam dini barış, yardımseverlik, iyi ahlak ve sevgi dini olduğu halde, Türkiye dışında yaşanan sistemsiz ve kontrolsüz bir yapılanma ve uygulama nedeniyle, çözümü şiddet ve kan dökmekte bulan zihniyette insanların yetişmelerine zemin oluşturmuştur. Türkiye dışında Tunus, Ürdün, Lübnan, Fas ve Nijerya’da gördüğümüz laik uygulama, bu ülke halklarını ekonomik yönden olmasa bile iç ve dış barış açısından başarıya götürmüştür. Başlangıçta laik bir uygulama içinde olan Cezayir’in dini grupların elinde bir vahşet sahnesi ve kan gölüne dönüştüğünü ibretle izliyoruz. İran’ın da Humeyni’den sonraki durumu aynı olmuştur. Pakistan ve Endonezya gibi Müslüman ülkelerin de son 20 yılda laiklikten ayrılmaları sonucu nasıl şiddet ve kaosa sürüklendiklerini ve ne hallere düştüğünü ibretle seyrediyoruz. Bunlar Hıristiyanlığın Ortaçağdaki gerici ve bağnaz uygulamaları ile aynı özellikleri göstermektedir. Netice olarak, ABD’deki terör olayı sonrasında, Atatürk’ün laiklik ilkesinin, başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünya için bir kurtuluş reçetesi olduğu, ortaya atıldığı 80 yıl önceden daha iyi anlaşılmaktadır. Bu gün küreselleşme adı altında yine emperyalist ülkelerin diğer ülkeleri sömürdüğüne şahit oluyoruz. Bundan daha tehlikeli olarak Batı’nın da Hıristiyanlık imajı ve felsefesini öne çıkararak dünya çapında dini bir kutuplaşmaya yol açabilecek çalışmalar içine girdiği görülmektedir. Her iki tarafın da din ve inançları politik ve ekonomik çıkarlarına alet eden uygulamaları insanlara acı vermekte ve onların gelişmelerini önlemektedir. Yine etnik gruplar kışkırtılarak ülkelerin iç ve dış barışları bozulmaya çalışılıyor ve netice olarak, Atatürk’ümüzün 100 yıl öncesi zihninde şekillenen ve 88 yıl önce uygulamaya koyduğu ilke ve prensiplere sadece bizim değil, tüm dünya uluslarının ihtiyacı olduğunu görüyoruz. HİNDUPAKİSTAN Pakistan halkı modern Türkiye’nin kurucusu olan Atatürk’e hayranlık ve sevgi duyar. Onun 19 Mayıs 1919’da Samsun’a tarihi ayak basışıyla sahneye çıkışından hemen sonra HinduPakistan Güney Asya Müslümanları, bu aslan kalpli Türk’e büyük sevgi ve hayranlık duymaya başladılar. Türk Milletini bir yandan Osmanlı İmparatorluğunun korlarından ve küllerinden, bir yandan emperyalist istilacıların dişlerinden pençelerinden nasıl kurtardığını seyrettiler. Daha sonraları, Müslümanlar bu büyük Türk’ü kendi modelleri ve kahramanları olarak görmeye başladılar. Türkiye dışında yaşayan milyonlarca Müslüman Türkiye’ye kuvvetli hissi bir bağ duymakta ve İslam birliğinin sembolü olarak onu görmekteydiler. Bunlar için Halifelik müessesesinin ilgası şok etkisi yaratmıştır. Fakat Atatürk, halkına kendilerine ait belirli ve kendi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle