17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Yrd. Doç. Dr. Mehmet HASGÜLER Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Türkiye, Kıbrıs’taki kozlarından haberdar değil… C S TRATEJİ çatışma olmadığı halde ve ada iki kesimli olduğu halde hala Kıbrıs’ta bulunmasının bir zemini ve anlamı kalmamıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti kurumlarından Aralık 1963’de çekilen Kıbrıs Türkleri Makarios’u oluşan yeni durum hakkında çeşitli arayışlara yöneltmişti. Hatta yeni durumun bir an önce uluslararası toplum nezdinde meşru sayılabilmesi için elindeki bütün kozları kullanmak için Makarios, BM ve Bağlantısızlık Hareketi düzeyinde arayışlara başlamıştı. İşte o günkü koşullarda BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine İngiltere tarafından getirilen mesele böylesi bir kararla Kıbrıs Rumlarının ve Kıbrıs Türklerinin ortak Kıbrıs devleti sadece "Helen devleti" kimliğine büründürülmüştü.(1) K ıbrıs sorunun evrimini anlamak 1974 yazının sonunda oluşan parametreleri ve koşulları iyi analiz etmekten geçiyor. Bir kere Kıbrıs Aralık 1963’de ilk istikrarsızlaştırma operasyonun ardından geçen 10 yıllık süreçte fazlasıyla Soğuk Savaş algılamaları tarafından şekillendirilmişti. Soğuk Savaş olgularının başında iç siyasal dengelere göre kurucu iki ortaktan biri olan Kıbrıs Türklerin hem devlete hem de yurda misafirleştirilmesiydi. Bu operasyonda, Kıbrıs Rum liderliğinin ve özellikle Makarios’un "katı, anlayışsız ve kibirli" tutumu önemli rol oynamıştı. Söz konusu statüye yani "yersiz yurtsuzlaştırmaya", Kıbrıs Türklerini itmek istercesine bir tutum ve algılama içindeki Kıbrıs Türk liderliği de bir anlamda bu durumdan kendisine vazife çıkarmayı o günlerde uygun buldu. Bu ilk operasyonun bedeli 43 yıllık bir sürece ve üretimden kopartılmış bir topluma yol açmıştı ama o günlerde Kıbrıs Rumları pek bunun farkına varmamıştı. Bir anlamda Kıbrıs’ta kendi yurdunda sürgün olma durumunu Rumlar ancak 1974 sonrası kuzeyden güneye geçip ilk defa göçmen olduklarında fark ettiler. Elbette Kıbrıs Türklerinin içinde üçüncü kez göçmen olanların olduğunu da burada hatırlatmak gerekiyor. Lakin bu göçmen olmuş Kıbrıs Türklerine o günlerde ne Avrupa’dan ne de başka yerlerden ilgi gösterilmemişti. Doğrusu bu durum Rum egemenlerine "Kıbrıs Cumhuriyetini" tek başlarına tepe tepe kullanmak fırsatı vermişti. Rumların adayı temsili tartışmalı Rumların, Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak kabul edilmesini getiren BM kararı üzerinden hayli zaman geçmesine ve koşulların tamamen değişmesine karşın değiştirilmesi yönünde gündeme getirilmiyor. Türkiye’nin bu kararı değiştirmeyi önermesi elini güçlendirebilir. hiçbir şekilde gündeme getirilmemiş olması düşündürücü değil mi? Bir kere karar rebuc sic stantibus (şartlar değişmiştir) ilkesi uyarınca çok önceden BM Güvenlik Konseyi gündemine gelmeliydi. Bu karar iki toplumun çatışmaya başladığı Aralık 1963’den 3 ay sonra alınmasının en temel nedeni, BM Barış Gücü askerlerinin adaya gönderilmesiyle ilgiliydi. Doğrusu Kıbrıs’a BM Barış Gücü ancak meşru bir hükümetin davetiyle gelebilirdi. Böylece çatışmaları önlemek amacıyla Kıbrıs’ta bulunan Barış Gücü son 30 yıldır hiç TARTIŞMA BAŞLATILABİLİR BM KARARI Bu anlayışa bir şekilde bilerek veya bilmeyerek Kıbrıs Türk liderliği katkı koydu. Soğuk Savaş’ın bütün ağırlığının hissedilmeye başladığı uluslararası ortamda 4 Mart 1964 tarihinde 186 sayılı Güvenlik Konseyi Kararıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin "tek ve meşru hükümeti" olma unvanı bir biçimde sadece Rumlardan oluşan hükümete verilmişti. Böylesi bir kararın aslında BM Güvenlik Konseyi’nce alınması ve günümüze kadar bu adil olmayan kararın değiştirilmemesi, Kıbrıs konusunda rol oynayan bütün güçlerin dikkatine getirilmesi gereken bir husustu. Türkiye’de bu karara onay vermişti ve bir şekilde o günkü koşullarda bu durumun anlayışla karşılanabilecek yanları olması mümkündü. Oysaki kararın uzun yıllar (neredeyse 43 yıl) hiç ele alınmaması veya Türkiye tarafından İşte bu şartlarda Aralık 2006 sonunda BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs’ta BM Barış Gücü askerlerinin işlevi kalmadığı ve Kıbrıs dışında var olan ciddi çatışmaların sürdüğü yerlere gönderilmesi konusundaki önerisi önemliydi. Bir kere BM Barış Gücü askerlerinin Kıbrıs’tan ayrılması, 186 sayılı kararın tartışmaya açılması anlamına gelecektir. Şöyle ki Kıbrıs Cumhuriyetini tek yasal hükümet kabul eden 186 sayılı kararın 5 maddesi zaten BM Barış Gücü askerleriyle ilgilidir. Böylece barış gücü askerlerinin Kıbrıs’tan çekilme kararı, Kıbrıs Rum idaresinin gayri meşruluğunu tartışmaya açmak bakımından Kıbrıs Türklerine büyük bir fırsat verecektir. Bu durumdan en çok rahatsızlık duyacak ve kendisini savunmaya çekmek zorunda hissedecek olan Papadopulos iktidarı olacaktır. Böylesi bir girişim belki de garantör Türkiye’nin AB platformlarında sıkıştırıldığı Kıbrıs konusunda önemli bir aracı olması söz konusudur.(2) Zaten bu kararın bugüne kadar Türkiye tarafından tek bir rezervinin olmaması da ayrıca düşündürücüdür. Böylesi bir tartışma aslında AB’nin bünyesine aldığı bir ülkenin meşruluğunu gündeme Makarios getireceği gibi yanlış bir başkanlığındaki biçimde üye yapılmış Kıbrıs Hükümeti’nin olan bu devletin toplantısı... Avrupalıların adalet ve vicdan düzeyini de bir bakıma test etmek açısından önemli bir araç olacaktır. Öyle ki AB’nin zaten ihtilaflı bir ülkeyi bünyesine alırken yaptığı hatanın boyutlarının derinliğini görmesi bakımından böylesi bir tartışma gereklidir. Elbette hemen durumun değişmesini beklemek de fazla iyimser bir yaklaşım olacaktır. Ama bu durumun değişmesi gerekli girişimler yapıldıktan ve bu konuda etkin bir mücadele verildikten sonra sonuç almak mümkündür. İşte Kıbrıs Türklerinin 43, Kıbrıs Rumlarının ise 33 yıllık bu acı, üzücü ve dramatik serüvenlerinin bir biçimde Annan Planı’yla giderileceği iddia edilmişti. Elbette bu plana dış aktörlerin çok yönlü çıkar farklılıkları da dahil
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle