17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] Suudi Arabistan, Ortadoğu’nun yeni diplomasi üssü oluyor… C S TRATEJİ 19 kadar çok ülkenin denediği ama hiç birinin başarılı olamadığı "arabuluculuk" görevini üstleniyor. Hatta altı aydır kıran kırana bir iktidar mücadelesi içerisinde olan ve adeta iç savaşın kıyısından dönen El Fetih ve Hamas’ı Mekke’de barıştırarak gururla üstlendiği bu arabuluculuk görevinde ilk puanlarını toplamaya başladı bile. B ir ülke düşünün ki bir mezhep –din de değil mezhep ülkenin resmi ideolojisi olsun. Ve bu resmi ideolojiye adını, sanını ve kimliğini veren bu selefi mezhep değişen, gelişen ve durmaksızın ilerleyen dünyaya inat geçmişin tozlu sayfalarına çakılıp kalsın, alabildiğine katı yaklaşımlarıyla radikalizmin önüne kırmızı halılar sersin. Kara çarşaflar ardına hapsedilen kadınlar, mecazi anlamda değil gerçek anlamıyla insan yerine konmasın, yani kimlikleri dahi olmasın, dolayısıyla vatandaşlık kimliği olmayan her bireyin mahrum olduğu tüm haklardan mahrum bırakılsın. Sadece kadınlar değil saray ve çevresi dışındaki tüm sıradan insanlar hayatlarını Kral’ın "izin verdiği ölçüde" başka bir deyişle "sınırlar arasında" yaşasın… Kolayca tahmin ettiğiniz üzere bahsi geçen ülke, Suudi Arabistan. Aslına bakılırsa bu sayılanlar sadece ilkin göze çarpanlar, dışarıdan görülenler, görülebilenler ve Suudi Arabistan deyince petrolden sonra akla ilk gelenler. Ancak son dönemde Suudi Arabistan deyince akla başka şeyler de gelir oldu. Hatta yukarıda anlatılanlarla aynı cümle içerisinde kullanılamayacak kadar tezat kavramlar belirir oldu zihinlerde. Örneğin diplomasi ve sahibini bir türlü bulamayan şu meşhur "ılımlı İslam!" Ne kadar şaşırtıcı öyle değil mi? Ama unutmayalım ki burası Ortadoğu, eğer birileri isterse mesela ABD teröristlerin teröristi Usame Bin Ladin bile gün gelip de bir demokrasi timsaline; "baş ağrısı" Mahmud Ahmedinecad da bir barış güvercinine dönüşebilir… Nitekim bizzat ABD’nin hazırladığı resmi ya da özel hemen hemen tüm insan hakları raporlarında kara listede yer alan, aynı zamanda yine Usame Bin Ladin başta olmak üzere El Kaide’nin önde gelen birçok isminin anavatanı olması nedeniyle ABD açısından terör sicili pek de temiz olmayan Suudi Arabistan ABD’nin Ortadoğu’daki "diplomatik sağ kolu" haline geliverdi. Hatta ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 2006 yılında yaptığı Riyad ziyaretlerinden biri sırasında Suudi Arabistan’a hitaben ağzından aynen bu inciler dökülüyordu: "Radikallerle mücadelede, ılımlı ülkelerle el ele vereceğiz." Riyad, ABD’nin sağ kolu DİPLOMASİ TRAFİĞİ YOĞUN Suudi Arabistan’ın diplomatik manevraları bunlarla da sınırlı kalmadı. Suudi Kralı Abdullah bin Abdülaziz 2006 yılı içerisinde Çin, Hindistan, Honkong, Malezya ve Pakistan gibi birçok Asya ülkesini ziyaret ederken yine 2006 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ı ve Almanya’dan üst düzey yetkilileri Riyad’da ağırladı. 2007 yılına gelindiğinde ise Suudi Arabistan bölgesel diplomasi merkezi olmasının yanı sıra ABD başta olmak üzere ikili ilişkilerinde de doruk noktalarına ulaştı. Riyad, tarihinde ilk kez olmakla birlikte, bir Rus Devlet Başkanı’nı, Vladimir Putin’i ağırladı. Söz konusu ziyaretin, dünyada büyük yankı bulan hatta "yeniden Soğuk Savaş" yorumlarına neden olan Putin’in Münih konuşmasının hemen ardından gerçekleşmiş olması da ilginç bir tesadüf olarak değerlendirildi. Putin’in Riyad ziyaretinin üzerinden çok geçmemişti ki hem ikili ilişkiler bağlamında hem de bölgesel anlamda son derece önemli bir konuğu daha ağırladı Riyad. İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecad’dı gelen ve tam da ABD’nin nükleer çalışmaları ve Irak’taki varlığı konularında İran’ı giderek köşeye sıkıştırdığı bir dönemde Ahmedinecad, adını ABD ile birlikte andığı bir ülkeye, hem de aralarında son derece derin tarihsel husumetler bulunan Suudi Arabistan’a gidiyordu. Kimileri bunu İran’ın "geri adımı" hatta "yelkenleri suya indirmesi" olarak yorumlasa da bunun İran’ın yeni bir manevrası olması ihtimali de son derece akla yatkın duruyor. Ortadoğu’da sürekli değişen dengeler, ülkelerin rollerini de değiştiriyor. Irak’ta hedeflerine ulaşamayan ABD, bölgede demokrasi söylemlerini bir tarafa bırakarak Suudi Arabistan’ı ‘sağ kolu’ olarak ilan etmiş görünüyor. Son günlerde ülkeye yönelik ziyaretler ve görüşme trafiği alışılmışın dışına çıktı. bölgedeki sıkı dostlarından biri ve aynı zamanda "içeriden" bir isim olan Suudi Arabistan’ın omuzlarında. Dolayısıyla şu sıralarda Ortadoğu’da diplomasi deyince akla gelen ilk isim Suudi Arabistan. Öyle ki Ortadoğu’da son dönemde yapılan bölgesel konferansların, zirvelerin, ikiliüçlü görüşmelerin üç adresi var: "MekkeRiyadCidde". Her üçü de Suudi Arabistan sınırları içerisinde yer alan bu şehirler Ortadoğu’da diplomasinin yeni üsleri olarak algılanıyor artık. Söz konusu görüşme, zirve ve toplantılarda ele alınan konuların başında ise İsrailFilistin Sorunu, Filistin’deki iç çatışmalar ve tabii ki Irak geliyor. Suudi Arabistan ise bu görüşmelere ev sahipliği yapmakla kalmıyor, yukarıda anlatıldığı üzere diplomasi havarisi edası ile Ortadoğu’da bugüne SORU İŞARETLERİ... Görüldüğü üzere, Suudi Arabistan son derece büyük bir hızla diplomasinin Arapçası haline geliyor. Bu baş döndürücü süreci izlerken insanın aklı bulanmıyor da değil hani. Bir dolu soru işareti beliriyor ister istemez. Suudi Arabistan, Saddam gibi, Taliban gibi bir zamanlar ABD müttefiki olanların akıbetini gördüğünden ABD’ye daha da yaklaşmak ister gibi dursa da ABD dışında görüştüğü ülkelerin sayısının ve çeşitliliğin giderek arttığı göz önünde bulundurulursa da ABD’ye alternatif müttefikler arayışına girdiği sonucuna da varılabilir pekala. Kim bilir belki de tüm bunların dışında Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz de "sadık dostu", "kadim müttefiki" Amerikan başkanı George W. Bush gibi tarihe geçme hevesindedir. Bugüne kadar sadece petrol fiyatları ve Hac mevsiminde yaşanan şeytan taşlama faciaları ile tarihe geçmiş olan Suudi Arabistan, bundan böyle Ortadoğu’ya diplomasiyi ve hatta barışı getiren ülke olarak yazılmak istiyordur tarih sayfalarına… DİPLOMASİNİN YENİ ÜSSÜ ABD tarafından, Suudi Arabistan başta olmak üzere, "ılımlı Araplar/ülkeler" olarak tabir edilen yani ABD müttefiki olma şerefine(!) nail olan Arap ülkeleri, ABD’nin Afganistan’da başlattığı, Irak’ta derinleştirdiği ve İranSuriye ikilisi ile noktayı koymak istediği "Radikal Ortadoğu’yu Rehabilite Etme Projesi"nde ABD’nin bölgedeki mihmandarlığını yapıyorlar. Baş mihmandar da kuşkusuz ki Suudi Arabistan. ABD’nin, yılan hikâyesine dönen Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki vaatlerinden biri olan diplomasi, bir misyon olarak, artık ABD’nin Ahmedinecad’ın Suudi Arabistan ziyaretinden...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle