17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KORUMACILIK VE İSTİHDAM Merkel toplantıyı açıyor... C S TRATEJİ 17 hale getirecek yeni düzenlemeleri gerektiriyor. Güvenlik mekanizması, esnek piyasada gerçekleşecek kolay iş bulma ve işten ayrılma süreçleri içerisinde ters gidecek herhangi bir durum karşısında bir mağduriyet ortaya çıkarsa, ancak o zaman devreye giriyor ve mağduriyet bir şekilde tazmin ediliyor. "Flexicurity," kısaca AB emek piyasasının "varolan işleri korumak" yerine "yeni iş yaratmak" ilkesi ile çalışması anlamına geliyor. İklim değişikliği ile mücadele ve yeni enerji politikası uygulamalarının gölgesinde gerçekleşen Bahar Zirvesi’nde hiç şüphesiz tartışılan esas konu Lizbon Stratejisi oldu. AB’nin geride kaldığı küresel rekabette tekrar avantajlı konuma geçebilmesi için çevrenin iyileştirilmesi, teknolojik üstünlüğün yeniden sağlanması ve ardından gelecek olan sürekli kalkınmanın güvence altına alınması sonucunda istihdam oranının artırılmasını hedefleyen Lizbon, 2010’a üç kala bazı yönlerden oldukça aksıyor. Nitekim Zirve’ye de Airbus firmasının, Almanya, Fransa, İngiltere ve İspanya’daki çalışanlarından yaklaşık 10.000 kişiyi işten çıkaracağını açıklamasının gölgesi düştü. Firma’nın yaptığı "Daha fazla sayıda işçi çıkarmamız da gerekebilir. Buna erken emekli olmayı düşünenlerin sayısına bakarak ileride karar vereceğiz" açıklaması, bu durumun AB emek piyasası üzerinde geçici olarak dolaşan bir kara bulut olmadığına işaret ediyor. Aslına bakılacak olursa, kitlesel işten çıkarmaların yaşanacağı bu dört üye ülkeden üçü (400 işçi işten çıkarılacağı için İspanya hariç), dünya ticaret dinamiklerinde meydana gelen bir değişiklik sonrası 1000 ve üzerinde çalışanın işten çıkarıldığı durumlarda, telafi edici mekanizma olarak tasarlanan 500 milyon Avrolu bütçesiyle 1 Ocak 2007’den itibaren yürürlüğe giren Küreselleşme Fonu’ndan yararlanabilmek için başvurabilecekler. Ancak bu fonun sağlayacağı geçici çözüm, AB’yi ABD karşısında daha rekabetçi kılmadığı için yapısal olmayan geçici bir rahatlama sunuyor. ABD, BoeingAirbus rekabetinde Airbus’a yönelik herhangi bir devlet yardımının Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet olarak götüreceği konusunda AB’yi şimdiden uyardı. Uzun süredir, bu ve bunun gibi sahnelere şahit olan AB vatandaşı da Avrupa idealine, tek pazara ve işinin güvende olduğuna dair inancını büyük ölçüde kaybediyor. Eurobarometer’in yaptığı ankete göre önümüzdeki beş yıl içerisinde refahının artacağına inanan AB vatandaşlarının oranı sadece yüzde 41. Komisyon’un elindeki diğer rakamlara göreyse, AB 25 içerisinde 72 milyon kişi yoksulluk sınırında yaşıyor. VE FRANSA... Sosyal Şart’ın 1997 yılında Amsterdam Antlaşması’na dahil edilmesi ile birlikte "farklılık ve uyumun barıştığı" ortak bir sosyal politika oluşturma hedefi, AB’nin gündeminde hep üst sıralarda yer aldı. Ancak 10 yıl sonra bugün üye ülkeler, karşılıklı dile getirilen iyi niyet ifadelerine rağmen, hâlâ tek bir Avrupa Sosyal Politikası oluşturmaktan çok uzaklar. Bu konuda uzlaşma yolunda bir ilerleme sağlanmadığı sürece de, anayasa tartışmalarının son bulmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Özellikle "esneklik yerine her daim güvenlik" ilkesinden vazgeçemeyen Fransa, Komisyon’un "flexicurity" raporlarına hep mesafeli duruyor. Avrupa Anayasası’nın bağlayıcılığında tek elden yürürlüğe girecek sosyal politikaların, zaten sıklıkla işçi çıkarmak zorunda kalan Fransız firmalarını gönüllü olarak işçi çıkarmaya teşvik edeceği ve sonuç olarak yeterli sosyal güvence ile donanmamış işsizlerin sayısını artıracağından korkuluyor. Durum böyle olunca da, özellikle 22 Nisan’daki seçimlerden önce Fransa’nın, AB içerisinde aykırı duruş sergilemeye devam etmesi ve Anayasa adına uzlaşmacı davranmakta isteksiz görünmesi bekleniyor. Airbus konusuna geri dönersek, ABD’nin ve AB’nin Fransız Ulaştırma Komiseri Jacques Barrot’nun, "ulusal seviyede hiç bir şekilde sübvansiyon niteliğinde yardım yapılmaması" yönündeki uyarısına rağmen Fransa Başbakanı Dominique de Villepin, hükümetin firmaya aktarılmak üzere 100 milyon Avro’luk fon yarattığını açıkladı. Başkan adayı Segolene Royal de Merkel’e çağrıda bulunarak Airbus için elele vermeyi teklif etti. Ancak Fransa’nın korumacılıkta yaptığı ısrarın AB’nin küresel rekabette önünü tıkadığını düşünenlerin sayısı giderek artıyor. Nitekim Merkel de, Fransa’nın "çalışanlar için zorluk anlamına gelse de" söz konusu firmanın yeniden rekabet gücünü kazanmasına müdahale etmemesini istiyor. Küresel ısınmayı engellemek için firmalara yeni yükler getirilmesi, zaten pahalı üretim yapan Avrupalı girişimcileri zora sokuyor. Boeing ve Airbus arasındaki rekabet Avrupa’yı, toplu işten çıkarmalar da Fransa’yı zorluyor. Zirve sırasında Komisyon, "tek pazarın geleceği" ve "yeni sosyal gerçekler" üzerine iki ara raporu Konsey’e sundu. Üzerinde gerekli çalışmalar yapıldıktan sonra bu raporların yıl sonunda, "21. Yüzyılda Tek Pazar" başlıklı tek bir belgeye dönüştürülmesi ve Aralık ayındaki zirvede yeniden Konsey’e sunulması öngörülüyor. Buna göre sürekli değişim içerisindeki bir emek piyasasında, değişen koşullara uyum sağlayabilen ve aynı zamanda gereksinim duyulduğu anda sosyal güvence altına alınabilen işçi ve işverenlerin yaratılması, AB’nin birinci önceliği olarak ön plana çıkıyor. Giderek daha sık duyduğumuz diğer deyişiyle, "flexibility" (esneklik) ve "security" (güvenlik) unsurlarını birleştiren "flexicurity" (esnekgüvenlik) ilkesi üzerinde yükselen bir tek pazar oluşturmak, küreselleşmenin tek ilacı olarak görülüyor. Piyasaların esnek olması, işverenin çalışanını işten çıkarma durumunda ağır tazminat ödeme yükümlülüğünü hafifletecek, dolayısıyla işverenin yeni iş yaratmasına izin verecek, bunun için de işe girmeyi ve işten ayrılmayı yasal olarak daha kolay Bahar Zirvesi Toplantısından genel bir görüntü...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle