17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü T ürkiye Cumhuriyeti Hükümeti, delikanlı bir şekilde Türkiye’nin bağımsızlığı, birliği ve bütünlüğü konusunda her zaman ve her yerde tek vatanı, tek milleti, tek bayrağı samimiyetle savunmalıdır. Bu düşünceyi lafta bırakmamalı, icraatlarıyla bunu ispatlamalıdır. İşte bunu yaptığı zaman itibarlı olacaktır. Çelişkili itibarlar... sıramızın 17'ncilikte olduğu da bir başka iddia. Bu iddiaların gerçekle bağdaşmadığını biz söylemiyoruz,bu hükümetin en çok itibar ettiği bir referans kaynağı olarak gördüğü 'The Economist' dergisi söylüyor. Derginin yayımladığı '2008 Rakamlarına Göre Cep Dünyası' isimli kitap yaşam kalitesi kavramı içine doğum kontrolü oranından çocukların yetiştirilme koşullarına, cinayetlerden adalete kadar birçok konuyu da katarak 183 dünya ülkesini 'yaşam kalitesi' bakımından değerlendirmiş. Yaşam Kalitesi'ni değerlendiren araştırmada, dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında olduğu söylenen ve bu sıralamadaki yeri 17. olarak gösterilen Türkiye, ekonomi büyüklüğü bakımından İsviçre ve Belçika'yı geride bırakmış... Ama bu iki ülke de insanlarına sundukları 'kaliteli yaşam' bakımından Türkiye'ye ‘büyük’ fark atmış. Daha da kötüsü dünyanın 20 büyük ekonomisi arasında olduğu söylenen ABD, Japonya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada, İspanya, Avustralya gibi ülkelerde yaşayan insanlar 'kaliteli yaşamdan' nasibini alırken, nedense Türkiye, Türk insanını böyle bir 'insani' haktan mahrum bırakmış. Anlayacağınız, dünya yaşam kalitesi liginde Türkiye’nin de, Türk insanının da esamesi okunmuyor. C S TRATEJİ Bir taraftan ekonominin büyüklüğünü iddia edeceksiniz, diğer taraftan 'ekonominin insan için olduğunu' bile bile insanlarınızı bu büyüklükten mahrum edeceksiniz. Herhalde bundan daha büyük bir 'balon', bundan daha 'acı' bir 'çelişki' olamaz. Herhalde bugünkü siyasi iktidarın hem ekonomi hem de sosyal devlet anlayışını sorgulamak için bundan daha iyi bir fırsat olamaz… SINIR ÖTESİ HAREKATIN BİR BEDELİ Mİ VAR? EKONOMİ BÜYÜK, YAŞAM KALİTESİ DÜŞÜK Kaliteli yaşam kavramı, insandan insana değişir. İnsanların yaşadığı yerler, almış olduğu kültür ve eğitim bu kavram üzerine yapılan tariflerin değişkenliğinde önemli rol oynar. Alçak gönüllü insanların ülkesi olan Türkiye'de özellikle 'Anadolu Kültürü 'ile yoğrulmuş insanlarımızın isteklerini ve yaşam standartlarını 'bir lokma bir hırka' olarak ‘alçakgönüllü’ bir şekilde özetlediği ve kaliteli yaşamı bu tarifin içinde bulma dileği hepimizin malumudur. Denizden uzaklarda, göllerin ve nehirlerin olmadığı bir coğrafyada yaşayan insanlar için, kaliteli yaşam deniz kenarında güneşlenmek ve serin sularda yüzmek olabileceği gibi, kimisi için İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirleri görmek ve ‘şartlara aldırış etmeden’ buralarda bir süre için de olsa yaşamaktır. Ama öyle ya da böyle nasıl algılanırsa algılansın, gerçek olan insanlarımızın içinde kalitenin eksikliğinin hissedilmediği 'insanca yaşama' duyduğu özlemin uzun yıllardan beri devam ettiğidir. Kaliteli bir yaşamı belirleyen faktörlerin başında, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanma, yeterli beslenme ve korunma, sağlıklı bir çevre, hak, fırsat ve cinsiyet eşitliği, günlük TSK’nın vurduğu örgüt hedeflerinden... yaşama katılma, saygınlık ve güvenlik gelmektedir. Bunlar bir bütün olarak var olduğu sürece yaşama 'kalite' katar. Türkiye'nin nüfusu, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün verilerine göre 2006 yılında 74 milyon 530 bin 959 olarak açıklandı. Ama bu nüfus içinde hayatı 'kaliteli' ve 'kaliteliye yakın' bir şekilde yaşayan insanlarımızın sayısı ne acıdır ki 5 milyonu geçmemektedir. Ekonomist Dergisi’nin yaptığı araştırmalara göre Türkiye'nin sayıları bini geçmeyen en zengin ailelerinin geçen yıl 150 milyar dolar olan malvarlığı bu yıl 170 milyar doları aştı. Ama aynı artışları yaşamlarını henüz standart ve kalite gibi kavramlarla tanıştırmayan 70 milyon insanımızın gelirlerinde göremedik. Gördüğümüz bir şey var ki, o da gelir dağılımdaki adaletsizliğin, insanlarımızın yaşam kalitesinde de bir adaletsizliğe yol açtığı... Türkiye'de yaşayan her dört kişiden Güvenlik güçleri, Irak sınırında yoğun önlem aldı... birinin yoksulluk sınırının altında bir yaşama mahkum edilmesi ve bunun da resmi rakamlarla teyit edilmesi bu adaletsizliğin vahametini gösteren örneklerden sadece biri. Bunların arasında yer alan ve yeşil kart sahibi olan, hiçbir mülkiyeti ve geliri olmayan insanların sayısının 8 milyon 650 bin olduğunu da hatırlatalım. Holding ve hükümet medyası içindeki kiralık kalemşörler 'Türkiye'nin dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında olduğu' iddialarına sıkı sıkıya sarılarak,söylediklerimizi 'yanlış' ve 'abartılı' bulabilir.Ama onlar kabul etse de etmese de bunlar bu ülkenin gerçekleri... Onlar bu gerçekleri görmüyor ama, elin oğlu görüyor. Dünyanın 20 büyük ekonomisi arasındayız. İddia böyle. Hatta Türkiye, terör nedeniyle büyük acılar yaşıyor... Bu acılar, bugüne kadar 'paketlenmiş kınama mesajları' ile geçiştirildi. Özellikle 2007 yılında yaşadığımız büyük acılar, millet olarak teröre ve teröre destek verenlere karşı öfkemizi, kine taşıdı. Tabii ki bunda en büyük rolü, hükümetin 'terörle mücadele' konusundaki ‘zig zag dolu’ yaklaşımları oynadı. Bugünkü siyasi iktidarın terörle mücadele konusundaki teorisi de pratiği de milletimizin vicdanındaki mücadele anlayışla bağdaşmadı. Mehmetçiklerimizin şehit edilmesi, gazi olması millet olarak morallerimizi allak bullak ederken, teröristlerin Ankara'da sözcülüğünü yapan çevrelerin küstahlık boyutuna varan açıklamalarına, meydan okumalarına karşı, ‘Türk Milletinin sesi' olması gereken parlamentodan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hükümetinden bırakın sertliği, kararlı ve milletin yaşadığı acıya duyarlı bir tepki gösterilmemesi, siyasi iradenin terörle mücadele konusundaki samimiyetinin sorgulanmasına yol açtı. 18 Ekim 2007 tarihinde TBMM'den Sınır Ötesi Harekat Kararı geçti. Türkiye’nin, bu harekat konusunda tamamen kendi hür iradesi ile hareket etmesi beklenirken, bu harekatın akıbetinin, aradan 45 gün geçtikten sonra, ABD Başkanı ile 5 Aralık'ta yapılan görüşmeye bağlanması, kafaları karıştırdı. Irak'ın kuzeyinde bölgesel bir hükümetin kurulması konusundaki itirazlarımızın hiçbirine cevap vermeyen Amerika’nın sadece Başkanı Bush değil, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Ankara'daki Büyükelçisi söylemleriyle endişelerimizi 'Amerika'ya nefret' boyutuna da taşıdı. Bu gelişmeler, Aralık ayının ortalarından itibaren başlayan sınır ötesi harekatın inandırıcılığı konusunda da şüpheleri yanında taşıdı. Bugüne kadar Irak politikasında Türkiye'yi dinlemeyen Amerika'nın birdenbire sınır ötesi harekata 'seyirci' kalması, Irak'ın kuzeyindeki Amerikan köpeklerinin birdenbire havlamayı kesmesi şüpheleri artırdı.Bugüne kadar Türkiye’nin yolunu kesenler, olmadık hakaretler yağdıranlar ne oldu da birdenbire ‘süt liman’ kesildi?... Şüphelenmekte haklı mıyız?...Evet... Biz bunları düşünürken, bir de baktık ki İngiltere'de yayınlanan The Economist Dergisi, bir iddia öne sürdü. Derginin iddiasına göre 5 Kasım 2007'de Beyaz Saray’da yapılan görüşmede, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin Başbakanı'nın Amerika Başkanı'na, sınır ötesi harekâta izin verilmesi karşılığında birtakım sözler verdiği öne sürülüyor. Ve deniliyor ki, "Türkiye, sınır ötesi harekatı yapacak, karşılığında Irak’ın Kuzeyinde Bölgesel bir hükümetin kurulmasına göz yumacak ve ayrıca PKK'ya karşı daha liberal bir af çıkaracak..." Bir taraftan terörle mücadele diyeceksiniz, kırmızı çizgiler diyeceksiniz..'mürüru zamana uğramış' ve ‘etkinliği tartışılır’ bir sınır ötesi harekat ile kahramanlık, birlik, bütünlük mesajları ile mangalda kül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle