17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Söyleşi: Oktay GÜNEY USİAD Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim BENLİ: C S TRATEJİ döviz kurunun ithalata özendirmesi dolayısıyla otomotiv sektörüne ara malı sağlayan firmalar üretim yerine ithalata kayıyorlar. Çok benzer durumlar beyaz eşya sektörü için de geçerli. Türk KOBİ’lerinin markalaştırma sorununa nasıl bakıyorsunuz? Yine kendi sektörünüzden örnek verebilir misiniz? İtalya, Fransa gibi ülkelerin tekstil ve hazır giyim sektörlerinin üretimden uzaklaşarak markalaştırmaya yöneldiği söyleniyor ve Türkiye’nin de fason üretimden ayrılarak bu eğilimi izlemesi öneriliyor. İhracatın giderek düştüğü ve katma değerin de aynı oranda azaldığı göz önüne alındığında bu süreçte markalaştırma çok zor görünüyor. Durum tersine gidiyor olsaydı tartışılabilirdi. Markalaştırma denince biraz önce sıraladığımız ekonomik nedenlerle beraber iç pazar ve müşteri algılamaları da işin içine giriyor. Yerli bir ürünün markalaştırılması için maliyetler kadar algılama açısından zihinsel yapının da iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Türkiye’de yerli markaların değeri ne yazık ki hala yabancı markalar seviyesinde algılanmıyor. Yerli markaların önündeki en büyük engel "önce Batı" diyen öykünmeci anlayıştır. Mağazalarda, butiklerde, alışveriş merkezlerinde öncelikle yabancı markalara yer veriliyor. Örneğin büyük alışveriş merkezlerinden birinde, yıllardır dünya çapında kendini kanıtlamış bir Türk markası olarak bilinen bir markaya kiralık mağaza verilmemiştir. Marka olsanız da durum değişmiyor. Bana göre bu yüz kızartıcı bir şey. Oysa AB ve ABD markaları Türkiye’de onlarca mağaza açabiliyorlar. Zara, yabancı markalar Türkiye’nin büyük alışveriş merkezlerinde büyüyor. Bu gidişle Türk markalar bir gün yabancı markalarca satın alınabilir. Bir gün yerel anlamda pazar payı edinmiş yerli markalar da yabancılarca satın alınabilir. Yerli pazarlarda ayağı yere sağlam basmayan bir markanın küresel pazarda tutunabilmesi söz konusu olamaz. Dünya çapında olarak nitelediğimiz markaları incelediğimizde de onların kendi pazarlarında ne kadar büyük olduğunu görebiliriz. Sonuç olarak, KOBİ’lere markalaşın demek safsatadır. Çünkü, yinelemek gerekirse, markalaşma süreci büyük bir maliyet gerektirir. Yerli pazarda bile yabancı markalarla aranızda haksız rekabet varsa, bir mağaza yerli markalara yabancılara oranla daha pahalıya kiralanıyorsa birilerinin demesiyle marka olunamıyor. Tekstil ve hazır giyim sektörünün ulusal ekonomi içindeki yeri ne olmalı? Yüzde 20’nin üzerinde işsizlik oranı olan bir ülkeyiz. Aşırı değerli YTL’yi gerçek değerine indirgediğimizde 3 bin dolar dolayında ortalama yıllık gelirimiz var. Güneydoğu bölgemizde işsizlik ve üretim çok kötü durumda. İşsizlik ve ekonomik yoksunluklar teröre çanak tutuyor. Rant geliri elde etmek, üretimden daha kolay ve karlı görünüyor. Bu durumda bir ulusal ekonomide emek yoğun ve yüksek katma değerli üretim yapan işletmelerin artması, Güneydoğu’ya kayması ve kalkınmada öncü rolünü sürdürmesi gerekiyor. Bu çerçeveden değerlendirdiğimizde tekstil ve hazır giyim sektörü öncü, sürükleyici bir sektör olmaya devam etmelidir. Bu alanda akılcı politikalardan yoksun kalışımız ve plansızlığımız nedeniyle sektör ve buna bağlı olarak pek çok üretim unsuru KOBİ’lerin ihracattaki genel sorunları nelerdir? KOBİ’lerin sorunları Türkiye’nin genel ekonomik sorunlarından ayrı değil. YTL’nin döviz karşısında yapay olarak aşırı değerlendirilmiş olması, maliyetler üzerinde baskı yaratıyor. 2001 krizinin ardından IMF başta olmak üzere küresel finans merkezleri tarafından yapılan müdahalelerle Türkiye geçmişe göre çok daha sıkı bir şekilde denetim altına alındı. Bu çevrelerin yönlendirmesiyle aşırı değerlenen Türk parası Türkiye’nin dünya ekonomik sistemi içindeki konumlanışını belirliyor. YTL’nin aşırı değerli olması, tüm ülke ihracatına darbe indiriyor. İthalat rakamları giderek büyüyor. Bu duruma ihracatçı KOBİ’ler açısından baktığımızda yurtdışındaki rakipleriyle dünya pazarında rekabete geriden başladığını söyleyebiliriz. Tekstil ve hazır giyim sektöründe öne çıkan Çin, Hindistan ve Kuzey Afrika ülkeleri gibi ülkelere baktığımızda o ülkelerin kendi sektörlerinde kendi ihtiyaçlarını esas alan, ihracatı geliştirici ulusal politikalar uyguladıklarını görüyoruz. Bizim ülkemizde nicedir bu politikalar terk edildiği için kendi ülkemiz eliyle haksız rekabete uğruyoruz. Aşırı değerli Türk Lirası yurt içi pazara üretim yapan KOBİ’leri nasıl etkiliyor? Onlar da bu durumdan olumsuz etkileniyor. Döviz ucuzladığı için üretim yerine ithalata yöneliyorlar. Bunun da genel ekonomide yarattığı olumsuz sonuçları var elbette. Tekstil ve hazır giyim sektörünü ele alırsak; 2000’li yılların başında en önemli ihracat kalemimiz yüzde 25’in üzerinde bir oranla tekstil ve hazır giyim ‘Ulusal üretici tasfiye ediliyor’ ürünleriydi. Bugün bu oran yüzde 15’ler seviyesine çekilmiştir. Bu alanda çalışan KOBİ’ler yüksek istihdam yaratarak, ekonominin yerli girdilerinden yararlanarak yüksek katma değer sağlıyordu. Ege’nin, Çukurova’nın pamuğunu işleyerek tarıma da katkı yapıyordu. Yüzde 15’lere gerileyen ihracat boşluğunu otomotiv sektörü dolduruyor. Otomotiv sektöründe KOBİ yapılanmasından söz edemeyiz. Büyük yabancı şirketlerin kurduğu fabrikalarda ihracat odaklı üretim yapılıyor. Ancak burada üretim montaj ağırlıklı. Otomotiv sektörünün ara malı sağladığı, yan sanayiyi canlandırdığı iddiası var. Oysa ‘Sıcak paranın finansal kurumları terbiye ettiği, yaşamsal önemdeki stratejik kurumların yabancılara devredildiği bu ortamda üreterek kazanma olanağı yok ediliyor. Ulus devlet gibi ulusal ekonomi de ulusal üretici de tasfiye oluyor. Bir işadamı olarak küresel çıkar gruplarıyla çıkarlarınız örtüşmediğinde siz de tasfiye olma riskiyle karşılaşıyorsunuz.’ İbrahim Benli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle