29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

girmeli ve içeriden bölgeyi temizlemeliydik. Fakat bu, uygulandığı gibi safha safha bir harekatı değil, büyük çaplı bir manevra harbini gerektiriyordu. Orijinal planınız neydi? 9–10 haftalık bir savaş planlamıştık. İlk bir buçuk haftada bölgenin kontrolünü ele geçirecek, aynı zamanda düşmanın füze yeteneğini önemli ölçüde imha edecektik. İkinci hafta ile dokuzuncu hafta arasında kendi topraklarımıza yönelik önemli bir tehdit olmaksızın Hizbullah’ın İsrail’i tehdit etme gayretlerini ortadan kaldıracaktık. Son bir iki haftada ise teması kesip sınırımıza dönecektik. Süveyş Kanalını üç günde geçen ve Şam’a dört günde ulaşan İsrail ordusu için 10 hafta çok değil mi? Geçmişle karşılaştırmayı bırakmalıyız ve nesil farkını dikkate almalıyız. İyi silahlandırılmış, ölümüne savaşan fanatik bir düşmanı, oldukça geniş bir bölgeden üç günde, yedi günde hatta bir ayda temizleneceğini düşünenler bu yeni savaş türünü anlamamışlardır. Klasik, güce karşı güç savaşına girmedikçe, teslim olmak için fanilalarını sallayan uzun düşman askeri kuyruklarını görmeyeceğiz. Planlanan ile icra edilen harekat arasındaki fark neden kaynaklanıyor? İlk savaş konseptimiz, politik düzeyde ele alınan daha geniş, son derece geçerli ve yasal düşüncelerden tamamıyla farklı idi. İsrail’in liderleri, 22 yıl kaldığımız bir bölgede yeniden uzun soluklu bir kara savaşına girmememizi söylediklerinde, bunun aksini savunamazsınız. Şahsen geniş çaplı kara harekatının daha önce başlatılması gerektiğine inanıyorum, fakat siyasi liderliğin harekatın kamuoyundaki yasal dayanağını sağlamlaştırmak istemesi de anlaşılabilir ve önemli bir husustur. Planları gerektiği gibi değiştirmek siyasi liderliğin sorumluluğundadır. Sizin de geniş çaplı bir harekata itirazlarınız olduğu doğru mu? Harekatın planlamasına başladığımızda, ben bir tek askerimi bile bölgeye sokmak istemediğimi söyledim. 2000 yılında benim birliğim bölgeyi en son terk eden birlikti ve ben bir daha geri çekilmeyi içime sindiremezdim. Fakat daha sonra aylar süren çalışmalar sonunda anladım ki, bölgeye üç tümen sokmazsak, bölgeden avantajlı bir şekilde çıkmamız mümkün değil. Bazı uzmanlar, sivil halkın içinde savaşan, terör taktiklerini kullanan ve siyasi olarak hesap vereceği bir makamı olmayan Hizbullah’ı yenmek için, ondan daha kirli bir savaş yürütmek gerektiğini söylüyorlar. Bu konudaki görüşünüz? Bu tür düşmanla savaşırken, bizim için önemli kısıtlamalar getirse bile, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek etik standartlara sahip olması gerektiğine inanıyorum. Size göre bu savaşta Kara Kuvvetleri açısından en önemli teknolojik ilerleme neydi? Teknolojiyi ve teçhizatı gerçek zamanlı olarak entegre edebilme yeteneğimizden çok etkilendim. Savaşın başlangıcında Kuzey Komutanlığımızın hiç dijital tugayı yoktu. Savaştan önce Batı Şeria ve Gazze’de terörizme karşı savaşan birliklerimize dijital komuta kontrol yeteneği kazandırmaya odaklanmıştık. Fakat bu savaş esnasında dijital tugay sayımızı sıfırdan beşe, hatta altıya çıkardık. Her iki günde bir, bir tugayı bu yetenekle donattık. Bu inanılmaz bir şeydi ve bize ateş gücümüzü daha akıllıca ve etkin bir şekilde kullanma olanağı verdi. Dr. Hicran KAZANCI C S TRATEJİ 5 TUSAM Orta Doğu Araştırmaları Masası Irak işgali düzen getirmedi, yaklaşımlar İran’ı güçlendirdi… A BD'nin 2001 yılında Afganistan'ı işgal etmesiyle başlayan, Ortadoğu'da yerleşme stratejisi, 2003 yılında Irak'ı işgal etmesiyle devam etti. Ayrıca ABD, bu işgallerden en çok yararlanan İsrail ve kendi çıkarları için Suriye ve İran’ın bölgesel nüfuzlarını zayıflatmak amacıyla çeşitli girişimlerde de bulundu. Suriye'ye karşı uyguladığı sıkıştırma politikasında (Lübnan'daki askeri varlığının sona ermesi) kısmen başarılı olan ABD, İran’a yönelik uyguladığı politikasında başarıya ulaşamadı. Çünkü ABD, radikal İslamcı Sünni Taliban’ı devirerek bu İran’ı doğudan, laik Sünni Saddam Hüseyin’i devirerek de bu ülkeyi batıdan kuşatma planını uygulamaya çalıştı. Ancak, hem Afganistan hem de Irak'taki sürecin ABD aleyhine gelişmesi, İran'ın bölgedeki nüfuzunun artmasına neden oldu. Ayrıca, 2003'ün Nisan ayında Irak' ı işgal eden ABD, yılın haziran ayında, ülkenin Sünni bölgelerinde işgalcı Amerikan gücüne karşı gerçekleşen direniş harekatına Irak Şiilerinin katılmasının önlenmesi ve Irak'ın içişlerine karışmamasına karşın Irak'ta uzun süreden beri İran rejimine karşı faaliyet gösteren İranlı Halkın Mücahitleri Örgütü’nün silahsızlandırılması konuları üzerinde ABD İran ile anlaştı. Bu gelişme, ABD'nin bölgeye yerleşmesi ile birlikte İran'ın elde ettiği kazanımlara bir başka kazanç olarak da eklendi. Dolayısıyla, Yaklaşık dört yıldan beri Irak’ı işgal eden ABD’in, Irak’ta uyguladığı yanlış stratejileri nedeniyle tam anlamıyla bir bataklığa saplandığı anlaşılıyor. Ancak ABD, Irak konusunda 60 yıllık stratejik ortağı olan Türkiye’yi bile dışlamaya çalıştığı Irak’ta, istediği hedefe ulaşmış olsaydı, yani eğer ABD, Irak’ın işgalinde planladığı amaçlarını gerçekleştirebilseydi, Ortadoğu’daki dengeler başta ABD ve müttefiki İsrail’in yararına değişecekti. Fakat ABD’nin Irak, İsrail’in de Lübnan’daki başarısızlıkları, ABD’yi Ortadoğu’ya yönelik stratejilerini gözden geçirilmesinin zorunluluğunu ortaya koyuyor. ABD, politikasını gözden geçiriyor Yeni dönemde genişletilmiş Ortadoğu’ya hakim olmak, bu kapsamda İran’ı zayıflatmak isteyen ABD, başarısızlık üzerine bölgesel politikalarını gözden geçiriyor. Türkiye, Irak’ta aktif olmalı. olumsuz gelişmelere rağmen, ABD Irak merkezli bölgeye yönelik politikasında bir radikal değişim yapabilir. Çünkü, İsrail’in güvenliğini garanti altına almak ve bölgedeki enerji kaynakları ile enerji yollarını denetim altında tutmayı hedefleyen Afganistan ile Irak operasyonu için yaklaşık iki trilyon dolar harcayan ABD’nin, amacına ulaşamadan bölgeden çekileceği düşünülemez. Ancak ABD, amacına ulaşmak için kullandığı araçları gözden geçiriyor. Başka bir deyişle, Irak sendromundan kurtulmak için ABD yetkilileri, Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını gözetleyen açıklamalar yaparak, Türkiye’den Irak konusunda yeni roller bekledikleri izlenimini veriyorlar. Bu gelişmelere karşın Türkiye’nin Irak’a yönelik uyguladığı politikasında, Irak’ın kuzeyindeki Kürt partilerin bağımsız bir yapıya kavuşmasındaki katkıyı sağlayacak girişimlerde bulunmamalı. Yani, Türkiye bugünkü Kuzey Irak’ta bulunan ve 1 milyar iki yüz bin dolar yıllık gelir sağlayan yaklaşık 300’den fazla Türk şirketini geri çekmelidir. Aksi takdirde, hem bölgedeki yerel yönetimin güçlendirmesini sağlayacak hem de Kuzey Irak’ta oluşacak bağımsız yapı Türkiye’yi etkisi altına alacaktır. Aynı zamanda, ABD’nin Irak konusunda uyguladığı yanlış politikalardan dolayı Iraklı gruplar arasında ortaya çıkan etnikmezhep çatışmalarını çözmek için Türkiye, Iraklı Şii, Sünni, Türkmen ve Kürt grupların arasında bir uzlaşmayı sağlayan girişimlerde bulunması ve Irak toprak bütünlüğünün korunması konusunda istediği mesajları vermeli. Ayrıca, ABD’nin Irak’taki PKK terör örgütünün varlığının çözümlenmesini 2007 yılından sonraya (Kerkük referandumundan sonraya bırakması) bırakacak şekilde sürüncemeye koyması, Amerikan tarafından Türkiye’ye bu konuda verdiği sözlerin inandırıcı olmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla Türkiye, ABD’nin Kuzey Irak merkezli oluşacak sözde bağımsız bir Kürt devletine, Türkiye, Suriye ve İran’dan katacağı bazı toprak politikasını ciddiye almalı. Buna göre Türkiye, ABD’nin Kuzey Irak merkezli politikasını alt üst edecek kararlı girişimlerde bulunması gerekiyor. SANCILI SÜREÇ VE TÜRKİYE Amerika, Irak işgalinden bugüne dek ne kendi varlığını ne de desteklediği siyasal grupları koruyacak duruma gelebildi. Bu gelişmelerin sonucu, ABD’nin demokrasi adı altında işgal ettiği Irak’ta tam anlamıyla bir kargaşa yaşanıyor. Bugünkü Irak’ta, başta başkent Bağdat olmak üzere ülkenin bir çok yerlerinde, etnik ve mezhepsel ayrılıklara dayanan ilan edilmemiş bir iç savaş yaşanıyor. Dolayısıyla, ABD, "bölge ülkelerine örnek olacak bir demokrasi ülkesi haline getireceğim" dediği Irak’ta başarısız oldu. Çünkü Irak, parçalanmaya doğru sürükleniyor. Irak anayasasında yer alan federal yapı düzenlemesini her an bozabilecek gelişmeler yaşanıyor. Ülkedeki belirsizlik durumunu ortaya çıkaran bu gelişmeler karşısında Irak’ı eski haline döndürmeye çalışan ABD, Sünni yönetimi ile yönetilen bölge ülkelerinden yardım ve destek istiyor. Ancak, şu an Irak’taki istikrarsızlığın yanı sıra Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler, Hizbullahİsrail, Hamasİsrail gerginliği, ABDİran anlaşmazlığı, Afganistan’da bitmeyen TalibanABD çatışmaları ve bölge halkının ABD’ye karşı giderek artan tepkileri, doğal olarak belirsiz ve kaygılı bir sürecin yaşanmasına neden oluyor. Söz konusu süreç, ABD’nin Afganistan daha sonrasında da Irak’ı işgal etmesiyle başladı. Ancak, tüm bu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle