17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 ‘Vicdan testi’yle başlayan ‘ayrımcılık’ tartışmaları… C S TRATEJİ ‘Gel, ama Alman olursan’ Prof. Dr. Ali ÇAĞLAR* M. Murat ERDOĞAN** B ugün modern dünyada, aralarında inanç ve ifade özgürlüğünün de yer aldığı temel insan haklarının güvence altına alınmasında, tersinden de olsa, Almanya’nın yakın tarihinin önemli katkısı oldu. 1930’larda başlayan ve 1945’e kadar milyonlarca insanın sırf ırkı, dini, cinsel tercihi ya da ait olduğu kültür nedeni ile ortadan kaldırıldığı acılı yılların en önemli kazancı, bu tür ayrımcılıkları ortadan kaldırmaya yönelik hukuki ve idari önlemlerin Almanya sınırlarını aşarak uluslararası bir güvenceye kavuşturulmasıydı. Fakat Almanya konusunda, "yayılma politikası" ve "ayrımcılık" bağlamında endişeler hiç eksik olmadı. Hatta 1989’da Soğuk Savaş’ın sembolü olan Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından sorulan soru "Almanya yeniden saldırganlaşabilir mi" ve "Alman Toplumu yine 1930’lu yılların başka toplumlara tahammülsüz ve ayrımcı zihniyetine döner mi" şeklindeydi. Almanya’da yaşayan ve büyük bölümü Türk olan göçmenler için bu sorular son derece yaşamsaldı. Aradan çok zaman geçmedi ve endişeleri haklı çıkaracak aşırı milliyetçi akımlar sadece gazetedergilerde değil, sokaklarda da varlıklarını hissettirmeye başladı. Solingen kasabasındaki Genç Ailesi’nin 1993’te yaşadığı eve yapılan ırkçı saldırıda hayatını kaybeden beş Türk vatandaşı, bu vahim gelişmelerin en acı sembolü oldular. Ama asıl acı olan, saldırıların sadece marjinal ırkçımilliyetçi grupların çapını aşan yapısıydı. Özellikle 1990 sonrasında Alman muhafazakârları, farkında olarak ya da olmayarak sürekli biçimde aşırı ırkçı gruplara malzeme sağlayacak söylem ve eylemlerde bulunageldiler. AYRIMCILIĞIN TURNUSOL KAĞIDI Almanya’nın BadenWürtemberg Eyaleti, Alman vatandaşı olmak isteyen ve aralarında Türkiye ile Arnavutluk'un da yer aldığı 57 ülkeden vatandaşlık İlk göçmen Türk çocuklar, Alman çocuklarla... başvurusu yapmış, dini İslam olan yabancıların (ki bunların yüzde 90’ı Türklerden oluşmaktadır) yanıtlamaları istenen ve gerçek anlamda ayrımcılık temelinde hazırlanan sorulardan oluşan "Anayasaya Bağlılık Sınavı"nı 1 Ocak 2006’tan geçerli olmak üzere uygulamaya soktu. Çok isabetli bir adlandırma ile "Vicdan Testi" denebilecek olan bu sınav, 1990’ların ikinci yarısından itibaren artış gösteren, 2000’li yıllarda daha da tırmanan ve 11 Eylül 2001 New York saldırıları ile de adeta meşrulaştırılan bir ayrımcılık politikasının zirve noktası olarak nitelenebilir. "Vicdan Testi"ne varılan yolda 19962000 yılları arasında çok tartışılan "Almanya’daki yabancılar için çifte vatandaşlık" ve 20002001’de tartışılan "Leitkultur" (Öncü kültür) konusu önemli bir yer tutuyor. Almanya’da yaşayan üç milyondan fazla kişinin resmen çifte vatandaş olmasına ve milyonlarca Almanın başka ülkelerde hem kendi vatandaşlıklarını koruyarak ve hem de o ülkelerin vatandaşları olarak yaşamalarına karşın, Alman politikacılar Türklerin olası çifte vatandaşlığını reddettiler. Essen Eyaleti Başbakanı Koch’un başlattığı "çifte vatandaşlığa karşı imza kampanyası" 1998’de iktidara çifte vatandaşlık sözü ile gelen SPDYeşiller iktidarının geri adım atmasına neden oldu. Alman muhafazakârlar, entegrasyonu asimilasyon bazında bir değişim olarak algıladılar. Sonunda 2000’de çıkan yeni "vatandaşlık yasası" ülkede yaşayan yabancılara vatandaşlık yolunu sahip oldukları vatandaşlıklarından vazgeçmek Alman muhafazakarların vatandaşlığa geçiş için hazırladıkları test, yoğunlukla Türkleri hedef alıyor. Test kapsa NEDEN BİR mındaki sorular, bugünkü Avru BÖYLE TEST? Öncelikle "neden pa’nın uygulamalarıyla çelişiyor. böyle bir test" sorusuna, testi Testi geçenlere Alman vatan hazırlayan ve destek verenlerin yanıtları daşlığı değil, ‘Almanlık’ doğrultusunda bakıldığında, Alman verileceği izlenimi makamları (bunlar nedense hep muhafazakâr politikacılar uyanıyor. oluyor!) ısrarla ülkede koşulu ile açabildi. Yabancıların bu yasa ile yaşadıkları hayal kırıklığı daha sona ermeden, Alman muhafazakârlar, kendini "Suriye asıllı ama entegre olmuş bir Alman" olarak tanımlayan Prof. Bassam Tibi’nin yeniden gündeme taşıdığı "Leitkultur" (Öncü Kültür) tartışmalarının aracı olarak buldular. Öncü Kültür, Almanya’da yaşayan yabancıların, Almanya’daki egemenöncü kültür olan Alman kültürüne, en hafif deyimle, "uyumlaştırmasını" öngörüyordu. Bu kültürel emperyalistasimilasyonist yaklaşımın bir Suriye’liden gelmiş olmasının garipliği bir yana, entegrasyona katkı sağlamak yerine ayrımları güçlendireceği, çatışmaları artıracağı ve hep korkulan "paralel toplumlar" yaratacağı yönündeki itirazlara da kulaklar tıkandı. Almanya’da geleneksel olan bu ayrımcılığın son adımı "vicdan testi"nin teredütsüz ayrımcı, aşağılayıcı ve hatta ırkçı olduğu söylenebilir. Testte, soruların samimiyetle yanıtlanması gerekliliği defalarca vurgulanmakta, adayın cevapların altını imzalaması istenmekte ve ileride, verilmiş olan cevaplara aykırı tutum ve düşüncelerin tespit edilmesi halinde, aradan yıllar geçmiş olsa bile, bu kişilerden vatandaşlığının geri alınacağı belirtilmektedir. entegrasyonu sağlamaya çalıştıklarından ve yabancıların buna adeta ayak direttiğinden söz ediyorlar. Örneğin bu sınavın mimarı olan Baden Wüttenberg Eyaleti Başbakanı Günther H. Oettinger ve Eyalet İçişleri Bakanı Heribert Rech diyorlar ki, "Alman vatandaşı olmak isteyenler, temel değerlerimizin neler olduğunu belgelemek zorunda ve bunu da inandırıcı bir biçimde dile getirmeliler. Çünkü ‘paralel toplumlar’ın oluşmasını istemiyoruz." Rech, "bu uygulamayla vatandaşlık başvurusunda bulunan yabancıların Almanya Federal Cumhuriyeti’ni ve anayasayı ne ölçüde benimsediklerini ya da anayasal düzenimizin değerlerini ne kadar özümsediklerini saptamaya çalışıyoruz" savunmasını getiriyor. Böyle bir sınava duyulan gereksinim ise iki araştırmanın sonuçlarına bağlanıyor: IslamArchiv isimli kuruluşun araştırmasında Almanya’da yaşayan Müslümanların yüzde 21’i Alman Anayasası’nın Kuran ile bağdaşmadığını ifade ediyorlarmış. Bu durum, Müslümanların vatandaşlığa alınmasının özel bir teste tabi tutulmasının gerekçesi olarak kabul ediliyor. Buradaki temel hata böyle bir sorunun sorulmuş olmasıdır. Örneğin Hıristiyan Alman vatandaşlarına soralım, "Alman Anayasası İncil ya da Tevrat’la ne kadar uyumlu" diye, o zaman da benzer bir oranın elde edilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Soru yanlış ve kasıtlı olunca, bu sorulardan elde edilecek yanıtla
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle