17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Sovyet dönemindeki gücünü hedefliyor… C S TRATEJİ Rus donanmasına ait bir uçak gemisi... Rus donanması yeniden Akdeniz’de Anar SOMUNCUOĞLU TUSAM RusyaUkrayna Araştırmaları Masası [email protected] ilomuz Akdeniz’i ne zaman terk etti?": Rusya’da sıkça kullanılan usule göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, halka siyasi mesaj vermek amacıyla kameraların önünde savunma bakanına yanıtını zaten bildiği soruyu soruyordu. Savunma Bakanı Sergey İvanov, Şubat ayının başında Rus Karadeniz Filosu’ndan bir grup geminin Akdeniz’deki NATO’nun Aktif Çabalar harekâtına katılacakları konusunda Putin’e bilgi veriyordu. "1991’de" dedi İvanov, "ancak son zamanlarda oraya daha sık gitmeye başlamışlardır". “F YÜKSELİŞ VE ÇÖKÜŞ 1990’lı yıllarda, bütün Rus ordusu gibi mali, teknik ve sosyoekonomik sorunları yaşayan Rus Deniz Kuvvetleri, dünya okyanusunda zaman zaman hala bayrak göstermeye devam etse de, bu cılız çabalarla aslında Sovyet döneminin çok gerilerde kaldığını gösteriyordu. Başlangıçta Sovyetler Birliği’nde Deniz Kuvvetleri’ne Sovyet sahillerini düşman saldırısından koruma görevi verilmişti. Deniz kuvvetleri buna uygun yapı ve teknik olanaklara sahipti. Ancak 1960’lı yıllarda ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki rekabet çerçevesinde Moskova, dünya okyanusunda da kendi milli çıkarlarını korumaya yöneldi. Bu anlamda kritik noktanın 1962 yılı olduğu söyleniyor. Küba krizinde ABD Deniz Kuvvetleri’yle burun buruna gelen Sovyetler Birliği deniz kuvvetlerini modernleştirmeye yönelmişti. 1970’lerin başına gelindiğinde, Sovyet Deniz Kuvvetleri ABD Deniz Kuvvetleri’ne denk güce ulaşamasa da, dünya ikinciliğini iddia eder konuma gelmişti. Sovyetlerin çöküşü ile dibe vuran Rus deniz gücü, 2000’li yılların başından bu yana yapılan yatırımlarla yeniden ayağa kalkıyor. 1990’ların başın GÜÇ DENİZLERDE Mİ? 1999’da dönemin Başbakanı Putin, deniz da Rus deniz gücü, terk ettiği kuvvetlerinin canlandırılacağı konusunda işaret verse de, 2000’de nükleer denizaltı Kursk’un batışı, Putin’in Akdeniz’e yeniden dönüyor. ilk başkanlık döneminin ve Rus deniz kuvvetlerinin Rusların Büyük Petro ve Büyük Yekaterina olarak andıkları Rus hükümdarlarının sırasıyla kurdurdukları Baltık Filosu ve Karadeniz Filosu Sovyet döneminde de önemlerini korudu. Ancak Sovyetler Birliği’nin bir okyanus gücü olmasını sağlayan Kuzey Filosu ve Pasifik Filosu olmuştur. Bu filolar okyanuslardaki savaşları yürütmeye ve Sovyetler Birliği’nin stratejik savunmasını sağlamaya yönelik olarak donatılmıştı. Sovyetler Birliği’ni kuzeybatıdan savunma amacı verilen ve en çok nükleer gemi içeren Kuzey Filosu, 1989’a gelindiğinde 189 denizaltıya sahipti. Vladivostok’ta üslenen Pasifik Filosu ise 1989’da 120 denizaltıya ve en iyi amfibi gücüne sahipti. Belirtilen dört ana filoya ek olarak Hazar’da nispeten küçük bir filo ve çoğunlukla Karadeniz Filosu’nun gemilerinden oluşan Akdeniz Grubu da faaliyet gösteriyordu. 1960’ların ortasından itibaren dış limanlarda üslenmeye başlayan Sovyet Deniz Kuvvetleri, özellikle ABD varlığına karşılık olarak, Akdeniz’de boy gösterdi. Arapİsrail çatışmalarında Arap devletlerine destek amacıyla normal zamanda yaklaşık olarak 40 gemiden oluşan Akdeniz Grubu’nun gücü, çatışmalar sırasında 1967’de 70, 1973’de ise yaklaşık olarak 90 gemiye ulaştı. Zaten Rusya’nın büyük dünya gücü olarak ortadan kalktığının denizlerdeki en çarpıcı göstergesi, 1991’de Rus donanmasının Akdeniz’den çekilmesi olmuştur. 1990’lı yıllar boyunca Rusya’da yaşanan gerilemeye paralel olarak çöküş içerisine sürüklenen deniz kuvvetleri, 1990’ların ortasına gelindiğinde yarı yarıya azalmış, nükleer denizaltının büyük bir çoğunluğu devre dışı kalmıştı. Kullanımdan kaldırılan çok sayıda geminin yanı sıra, mevcut gemilerin bakımına zar zor finansman bulunuyor, gemiler denize çıkamıyordu. 1990’lı yıllarda deniz kuvvetlerine ayrılan kaynakların yaklaşık olarak yüzde 90’ı deniz kuvvetlerinin mevcut durumunun devam ettirilmesine harcanıyordu. Rusya’nın yeni güvenlik önceliklerinin ortaya çıkışıyla birlikte, savunma bütçesinden deniz kuvvetlerine ayrılan miktar yüzde 23’ten yüzde 10’a düşmüştü. 1990’lı yıllar boyunca neredeyse yenilenmeyen deniz kuvvetlerinin çöküşünün devam edeceği tahminleri yapılıyordu. Bazı karamsar tahminlere göre, 2015 yılında Rusya Deniz Kuvvetleri’ndeki gemi sayısı 60’a düşecekti. çöküşünün adeta bir simgesi haline gelmiştir. Ne var ki, Putin’in başkanlığı sırasında çöküş trendi gerçekten kırılmış veya en azından durdurulmuştur. Rusya’da iyileşen ekonomik duruma paralel olarak askeri harcamalar artış göstermiştir. 2004 yılına gelindiğinde deniz kuvvetlerine ayrılan kaynakların yüzde 40’ı yenilenme için kullanılıyordu. 2000’lerin başında deniz kuvvetlerinin de katıldığı büyük çaplı askeri tatbikatlar artış gösterdi. 300 gemi, 400 uçak ve helikopter ve 150 bin askeri personele sahip olan Rus Deniz Kuvvetleri’nin modernleştirileceğine yönelik işaretler özellikle son dönemde artıyor. Rusya’nın tekrar bir güç haline gelmesini amaçlayan Putin, okyanuslarda milli çıkarlarını savunmak amacıyla yeniden deniz kuvvetlerine önem vermeye başladığını gösteriyor. 1990’lardaki durum ve özellikle Çeçenistan’daki çatışmalar Rusya’nın yeni milli güvenlik ihtiyaçlarını öne çıkartmıştı. Dolayısıyla 2000’li yılların başında deniz kuvvetlerinde yaşanan iyileşmeye rağmen, Rusya’nın dünya okyanusunda menfaatlerini savunmaya yönelik faaliyetlerden tamamen vazgeçtiğinden, filoların sadece Rus sahillerini korumaya yönelik olarak geliştirileceğinden bahsediliyordu. Ancak yeni Deniz Kuvvetleri Komutanı Vladimir Masorin’in son aylarda yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, Rusya tekrar dünya okyanusuna dönmeye ve stratejik deniz gücünü geliştirmeye yöneliyor. Masorin’e göre 15–20 yıl içerisinde deniz kuvvetleri için 20 yeni gemi, birkaç uçak gemisi ve bir seri stratejik nükleer denizaltı gemisi üretilecek. Rusya’nın stratejik savunması çerçevesinde deniz kuvvetlerine önem verilmesine ve genel olarak Rus Deniz Kuvvetleri’nin tekrar Sovyet dönemindeki amaçlara göre yapılandırılmasına karşı çıkanlar da az değil. Eleştirenler çoğunlukla söz konusu yaklaşımın Rusya’nın bugünkü milli güvenlik ihtiyaçlarına ve ekonomik olanaklarına uygun olmadığını belirtmektedirler. Ancak Rusya, nükleer güç statüsünü korumaya kararlı. Bu çerçevede 1990’lı yıllarda neredeyse devre dışı kalan nükleer denizaltı gücü tekrar devreye sokulacak gibi görünmektedir. Rusya’nın dünya okyanusunda tekrar kendi bayrağını göstermeye yönelmesi ise, hem dünya kamuoyuna "hala buradayım" mesajı vermeye hem de ekonomik çıkarlarını özellikle de enerji alanındaki çıkarlarını savunmaya yönelik bir hamle olarak görünüyor. Dünya enerji gücü olmaya kararlı olduğunu gösteren ve enerjiyi dış politikasının önemli bir aracı haline getiren Rusya, okyanuslarda, özellikle de Akdeniz’de enerji alanındaki çıkarlarını korumak istiyor. Rusya’nın Akdeniz’deki çıkarları açısından son dönemde yeniden kullanılmaya başlanan, Sovyet döneminden kalan son yurtdışı deniz üssü Tartus’un (Suriye) önemi giderek artacak gibi görünüyor. Buna ek olarak Karadeniz’de sıkıştırılmaya çalışılan Rusya için Türkiye ile iyi ilişkilerin önemi giderek daha fazla hissedilecektir. Karadeniz bölgesinde ayrıca Gürcistan’ın mevcut parçalanmışlık durumunun devam etmesi ve Ukrayna’daki siyasi ortamın değişmesi Rusya için son derece önemli. Hazar deniziyle ilgili olarak ise son yıllarda güçlendirilmeye başlanan Hazar filosunun daha da geliştirilmesi, Hazar’a kıyıdaş ülkelere ABD askerlerinin yerleşmemesi, buna karşılık Hazar devletlerinin Karadeniz’deki Blackseafor benzeri yapı içerisinde işbirliğine yönelmeleri önem kazanmaktadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle