10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nik olmak demek evrensel olmak demektir. Bu durumda sorun dini olmanın ötesinde siyasi boyut da kazanıyor. Yani İstanbul’daki Patrik dünyadaki bütün Ortodoksların dini lideri olacak. Bilindiği gibi Moskova’daki Ortodoks Patrik ile İstanbul’daki Patrik arasında geçmişi asırlara dayanan bir ayrılık ve rekabet mevcut. Siyasi sebeplerle Batılılar İstanbul’daki patriği tutuyorlar. Bana göre Türkiye’nin bu dini ve siyasi çekişmenin dışında kalması, Patrikhanenin bir Türk müessesesi olduğunu unutmaması ve ekümeniklik meselesi üzerinde ciddiyet ve sorumlulukla durması gereklidir. Yunanistan bu konuları da AB ve ABD’ye havale ederek, isteklerinin gerçekleştirilmesi görevini bir kere daha batılılara yüklüyor. Sınır uyuşmazlıkları u paragrafta da yalnızca Yunanistan’ın meselelerinden söz ediliyor. Daha önceleri AB kıta sahanlığı sorununa görüşmelerle bir çözüm bulunması, olmazsa Uluslararası Adalet Divanına gidilebileceğini önermişti. İkili görüşmeler devam ettiği için hemen UAD’ye gidilmesinden söz edilmiyor. Acaba Yunanistan’ın sıkıntısı ne? Zira kara sınırında sorun yok. Hava sınırı diye bir şey uluslararası hukukta yok. Doğal olarak iki komşu ülkenin toprakları üzerindeki hava sahası o ülkelerin milli hava sahasıdır. FIR alanlarının ise milli hava sahası ile bir ilgisi yoktur. Geriye Ege’deki deniz alanları kalıyor. Burada da kuzey Ege’deki karasuları yan sınırımız ile Kardak dolayısıyla gündeme gelen kayalıkların aidiyeti –ki her iki konu da ikili görüşmelerde ele alınsa bile dondurulmuş konulardır haricinde sınır anlaşmazlığı yoktur. 12 Ada civarındaki karasuları sınır antlaşması ocak 1932’de yapılmış olup, bunun dışında Ege’de Yunanistan’la sınır antlaşmamız ve ortak sınırımız yoktur. Kıta sahanlığı sınırlandırması anlaşmazlığı ise ayrı bir konu olup, sınır uyuşmazlığı meselesi değildir. Zira her şeyden evvel ortada çizilmiş bir sınır yoktur. Şu halde AB’nin, daha doğrusu Yunanistan’ın ne düşündüğü önem taşıyor. Nihai amaç Ege’de boydan boya karasuları sınırı çizmek ise, bu bizi bambaşka noktalara götürür. Bu bakımdan dikkatli davranmamızda yarar vardır. Herhalde bu paragraf başlığının “uyuşmazlıkların barışçı yollardan çözümü” şeklinde değiştirilmesi isabetli olacaktır. C S TRATEJİ Güvenlik konusu: 17 B üyeliğimiz için bence Türkiye’nin elindeki en önemli kozlardan biri güvenlik sorunudur. Alman Başbakanı Schröder bunu her fırsatta tekrarladı ve Avrupalılara Türkiye’nin üyeliğinin bu açıdan önemini anlatmaya çalıştı. Türkiye AB üyesi olmazsa, AB’nin sınırları Yunanistan ve Bulgaristan’dan başlayacak. İstikrarsız Ortadoğu ve Kafkaslar, petrol ve doğalgaz sorunlarının yaratacağı risk ve tehlikeleri AB, TrakyadaBalkanlarda karşılamak durumunda kalacak. Türkiye AB’ye üye olursa hem bölge çok daha güvenli bir hale gelecek hem de bu tehlikeler Balkanların 1500 kilometre doğusuna itilmiş olacaktır. Bu coğrafi gerçeğin Avrupa’nın güvenliğine olumlu katkısı parayla ölçülemeyecek kadar büyüktür. Tıpkı Türkiye’nin NATO’ya üye olmasının Avrupa’ya sağladığı büyük katkılar gibi. Güvenlik konusunu gerektiği gibi değerlendirmemiz lazımdır. üzakereler henüz yeni başlıyor ve uzun süreceği M biliniyor. Tam üyelik Türkiye’nin göstereceği performansa bağlı. Uzun sürecek müzakereler için oluşturulacak strateji uzun soluklu olmalı, görüşmeleri daha sonra yürütecek hükümetlerin de benimseyebilecekleri bir tutum oluşturmalı. Alver sürecinde boş vaatler karşılığı erken ödünlerden kaçınıp siyasi sorunların çözüm şeklini Türkiye’nin üye olmasına bağlayan bir denklem kurmak gerçekçi olabilir. nusunda Türkiye’de uzayıp giden tartışmalardır. Uluslararası hukuka göre bir devletin tanınması fiili (de facto) ya da hukuki (de jure) olur. Tanıma bir ülkenin irade beyanı ile gerçekleşir ve tanınma bir hak değildir. Yani Türkiye Kıbrıslı Rumları tanımazsa tanımaz. Kıbrıslı Rum da beni tanıyacaksın diye bir iddiada bulunamaz (Biz ısrar ettiğimiz halde KKTC’yi kimsenin tanımadığı gibi). Limanlarımızı Kıbrıslı Rumlara açarsak, bu fiili tanıma olur ve siyasi tanıma anlamına gelmez. Ermenistan örneğine bakarsak, Türkiye Ermenistan’ı tanıdı, ama daha sonra bilinen siyasi sebeplerle bu ülkeyle diplomatik ilişki kurmadı. Yani siyasi ilişkimiz yok. Buna rağmen Ermenistan’dan charter uçakları İstanbul havalimanına uçuyorlar. Kıbrıs konusunda asıl söylemek istediğim, AB’nin gerçekçi ve adil bir tutum almasıdır. “Ne yapalım Kıbrıslı Rumlar AB üyesi, her şeyi veto ediyorlar” diyemezler. Bu tutum ile siyasi çözüme ulaşmak mümkün olmaz. Siyasi çözüme ulaşmadan elimizdeki kozları harcamak, verilen sözler üzerine peşinen tavız vermek ise hata olur. A B Üyelik denklemi üzakereler yeni başlıyor. İşin henüz başındayız. Yolumuz uzun ve zorluklarla dolu. Bu bakımdan sahip olduğumuz olanakları yerinde kullanmamız, eksikliklerimizi de bilmemiz lazım. Türkiye’nin AB’ye üye olması her şeyden önce bizim göstereceğimiz performansa bağlıdır. Bir başka önemli konu, müzakereler daha yıllarca süreceği için benimsenecek strateji uzun soluklu olmalı ve daha sonra görüşmeleri yürütecek başka hükümetlerin de esas çizgileriitibariyle benimseyecekleri bir tutum oluşturulmalıdır. Bu bakımdan böyle bir alver sürecinde , boş vaatler karşılığı erken tavizler vermekten kaçınıp, siyasi konulardaki çözüm şekillerini Türkiye’nin üye olmasına bağlayan bir denklem kurmak gerçekçi olacaktır. M de son günlerde bazı açıklamalar yaptı. Lozan Antlaşması’nda belirtilen Rum, Ermeni, Yahudi azınlıkların ötesinde diğer dini, kültürel çeşitlilikleri de ele almak , Lozan’ı artık geniş yorumlamak lazım diyor. Yanlış ve haddini aşan bir yorum tabii. Bugüne kadar Avrupa belli bir azınlık tanımlaması yapamadığı gibi, AGİT de bir ara milli azınlıkları tarif etmeye kalktı ama işin içinden çıkamadıydı. Strasburg’da Avrupa Konseyinin hazırladığı Milli Azınlık Hakları Çerçeve Sözleşmesi’ni Fransa ve Yunanistan gibi ülkeler neden imzalamadılar acaba. Kıbrıs sorunu iyasi konular içinde doğal olarak hep ön plana çıkıyor. Siyasi, askeri ve ekonomik yönden Türkiye için çok önemli bir konu. Kıbrıslı Türkler Annan Planı’nı desteklediler. Reddeden taraf Rumlar oldu. Bugün de durum aynı. Türklere ambargo devam ediyor. Bu ambargoyu delecek uygulamayı AB’nin başlatması lazım. Bu yapılmadığı gibi, hukuki incelikler ileri sürülerek AB, üyelik görüşmeleri için Türkiye’yi Kıbrıslı Rumları tanımaya zorluyor. Başbakanımız da geçenlerde Türkiye’deki limanların açılmasını ,Rumların ambargoyu kaldırmasına bağladı. Bu ifadeler hukuki bakımdan yanlış olup, siyasi bir yaklaşımı aksettiriyordu. Bilhassa üzerinde durmak istediğim husus, “Kıbrıs’ı tanımak” ko S Azınlıklar ve azınlık hakları zınlıklar meseleleri uluslar arası ilişkilerde her zaman önem taşımıştır. Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren Barış Antlaşmaları maddelerinin yaklaşık dörtte biri azınlıklarla ilgilidir. Gerçeklere uymayan zorlayıcı hükümleri bünye reddediyor. Nitekim 20 yıla kalmadan İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Hassas olduğumuz bu konuda AB’nin Türkiye Temsilcisi Kretschmer A BOP projesi kapsamında Ortadoğu politikalarında söz sahibi olmak isteyen Erdoğan hükümetinin son girişimi seçimleri boykot eden sünnileri ikna etmek oldu. Dışişleri bakanı Gül, arabulucu olarak Amerika ve Iraklı Sünni temsilcilerle bir arada İstanbul’da yapılan toplantıda.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle