Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 A 3 C S B ile müzakereler... le demokratik bir kazanımdır. 9 kasımda yayınlanan belgeler içinde asıl bağlayıcı belge Ortaklık Katılım Belgesi’dir. AB’nin tutumu o belgede yer alıyor. 2005 Türkiye ilerleme raporu ise, adı üzerinde, bir ara rapordur. Bu yıl Türkiye’de olan bitenlerin fotoğrafını çeken bir belgedir. AB Komisyonu’ndaki memurlar tarafından hazırlanmıştır. İçinde, doğru konuların yanında eksik ve rahatlıkla itiraz edilecek değerlendirmeler de vardır. Zaten geçen yılın raporunda azınlıklar konusunda yer alan ifadelerin, itirazımız üzerine bu yılki raporda değiştirildiğini biliyoruz. Genişleme Stratejisi Belgesi, Türkiye ile birlikte diğer bazı ülkelerin de bu genişleme sürecine dahil edildiklerini ortaya koyuyor. Örneğin Hırvatistan. Bizimle birlikte üyelik görüşmelerine başladılar. Son Lüksemburg Zirvesinde Avusturya Dışişleri Bakanının Türkiye’nin üyeliğine karşı mücadele ettiğini zannederken, Bayan Plasnik’in asıl çırpınmasının Hırvatistan’ın da üyelik görüşmelerine başlamasını sağlamak olduğunu son anda anlayabildik. Malum, Avusturya’nın Hırvatlarla yakın ve tarihi bağları mevcuttur. Lüksenburg’da bizim için asıl zorluğun, Yunanistan’ın desteklediği Kıbrıslı Rumlardan geldiğini neredeyse toplantıların son saatlerinde anladık. Genişleme Strateji Belgesinde Arnavutluk, BosnaHersek, SırbistanKaradağ ve Makedonya’nın da üyelik için sırada oldukları görülüyor. Adaylar içinde yalnızca Türkiye ile görüşmelerin uzun süreceği belirtilmiş. Yani Türkiye bütün zorlukları aşarak üye olacak olursa, muhtemelen en son üye biz olacağız. Bunu bir noktaya kadar anlamak mümkün. Bir iki milyonluk ülkelerden değil, üye olursa dengeleri değiştirecek 7075 milyonluk Türkiye’den bahsedi TRATEJİ Ankara, üyelik denklemi kurmalı E. Büyükelçi Turhan Fırat Ekim 2005’te Türkiye ile AB arasında üyelik müzakerelerinin başlaması üzerine bu konudaki gelişmeler dış politikamızın sürekli olarak en fazla ilgilendiğimiz meselesi haline geldi. Öyle ki işgal altındaki Irak’ta devam eden olaylar ve Irak’taki gelişmelerin Türkiye’nin güvenliği üzerindeki etkileri bile adeta ikinci plana itildi. Irak olayları yakın bir endişe kaynağı, AB üyeliği ise Türkiye’nin topyekün geleceği gibi değerlendirilir oldu. Türkiye’nin AB’ye üye olması konusunu bugünlerde olduğu gibi heyecanlı, aceleci, peşin hükümlere dayanarak değerlendirmek yerine, sağlıklı bilgiyi esas alan bir gerçekçilikle yaklaşmamız gerekir. Örneğin yakın geçmişte yabancı haber ajanslarının verdiği haberlerden etkilenerek, medyanın da yardımıyla Çeçenistan, Azerbaycan, Batı Balkanlarda gelişen olaylar hakkında heyecan ve aceleyle yaptığımız yanlış değerlendirmelere sürüklendiğimizi hatırda tutmak yararlı olacaktır. 3 belge kasımda yayınlanan belgeler üzerinde kamu oyunda halen geniş tartışmalar devam ediyor. Aslında bu bir sıhhat işareti. Çünkü her ne kadar Türkiye’nin AB’ye üye olmasını toplumumuzun çoğunluğu destekliyor ve kurum ve kuruluşlarımızdan bu üyeliğe karşı çıkan yoksa da, yine de üye olmak veya olmamak konusunda iki görüş karşı karşıya geliyor. Artık eskisi gibi gözü kapalı bir şekilde üye olalım denilmiyor. Konular tartışılıyor. Bu da bizi doğru kararlara götürecek bir gelişmedir. Uygarca tartışma yapmak bi B’nin genişleme stratejisi içinde, müzakerelerin en A uzun süreceği ülke olarak Türkiye ön plana çıkıyor. Muhtemelen Türkiye’nin üyeliği en son gerçekleşecek. Bunu nüfusu ve konumu itibarıyla anlamak olanaklı ama ülkemize karış bir soğukluk olduğu da ortada. Son dönemde Türkiye’nin karşısına Avusturya’nın çıktığı yaygın kanı iken, perde gerisinde Kıbrıs Rum Kesimi’nin olduğu anlaşıldı. yoruz. Ama yine de Türkiye’nin üyeliğine karşı soğuk bir yaklaşım olduğunu sezmemek mümkün değil. Bu yazıda bütün müzakere başlıkları üzerinde değil, daha ziyade demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları konuları ve 2005 İlerleme Raporu’nun genel siyasi havası üzerinde durmak istiyoruz. Değişen bir şey yok smanlı döneminde yayınlanan Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı gibi belgelerin de Avrupalıların etkisi ile hazırlandığı bir sır değil. Ülkemizdeki bu gelişmeleri izleyen yabancılar ise her zaman bir konuda ısrarlı olmuşlar: “kanunları, kararnameleri çıkardınız, mevzuatı iyileştirdiniz ama uygulamayı da görmek lazım. Kafa yapısı değişmeden reform yaptık demek yeterli değil” demişler. Yine aynı şeyleri söylüyorlar. ABD Dışişleri’nin yayınladığı yıllık insan hakları raporlarında da Türkiye hakkındaaynı düşünceleri görmek mümkün. İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı konusu İlerleme Raporu’nda geniş yer tutuyor. Bu alanda AB’nin ısrarı devam edecektir. Yani hukukun üstünlüğü ve kişisel özgürlüklerden bahsederken, Batı dünyasından değişik davranmak ve anlayışla karşılanmak gibi bir hayale kapılmamamız lazım. Örneğin ifade özgürlüğü şiddeti öngörmedikçe, savunmadıkça kabul görmesi gereken temel bir özgürlük. AB’ye üyelik yolunda insan hakları ve temel özgürlükler çerçevesinde işkence konusu da önemlidir. İşkencenin Önlenmesi Avrupa Sözleşmesini ilk biz imzaladık ama yıllarca en kötü notu da biz aldık. Şimdilerde ise İşkencenin Önlenmesi Komitesinin Başkanı Türkiye’nin mevzuatını hayret edilecek bir şekilde iyileştirdiğini söylüyor. İlerleme Raporu ise uygulamada da aynı titizliği göstermek gerektiğini belirtiyor. Siyasi konular iyasi denebilecek konulardan bir ikisi üzerinde durmak istiyorum: Heybeli Ruhban Okulu ve Ekümenik Patriklik meselesi. Bu iki konunun da Yunanistan’ın telkini ve hatta dayatması ile bu şekilde belgede yer aldığı tahmin edilebilir. Raporda Müslüman olmayan azınlıkların din adamlarının eğitiminde yasaklamaların devam ettiğine değiniliyor. Gerçekten de Heybeliada Ruhban Okulu 1971’e kadar eğitim vermeye devam etmişti. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda çıkarttığımız Eğitimin Birleştirilmesi Kanunu yürürlükte idi ve Heybeliada’daki okulun 1971’e kadar açık kalmasında sakınca görülmediydi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimi olmak kaydıyla okulun açılabileceğini düşünüyoruz. Rum Ortodoks Patriği’nin durumu ise daha değişik. Lozan’da bu konuda heyetimiz büyük kararlılık göstermiş, hatta Patrikhane’nin Yunanistan’da Aynaros’a taşınması neredeyse kararlaştırılmıştı. Fakat heyetimizdeki bir üyenin özel bir sohbetteki beyanları sonucu Patrikhanenin İstanbul’da kaldığı söylenir. Bugün hukuki duruma bakacak olursak Patrikhane Lozan Antlaşması’na göre bir Türk kurumudur. İstanbul’da Eyüp Kaymakamlığı’na bağlıdır. Patrik ise bugün ekümenik sıfatını kullanmakta ve buna Türkiye’nin de itiraz etmemesini istemektedir. Eküme O S 9 TheEconomist 3 Aralık ?