22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 10/1/07 15:36 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 13 OCAK 2007 CUMARTESİ İstediğiniz kadar uzatın ine adından da anlaşıldığı gibi bir çizgi aslında, istediğiniz kadar uzatabileceğiniz bir çizgi. İçi alimünyum dolu, 1 cm kalınlığındaki beyaz bir çubuğun; eğilip, bükülmesiyle ortaya müthiş bir tasarım harikası çıkmış. Evdeki duvarlarınız kadar büyütebileceğiniz bu tasarıma kıyafetlerinizi asabiliyorsunuz, kitaplarınızı yerleştirebiliyorsunuz ya da çalışma ünitesinde dizüstü bilgisayarınızla çalışabiliyorsunuz. Aydınlatma da içeren ‘Line’ serisini ihtiyacınıza göre şekillendiriyorsunuz. Kimi zaman televizyon sehpası, kimi zamansa cd kutusu ekleyebiliyorsunuz. Sadece 1 cm kalınlığındaki çalışma masası ya da kitaplık ne kadar ağırlık kaldırabilir ki demeyin sakın. Yapılan küçük destekler sayesinde ağır ve evinizde fazlasıyla yer kaplayan kitaplıktan ya da masadan hiç bir farkı yok ‘Line’ tasarımının. Ayrıca sistemdeki birleştirici aparatlar sayesinde, bazı bölümleri duvara doğru katlanabiliyor ve böylece mobilyanın toplam kalınlığı 10 mm.’ye kadar iniyor. L ldukça az yer kaplayarak, ihtiyaç duyduğunuz pek çok şeyi sağlıyor ‘Line’ serisi. Katlandığı zaman duvarda timsah kafası ya da kitap okuyan baykuş şeklini alıyor. Yani heykel işlevine de bürünüyor ve böylece sanat da işin içine girmiş oluyor. O Kariyerinizi mobilya ŞİRİN GÜVEN Aykut Erol, Mimar Sinan Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden mezun olmuş. İtalya’da ürün tasarımıyla ilgi pek çok programa katılmış ve birçok da ünlü tasarımcıyla çalışmış. Ancak Türkiye’de bir şirketin tasarımla hayatını sürdürmesi çok zor olduğu için, 2003 yılına kadar tasarımla ilgili değil de, mimarlık ve dekorasyonla ilgili çalışmış. 2003’te ürün tasarımı konusunda ufak da olsa hareketlenmeler görünce hemen asıl mesleğine dönmüş. 2006 Eylül ayında İstanbul’da düzenlenen Tasarım Haftası’nda yarışan tasarımlardan biri de Aykut Erol’un ‘Line’ serisiydi. Bu ürünüyle ‘Yılın En İddialı Tasarımı’ ödülüne layık görülen Aykut Erol ile tasarımı, tasarımcıların amaçları ve konumları üzerine sohbet ettik. belirlemesin dışında o kadar çok üretim var ki...” Nasıl olmalı peki? “İşte ‘Line’ buradan gelişti. Yani evinize aldığınız şeylerin gerçekten sizi düşünüyor olması gerekir. Bir masa ya da sandalye için ‘Bu benim için yapılmış’ demeniz gerekiyor. Mobilya ucuz olmalı ki siz ona çok bağlanmayın. Uygun fiyata alabilmelisiniz ki sonrasında sıkıldığınızda ya da eskidiğinde çöpe atıp yenisini alabilin ya da başkalarına verebilin. Ya da taşınırken derdiniz olmasın. Kariyerinizi mobilyanıza göre planlamayın. Yani ‘Ben İtalya’ya yerleşeceğim ama plazma televizyonum, iki koltuğum, sandalyem ne olacak?’ demeyin. Onları ne yapacağım diye düşünmeyin. Bunlar bizim yarattığımız objeler sonuçta. Tabi ki tasarımcı yok olsun demiyoruz ama, tasarımcının görevi insanı düşünmek bence. Sizin için gerçekten samimi bir şekilde bir şeyler yapmak. Tasarımcının samimi düşündüğünü evde otururken hissetmeniz gerekiyor. Adam hem ucuz yapmış, hem katlayınca bir cm kalınlığında oluyor, yer kaplamıyor. Mesela parti verdiniz, eşyalar birden kalkabiliyor. Paketi geliyor bir cm kalınlığında, çubuklar var içinde. Maliyeti de ucuz. Kırıp, büküp çöpe de atabiliyorum işim bitince. Görüntüsü de hoşuma gidiyor, modern duruyor. İşimi de görüyor. Daha fazlası değil zaten. Bir mobilya bu kadar olmalı ki size biraz hava kalsın, alan kalsın. İnsanlarla paylaşabileceğiniz vaktiniz kalsın, kafanız biraz boşalsın. Bu metacılıktan biraz kurtulsun insan. Böyle bir kaygıdan çıktı ‘Line’ serisi.” İSTİLA VAR! Sizce tasarım ne kadar önemli hayatlarımızda? “Acayip bir istila var ve bunların yaratıcıları endüstri ürünleri tasarımcıları. Büyük kütleli, kocaman mobilyalar alıyorsunuz evinize ve bunun sonucunda evde size alan kalmıyor. Her şey ortaya doğru ittiriyor sizi. Ortada küçücük bir alanda sıkışıp kalıyorsunuz. Tasarımların ve tasarımcıların samimiyeti çok önemli bu noktada. Bir mobilyadan beklediğimiz temel ihtiyaçlar var aslında. Bu kadar hayatımızı işgal etmemeliler. ‘Ben senin hayatını ne kadar işgal edebilirim, senin konfor alanına ne kadar girebilirim?’ sorusuna cevap vermeli. Biraz haddini bilsin mobilyalar.” Tasarımcının rolü nedir burada? “Herhangi bir kütle düşünün tasarımcı her seferinde güzel bir örtü, bir kılıf koyup sizin evinize onu nasıl sokacağını düşünür. Sonra eve gelince o örtüleri çıkarıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz eve bir sürü kütle almışsınız. Ama almışsınız, artık yapacak bir şey de yok. Biz sizi ikna ediyoruz, siz onu alıyorsunuz. Sonra örtüsü düşünce, ‘Ben bunu nereden almıştım?’ diyorsunuz. Bütün evde koca kütleler var ve size yaşayacak yer yok. Dolayısıyla dünyanın geleceği için tasarımcının görevi çok büyük aslında. Dünya belki de bir çöp kutusu haline gelecek. İhtiyaç Canavar komodin ? ‘Line’ ile evlerimizi döşeyebiliriz değil mi? “Evet. Biz bu parçalarla bir evi döşeyebilir miyiz diye düşündük. Bunun çalışma mantığı şöyle. İhtiyacınız olan kütlelerin geometrik yapısını düşünüp gerekmeyen kısımlarını atarak ve içine biraz da espri koyarak yaptık. Kopmayan bir çizgi, ama işinizi gören bir mobilya da. Monte etmesi de çok kolay. Basit köşe aparatları ve çubuklar var. Siz 30, 40 ve 50 cm uzunluğundaki çubuklardan ve küçük köşelerden alacaksınız. Bundan 810 tane kitaplık şekli çıkarabileceksiniz. Tabi kitapçığı da olacak içinde. Hem yaratıcılığı da teşvik ediyor. Çok işlevli.” ? ‘Line’ tasarımınızda, insanlara yer kalsın diye mi duvarlara yöneldiniz? “Evlerde kullanmadığımız yerler duvarlar. Duvarları biraz kullanabilirsek, bize yer kalacak. Ürünleri biraz o tarafa kaydırmak ve insana yer açmak amacım. Ama bir sandalyeyi masayı duvardan yapıp, insanları rahatsız etmek gibi bir derdim de yok. Kendisi istediği gibi yapsın. Biz sadece temel ihtiyaçların derdindeyiz. Ama masasını, sandalyesini de ‘Line’ basitliğinde çözebiliyorsa güzel olur tabi. Üç ay kullanır, atar. Ya da başka bir ülkeye taşınabilir.” ? Ürünlerin ömürleri var sizce değil mi? “Evet, ürünün de bir ömrü vardır. Bir süre sonra atılmalı çünkü hiç bir şey ölene kadar kalmayacak. Ama geri dönüşümü olan malzemeden yapılmış olmalı tabi. Mesela evinizde 60 senedir varolan bir komodini düşünün. Hayatınıza, evinize bir girmiş, kimse atamıyor. Canavar gibi, karikatür gibi. O babamdan kaldı, şu dedemden kaldı derken hiç bir şeyi atamıyoruz.” ? Fiyatı nedir Line serisinin? “Malzemesi belli bunun. İşini de görüyorsa tamam işte. Kalkıp buna deli paralar söylenmeyecektir. Zaten ürünün samimiyeti en büyük özelliği. İşinizi görebilecek kadar bir kısmı 150 avro civarı olacak.” ? Çok az yer kaplayan, ucuz ve işlevsel ‘Line’ serisini tasarlarken başka neler düşündünüz? “Ben yoruluyorum bir mekanda, evde dolaşırken. Çok fazla eşya var, her birinin anlamı var... Hep taciz ediyorlar sizi. Mesela bir biblo bile... Mobil olmak gerekiyor bence. Yani birinin özgürlüğünü kazanabilmesine yardımcı olmaya çalışıyorum aslında. Kurduğumuz evlere o kadar bağlanıyoruz ki. Çünkü çok da pahalılar. O eşya için çalışıyoruz, zaten bir çok şeyin ambalajı için çalışıyoruz aslında. Hayat çok daha basit ama. Bir çantam olsun, bir de dünyayı, olayları takip edebileceğim teknolojik bir aletim. ‘Line’ mobilyalarımı da çantama koyayım. Açıp tık tık kurarım, işimi görür. Biraz daha insan kendine dönmeli.” SÜSE PÜSE GEREK YOK İtalya deneyiminiz ne kattı size? “Bütün yapmamam gerekenleri gördüm orada. Dünyaca tanınmış, dizayn konusunda söz sahibi insanlar orada malları tükketiriyorlar. İşin içine hazzı da sokarak. Bu olmamalı, ben bunu İtalya’da anladım. Yani orada ayakkabılara fiyonk koyuyorlar. Bence biraz daha sade olmalı, işlevini görmeli bir ayakkabı. Her tarafını süsleyip püslemeye gerek yok. Bu adamların dünyayı nereye götürmeye çalıştığını da anlamıyorum doğrusu. Böyle aldatmaca şeylere ihtiyacımız var mı acaba? Yoksa biz buna inandırılıyor muyuz? Ne kadar tüketmemiz gerekiyor? Bunu kim söyleyecek?” Bir tasarımcı nasıl olmalı o halde? “Bir tasarımcının en başta çevreyi düşünmesi, insancıl olması gerekiyor. İnsanı ve çevreyi düşünen ürünler yaratması gerekiyor. Diğer kriterler çok daha sonra gelmeli. Ne yapalım ürünün formunu yani? Bir tasarımcı tabak yapmış mesela. Yemek bitince tabağı yiyorsunuz. Harika bir şey. Gelişim budur bence.” Teknoloji Fujifilm’in yeni dijital fotoğraf makinesi FinePix IS1, 9 megapiksellik CCD görüntü algılayıcısına, 3488 x 2616 maksimum çözünülürlüğe, F2.8 F4.9 diyafram aralığına ve 801600 arası ISO ışık hassasiyeti değerlerine sahip. 10.7x optik zum 28300 mm’ye karşılık geliyor ve görüntü algılayıcısına toz bulaşmaması için takılıp çıkarılamıyor. Fujifilm IS1 dijital fotoğraf makinesinin en ilgi çeken özelliği ise fotoğrafları kızılötesi olarak çekebilmesi. Model bu sayede kızılötesi fotoğraflardan kanıt ve veri toplanabilecek hukuk, tıp ve bilim alanlarında insan gözünün seçemediği detayları görünteleyerek öne çıkıyor. ABD’de önümüzdeki ay 900 dolara satışa çıkacak olan modelde döner LCD ekran önizlemeyi kolaylaştırmak için tasarlanmış. ? Kızılötesi Fuji HP yeni cep bilgisayarı iPAQ rw6815’i ülkemizde de satışa sundu. Telefon özelliklerinin yanı sıra, 2 MP’lik entegre HP Photosmart Dijital Fotoğraf Makinesi, kablosuz GPRS/EDGE ve WiFi teknolojileriyle hızlı internet bağlantısı, dahili iki hoparlörle stereo MP3 keyfi ve Microsoft Windows Mobile 5.0 Phone Edition işletim sistemi ile bilgisayarlardan alışılagelmiş bir çok yazılım rw6815’i her işi beceren bir cep bilgisayarı yapıyor. 416 MHz’lik Intel işlemcisinin güç verdiği model, arttırılabilir 192 MB hafızaya sahip. Özellikle iş adamları için önerilen rw6815, Türkiye’de 699 dolar + KDV fiyattan satışa çıktı. ? HP’den cep bilgisayarı ? VPCHD1 yenilendi Sanyo dünyanın en küçük HD video kamerası VPCHD1’i üstün özellikli Xacti HD2 modeli ile yeniliyor. Aynı tasarımı ve 720p çözünülürlüğü koruyan Sanyo, yeni modelinde yedi megapiksellik fotoğraf çekme imkanı, yüzde 75 geliştirilmiş düşük ışık performansı ve HDMI çıkışı sağlayan aparatıyla daha gelişmiş bir kamera sunuyor. 8GB’lık hafıza kartına üç saatlik görüntü kaydı yapan Xacti HD2, 2.2 inçlik LCD ekrana ve 10x optik zumluk lense sahip. Mart ayında piyasaya çıkacak modelin ABD satış fiyatının 700 dolar olması bekleniyor. EuroSoft’un Ogün Kandemir ile birlikte geliştirdiği yeni bilgisayar oyunu Kaptanı Derya Barbaros, meraklılarına Akdeniz’in sularını mouse ve klavyeleri ile keşfetme imkanı sunuyor. ‘Sen Kaptanı Derya’sın ve görevin Akdeniz’i Türk gölü haline getirmek’ amacıyla başlayan Kaptanı Derya Barbaros, düşmana göre strateji geliştirip saldırı planlamayı mümkün kılıyor. Bir bilgisayar üzerinde oynanan oyun birbirine bağlı bilgisayarların bulunduğu ağ ortamında da oynanabiliyor. 17,50 YTL’den satışa çıkan Kaptanı Derya Barbaros, toplam 15 aşamadan oluşuyor. erdemhs@gmail.com ? Barbaros dijital denizlerde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle