22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 13 Sosyolog Semra ErenNijhar bin yıllık arşivde göçmenlik konulu araştırma yapıyor Lordlar Kamarası’nda Türk imajının izi sürülüyor İngiltere politik sisteminde yaşamsal önemi tartışılmayan bir kurum Lordlar Kamarası. Hükümetin hazırladığı kimi yasaların ancak buradan geçerek yürürlüğe girdiği düşünülürse Kamara’nın rolü konusunda bir fikrimiz olur. Başbakan’ın önerisi, Kraliçe’nin de onayıyla Lord ünvanı verilen kişilerden oluşan bu birim, parlamenter krallığın ayrıcalıklı kesimini oluşturuyor. Halkın seçmediği, tamamen yönetim ile krallığın belirlediği bu ayrıcalıklı kişiler ülkenin kaderinde etkili olabilecek kararlara imza atıyorlar. Kamara’daki Lord ya da Baroness’ler doğuştan aristokrat olmak zorunda değiller. James Callaghan, Margaret Thatcher gibi halk içinden gelen eski başbakanlar politik yaşamlarının sonunda Kamara’ya seçildiler. Eski sendika lideri Feather, ünlü muhafazakar sanayici Weinstock da Lord Kamarası’nın üyeleri oldular. Lordlar Kamarası’na, krallığın kurucu kilisesi olmasından ötürü daha çok Anglikan mezhebine mensupların alınması bir gelenekti. Kilise ile devlet arasındaki bağ bunu gerekli kılmıştır denir. Ama son yıllarda farklı dinlerden kadın ya da erkekler de Lord ya da Baroness olarak Kamara’da yer alıyorlar. Kamara’nın lideri yani Lord Chancellor, İngiliz politikasında kelimenin tam anlamıyla eşsiz bir yer işgal ediyor. Hatta dünya politikasında bile ‘‘eşsiz’’ sayılabilir. Çünkü İngiliz devlet yönetiminde önemli olan üç birimin aynı anda üyesi olan tek kişi. En kıdemli yargıç olmanın yanısıra Lordlar Kamarası başkanı, Kabine Bakanı, hükümette de en kıdemli hukukçu. MUSTAFA K. ERDEMOL Nijhar’ın araştırmaları sırasında karşılaştığı ilginç belgeler de var. Bunlardan birinin 1916 tarihli eski Almanca’yla yazılmış ‘‘Türkiye’yi Nasıl Böleriz?’’ başlığını taşıyan broşür olduğunu söylüyor. Aynı broşürde adı geçen bir de kitap var. Paris’te 1914 yılında Romanyalı bir diplomat tarafından yayımlanan ‘‘Türkiye’yi Parçalamak İçin Yüz Plan’’ adını taşıyan kitap bu. ‘‘Bu planlardan gerçekleşebilenler hangisi’’ diye sorduğumuzda Nijhar’dan kesin bir yanıt alıyoruz: ‘‘Hiçbiri gerçekleşemedi. Çünkü karşılarına Kuvayı Milliye ve Mustafa Kemal çıktı.’’ LORDLAR DAVET ETTİ Hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Lordlar Kamarası’nda uzun süreden beri bir Türk sosyolog araştırma yapıyor. Semra ErenNijhar, daha önce de Oxford Üniversitesi’nde yaptığı göçmenlik konulu araştırması için arşiv çalışmalarını Lordlar Kamarası’nda sürdürüyor. Bildiğimiz kadarıyla Kamara’da araştırma yapan ilk Türk bilimci Semra ErenNijhar. ‘‘Nereden çıktı Lordlar Kamarası’nda araştırma yapma fikri?’’ diye sorduk hemen. Aralarında Almanya ve Avusturya’nın da bulunduğu çeşitli Avrupa ülkeleri üniversitelerinde araştırmalar yapan Nijhar, Oxford üniversitesindeki çalışmaları sırasında tanıştığı bazı lordların Kamara’nın arşivlerinden de yararlanabileceğini söylemeleri üzerine bu olanağı değerlendirmeye karar vermiş. Bazılarını bizimle paylaştığı çok ilginç gözlemleri var. Tam bin yıllık bir devlet kurumunun arşivleri ona açılmış durumda. Semra ErenNijhar, yine göçmenlik konusu çerçevesinde Türk imajının izini sürüyor. Nijhar. ‘‘Nasıl bir imajımız var peki?’’ dediğimizde, ‘‘Birbirinden farklı bir kaç imaj var. Ama maalesef bunların çoğu olumlu’’ değil diye karşılık veriyor. ‘‘Özellikle İstanbul’un fethi ile pekişen, 600 yılı kapsayan bir önyargı var Türklere karşı. Bunun aşılması elbette zor. Görüşlerine başvurduğum lordlardan bazıları çok kibar bir biçimde bu konuda görüş belirtmek istemediklerini söylediler. Bazıları ise örneğin Türkiye’deki kimi gelişmelerin Batı’dan bile önce varolduğunu duyduklarında şaşırıyorlar’’ diyor Semra ErenNijhar. Türkiye’deki özellikle vatandaşlık olgusuyla ilgili düzenlemeleri öğrendiklerinde, yani Türk tanımının ırk temeline dayanmayan ortak bir kimliği ifade ettiğini duyduklarında artıyormuş bu şaşkınlıkları. Türkiye’ye karşı dostluk duyguları içinde olan, hatta Türkiye lehine çalışmalar yapan lorldların var olduğunu da öğreniyoruz Nijhar’dan. Semra ErenNijhar, içeriğini tümüyle açıklamadığı çok eski bir bilgiden de sözediyor. 1430 yılında kurulmuş Toison’or adlı bir tarikatla ilgili. Katolikliğin yaşaması için İslam’ın karşısında olunmak gerektiği anlatılıyormuş kitapta. İslam’dan kasıt da genellikle Türkler. İstanbul’un fethi çok olumsuz bir etki bırakmış Hıristiyan dünya üzerinde. Barbaros sözcüğünün ‘‘Yunanca konuşmayan’’ anlamına geldiğini söyleyen Semra ErenNijhar zamanla bu tanımın Ortaçağ’da Hıristiyan olmayan ‘‘hayvana yakın’’ toplumları tanımladığını belirtiyor. Fatih Sultan Mehmed ile Türklerin bu kategoride yer aldıklarını söylemeye gerek yok. Bugün bile ‘‘despot’’un Doğu’yu, ‘‘Özgürlük’’ün Batı’yı tanımlayan kavramlar olması o dönemden kalma ErenNijhar’a göre. 93 yaşındaki İclal Ar, Nâzım Hikmet’le yaşadığı aşkı ve sanat sevgisini anlatıyor... Kızıl saçlı soprano yaşam dolu Uzun yıllar konservatuvarda, ardından İstanbul Operası’nda sanatla, müzikle iç içe yaşadı. Saçlarından dolayı ‘‘Kızıl Saçlı Soprano’’ diye anıldı. Son yıllarda fotoğrafçılığa merak sardı. Elinde bir fotoğraf makinesi, dağ, taş dolaşıp doğa ve hayvan fotoğrafları çekiyor. Şu günlerde Antalya’da açılacak bir serginin hazırlıklarını yapıyor. Buraya kadar herşey sıradan gelebilir. Ancak sözünü ettiğimiz sanatçı, tam 93 yaşında. Tanışma olanağı bulamasa da Atatürk’ün çiftliğine giden, hatta orada mayosuyla rıhtımda rahatça dolaşan, Nâzım Hikmet’e aşık olan, teselliyi Nâzım Hikmet’in yakın arkadaşı Vedat Ar’da ararken onunla evlenme kararı alan, kurtuluş mücadelesinin, devrimlerin tanığı olan, heyecanlı, cesur, kararlı bir kadın. 1913’te dünyaya gelen İclal Ar, müzisyen bir ailenin kızı. Babası asker. Bu yüzden marş sesleri içinde büyüdüğünü, İstanbul’un işgalini çok iyi anımsamasa da Atatürk devrimlerini birebir yaşadığını söylüyor ve şöyle konuşuyor: ‘‘Bugün Atatürk’le ilgili konuşulan her şey beni ağlatıyor. Çünkü o dönemi yaşadım. Atatürk’ün yurdu işgalden nasıl kurtardığını, neler yaptığını biliyorum. Siz Türkiye’yi hazır buldunuz.’’ Atatürk’ün Yalova’daki çiftliğine gittiğini ancak kendisiyle tanışamadığını ifade eden Ar, o günü de şu cümlelerle özetliyor: ‘‘Henüz bir yıllık evliyken Atatürk’ün Yalova’daki çiftliğinde Atatürk’le yanyana geldim. Çiftlikte çalışan ziraat mühendisi bir bey ve eşi arkadaşımdı. Davetleri üzerine çiftliğe gittim. O devirde, 1933’te mayoyla rıhtımla dolaştım. Atatürk’ün de motorla geldiğini farkettim. Atatürk’ün dikkatini çekmişim. Etrafındakilere kim olduğumu sormuş. Ama beni çiftliğe davet eden çift, oradan ayrılmamı istedi. Sanırım mayoyla dolaşmam onları rahatsız etti. Böyle bir olay olmasa belki ben Atatürk’le tanışacak, konuşacaktım.’’ 1933’te evlendiğini ve aynı yıl konservatuvar sınavlarına girip kazandığını söyleyen Ar, ilk şan hocasının da Nimet Vahit olduğunu belirtiyor. İtalyan, Alman konsolosluklarında, pek çok sahnede konser veren, 4 yıl da İstanbul Operası’nda sahneye çıkan Ar, o yıllarda Menotti’nin ‘‘Konsolos’’ operasında, Mascagni’nin ‘‘Cavalleria Rusticana’’sın da başrollerini üstlenir, ardından da emekli olur. GÜRSU KUNT İclal Ar, ‘‘Dört Mevsim’’ adını verdiği ilk sergisini geçen yıllarda İstanbul’da açtı. Sanatçı, şimdi de ‘‘Hayvanları Sevelim’’ adını verdiği ikinci sergisini Antalya’da açma hazırlıklarını sürdürüyor. Günün birinde silahlı adamlar gelecek... İclal Ar, evlenmeden yıllar önce, Nâzım Hikmet’le tanışır. O yıllarda henüz 17 yaşında genç bir kız olan Ar, ‘‘İpekçiler İstanbul’da bir film stüdyosu kurmuşlardı. Orada çalışmaya başladım. Montaj yapmayı öğrenmeye çalışıyordum. Günün birinde stüdyoya Nâzım Hikmet geldi. Ama ben kim olduğunu bilmiyorum. Çok gencim daha. Dikkatini çekmişim. Bir süre sonra bana aşk ilan etmeye başladı. Büyük bir aşk başladı aramızda. Ama ben Piraye Hanım’la evli olduğunu da bilmiyordum. Benimle evlenemeyeceğini, çünün günün birinde silahlı adamların gelip kendisini hapse götüreceğini söylerdi hep. Dediği de oldu’’ diyor. Nâzım Hikmet’le yaşadığı büyük aşkın acısını unutmaya çalışırken Nâzım’ın yakın ardakaşlarından Vedat Ar’da teselli arayan ve sonunda da evlenme kararı alan Ar, ‘‘Nâzım’ı Vedat da çok severdi. Evlendikten uzun yıllar sonra, bir gün kapımız çaldı. Baktık, Nâzım Hikmet. Eşim pipo içerdi. Nâzım, eşimden piposunu istedi, anı olarak saklamak istediğini söyledi. Sonra da bizimle vedalaşıp evden ayrıldı. Ertesi gün gazetelerden yurt dışına kaçtığını öğrendik. Meğer, vedalaşmak için gelmiş’’ diyor. Dünya Halı Oscar’ı olarak nitelenen ve Atlanta’da yapılan ‘America’s Magnificient Carpets Ödülü’nü iki kez bir Türk markası kazandı: Has Halı... Kuruluşu 1896’ya dayanan Has Halı’nın koleksiyonları yerli ve yabancı bir kişinin evini kaplıyor. Michelle Pfeiffer, Harrison Ford, Angelina Jolie gibi dünya ünlülerinin tercih ettiği halı ABD Başkanı George Bush ile annesi Barbara Bush’un da favorisi. ‘America’s Magnificient Carpets Ödülü’nün ilkini 2003’te, ikincisini de bu yıl getirdi Has Halı ülkemize. Hindistan ve Ermenistan Ticaret Bakanları ile Birleşmiş Milletler Gelişmekte Olan Ülkeler Yardım Fonu Genel Sekreteri’nin onur konukları; N.Y Metropolitan Müzesi Sanat danışmanı Marjorie Shelley, The Museum of Contemporary Art of Georgia’nın direktörü David Golden, Architectural Digest Sanat direktörü Jeffrey Nemeroff ve Americas Merchandise Başkanı Jeffrey L. Portman’ın da jüri üyeleri oldukları törende tasarımları ve ekibi ayakta alkışlandı. Desen ve kompozisyon çalışmasına Ağustos 2005’te başlanan, Ekim başında ilk düğümü atılan, deseni de Sultan II. Bayezid’ın törenlerde giyindiği ve orijinali Topkapı Sarayı Müzesinde sergilenen kaftandan esinlenerek hazırlanan ‘Ottoman’ koleksiyonlarına ait son ödüllü halıları Aralık’ta tamamlanmış. Has Halı firma sahibi Ahmet Has’ın verdiği bilgilere göre, stilize çiçek formlarını içerisinde barındıran yoğun bir saz kompozisyonundan oluşan desende, estetik değerler en üst seviyede tutulmuş. 3 bini dokuyucu, 200’ü de fabrikalarda olmak üzere 3200 kişilik geniş bir aile Has Halı. Sıradan, vasat halılar onların işi değil, üst düzey, dokuması hayli zor olan saf Bursa ipeği ve yün karışımı kullandıkları ve kültür birikimine vurgu yaptıkları ‘‘mücevher halı’’lar üretiyorlar. Bu noktada geleceğin antika halılarını ürettiklerini söyleyen Ahmet Has ‘‘Halı eğer bir kültürü yansıtmıyorsa antika olamaz, ancak eskir’’ diyor. Üretim noktaları Eni 2,47, boyu 3,18 metre olan ödülDoğu ve Güneydoğu lü halı Erzurum’daki Has Halı HalıcıAnadolu bölgesinde, lık ve Eğitim Merkezi’nde, 3 kişi taErzurum ile Diyarbarafından, 65 iş gününde, 650 saatte, kır merkez ve ilçele872 bin 610 ilmek dokunarak tamamri. Satış noktalarına lanmış. Bu arada halıda herhangi bir gelince yurtdışında aksaklık olması ihtimali göz önünde her ülkede seçkin habulundurularak yarışma için aynı halı mağazalarında bulıdan 3 adet dokunmuş. lunuyor.. Amerika’da üç noktada Kuzey Carolina, Washinginton DC ve New York’ta; Avrupa ülkelerinde Londra Harrods, New York ABC Carpet&Home, Stark, Los Angeles Mansour gibi gibi ünlü mağazalarda satılıyor. İç piyasada ise İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Mersin, Antep ve Kayseri’de temsilcilikler aracılığıyla alıcılara ulaşıyor koleksiyonları. Ödül alan halının yanı sıra Osmanlı’nın erken dönem eserlerinin uygulandığı ve özellikle Amerika’da ilgi gören Ottoman; Osmanlının 19. yüzyıl eserlerinin uygulandığı ve Türkiye ile Avrupa’da daha çok ilgi gören Pera ve Seraph adlı koleksiyonlarındaki diğer tasarımların da önemli alıcıları bulunuyor. Bunlar arasında Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı Toplantı Salonu, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı Konutu, yurtdışında Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği, Viyana’daki Başbakanlık Sarayı Kongre Salonu’nda has halılar serili. GAMZE AKDEMİR Has Halı, Oskar’ı kaptırmadı HAFTA SONU 13 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle