18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ 15 Aşkbunalımda Kadın ve erkek arasındaki gizler ortadan kalkınca duygusallık yerini cinselliğe bıraktı HİLAL KÖSE ‘‘Aşk!’’ eski günlerin hatırlı sözcüğü. Yalan mı, var mı yok mu, anlatılamaz mı, olanaksız mı? Peki artık bizi bulmaz mı? İnsanın bu altüst oluşunu kimileri bazı hormonların hareketine bağlarken kimileri bir yanılsama, kimileri ise salt cinsellik ya da görme yitimi olarak değerlendiriyor. Şimdiki gençler ise daha da ileri gidip ‘‘aşk aptallıktır’’ diyebiliyor. Öyle geceler boyu uyumadan sevgiliyi düşünmek, günlerce o sokaktan geçmesini beklemek falan yok. İnsanlık tarihi ile eşit bu arayışın yerini çabuk tükenen ilişkiler alıyor... Tamam aşka inanmıyoruz, kapılarımız kapalı ama azınlıkta kalan, gülüp geçtiğimiz aşıkları içten içe kıskanmamız da ne oluyor?.. Aşkın şimdiki halini sorduğumuz felsefeci, şair, yazar, Prof. Dr. Afşar Timuçin’e göre aşkın biteceğine inanmak, insanlığın biteceğine inanmak demek. Günümüzde insan ilişkilerinin kolaylaşması ile aşkın bunalım yaşadığını kabul eden Timuçin, ‘‘Yüce değerlerin peşinde olmak insanın yazgısı gibi bir şey. O değerlerden kopamayacağı için aşktan da kopamayacak’’ diyor. Timuçin, duygulanmamanın insani özellik sayıldığı günümüz dünyasında yaşadıklarımızın da bir kasılma olduğunu söylüyor. Aşkın insan olmanın temel koşulu ve bir kültür ilişkisi olduğunu vurgulayan Timuçin, ‘‘Hiçbir insan ilişkisinin aşk ilişkisi kadar yapıcı güçlendirici ve geliştirici olduğunu düşünmüyorum’’ diyor. Timuçin’e göre, insanın insanı tanıması da iki yerde mümkün. Birincisi, insanın içtenliğini ortaya koyduğu sanatta, ikincisi ise aşkta. Maskeler, kalıplar sanatta ve aşkta kırılıyor. Bu anlamda aşk, sanattan biraz daha önemli. Çünkü bir yerde kurgusal olanla karşı karşıyasınız, bir yerde gerçek olanla. Aşkta gerçek bir içtenlik yaşanıyor. Kurgusal olanı dönüştüremiyorsunuz ama karşınızdaki insanı dönüştürüyorsunuz ve onunla dönüşüyorsunuz. Ve bu kültür ilişkisi içerisinde insan sürekli kendini aşmanın koşullarını yaratıyor. Karşıdaki insanın da kendisini aşması için koşullar oluşturuyor. İNSAN OLMANIN KOŞULU AŞKIN TEMEL YASASI Aşk denilince tam bir adanmışlığın düşünülmesi gerektiğini söyleyen Timuçin’e göre vatan aşkı, edebiyat aşkı gibi ifadeler yanlış. Onlar sevgi ya da yönelim olabilir. İnsan sevgilisini sever gibi edebiyatı sevemez. Çünkü sevgiliye yönelişte tam bir ‘adanma’ vardır ve aşkın temel yasası da budur. Orada hiçbir şekilde kendinizi korumuyorsunuz. Ve hatta bilincinizin dağılmasını, toplumla bağlarınızın zayıflamasını göze alıyorsunuz, yakınlarınızla kavga ediyor, savaşa giriyorsunuz... Tabii ki hiçbir zaman cinselliğin temelde olduğunu düşünmemek koşulu ile... Ruhbilimcilerin Eros ve Agape karşıtlığına değinen Timuçin, aşkta tersliklerin, uyumsuzlukların, ezici yanların olduğunu anlatıyor. Sertlik ve yumuşaklık bir arada olduğu zaman aşk, aşk oluyor. Denge ortadan kalktığında, her zaman daha sert Eros ya da sevecen Agape ağır bastığı zaman aşktan söz etmek olanaksızlaşıyor. Batılıların işi olduğunu, Doğu’da ise egemen erkek cinselliğinin belirleyici olduğunu ifade ediyor. Batı’nın aşka daha yatkın olmasını da aşktaki kişi olma sorumluluğunun öne geçmesine bağlıyor. ‘‘Yani kendini ortaya koyabilmek ve ben varım diyebilmek. Kendini ALT CİNSELLİK OLMAMALI Kadın ve ortaya koyarken hiçbir ödün kabul etmeyecek erkek arasındaki mesafenin kalkmasıyla, iki biçimde davranabilmek. Oysa Doğulu cinsin birbirini keşfetmiş gibi olduğuna işaret mütevekkildir, başı eğiktir. Doğulu herhangi eden Timuçin, bir cep telefonunun bile işi nasıl bir Ayşe’ye Fatma’ya değil, kadına kolaylaştırdığına dikkat çekiyor. Günde beş kez yöneliktir’’ diyor. Doğu’da kadının ev, at, mesaj yazdığımız sevgilimizle üç kere otomobil gibi bir mülk olarak görüldüğünü konuştuğumuza, aynı yerlerde yaşayıp, aynı dile getirerek Batı’da kadının da erkek kadar ortamlarda bulunduğumuza, gizler kalmayınca kendi olabildiğine işaret ediyor. Doğulunun da aşkın cinselliğe indirgendiğine işaret ediyor. kadını salt cinsel bir varlık olarak görmesini Bu tanımlamayı da kesinlikle yanlış bulan ise onu aşağı bir varlık olarak görüp gönül Timuçin, ‘‘Cinsellik başlı başına aşkı anlatmaz. bağı kurmaması ile açıklayan Timuçin, Çünkü aşk duygusallıkla taçlanmış bir Anadolu’da bazı gelinlerin yıllarca eşlerinin cinselliktir’’ diyor. Mutsuz ilişkilerin fazla babaları ile konuşmadığına dikkat çekerek olmasını, ilişkilerin daha çok çıkara ‘‘Kayınpeder 15 yıl gelinin sesini duymuyor. dayanmasına bağlayan Timuçin, gençler Böyle bir vahşet olabilir mi? İnsan sayılmamak gibi bir şey, insan sayılmayarak da insan olmuyor kadın’’ Teknolojiye indirgenen bilim, maddeci yaşam biçimi diyor. aşkın kimyasını da değiştirdi. Şimdi telefon aşkları, internet aşkları, işyeri aşkları var. Prof. Dr. Afşar EKANİK YAŞAM İçine Timuçin’e göre aşkın biteceğine inanmak, insanlığın çekildiğimiz mekanik ve olumsuz biteceğine inanmak demek. Timuçin, ‘‘Biz bazen gece anlamda maddeci yaşam biçimi nedeniyle ‘duygulanmamanın’ bir insani uyumadan sabaha kadar sevgilimizi düşünürdük, temel özellik gibi görüldüğünü dile şimdi öyle bir şey olduğunu sanmıyorum’’ diyor. getiren Timuçin, birinin biri için kendini üzmesinin ya da kendini birine adamasının son derece çocukça hatta aptalca bir iş gibi görüldüğünü söylüyor. Birbirlerini sevmeyen insanların ‘yarar’ öngörerek bir araya geldiklerini anlatan Timuçin, bu şekilde gerçekleşen evliliklerin de hemen dağıldığını, aşksız birleşmelerin sonunun hüsran olduğunu söylüyor. Kişilerin, özellikle de çocukların çok kötü zedelendiğini söyleyen Timuçin, ‘‘Aşk o kadar kalıcı bir şey olmayabilir ama onun sonra güzel bir sevgiye dönüşmesi olasılığı var. Aşk yaşanmadığı zaman o güzel sevginin kurulması olası değil. Belki iki insan birbirine güzel davranabilir ama belli ki orada herkes kendi yalnızlığını yaşıyordur’’ diyor. telefon aşkları, otomobil aşkları, işyeri aşkları var. Bunlar iç içe olmanın getirdiği sonuçlar. Oysa aşk belli bir gizin içinde tıpkı sanat gibi gizlerini koruyarak kendini var ediyor’’ diye konuşuyor. Hiçbir zaman aşk yaşayamamaktan şikayet etmeyen ve her yaşta aşık olabildiğini söyleyen Timuçin, ‘‘Aşkı gerçekten çok iyi yaşadım. Yoksul bir aile, çalışarak, acılarla, parasızlıkla, geçen ömür, devlet baskısı, işsizlik, rahmetli eşten alınan cep harçlığı... Ama aşk her zaman sağlam ve bozulmadan durdu’’ diyor. birbirlerinin ne istediğini bilmiyorlar. O yüzden bütün birliktelikler son derece çatışmalı oluyor. Yollarda genç insanları gözlemliyorum, biz sevgilimizle giderken sadece güler, söylerdik. Şimdi sürekli kavga ediyorlar’’ diyor. BATILILARIN İŞİ Timuçin, aşkın daha çok S M MANTIK EVLİLİĞİ Timuçin, mantık evliliğine ilişkin tartışmalara da ‘akılla ancak ticarethane kurulabilir’ yanıtını veriyor. İki insanın belli koşullar çerçevesinde yan yana gelmesine akıl birlikteliği diyen Timuçin’e göre aşk, ‘bir kültür alışverişi’ alanı. Aşkta iki bilinç birbiri ile iletişim kuruyor. Gündelik yaşamda insanlara kendimizi tam olarak açamazken ya da hepimiz, hemen hemen belli bir maskenin arkasında dolaşırken aşkta o maskeyi atıyoruz. Zaten o maske atılmadığı zaman aşk, aşk olmuyor. Sadece bedensel olarak değil, ruhsal olarak da bir çıplaklık söz konusu oluyor. O çıplaklığın olmadığı yerde bireylerin karşılıklı olarak birbirlerini bulmaları pek olası değil gibi görünüyor. Tabi çıkar hesapları da insanları rahatça bir araya getirebiliyor ama bu hesapların sonu acı oluyor. KISKANIYORLAR Toplumun iki kişinin arasına girmesinin değişik ruhsal nedenleri olduğunu, aşıkların başkalarını kıskandırdığını söyleyen Timuçin, Fransa’da gece hırsızları anlamına gelen Ay Işığı Kuyumcuları adlı romandan örnek veriyor. ‘‘Romancı kitabın bir yerinde diyor ki: ‘Aralarında her şey güzeldi çok büyük bir aşk yaşıyorlardı. Yalnız bir hata işlediler aşklarını başkalarına göstermeyi göze aldılar.’’ Gerçek aşk yaşayanların, herkesin enine boyuna aşk yaşayamaması nedeniyle göze batarak toplum dışı sayıldıklarını söyleyen Timuçin, ‘‘Toplum böyle bir adanmışlığı kabul etmiyor, akılsızlık sayma eğiliminde. Çünkü bütün insan ilişkilerini çıkar ile hesaplamak istiyor’’ diyor. Bizim toplumumuzun aşkın nasıl yaşanacağını bilmediğini, aşkı aşağıladığını ve yasakladığını dile getiren Timuçin, şöyle devam ediyor: ‘‘Bizim türküler hep evliliklerden söz eder. Alaturka şarkılarda ise yalnızca özlem, ayrılık vardır. Hiçbir zaman canlı, güçlü, sağlam aşkı anlatan şarkılarla karşılaşmadık.’’ İçine çekildiğimiz mekanik ve olumsuz anlamda maddeci yaşam biçimi nedeniyle ‘duygulanmamanın’ bir insani temel özellik gibi görüldüğünü dile getiren Timuçin, birinin biri için kendini üzmesinin ya da kendini birine adamasının son derece çocukça hatta aptalca bir iş gibi görüldüğünü söylüyor. Ve ekliyor: Aşksız birleşmelerin sonu hüsran. arasında beğenmeye dayalı bir ilişkinin olduğunu, beğenmenin de aşk olmadığını söylüyor. Eskiden, kadın ve erkeğin şimdiki gibi bir araya gelme şansının olmadığını anımsatan Timuçin, ‘‘Hep bir çekinik yakınlık olurdu. Biz bazen gece uyumadan sabaha kadar sevgilimizi düşünürdük, şimdi öyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Ama güzel yanının da o olduğunu sanıyorum’’ diyor. Timuçin, insanın bir sevinci, sonuna kadar bir acı ile yaşamadan, sevdiğine kendisini veremeyeceğini ya da sevdiğinden kendisi için herhangi bir yönelim bekleyemeyeceğini düşünüyor. 21. YÜZYIL KASILMASI Timuçin, UYUMSUZLUK NEDEN? Aşkta kadın erkek uyumsuzluğu sorununu, erkeğin cinsel yaşam koşulları ile kadınınki arasındaki farka bağlayan Timuçin, cinselliğin tabu gibi yaşandığı toplumlarda kadının, erkeği ya da erkeğin kadını kültürel anlamda bile tanıyamadığını anımsatıyor. Kadın ve erkeğin bu bilinmezlikte yan yana gelmelerinin büyük patlamalara neden olduğunu dile getirerek ‘‘Kadın ve erkek cinsel ve duygusal olarak GİZ KALMADI Günümüzde aşkın olanaksız gibi görünmesini, karşı cinsle ilgili gizlerin kalmaması ve kadın ve erkeğin rahat yakınlık kurabilmesiyle açıklayan Timuçin, ‘‘Şimdi ‘‘Ben aşkta bir dünyayı keşfediyorum bir dünya beni ayrı bir dünya olarak keşfediyor. Benim dünyamda hiçbir şey yoksa benim dünyamda borsa hesapları, yükselme problemleri, bir yakınımın ayağına karpuz kapuğu koymak varsa, ün unvan zenginlik kazanmak peşindeysem böyle bir bilincin aşkla ne ilişkisi olabilir’’ diyerek dünyanın sıkıntılarının olduğunu, kültür alanlarında duraklamaların yaşandığını, 21. yüzyılın ikinci yarısından sonra felsefenin, sanatın iyiden iyiye dağıldığını, bilimin tam olarak teknolojiye indirgendiğini anlatıyor. Bu geçici bunalımların aşka da yansıdığını dile getiren Timuçin, ‘‘İnsanların aşktan vazgeçmesi demek kendi gelişimlerinden vazgeçmesi demektir. Duraklama zamanları olsa da yaşama bakış böyle kalmayacak’’ diyor. Gelişimin, tarih boyunca genişleme ve kasılma noktaları olduğunu, şimdi kasılmayı yaşadığımızı söyleyen Timuçin, insanların hala aşkı aradığını, aşk olmadığı zaman sanatın da içi boşaltılmış bir çuval gibi duracağını vurguluyor. Timuçin, ‘‘İnsan değerlerinin dışında yaşabilecek bir varlık değil. Bugün bazı değerler yıpranmış olabilir ama o değerler nasıl olsa yaşamda yine etkin olacaktır’’ diyor. HAFTA SONU 15 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle