22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ 7 Koleksiyon Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Malhan, küreselleşmeye karşı yerelleşmeyi savunuyor tasarlanıyor Hareket NEDİM ÖZKAN Faruk Malhan, 1947 İzmir doğumlu. 1971 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. 68 ruhuyla gençlini geçirdi, ilk düşüncelerini ‘dünyayı değiştirmek’ algısıyla yoğurdu. Diğer taraftan modernizme bayılıyordu ve yaratıcıydı. Bugün, yani tam 35 yıl sonra geldiği noktaya bakıldığında, gerçek bir başarı öyküsünün sahibi. 68’lilerin çoğu gibi ilginç değişimler geçirmiş. Örneğin, modernitenin dünyanın pek çok sorununa çözüm olacağına uzun seneler inanmış. Ama günümüzde küreselleşen dünyanın hapsettiği kültür değerlerine sahip çıkarak, yani daha net bir anlatımla küreselleşirken yerelleşmenin doğal koruma olduğuna inanıyor. Her şeyin aynılığından öyle sıkılmış ki, İtalyan gibi mobilya yapmak istemiyor, satmak istemiyor ve büyümek istemiyor. Akdeniz çanağının binlerce yıllık kültür mirasından, özellikle Anadolu’nun birikiminden yeni ve çağdaş yorumlar yaparak tasarladığı, ürettiği mobilya ve aksesuarlar ile dünyaya ‘değerler korunmalı’ dersi vermek istiyor. Bu yüzden oturup, geleneksel ince belli çay bardağını, rakı bardağını, hatta biraz daha ileri giderek Anadolu sedirini yeniden yorumlayarak insanların beğenisine sunuyor. yenıden Mesela sediri günümüzle nasıl bağdaştırdınız? ‘‘Geleneksel sedirde sert bir oturma zemini vardır. Arkadaki yastıkların arasında boşluklar vardır ve oturma açısı sıfıra yakındır. Burada oturan eski insanların omurgaları daha düzgündür. Eğer insan yumuşak bir yerde oturuyorsa, oturduğu yere kilitlenir, adaleler çalışmaz. Fakat düz bir yerde oturuyorsanız, sürekli hareket etme ihtiyacı duyarsınız, kendinizi düzeltirsiniz. Bu düzeltme kıpırdanmaları adaleleri çalıştırır, omurgalar arasındaki bağları aktif kılar. Elbette biz rahatsızlık ile hareket halinde oturmayı ayırt ederek yorumlarımızı yaptık. Anadolu’dan gerçek ergonomiyi gördük ve yorumladık.’’ Anadolu ? İnce bel Bardak tasarımlarında geçmiş ile nasıl bir bağ var? ‘‘Rakı bardaklarında çok eskiye gitmedim. Çünkü geleneksel rakı bardağında, o günün şartlarından da kaynaklanan bir meyhane üslubu var. Türkiye’deki tüm rakı bardakları borcamdan yapılır. Ben farklılığı malzemede yarattım ve kristalden yaptım. El ergonomisine daha uygun olduğunu düşünerek hafif bir lale hattı verdim bardaklara.’’ Çay bardağınızın özelliği nedir? ‘‘Ülkemizin tüm çay tabaklarında, bardağı koyduğunuzda bardak gezinir. Ben o gezintiyi kesmek için, bardağı altına ve tabağın içine merkez yaptım. Bardağın esas özelliği ergonomisi. İnce belin formunun çok modern bir çizgi ile yorumlanması ve bardağın kaidesi ile tabağın tasarım olarak da ilişkilendirilmesi önemliydi. Bize göre çayın tadı değişti. İnce belli ve geniş ağızlı, el ile kavraması çok kolay ve çok zevkli.’’ Kanepenizin adı Sekü. Anlamı nedir? ‘‘Sekü kanepe demek. Üstelik Türkçe. Kars yöresinde, Ahıska ağzında.’’ YIKMAK, SARSMAK LAZIM Faruk Malhan’ı mimar, tasarımcı ve iş adamı olarak tanıyoruz. Ama siz tüm sıfatlarınızın yanında, hayattaki duruşunuz ile bir entelektüelsiniz. Sizin tanımınızla Faruk Malhan kimdir? ‘‘68’li yılları ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde geçirdim. O gün biriken bilgi, gelişen ilgi hayatıma yön verdi. Beni çok etkilemiş bir dönemdir. 68’ler Ankara’da sanatın Anaen yüksek dönemiydi. Türkçe’ye dolu’nun çevrilen felsefe, ekonomi, politika ve sosyoloji kitapları bizleri binlerce yıldünyaya ilgili kıldı, dünyaya dır kullandığı bakmayı öğrendik. ODTÜ’de kapları, eşyalaaldığımız eğitim iyi bir rı gözlem altına eğitimdi; Vecdi Kıral gibi çok aldık. Ardından değerli öğretim üyelerimiz Mezopotamya, vardı. Genel olarak sanattan ve Makedonya, Bulkültürden aldığımız üslup, garistan, hatta insanın çıkarlarına ters düşse Fas’a kadar uzanbile, doğru bildiğinin üstüne dık. Akdeniz gibi gitmekti, bizler için. İnsanın çok önemli bir külnarsist, nihilist ve yaratıcı tarafı arasındaki denge tür çanağını inceönemlidir. Bazen insan ledik. Bu çalışmakendisini yorar, başarısını zora nın sonucunda da koşabilir ama daha kabullenici bir bardak serisi üsluplar da yaratıcılığı köreltir. çıktı ortaya. Bir şey yapabilmek için başka, Çay, su, ayran mevcut bir şeyi yıkmak, ve rakı barsarsmak gerekir. Bir yerlerde dakları çalışmak pek nasip olmadı, çünkü tasaro zamanlarda düşüncelerimi ladım. yaptıracak yer, alacak kimse bulamadım. 1970’lerden bahsediyorum. Türkiye’de tasarımın satın alınması adet değildi. Bizler döneme göre aykırı düşünüyorduk. Ben de fikirlerimi kendim hayata geçiririm diyerek birkaç arkadaşımla bu işe başladım.’’ ‘ ÖNCELİKLE ZANAATKÂRIM Mimarsınız, tasarımcı tarafınız var ve iş adamısınız. İnsanlar iyi mimar, iyi doktor, iyi gazeteci olurlar. Ancak bu iyi taraflar, gelişmiş yönlere rağmen iyi birer iş adamı da olabilecekleri anlamına gelmez. Oysa siz, Koleksiyon gibi önemli bir markayı yaratabildiğinize göre iyi bir de işadamısınız. Kendinizi hangi kimliğe, daha yakın görüyorsunuz?’’ ‘‘Öncelikle iyi bir zanaatkarım. Elimden iş gelir; gerek metal, gerek ahşap, gerek kesmek, gerek biçmek, gerek dikmek. Genel olarak ‘usta’ bir tarafım var. Tasarımcı tarafımla ilgili fazla bir şey söylemeyeceğim. Koleksiyon için de onun dışındaki bazı yerlere de çok şey tasarladım, çizdim. İş hayatımdaki başarımı aslında çok fazla abartmıyorum. Ama iş hayatı ilişkiler yönetimidir, bambaşka bir formattır. Bu anlamda işadamı olarak başarımı daha mütevazı bir platforma koyuyorum. Yine de bir başarıdan söz etmek gerekirse, buradaki başarımı bir deniz fenerine benzetiyorum. Koleksiyon, sektöründe bir deniz feneri gibi görev yapmaktadır.’’ ’ EVİMİZ DÜNYAMIZ OLSUN Sekiz yıl önce ‘eve dönüş’ dediniz ve daha fazla alanınız ev mobilyasına ayırdınız. İnsanlar için ev kavramını biraz açar mısınız? Sizce ‘ev ve özgürlüğümüz’ kavramlarını gerçekten yaşayabiliyor muyuz? ‘‘Geçmiş dönemlerde ev insanlar için daha fazla odaktı, ev ile iş çok yakındı, iş daima eve göre belirlenirdi. Mesela, Adana’da, çarşı bodrum katında ayakkabı imalatı yapılır, giriş katında satılır, üst katta ise yaşanılırdı. Sonra şehirler önem kazandı, iş yerleri ve yerleşim yerleri birbirinden ayrıldı. Bu ayrılığın en önemli sonucu ise küreselleşmedir. Sekiz yıl önce, küreselleşme süreci, ev, iş ve insan arasındaki ilişkiyi arkadaşlarıma ben şöyle yorumladım: ‘Küreselleşme sürecinde dünyanın her yeri ve her şeyi benzeşmeye başladı. Artık şehirler bile farklılıklarını kaybediyor. Hatta artık tek insan tipi ortaya çıkmaya başladı. Bu hızlı ve sersemletici benzeşme, tekleşme aslında kendi tepkisini geliştirecek, alternatifini arayacak. Buna da yerelleşme, kültürleri koruma ve yaşama denecek. Daha açık bir ifadeyle kadim bazı değerler geri gelecek. Bir taraftan ‘millet’, diğer taraftan ‘kültür mirası’ öne çıkacak. Bireysel anlamda ise ev ve eve dönüş, içe dönüş kavramları kendini varedecek.’’ Nitekim günümüzde tüm bunlar gerçekleşti. İnsanlar bedenlerine daha fazla dikkat etmeye, sağlıklarını öne çekmeye, yoga, meditasyon, reiki gibi kavramlarla daha fazla meşgul olmaya başladılar. Bir anlamda aidiyet önce bedende sonra evde aranır oldu. İnsanlar ‘‘Dünya artık bizim evimiz değil, o zaman evimiz dünyamız olsun’’ dediler.’’ MEZOPOTAMYA’YI İNCELEDİK ‘Madem dünya evimiz değil, bari evimiz dünyamız olsun’ yaklaşımından hareketle, pozitif anlamda içe dönmeye çalışırken biz Türkler gerçekten de içe dönebildik mi? Bu dönüşümün olumlu etkilerini Koleksiyon müşterilerinde gözleyebiliyor musunuz? ‘‘Bunu şöyle gördüm. ODTÜ Amerikan formatlı bir eğitim kurumuydu ve bu bizim aldığımız eğitim bauhaus ile modernizm arasında bir yerlerdeydi. Okulu bitirdiğimizde çağın gereğinin modernizmde olduğunu düşünüyorduk. Bu yüzden hep modern şeyler yaptım. Bu dönemden benim çıkışım çok uzun sürdü. Bir anlamda kendimi eleştirmiş oluyorum aslında. Biz ürünlerimiz yapıp, Avrupa’ya götürdüğümüzde şöyle iltifatlar alıyorduk:‘İtalyan gibi, Alman ayarında, Danimarka kalitesinde.’ Bu iltifatlar beni rahatsız etmeye başladı ve içim ilk böyle kıpırdamaya başladı. Aynılaşan değerler içinde uluslararası bir oyuncu olmamak için geri adım attım. Yerel değerlerle çalışarak başarmış bir insan olmak, geleneksel öğelerimizi çağdaş yorumlarla sunmak istedim. Hemen arkadaşlarımla konuştum ve önümüze beş yıllık bir süre koyduk. Birinci yılımızı haz ırlıkla tamamladık. Bunu da ilk kez size söylüyorum. Anadolu’nun binlerce yıldır kullandığı kapları, eşyaları gözlem altına aldık. Ardından Mezopotamya, Makedonya, Bulgaristan, hatta Fas’a kadar uzandık. Akdeniz gibi çok önemli bir kültür çanağını inceledik. Bu çalışmanın sonucunda da bir bardak serisi çıktı ortaya. Çay, su, ayran ve rakı bardakları tasarladım. Ülkemizin bazı tasarımcılarına çanaklar ve çömlekler yaptırdık. Ben eski Türk kanepelerini etüt ettim. Geleneksel Anadolu oturma grubu olan sedirden yola çıkarak kanepeler ve koltuklar ürettik. Geçmişin içindeki şiiri yakaladık. Hedef süremizin sonunda, bu topraklarda yoğrulmuş ürünlerimizi tüm dünyaya, gerçek anlamda farklılaşmış olarak sunmayı başarmış olacağız.’’ HAFTA SONU 07 CMYK Fotoğraf: VEDAT ARIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle