Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 1 EYLÜL 2012 CUMARTESI TUTUKLU GAZETE Medya ve barış ürkiye Gazeteciler Turabi KİŞİN Sendikası’nın biz cezaevindeki gazetecilere dönük duyarlı duruşu ve basın özgürlüğü kapsamında geliştirdiği etkinliklerin, bizlere güç verdiğini belirtmek ve selamlamak isterim. İlk defa yazdığım Tutuklu Gazete’nin bu sayısı 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne denk geldiği için, yazı da ‘Ülke ve Dünya Barışı’ konulu… Medyanın artık birinci 1 No’lu F Tipi Cezaevi kuvvet olduğuna dair nereC11100 Koğuşu deyse herkes hemfikir... Bu KOCAELİ demek oluyor ki, çağımızda toplumu yönetmede en etkili Bilindiği üzere dil, insan beyninin düşündükgüçlerden biri medyadır. Nihayetinde medya en yaygın, en hızlı, en etkili eğitim ve yönlendirme lerini dışa yansıtırken kullandığı en etkili organaracıdır. Bu nedenle yerel, bölgesel ve küresel dü dır. Dil düşüncenin konuşan hâlidir demek yanzeyde etkili olmak isteyen politik güçlerin ilk lış olmasa gerek. Kıssadan hisse çıkarmak gerekirse; örneğimiyaptıkları iş, medyaya el atmak oluyor. Bu anlamda medyapolitika ilişkisi ‘ayrılmaz ikili’ ilişkisi zi günümüz Türkiye toplumuna uyarlar ve Lokman Hekim’e, “Git toplumun en kirlenmiş, kökategorisindedir. Toplumun gelişimi ve ilerlemesinde yazılı ve tülerin kötüsü iki gücünü seç getir” dersek; sanıgörsel medyanın önemli bir rol oynadığını biliyo yorum medyayı ve politik temsiliyeti seçip getirir. ruz. Ama aynı medyanın büyük günahlar işlediğini Ülkemizde ve bölgede demokratik bir barışa de biliyoruz. Özellikle sermaye ve politika ilişkisi adım atmak istiyorsak, ahlaki politik toplum deiçinde medyanın yaşadığı kirlenme, toplumun ah ğerlerinden kopmuş bu iki gücün bağırsaklarılaki politik dejenerasyonuna büyük katkı sundu. nın yıkanmasından başlamak gerektiğine inanıBiz buna adeta “öncülük yaptı” da diyebiliriz. yorum. Ülkemizin son 50100 yılını ele aldığımızda İktidarlar, medyanın gücünü bildikleri içindir ülkeyi yöneten politik güçlerin sicili kadar med ki, muhalif gazetecilere, aykırı seslere tahammül yanın da sicili temiz değil. Adeta madalyonun iki edemezler. Bu bazen tehditlerle, bazen ölümleryüzü gibi... Tekelleşmenin, çıkar ilişkilerinin bu le, bazen mali kıskaçlarla, bazen sürgün ve hadenli iç içe geçtiği bir zeminde farklı bir sonuç pislerle, işinden etmelerle uygulamaya konur. beklemek ham hayalcilik olurdu. Geriye kalanlar ise mesajı alır ve önemli oranda Bir ülkenin veya toplumun ne düzeyde oldu rotaya girerler. “En demokratım” diyenlerin bile ğunu anlamak için, o ülkenin siyaset üreten poli su taşımaktan kurtulamadığı bir değirmene dötik güçlerine ve medyasına bakmak yeterlidir. ner iktidar... Düzey dibe vurmuşsa da, göğe ermişse de bu iki 14 Nisan 2009’da içinde Hatip Dicle, Fırat Angücün payının büyüklüğünü teslim etmek lazım. lı, Muharrem Erbey ve belediye başkanlarının, Zamanın peygamberi bir gün Lokman He BDP’lilerin olduğu 150’ye yakın siyasetçiden olukim’e “Git, bir ölünün bütün vücudunun en iyi şan ve elleri kelepçeli olarak medyada teşhir edilyerlerinden iki parça kes getir” der. Lokman He diği ilk büyük KCK operasyonu yapılmıştı. kim gider, ölünün dilini ve yüreğini keser getirir. Dışarıda kalan Kürt siyasetçiler, BDP yetkililePeygamber, “Bu defa git ölünün en kötü kısımla ri; medyaya, kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaprından ikisini getir” der. Lokman Hekim gider, mıştı. Kimi gazetelerin genel yayın yönetmenleri, yine ölünün dilini ve yüreğini getirir. yazarları ile görüşmüşlerdi. Peygamber şaşırır ve sorar, “Nedir bu işin sırrı?” İyi hatırlıyorum. Türkiye’nin en etkili kalem“Dil ile yürek iyi olursa” der Lokman Hekim, lerinden, liberal demokratlığıyla bilinen bir ga“Bütün iyiliklerin iyisi olur; kötü olunca da bütün zetenin genel yayın yönetmeni köşesinde tepeden bir dille, “Bana KCK’li olmadıklarını ispatkötülüklerin en kötüsü…” Yalnız değilsiniz Ali Tarık HATİPOĞLU Kültür, Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği Başkanı T azeteciler bu “bayram” da cezaevinde. Bayram mutlu olG mak ise özgürlüğün olmadığı ülke kahırdır. İfade özgürlüğü ülke olarak cezaevinde... Başbakan medyaya açık savaş ilan etti. Ya benden yanasınız, ya da teröristlerden... Yani demek ki bu kadar hapisteki gazeteci ona yetmiyor. Daha çok gazeteci ve düşüncesini açıklayan cezaevlerine girmeli. Ne yazık ki ülke olarak “ ‘yetmez ama evet’ di yelim de asılmayalım” noktasında bir yerdeyiz. İnsanlar düşüncelerini açıklayamıyorsa, orası toplama kampıdır. Aman umutsuzlaşmayın, yalnız değilsiniz, hepimiz sizinle tutsağız. Sevindirici olan, hükümetin “sarı basın kartı”, kimilerinin ise “gazeteci yöneticisi” diye ayırmasına inat, sosyalist basının da özgürlüğünün istenmesi. 12 Eylül diktatörlük dönemini anımsıyorum da bazen dışarısı içerden de karanlıktır. Ama her gecenin bir sabahı vardır. Gökçe’nin şiirindeki gibi “Şiddetin sabahı yakın / dayan dizlerim dayan...” Bir gazetecilik tasfiye ediliyor! lasınlar, ikna olayım, o zaman desteklerim” diye yazmıştı. Medyadan iktidara açık çek anlamına gelen bu ve benzeri tavırlar, cezaevindeki 150 Kürt siyasetçisine 8 bin Kürt’ün daha eklenmesini getirecekti. Medyanın gücünü arkasına alan iktidar, kibir atını şahlandıracak, askeri ve siyasi operasyonları derinleştirecek, Uludereleri, Pozantıları, biber gazlı saldırıları yaşantımızın rutini haline getirecekti. Domuz bağıyla insan gömenler, Madımak’ta insan yakanlar, telle öğrenci boğanlar serbest bırakılacak, işkence ve tecavüzden mahkum olanlar yüksek mevkilere terfi edecekti. Şimdi BDP yöneticileri, KCK’li değil legal siyasetçi, belediye başkanları seçilmiş yerel yönetici, KESK’liler sağlıkçı, avukatlar hukukçu, bizler de gazeteci olduğumuzu ispatlamaya zorlanıyoruz. Bu yazıyı yazdığım şu günlerde kendilerini Batı Kürdistan halkı olarak tanımlayan ve kendi öz yönetimlerini kurmaya çalışan Suriye Kürtleri, Türkiye’nin en temel gündemiydi. Kimlik dahi verilmeyen bir halkın yaşadığı bu muazzam demokratik gelişme karşısında şapka çıkarmak varken, Türk iktidar ve medyası el ele vererek, adeta savaş tamtamları çalıyorlar. “PYD, PKK’nin uzantısıdır”, “Suriye’de PKK bayrakları açıldı”, “Suriye’de PKK’nin üç kampı var” gibi söylemlerle, “PKK düşman, o halde Suriyeli Kürtler de düşman” algısı yaratılıyor. Şimdi Suriyeli Kürtler de kendilerini ispat etmeye çalışanlar kervanına katıldı. Yana yakıla, “Düşman değil, dostuz” diyorlar. Umutlu olmak isterim. Fakat bu iktidar anlayışı ve bu medya diliyle barışa yelken açmanın Türkiye ve Ortadoğu’ya henüz uzak bir durum olduğunu düşünüyorum. Erol ÖNDEROĞLU Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye muhabiri enelkurmay’ın geçmişte G yazı işlerini rehin almasından haklı olarak şikâyet ederken, “gazete yönetiminin editoryal dönüşümüne ayak uyduramayan” onlarca köşe yazarını kovan anlayışı meşru mu karşılayacağız? Farkı ne? Darbe destekli koalisyon hükümetlerinden 10 yıl sonra yaşadığımız gazeteciliğe bir bakın: Bir Valimiz dâhice bir buluşla özgür haberciliği tarifeye bağlamaya kalkışıyor; “O haberi yapmasaydın da, kazanacağın o parayı ben sana vereydim” diyebiliyor. Terörle mücadelede medya ya tavır dikte etmek yetmedi, Başbakan hazzetmediği yazarından medya patronunu azarlamayı da bırakmıyor. Bu ayar işe yarıyor olmalı. Dizayn içeride de sürüyor: Yayın yönetmeni artık “başını derde sokmuyor”; yazılarını en amatör şekliyle postalıyor. Ahmet Şık’ın kitabı televizyona çıkamıyor; 16 yıllık Radikal yazarı Yıldırım Türker’in yazısı “sorunlu” çıkıveriyor. Öte yandan, yargıhükümet dansından tutuklu gazeteciler için tahliye ve özgürlük bekliyoruz. Tahliye belki ama ben özgürlük beklemiyorum! Bir basın özgürlüğü mücadelesi olacaksa bu hiç de kolay geçmeyecek. Çünkü bir gazetecilik tasfiye ediliyor! Toplumla mücadele yasası Necati ABAY Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu ezaevlerinde tutuklu ve hüC kümlü bulunan gazetecilerin hemen hepsi, toplumsal muhale Türkiye’de nasıl gazeteci olunur? Melih PEKDEMİR fet güçlerinin Toplumla Mücadele Yasası adını verdiği Terörle Mücadele Yasası (TMY) gereğince tutuklandı. Bunun müsebbibi TMY’ye dört elle sarılan AKP hükümetidir. Dahası Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca ilk kez AKP hükümeti döneminde Türkiye, tutuklu gazeteci sayısı bakımından dünya birincisi haline geldi. Basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında ilerleme sağlamanın öncelikli yolu TMY’nin ve hâlen özel yetkilere sahip olan Ağır Ceza Mahkemeleri’nin kaldırılmasından geçiyor. Düzen muhalifi dışarıdaki bir gazeteci olarak, aynı zamanda Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun (TGDP) sözcüsü olarak çoğu Kürt ve sosyalist basından olan tüm tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyorum... ‘Savaşta önce gerçekler ölür’ Ufuk BEYTEKİN BasınYayın, İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası Genel Başkanı nce haber, sadece haber yaparsın, yazarsın. Sonra Ö gözaltına alınırsın. Sonra tu C MY B C MY B tuklanırsın. Sonra yargılanırsın. Yargılanırsın. Yargılanırsın. Yargılanırsın... Tutukluyken içeride yatarsın. Yatarsın. Yatarsın. Yatarsın. Gazetecilik içeride yatma mesleğidir. Sen işte bu şahıssan, demek ki gazetecisin. Ya beraat edersin, ya yattığın kadarıyla “cezanı” alır tahliye olursun. Ya da mahkum olursun. Tahliye olursan, çıkarsın yine gazetecilik yaparsın. Mahkum olursan, içeride yıllarca yatmaya devam edersin. Mesleğini sürdürürsün, çünkü unutma, gazetecilik içeride de yatma mesleğidir. Ölmezsen bir gün çıkarsın, yine gazetecilik yaparsın. İşte bunun için senden korkarlar. Hakikaten korkarlar. Hakikatten korkarlar. Ama sen gazeteciysen, sansür mansür dinlemeyip sadece hakikatin yani sadece haberinin peşindeysen, ülke ve dünya barışına hizmet eden “kahraman” filan değil… sadece bir figüransındır, garibansındır. Tarih ise elbette figüranlar, garibanlar tarafından yazılır ve yapılır. Bunu bir tek “sen” bilirsin ve iyi ki bilirsin… Haydi, hayırlı voltalar… ünümüzde egemenler savaş çıkarmak için önce G gerçekleri öldürüyorlar; med ya aracılığıyla... Medya, Irak’ta olduğu gibi şimdi de Suriye’ye emperyalist müdahalenin öncü gücü haline geldi. AKP'nin saldırgan politikası sürerken, yandaş medya savaş kışkırtıcılığı yapıyor. Gerçekler sansüre ve otosansüre kurban ediliyor. Gerçekleri söyleyenler işinden oluyor, kalemleri kırılıyor. Yetmiyor, uçsuz bucaksız tor ba davalara dâhil edilip zindanlarda çürütülüyorlar. Bugünler, özgür akla, özgür iradeye gözdağı verilen kara günler. Bu kirli düzen, bu kara bulutlar barış çabasına da gözdağı veriyor. Şimdi, tüm ilerici, barışçı güçlerin bir araya gelme, özgürlük, eşitlik mücadelelerini birleştirme zamanıdır. Bu sorumluluk artık sadece Türkiye’ye değil, tüm Ortadoğu’ya da dairdir. Türkiye’deki halkların barışı, Ortadoğu’da barış için de elzemdir. Barış için hep beraber! Barış için ileri! Savaşa hayır! Zeynep ORAL ansüre direndik. Terörist değil gazeteciyiz diye haykırdık. Şimdi de öldürmeyeceğiz, yok S etmeyeceğiz diyoruz. Hiç ama hiçbir neden hak Türkiye’de gazeteci olmak Hasan GÜRELLİLER Herkes Türk olsun Ateş İlyas BAŞSOY lı kılmaz öldürmeyi, yok etmeyi. Eğer buna inanmıyorsan kendine şu soruları sor bakalım: Neden her savaşta ölenler hep yoksullar? Neden bugüne dek bir tek milletvekilinin, bir tek büyük sermaye patronunun oğlunun, damadının, kardeşinin hiçbir savaşta burnu bile kanamadı? Her savaşta dul, yetim kalan; aç susuz kalan; evsiz barksız ve çıplak kalan; evinden yurdundan sürülen, neden hep dar gelirliler? Yarın savaşa gidecek olan senin çocuğun olsa… Ve sen de bunu biliyor olsan… Yine de haykırır mısın , “Haydi savaşa” diye? Yalancılar, sahtekârlar, kışkırtıcılar siz susun! Sorularım vicdan sahiplerine! aşadığımız ülkede gazeteci olmak hem kolay Y hem de çok zor. Doğrudan yanaysan, gördüğümü, gerçeği yazarım dersen, hele hele bir de muhalifsen işin zor. Tükürdüğünü yalıyorsan, dün ak dediğine bugün kara diyebiliyorsan, yaltaklanmayı, para için onurunu satmayı kendine yakıştırıyor ve parayı yaşamındaki en önemli şey olarak görüyorsan senin için gazetecilik çok kolay. Cezaevlerindeki zulmü görmeyeceksin, emniyetteki işkenceyi duymayacaksın, polisin sokakta infaz ettiği insanlardan bahsetmeyeceksin, ülkenin içinde bulunduğu otuz yıldır süren kirli savaşı ise hiç yazmayacak ya da sana öğretildiği şekilde yazacaksın, işte o zaman baş üstünde yerin var. Aksi takdirde seni bekleyen iki seçenekten biri işsizlik, diğeri ise cezaevi… erkes Türk olsun, herkes. İşte budur benim barış için öneH rim. Herkes Türk olursa savaşacak düşman da kalmaz. Türk olmak yetmez aslında, aynı zamanda herkes Müslüman da olmalı. Herkes Türk ve Müslüman olursa, mesele kapanmıştır. Gerçi düşününce Türk ve Müslüman kadınlar geliyor akla, bunlar dırdır edip erkeklerin başının etini yer. Bence herkes Türk, Müslüman ve erkek olmalı. Gerçek ba rış böyle sağlanabilir. Tabii erkeklerden hoşlanan erkekler bu ilahi ahengi bozabilir. En sağlamı herkes Türk, Müslüman, erkek ve heteroseksüel olsun. Biraz da zenginlik iyi gider elbette. Yoksullar hep kavga içindedir ki bu çirkin bir şeydir. Hepimiz Türk, Müslüman, sapına kadar erkek ve de zengin insanlardan olduk mu, ne mutlu. Barış bu kadar kolay, niye akıl edemez ki insanlar? Ne duruyorsunuz dostlar? Sütlaçlarımızı hazırlayalım, çayları demleyelim. Yaşasın barış, yaşasın mutluluk.