Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
08 SIYAH 2 1 EYLÜL2012 CUMARTESİ TUTUKLU GAZETE Zaman neyi değiştirdi? Ya da eş zamanlı operasZuhal TEKİNER 996 yılında bir gece yon olduğundan bize geyarısı yüzleri maslenlere maske kalmamış. keli onlarca özel Kapıda, arama yapılacağı harekât polisi eşliğinde söyleniyor, bunun için evimiz basılmıştı. Dialınmış savcılık izni okudik didik bir arama, banuyor. Delil oluşturması şımıza dayanmış otoiçin de ellerinde bir kamematik silahlar, neler olra. Her şey kayıt altında. duğunu gözleyen şaşİnsan ister istemez geçkın, korku dolu bakışmişte yaşadıklarını kafalar. sında canlandırıyor. Bunu Evde bulunan en küfark eden polis memuresi, çük bir not kağıdından “artık eskisi gibi değil” ditutalım da ne bulmuşyor. Bakırköy L Tipi Kadın larsa örgütsel bağ kura Yani eskisi gibi gözleKapalı Cezaevi bilme umuduyla el kore siyah bant bağlamıyor B2 Koğuşu nulmuştu. musunuz? İSTANBUL 199293 yıllarında Yok. babam İstanbul’a iş amaçlı gidip gelir Elektrik? di. O dönemde yolda küçük bir Rus Yok. pazarı ile karşılaşınca, pazarı dolaşıp Falaka? enteresan bulduğu bir küçük dürbü Yok. nü, ilgimizi çeker diye, satın almış. Sonra kendisi bu sorulara cevap veDürbünle tanıştığımızda gerçekten rirken yapmış olduğunun bir itiraf olçok ilgimizi çekmiş, uzun süre bir duğunu fark ederek sohbeti bitiriyor. oyuncak gibi oyalanmıştık. Bize de gidip yerinde görmek, merakıBaskın esnasında dürbün, eve gelen mızı birebir gözlem yaparak giderpolislerin de oldukça ilgisini çekti. Bir mek; sonuca ulaştırmak düşüyor. Evde örgütsel bağ bulma hevesiyle babamla yapılan aramadan sonra gözaltına alıbirlikte dürbün de gözaltına alındı. nacakların isimleri söyleniyor. Hep beBabam serbest bırakıldı. Bir süre raber emniyete doğru gidiyoruz. sonra da açılan davada beraat etti. YalVarır varmaz gözlem yapmaya başnız dürbün o kadar şanslı olamadı. 3 lıyoruz. Tek tek konulduğumuz hücreyılı aşkın bir süre sonra dürbünün ser lerde birer kamera ile izlenmemiz debest bırakıldığı bir telefonla bize bildi vam ediyor. Bekliyoruz; olacakları tahrildi. Babam gidip dürbünü ve salıver min etmeye çalışarak zaman geçiriyome kâğıdını alıp geldi. Dürbüne, ilk ruz. tanıştığımız günden daha fazla ilgi Derken, birileri aynı eskiden oldugösterdik. Zira dürbün artık siyasi bir ğu gibi tek tek alınıp götürülüyor ama geçmişe sahipti. gözleri bağlanmadan... Aradan yıllar geçti. “Geçen onca za Seninle biraz sohbet etmek istiyoman neyi değiştirdi?” diye sormadan ruz. edemiyor insan... Avukatım da gelecek mi? Yıl 2011... İstanbul’un en merkezi Yok. yerinde yine sabaha karşı bir ev baskı Ben sohbet etmek istemiyorum. nı... Peki olacaklara biz karışmayız. Bu sefer ellerinde tam otomatik siArdından sert bir çıkışla “götürün!” lahları olanlar aşağıda, binanın önün diyor. de bekletiliyor. Yüzlerinde maske yok. Biraz kuşkucu yaklaşmayıp, söyle Tutukluluk... Orhan ERİNÇ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı 1 diği ve çizdiği masumiyete inansan, gizli tanık olarak dosyaya eklenirsin. “Canın sıkıldığında söyle arkadaşlara, biraz sohbet ederiz” diye ekliyor. “Bir anketimiz var. Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için. Sadece birkaç soru” diyor. “Yok, istemiyorum” dersen, “örgütsel tavır sergiledi” diyerek, kanı oluşturmak için dosyaya not düşülüyor. “Beni neyle suçluyorsunuz? Neden buradayım? Bir açıklama yapın” dersen, “önce sen konuş. Örgütle bağın ne? Kimden emir alıyorsun?” yanıtı geliyor. “Bakın, beni burada haksız yere tutuyorsunuz. Bu, yasalara da aykırı… Bundan dolayı yemek yemiyorum” dediğin anda, tavır belli: “Şahıs, gözaltında örgütsel tavır olarak açlık grevine girmiştir. Tutanaklar ektedir.” Derken cezaevi, dört duvar ve başka bir dünya. 6 ay sonra iddianame hazırlanıyor. 9 ay sonra hâkim karşısına ancak çıkılıyor. Dosya ve iddianameler birbirinin aynısı. Poliste söylenenler yazılmış, çizilmiş, kopyalanıp yapıştırılmış. Eşyalar üzerinde yapılan adli inceleme tamamlanıyor: Saç tokası, ayakkabı bağı... Elde edilen deliller üzerinde yapılan incelemelerde herhangi bir veriye rastlanmıyor. Tape 1: Eve gelirken ekmek alır mısın? Tamam. Başka bir şey lazım mı? Yok. Görüşürüz. Görüşürüz. Tape 2: Merhaba. Merhaba. Saat 1’de basın açıklamamız olacak. Evet. Size de haber vermek istedik. Tamam. Nerede olacak? ... “Yukarıdaki telefon görüşmelerinde örgütün talimatlarının gizlilik dahilinde aktarıldığı, şifreli bilgilerin verildiği, örgüt talimatıyla haber takibi için muhabir gönderildiği tespit edilmiştir.” “Şahsın örgütün üst düzey yöneticisi olduğu tespit edilmiştir.” İşte günümüzde olan değişikliklerin özeti… Artık çok kolay şekilde örgütün üst düzey yöneticisi olunabiliyor. Hatta örgütsel talimatları da haber kaynağından alabiliyorsun. Tabii örgütsel paylaşımı da ev arkadaşın veya yakınınla yapabiliyorsun. Tüm yasal haklara sahip basın yayın kuruluşu da örgütün merkezi olabiliyor. Günümüzle karşılaştırırsak yine en şanslı olan dürbün oldu. Aradan geçen yıllar trajik öyküleri yaşatmaya devam ediyor. Şimdi ise dört duvar arasında her şeye rağmen yaşama olan bağlarını güçlü kılmaya çalışan insanlarla beraberiz. Burada insanlar birbiriyle çok daha güçlü bağlar kuruyor. Ama bir de hasta tutuklular var. Yanı başımızda bedenlerinin eriyip gitmesini, eli kolu bağlı izlemek zorunda kalmak, her şeyden çok daha zor. “Onlar için bir şey yapılmalı” sözünün ne kadar yetersiz kaldığını, acılarına tanık olduğumda çok daha iyi anlayabiliyorum. Tüm kurum ve kuruluşlara sesimizi duyurabilmek için elimizdeki tek imkân yazmak. Ama sonuç yok. Geriye dönüp baktığımızda hasta olmanın, ölümle yan yana olmanın bir önemi kalmıyor. Çünkü terör örgütü üyesi olarak yakalanıp cezaevinde tutulman çok daha önemli. Asıl başarıyı bu sağlayacak ülkeye. Sözcükler, yaşananları anlatmak için yetersiz kalıyor. Ama yine de umutlarımızı diri tutmak için kalemlerimiz ses vermeye devam edecek. Bu vesileyle 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün, bizleri daimi barışa ulaştırması dileğiyle... Sevgiler, selamlar... ugün Türkiye’ye özgü Dünya BaB rış Günü. Ve Türkiye’ye özgü adalet anlayışı nın ürünü olan süreçte Tutuklu Gazete üçüncü kez çıkıyor. Meslek dayanışmasının özgün örneklerinden birini oluşturan özel gazetenin yayınlanma nedeni ise yazdırdıklarıyla, yayımlanmış, yayımlanmamış kitaplarıyla, özel arşivleriyle ve haber kaynaklarıyla ilişkileri yüzünden “Terörist” konumunda yargılanan, tutukluluk süreleri ceza infazına dönüşen meslektaşlarımızla ilgili gerçekleri kamuoyuna duyurmak. Üçüncü yargı paketiyle “özel görevli mahkeme” olmaktan çıkarılıp “kişiye özel mahkeme”ye dönüştürülen mahkemeler, siyasal tercihlere dayalı yeni hukuk düzenini de simgeliyor. Tarih, ileride bu hukuk anlayışını elbette yargılayacak ve önceki örneklerine benzer şekilde mahkum edecektir. Ancak tutuklu meslektaşlarımızın özgürlüklerinden ve mesleklerini yerine getirmekten men edildikleri süreç ne yazık ki geri gelmeyecek. Şimdilik yapabileceklerimiz tepkilerimizi dile getirmek ve tutuklu meslektaşlarımıza kucak dolusu sevgilerimizi iletmekle sınırlı. Yakında dışarıda kucaklaşmak dileğimizle… Söz biterse Orhan BİRGİT Basın Konseyi Başkanı 010 yılında bir araya gelen 23 2 meslek örgütü, Gazetecilere Özgürlük Platformu’nu oluştura rak sorunlarımızı “tek ses” hâlinde duyurmayı amaçlamıştık. Bu amacın ilk muhatabının hükümet olması kadar doğal bir şey yoktu. Çok partili, demokratik seçimle gelmiş bir hükümetin, AB kapısındaki bekleme süresinin olumlu yanıta dönüşmesinde Batılı meslektaşları gibi özgür olması gerekiyordu. Oysa uzun süredir tutuklu olan meslektaşlarımızın her birisi için kamuoyunu ve özellikle AB’yi aldatmaya yönelik bahaneler uydurulmuştu. Kalemlerinden başka silahları olmayan arkadaşlarımız Ergenekon, Balyoz ya da KCK “terör örgütleri” ile bağlantılı olmakla suçlanıyor! Geçen ay o tutuklulardan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın özgür olması için yaptıkları başvuruyu, “kuvvetli delil şüphesi” ile reddeden yargı, ülkemizde en az güvenilir kurum olmayı hak etmiştir. Kutlarız. Dışarısı daha tehlikeli tutukevine dönüşüyor Nazmi BİLGİN Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ralarında üyemiz, sevgili MustaA fa Balbay’ın da bulunduğu yüze yakın gazeteci yıllardır demir par maklıkların arkasında özgür kalacakları günleri umutsuzca bekliyor. Bu sayıda meslektaşımız, çoğu da hangi nedenle suçlandığını bile bilmeden hapiste çürüyorlar. Ve artık kendilerini “tutuklu” olarak değil “tutsak” şeklinde adlandırıyorlar. Daha acı bir gerçek ise “dışarıdaki basın”ın daha büyük bir hapishaneye dönüşüyor olması. Siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen haber ve yazılar nedeniyle haberci ve yazarların işlerine son verilmesi, medya gruplarının dünyada görülmemiş vergi cezalarıyla “hizaya” getirilmeleri, düne kadar yanlarında olan bazı yazarların en ufak eleştirileri üzerine hayati tehlike arz edecek şekilde hedef gösterilmeleri demokrasinin en temel özelliklerinin yok olduğunun tipik göstergeleridir. Siyasi iktidarın, medya üzerindeki, giderek artan baskıları, korkarız ki yakında Türkiye’yi bir tutsaklar ülkesi hâline getirecektir. Gazeteciler Cemiyeti olarak Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştıracak her türlü baskıya karşı yasal özgürlükler çerçevesinde sonuna kadar mücadeleye devam edeceğimizi bir daha hatırlatmak isterim. Tutuklu gazeteciler için yıldız falı Üçüncü Yargı Paketi; 7 TİP’li genci boğarak öldürenleri, Kemal Türkler’in katillerini ve El Kaide bombacısını tahliye ederek kapandı. Bizler yine içerde kaldık. Bu hâliyle Tutuklu Gazete, daha uzun yıllar çıkacak gibi görünüyor. Kısacası mahkemelerden umut yok. İşimiz fallara kaldı. Biz de “neyse hâlimiz çıksın falimiz” diyerek tutuklu gazetecilerin falına baktık. Koç: Hiç uslanmıyorsunuz. “Dokunma” dediler, “ille de cemaati yazacağım” dediniz. Hâlâ da uslanmadınız. Siz de boynuzları kesip, “Fenerbahçe de bir cemaat değil mi, devletin içinde Fenerli yok mu” yazabilirsiniz. Yoksa tahliye ancak 13. yargı paketinde görünüyor. Boğa: Kendinizi ranzalara vurup durun. Boğalık böyle olmaz. Yeni Hayat Apartmanı’nda Talisker viskiyi devirip, kıpkırmızı burunla parmak sallayarak Başbakan’a akıl veriyor musunuz? İşte o zaman boğasınız. Hedef seçiminiz yanlış. Mektuplarınıza “hükümetin yaptığı iyi şeyler de var” diye başlayarak doğru hedefe yol alabilirsiniz. Şansınız yaver giderse Başbakan’ın uçağında bile bulursunuz kendinizi. İkizler: Yeteneklerinizin farkına varın. Yıllarca “devlet ekonomiden çekilsin” yazıp, devletin televizyonlarından gazetelerinden nemalanacak yürek var sizde. Hep iktidarı överek muhalif görünebiliyorsunuz. Yakalayın, tutuklayın, susturun diyerek de liberal olabiliyorsunuz. 2. değil 12. Cumhuriyeti isteseniz kimse “az istedin” demez. Yine de dikkat edin, o son eleştiriyi yapmayın. Zaten fazla kilolarınızı da hep o son lokmaya bağlamıyor musunuz? Bu son olsun! FatihPOLAT Barış TERKOĞLU Basın Gazetesi’nin özel ekidir. Parayla satılamaz DİZGİ: Duygu Alper, Işıl Özmüş C M Y B C M Y B Yengeç: Yan yan yürüyorsunuz ama bir türlü Terazi: Size içerde yandaş olamıyorsunuz. Barış TERKOĞLU Sizin burcunuzdakiler durmayı kimse yakıştıSilivri 1 No’lu Cezaevi 12 Eylül’de burçlara çıkramıyor. Terazi dengeyi B3 (Alt) Tecrit Hücresi iyi bilir. Ombudsmantılar, Susurluk’ta “kurİSTANBUL şun atan’er yiyen’er” ollık, tam sizin işiniz. dular. Onlar hep dışarı“Türkçe Olimpiyatları da, siz hep içeridesiniz. daha çok haber olsun” Bir yerde hata yapıyorsunuz. Akşam yazan okur mektuplarını kim sizin sayımında “burada” yerine “evet” de kadar cesaretle seçebilir? Solculukyin, belki “ama yetmez…” cevabını tan liberalliğe Gregor Samsa hızınalırsınız. da dönüşüp TRT’de milyarlık program kapacakken bakın neredesiniz. Aslan: O yeleler avluda esen rüz Karnınızın şişliğine endişelenmegârda dalgalandıkça içerdesiniz. Jö yin, sizinki karavana yemekten. lelemek durumu değiştirebilir. “Bu Akrep: Dünyaya hep kötümser orman bize dar, mutlaka genleşmeli” yazmak tahliye getirebilir. Kral bakıyorsunuz. Siz yazmasanız ne olamıyorsanız en kralcı olmakta Uludere’ye bomba yağacaktı, ne de fayda var. Onu da beceremedinizse Pozantı’da çocuklar tacize uğrayaüzülmeyin. Aslan yattığı yerden bel caktı. İyimser olmaya çalışın. Gazeli olur, mahpus yata yata biter diye tecilerin Silivri ziyaretini okuyarak rek avunabilirsiniz. içinde bulunduğunuz güzelliğin farkına varın. Havan yerine bol bol Başak: Bu dünyada bir başak ka hava atın. Umudunuzu asla yitirmedar ağırlığınız yok. Ne Başbakan’ın yin. Ogün Samast’ın paketinden teşkilattan ne Cumhurbaşkanı’nın sonrakinde size de çıkabilir. okuldan arkadaşısınız. Siz fasıl düYay: Bugün yaysınız ama yarın sizenleseniz örgüt toplantısı diye ba sılır. Boğaz’a değil çaktırmadan yalı, çadır dikseniz anında yıkılır. Hakkında yazdıklarınız içeri atılmaz, yazdıklarınız için siz içeri atılırsınız. Hayattan beklentilerinizi azaltın, açık görüşte ne giyeceğinizi düşünün. Ne olur ne olmaz, kolonya sürmeyi de ihmal etmeyin. lah olur, bomba olur hükümeti devirirsiniz. Sonra da “suçum ne” diye sorarsınız. Diğer yaylar, Suriye’ye gerilip İran’a şahlanırken hâlâ “savaş olmasın” diyorsunuz, hiç akıllanmıyorsunuz. Revire çıkın, doktora “proaktif sandoz” yazdırın. Elinizin kendiliğinden “Esed” yazdığını görünce şaşıracaksınız. Oğlak: Sizde keçi inadı var. Duvarlar yıkıldı anlamadınız. Bir siz bir Ajda eskisi gibi kaldı. Unutun geçmişi. Şimdi moda “geçmişle hesaplaşma”. 1 Mayıs 77’yi sizden önce söylediler. “Maraş’ta katliam olmadı mantardan zehirlendiler, Çorum’da kızamıktan öldüler” diyerek değil tahliyeyi, liberal gazetede başyazarlığı bile garantilersiniz. Kova: Bir kere isminizde meymenet yok. Kova değil, valiz olsanız adliyenin öbür kapısından girer, savcılarla çıkışta fotoğraf bile çektirirdiniz. Sıkıldığınızda “tutuklanacak gazeteciler listesi” yapmak rahatlatabilir. Romanı bırakın, bilgisayar saatlerinde darbe planları üretmeye çalışın. Oradan bir çıkış var gibi görünüyor. Balık: Yanlış tercih kurbanısınız. Akvaryumda duracağınıza okyanus ötesine kaç kez yüzüp gelebilirdiniz. Hem deriniz yağlanırdı hem “elini öpeceğim” diyenlere dolmakalem ve saat veriyorlar. Kütüphane fişine “all of the cemaat” yazarsanız ve incecik bir bıyıkla tamamlarsanız tahliye için duruşmayı beklemenize gerek bile kalmaz. utuklu Gazete deneyimi, aslınT da şimdiden Türkiye basın ve demokrasi tarihinde simgesel yerini aldı bile. Onunla hem bir yandan Türkiye’de basın özgürlüğüne vurulan prangaları kayda geçirmiş oluyoruz, hem de bu prangaları vuranlara, “emir erinize dönüştürdüğünüz yargınıza ve bütün baskı mekanizmalarınıza rağmen biz gazeteciliğimizi yaparız” demiş oluyoruz. Faruk BİLDİRİCİ Tutuklu Gazete’nin ilk sayısından bu yana verilen mücadelenin sonucu olarak serbest bırakılan meslektaşlarımız oldu. Bu sevindirici gelişmenin yanında önemli diğer bir gerçek, dışarıdaki gazeteciler için basın özgürlüğü alanının daha da daraltıldığıdır. Başbakan’ın Cüneyt Özdemir’in atılması için patronuna çağrı yapması ve Yıldırım Türker olayı, bunun son örnekleri. Umalım ki, bu son olsun, yeni sayıları çıkarmaya ihtiyaç kalmasın. Tarih rında devam ettiğini de anlatacaktır herhalde o tarih. Medyayı iktidarın lojistik gücü hâline getirmek amacıyla verilen “savaş”ta her yolun mubah görüldüğünü, hukukun, adaletin ve mahkemelerin de bu uğurda nasıl araç hâline getirildiğini de. Asıl merak ettiğim, kitabın bomba, haberin suç kanıtı, yazarların hain, gazetecinin terörist olarak görüldüğü bu döneme ne ad verileceği? Gönlünüzü rahat tutun “içerideki gazeteci” arkadaşlar, tarih sizi iddianamelerdeki gibi tanımlamayacak… iz gazeteciler tarih yazmaya merakB lıyızdır. Belki de o yüzden peşin hükümlü davranıp, sık sık “tarihi..” diye manşetler atarız. Kuşkusuz yazdıklarımızın gerçekten tarihi olup olmadığına zaman denilen o karşı konulamaz eşsiz güç karar verecek. Bugün yazılanların hangileri tarihin müsveddesi olarak kalacak bilemeyiz ama bu dönemin, medya tarihinde özel bir yeri olacağı kesin. Başbakan Erdoğan’ın “manşetlerle çarpışarak bugünlere geldik” sözleriyle ifadesini bulan yaklaşımın AKP iktida TUTUKLU GAZETE 1 EYLÜL 2012 SAYI: 3 Türkiye Gazeteciler Sendikası Adına Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ercan Sadık İpekçi İsim Sahibi: Bedri Adanır Yayın Kurulu: Mete Öztürk, Uğur Güç, H.Burak Öz, Sevgim Denizaltı, Gökhan Durmuş, Ebru Özkan Adres: Türkiye Gazeteciler Sendikası Basın Sarayı Türkocağı Caddesi No:1 Kat:2 Cağaloğlu/ İstanbul Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Adres: Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İSTANBUL