26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA İNŞAAT VE YAPI DENETİM 7 Yalnızca İstanbullular etkilenmeyecek Türkiye’nin odaklandığı Kuzey Marmara depreminde etkilenecekler yalnızca İstanbullular değildir. Marmara’nın çevresidir, Türkiye’dir. Başta Yalova olmak üzere Kocaeli, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ile Tekirdağ, Kuzey Marmara depreminden etkilenecek başlıca illerdir. Bu illerde yer inceleme çalışmaları büyük oranda bitirildi. Bu açıdan bütün bu uraybayları (belediyelerin başkanlarını) kutluyorum. ‘Şimdi artık hangi kentte, hangi uramda (mahallede), hangi semtte deprem olursa, kaç tane yapıyı yıkar?’ Bunu biliyoruz. Bu uramlarda oturanların kimlikleri urambaylarda (muhtarlıkta)belgelendiğine göre, depremde göçük altında kalacaklar, ad ile soyadlarıyla bellidir. Bu durumda ne yapmak gerekiyor? Toplum ile yerel yönetimin belli bir anlayış ile uyum içinde birbirlerini anlayarak kentsel dönüşüm tasarısına onay vermesi gerekiyor. DAYANIKLI YAPILAR Büyük kentlerimizde yapı yüksekliği yaklaşık 2.5 kattır. Bunu 5 kata çıkardığınızda yeni yapılaşma kendi kendine kaynağını bulmuş oluyor. Açıkçası, yapı dönüşüm işini kat karşılığı vermeniz durumunda, bütün uram ölçeğinde yıkılacak yerleri yeniden depreme dayanıklı yapılarla donatabiliyorsunuz. Toplumun canı ancak böyle kurtulur. Şimdi bu uramların altyapıları da bittiğine göre, açıkçası buralarda elektrik, su, kanalizasyon, cami, okul, sağlık evi olduğuna göre bunlar için de ek bir yatırım yapmaya da gerek yoktur. Dolayısıyla çözüm, kentsel dönüşümde yatıyor. Bu kentsel dönüşümün Türkiye’deki başarısı nasıl? Türkiye’deki başarısı bazı illerde gerçekten iyi. Örnek; İzmir’de Yamanlar Dağı (Karşıyaka’nın kuzeyindeki dağ), Dikmen Dağı’nda (Balçova, İnciraltı güneyindeki dağ) öncelikli olarak girişim yapıldı. Yer seçimi ile yapı yüksekliği çok olumlu. Ancak, kentsel dönüşümde, yapıları dönüşüme uğrayan edinicilerin, yeni yapılan yapılara taşınması gerekiyor. Bulunmuş olduğu konutların yıkılıp oraların yeşil alana çevrilmesi gerekiyor. Bu ikinci konu yapılamıyor işte. Açıkçası, sakıncalı yerlerde oturmakta olan toplum bulundukları yerlerden çıkıp depreme dayanıklı konutlara geçmiyorlar. Şimdi bunlar geçmeyince oralarda yeni kişiler konut satın alıyor, bazıları da yatırım amaçlı bu alanları ele geçiriyorlar. Bu durumda çözüm sarpa sarıyor. Yerleşiklerin bu konuda anlayış gösterip, bulunduğu konutları terk edip, yeni yapılan yerler oturduğu yerden uzak olsa da oralara taşınması gerekiyor. Bunun tek çözümü budur. TOKİ aracılığıyla sözgelimi ayda 100 TL’ye, 200 TL’ye konut üretiliyor. Dolayısıyla TOKİ’nin yaptığı evler de genellikle çok dayanıklı, ayrıca depreme karşı güçlü konutlar. TOKİ yapıları çok iyi çözümdür. Ancak TOKİ’nin bu çözümünün tüm Türkiye’yi kapsayacak biçimde sürdürülmesi gerekiyor. Kaldı ki bu büyük ölçekte yapılıyor. TOKİ gerçekten İstanbul dışında da, başka illerde de çok yaygın olarak sağlam evler yapıyor. Buraların ikinci bir ev olarak ya da yatırım alanı olarak değil de evleri depremde dokunca görecek kişilerin taşınması gerekir. Ne var ki sağlam yapılara taşınan kişilerin de, depreme karşı güçsüz olan evleri hemen yıkılmalıdır. YÖNETİM VE ULUS EL ELE OLMALI Burada ikinci aşamayı bir türlü yapamıyoruz. Bu eylemi bir yasa desteğinde yapmamız gerekiyor.İşin kuralına, bilimine uyacak olursak, ayrıca el ele, uyum içinde birbirimize önem verecek olursak, yönetim ile ulus elele olursa, bu işi çok kısa bir sürede çözeriz. Ben kişisel olarak güçlendirmelere karşıyım. Güçlendirme yerine yıkıp yeniden yapmak gerekiyor. Çünkü 81 yaşındaki bir nineyi, ne bileyim allayarak pullayarak bir 18 yaşındaki kıza dönüştüremezsiniz. İşte, yapılarda da bu olay tıpkı böyledir. Dolayısıyla bu yapılar eski yönetmeliklere göre yapıldığı için, 2007 yönetmeliğine asla uymuyor, bu nedenle yapılacak güçlendirme giderleri de çok aşırı. O nedenle yıkyap olayı iş alanı açar, işsizliği azaltır. Çünkü yapılan bir yapı yaklaşık 200 ayrı tür iş kolunu çalıştırıyor, ayrıca çocuklarımızın daha güvenli okullarda okumasını sağlamış oluruz. Tam anlamıyla başaramadık Öte yandan sökelevleri (hastaneler) öbür ana sorunlardan birini oluşturuyor. Birçok sökelevine (hastaneye) güçlendirme çalışması yapılamadı. Eski sökelevleri (hastaneler) işlevini sürdürürken yanındaki boş alanlara yeni sökelevlerinin (hastanelerin) yapılması ya da başka bir yere taşınması gerekiyor. Bu işi tam anlamıyla başaramadık. Benzer biçimde kalıncakların (otellerin) bazıları sorunlu. Sorunlu olan kalıncaklar oldukça az sayıdadır. Bilimteylere (üniversitelere) gelince, sözgelimi İstanbul Üniversitesi’nin Avcılar Yerleşkesi ile Ege Üniversitesi’nin Bornova yerleşkelerinin durumu iç açıcı değildir. Güçlendirme yapılmasına karşın İstanbul Bilimteyi (Üniversitesi) yapıları güven vermiyor. Ege Bilimteyi’nin altından ise diri kırıklar geçiyor. Benzer biçimde, neredeyse her köşe başında yapılan sözde yeni çomukevleri (camiler) de oldukça güvensiz. Çok büyük kubbeli, çifte ya da dört büyük uzundırazlı (minareli), iki üç şerefeli camiler. Ne gerek var? Gölcük depreminde yıkılmayan çomukevi (cami) sayısı çok azdır. Şimdi ondan daha çekincelileri İstanbul’da yapılıyor. Uzundırazların (minarelerin) sayısının azaltılması, ayrıca boylarının kısaltılması, şerefelerinin sayılarının azaltılması gerekiyor. Yoksa bir depremde birçok kimse kubbenin ya da uzundırazın altında ölecektir. YAKIN GELECEKTE İSTANBUL VE İZMİR’DE DEPREM YOK İstanbul ile İzmir’de, çok yakın bir gelecekte büyük bir deprem beklentim yok. Ancak bunun bizi boş vermişliğe sürüklememesi gerekiyor. Yarın İstanbul’da 7.5, İzmir’de 7.3 büyüklüğünde depremler olacakmış gibi örgütlü olarak hep birlikte çalışmayı sürdürmemiz gerekiyor. Ne var ki, bir ülkede yoksulluk giderilmedikçe deprem yıkımları ile ölümleri asla bitmez. Dolayısıyla ulusal gelirden, kişi başına düşen 10 bin dolarla ulusun kendisi depreme çare bulunamaz. Kaldı ki, bu gelir, ulus basamakları içinde oldukça eşitsiz olarak dağılmıştır. Dolayısıyla hemen sihirli bir değnekle ulusal gelir 10 bin dolardan 45 bin dolara çıkmayacağına göre Türkiye yeryüzünde depremden en çok sakınca gören ülkeler arasında kalmayı sürdürecektir. Bu nedenle tek çare yönetimin örnek olarak yürütmekte olduğu bu çözümün arkasında durmasıdır. Öbür türlü bireysel çare ancak varlıklı insanlarca bulunabilir. Yoksulların çaresizliğine yerel yönetimler, doğal olarak Ankara yönetimi destek olmalıdır. * İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü İstanbul www.ahmetercan.net [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle