01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dördüncü güne gelindiğinde Erzurum Kongresi beyannamesi tartışılmaya başlandı ve beyanname üzerinde bazı değişiklikler yapıldı. Bu doğrultuda “Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti”nin adı “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti” olarak değiştirildi. Heyeti Temsiliye’nin Doğu Anadolu’nun tümünü temsil ettiği ifadesi, yerini Heyeti Temsiliye’nin vatanın tümünü temsil ettiği ifadesine bıraktı ve heyet üyelerine altı kişi daha eklendi. “Başkalarının ne şekilde olursa olsun vatan topraklarına girmelerinin ve iç işlerine karışmalarının Rumluk ve Ermenilik kurma amacına yönelik sayılacağı ve karşılığında birlik olarak savunmaya geçileceği” ifadesi ise, “başkalarının ne şekilde olursa olsun vatan topraklarına girmeleri ve iç işlerine karışmaları ve özellikle Rumluk ve Ermenilik kurma amacına yönelik davranışların durdurulması konularında elbirliği ile savunmaya geçileceği” ifadesiyle değiştirildi. “Osmanlı hükümetinin devletlerin bir baskısı karşısında buraları (doğu illerini) bırakmak ve gözden çıkarmak zorunda bulunduğu anlaşılırsa alınacak idari, siyasi, askeri önlemlerin saptanması” maddesindeki “buraları” sözcüğü yerine ise “yurdumuzun herhangi bir parçasını bırakmak ve gözden çıkarmak...” ifadesi kullanıldı. karar verdiklerini anlatmıştı. Bu kişilerin, özellikle de Rauf Bey’in, böyle bir davranışta bulunmuş olmasını pek akla yakın bulmayan Mustafa Kemal, Hüsrev Sami Bey’i böyle anlamsız sözleri taşımaması konusunda uyarmış ve böyle bir haberin aslının olamayacağını, kişiler arasında yanlış anlamlara yol açacak sözler söylemenin uygun olmadığını eklemişti. Ne var ki kongre salonuna girerken Rauf Bey’e “Kimi başkan yapalım?” diye soran Mustafa Kemal, “Sen başkan olmamalısın!” cevabıyla karşılaşınca, Hüsrev Sami Bey’in verdiği bilginin doğruluğuna inanmak zorunda kalacaktı. Başkanlık konusu, kongrenin ilk gündem maddesiydi. Açılışta ilk söz alanlardan biri, “Efendim, şimdi doğal olarak başkanlık işi söz konusu olacak. Ben başkanlığın birer gün ya da birer hafta sürmek üzere değişe değişe yapılmasını ve üye veya temsil edilen il ve sancak isimlerinin baş harflerine göre alfabe sırasıyla yapılmasını öneriyorum,” teklifinde bulundu. Bu kişinin adının alfabenin ilk harfiyle başlıyor olmasına dikkat eden Mustafa Kemal, bunun neden gerektiğini sorunca, böyle bir uygulamanın kişisel tartışmaları engelleyeceği ve dışarıya karşı da iyi bir etki yaratacağı cevabını aldı. Ama görüşmeler başladıktan sonra öneri rağbet görmedi ve gizli oyla yapılan başkan seçiminde üç oy dışında tüm oylar Mustafa Kemal’e verildi. 4 Eylül 1919 Perşembe günü öğleden sonra saat ikide açılan kongrenin ilk üç günü, katılımcıların “İttihatçı” olmadıklarına dair içilecek andın metnini hazırlamakla, padişaha sunulacak yazıyı kaleme almakla ve telgraflara karşılık vermekle geçti. Söz konusu andın metni şu şekildeydi: “Makamı celili hilafet ve saltanata, İslamiyete, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen, kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasatı şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah...” Bu konuların ardından Amerikan mandası gündeme geldi. Zira kongrenin toplandığı günlerde bu mesele İstanbul cephesinde çokça tartışılan bir konu haline gelmişti ve bu fikrin en ateşli taraftarlarından biri olan Halide Edip (Adıvar), 10 Ağustos’ta Mustafa Kemal’e gönderdiği uzun mesajda onu da bu fikri savunmaya davet etmişti. Halide Edip ve arkadaşlarına göre ülkedeki siyasi durumun geldiği noktada, İtilaf Devletleri Osmanlı topraklarını bir savaş ganimeti olarak görüyordu. Bu soruna karşı görünen en uygun çözüm, geçici bir Amerikan mandasıydı. Mustafa Kemal ise Amerikan yardımının büyük bir dikkatle incelenmesi gerektiği kanısındaydı. İstanbul’dakilerin amacından şüphe duymamak mümkün değildi; Amerika ya da herhangi bir başka devletle Türk milletinin geleceğine dair anlaşmak konusunda, ancak milli egemenlik ilkesini benimseyen bir hükümet yetkili olabilirdi. Mustafa Kemal ayrıca Amerikalıların kendileri için bir menfaat gütmeden böyle bir sistemi kabul edecekleri düşüncesini çocukça buluyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle