Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 SİYASET 84 Yine bir zor yıl ve ekonomik vaııı l^ıclaıı kıırtıılıııa TEVFtK ÇAVDAR Y eııi yılı kaışılarken, daha önceki yılları karşıladığınıız gibi /oıiuklardan. bunalınılardaıı peşin peşin söz cdildiğini görmekteyiz. Toplunıumuz yılbaşlarında gelecek yılın zor bir yıl olacağını dinleye dinleye buguııleıe geİdi. Yeıkililer, 1984 yılınııı da /or bir yıl olaeağmı müjdeliyorlar. Başı işadamlarımız çekiyor. (,'ok değil daha birkaç yıl öneesinde de ayııı şeyleı soylenmiş, 24 Ocak "istikrar kararl a n " sonucunda bunalımlı günlerin geride kalacağı muşlıılanniısıı. Şu günlerde aynı sözleri dinlemekle meşgıılıiz. Kişinin değişen nedir diye sorası geliyor. 1985 yılına girerkeıı de aynı sözleri işiteceğimizi söylemek için falcı olrnak gerekmez. Örneğin, ekonomik ko>ullar açısından 1984'ıın neler getireceğini birkaç cümlede si/lere açıklayabiliı iz: fcnflasyon durmayacak, yükseltilmiş fiyatlar düzeyinegöre " o V 25, gcrçckte onun da üzerinde seyredecek, banka faizleri bankaları ve bazı büyük şirkeileri zor dıırumda bırakacak, faiz gelirine inıdat diye sarılanlar biıikmiş paralaıının, servetlerinin eriyip gitıiğini farketmemeye devam edecekler, dolar 400450 TL arasında dengelenmeye çalışacak, benzin l'iyatı 200 TL'ye yaklaşacak, kiralar ortalanıa 30 biıı liranın çok üstüne çıkacak, sosyal konui yapımı için bile 3 milyon TL a/ gelecek.... lsterseniz kesin bıı yazıyı ve geleeek yılbaşında olayları yeniden değerlendirmek için kullanııı. Unııimayın ki, 1985'c girerken de birçok iinlii iktisatçımiz 1984'teki başarılı "serhesii" uygulamasını göklere çıkartırlarkeıı "aıtın" diye birkaç aynntıda nokla\i eleşlireeekler ve programın başarısı için üçdörl yıl daha gerektiğini söylcyeceklcrdiı. kullandığı yöntem ve uyguladığı prograınları cazip kılmak da ister. Fakat, sözcüklerin arkasındaki gereekleri görnıeyi üğrenmemizin /aınaııı gelmiştir. Böylesine genel bir mutluluktan yana olan programların uygulamasına yönelik kararları dü/eyden değil, toplumsal mutluluk ve refalıı sağlayıp sağlamadıkları acısından değerlendirmek gerekir. Böylece kimin içten, kimin ise gayri samimi olarak bu sözciikleri kııllandığı ortaya çıkaeaktır. Unutınayalım, "ınillelin zcnginligi sonucu dvvlelin /cnginligi*' tamlaması yanıltıcıdır. Doğru olan, toplumun zenginliği ve bu zenginlik oranında refah dağılımının adil olmasıdır. Büyüıne diye konuşurken, ülke ekonomisini bir bütün olarak ele alırkeıı, toplumun zcnginliğini önc (,ıkarmaktayız, bireylerin zenginliği büyüyen bölümiin paylaşımıyla oluşmaktadır. Denıek ki, bireysel zenginliği toplumsal zenginliğin önüne vıkartmak, sadece bilinçli bir yanılımadan ibarettir. laınını bulan sözcük, kavram vb. gibi yaklaşımları kullanmayalım. Eğer bu ekonomi politikasını ele^tireeeksek, 1984 ve daha sonraki yıllarda bu politikamn açacağı yaraları kamuoyuna sergileyeceksek, bunu kendi sözcük ve kavramlarımi7İa yapmalıyız. Serbesti'nin kuranı ve kavramlarını kullanarak oııu elestinneye kalkarsak daha baştan larlışnıayı yitirmis oluruz. Ne demek istiyoruz? Gelin ne demek istediğimizi ünlü "iklisadi büyüme" kavramı açısından ortaya koymaya çalışalım. "Ikfisadi büyüme" nicel hir kavramdır, peşinden "iklisadi kalkınına" ve "iklisadi gelişme" kavramlarını getirmez. Bu kavramlar büyüme ile gereekleşebilir, ama büyüme bunlarsız da olabilir. Büyüme bir yerde nicel göstergedir. Ulıısai gelirin beliıli bir dönem içerisinde artışına karşılık olarak kullanılır. Örneğin, ulusal gelir 100'den 107'ye çık Kalkınma büyümenin sonucu ortaya çıkan ck fonun nasıl kullanılacağı sorusunun yanıtına bağlıdır. Bu fonun kullammı piyasa koşullarına bırakıldığı vakit, kârın azanıilcştirilmesi olgusu fonun kcsimler arası dağılımında temel ctmen olacaktır. Bunun sonucu fon kalkınma diye adlandırdığımız ekonomideki yapısal değişimlcri sağlama yerine, kâr getiıen kesimlere akacaktır. Bu ise, ancak vc ancak kârı elde cdcnlerin mutluluk ve refahını sağlar. İşsizliğe, toplumsal gereksinimlere yönelik en küçiık bir katkı görülemez. Büyüme ve adil paylaşım İktisadi büyüme bir yandan gelecekıcki büyümeleri daha hızlandıracak yapısal değişiklik demek olan iklisadi kalkınmaya yol açtığı gibi, diğer yandan da muiluluk ve refahın daha adil paylaşımım sağlamalıdır. Şu günlerde değişik yayın organlarında sık sık önce büyüme sonra adil paylaşım anlamına gelecek yazı ve söyleşilere rastlıyoruz. Bu iki olgu birbirini izleyen kavramlar değildir. Ya beraber varolurlar, ya da refah dağılımından açıkça vazgeçilir. Büyümeye öncclik verenler bunu sermaye birikiminin sağlanması açısından yaptıkiarını söylüyorlar. tlk anda haklı olan bir sav bu. Kuşkusuz sermaye birikimi büyümeyi daha hızlandıracak ve sonuçta loplumsal refahı genişletecek bir araçtır. Ne var ki sermaye birikiminin kullanımı bu sözlerin arkasında ıınutulmaktadır. Bu bi rikim kimin elinde ve nasıl kullanılmaktadır. Bunun yanıtı toplumsal refah dağılımının adil olup olmamasıyla doğrudan bağımlıdır. Şöyle ki, küçük bir grubun elinde toplanacak birikim, gene o grubun kâr özlemini azamileştirecek şekilde kullanılacaktır. "Serbesti"nin temel mantığı budur. Bu takdirde büyümenin refahı yaratması için ileri sürülen öncelik sıralaması ancak kârları büyüten doğrultuda sonuçlar verecektir. Bu da ne yapısal bir değişimi doğuracak ne de toplumsal refaha katkıda bulunacaktır. Serbesti kavramınm kullanılışında biryantlgı doğuyor. yen'ı Osmanlılar ve Genç Türklerden bu yana, ekonomik anlamda kuüanüan serbesti, kendifiğinden siyasal ve düşünsel özgürlükleh çağnştırmaktudır. Bu çağnşım bütünüyle 1983 yılında kalması gereken bir yanılmadır. İktisadi büyüme biryandan gelecek teki büyümeleri daha htzlandıracak yapısal değişiklik demek olan iktisadi kalkmmaya yol açtığı gibi, diğer yandan da mutluluk ve refahın daha adil paylaşımım sağlamalıdır. İktisadi büyüme ile kalkınma ayrı kavramlardır. İktisadi büyümeden söz etmek, dikkatleri kalkınma konusuna çekmemek içindir. Kalkınma, büyümenin sonucunda ortaya çıkan ek fonun nasıl kullanılacağı sorusunun yanıtına bağlıdır. Aynı yanıltma "serbesti" sözcüğünün kullanımında da karşımıza çıkuıaktadıı. mışsa büyüme oranı "/o 1 denir. Ne var ki, bu gösterge kalkınmanın da göstergesi değildir. İktisadi kalkınma bir yapı değişikliğini içerir. Örneğin, tarım kesiminin ağırlığını sanayi kesimi lehine yitirmesi, sanayi kesimi içerisinde yatırım ve ara malları sanayiinin paylarının artması, kalkınma kavramıyla açıklanabiliı. Diyelim ki bir ülkede pelrol buluıısun, fakat iktisadi yapı hiç değişmcsin. Yani petrol üretilsin ve dış satıma çıkarılsın. Kuşkusuz ülkenin ulusal gelirinde bir artış olacaktır, ama iktisadi yapı değişmediği için bir kalkınmadan sözedilmesi ınünıkun olamayacaktır. Buna benzer örnekleri komşu petrol ülkelerine bakarak bulabilirsiniz. Sadece "iktisadi buyüme"dcn söz etmek, kalkınma konusuna dikkatleri çekmemek içindir. İktisadi büyüme, kalkınma ve onun da sonunda gelişme ile birükte anlamhdır. Bu kavramlardan yalnız biri, belki sayısal bir gösterge olarak önemli olabilir, ama ondan öteye anlam taşımaz. Bugün "serbesti"nin şampiyonluğunu yapan birçok iktisatçımız kalkınmadan söz ctmeyi bilerek ya da bilmeyerek unutmaktadırlar. Bunu belki de büyümenin kendiliğinden kalkınmayı da yaratacağına inandıkları için yapmaktadırlar. lşte burada iktisadi gerçekler saptırılmaktadır. Büyüme kendiliğinden bir kalkınmaya neden olabilir mi? Bu öylesine kolay değildir. Mutlu yarınlar I'eki bi/ 1984'ic ııe yapmalıyız. Bir kere muılu yarınların en /or koşullardan çıktığını unutmamalıyı/. llnsuna söylememişler, karanlığın en yoğuıı olduğu anda sabah yakındır diye. Fakal bıı sabahı elleri kollaı ı bağlı bekleıııek de olına/. Amacınıı/ı, yöntenıinıizi, kullandığıınız kavramları açık eyleıneliyi/. Bunlar açık olmalı ki kamuoyuna doğruyu, gerçeği gösterebilelim. Gene bunlar iyiee bellenmcli ki. saptırılmış doğruları seıgileyebileliın. Işin kısası, karşıt olduğuıııuz ekonomik modclin yapımcılarının diliylc değil, kcndi sözcüklerimizle konuşabilelim. Yanılgıdan kendimizi kurtaralım Serbesti sözcüğü bilindiği gibi, 19. yüzyıldan bu yana ülkemizde liberalizm karşılığında kullanılmaktadır. Yeni Osmanlılaı ve Genç Türkler ise, bu sözcüğü bir yerde siyasal ve düşünsel özgürlükler karşılığında da kullanmışlardır. O günden bu yana ekonomik anlamda kullanılan serbesti, kendiliğiııden siyasal ve düşünsel özgürlükleri cağrıstırmaktadır. Bu çağnşım 1983 yılında bütünüyle geride kalması gereken bir yanılmadır. "Serbesli"yi kendi girişimlerine sınır tanımamak için kullanan özel girişimci ekonomi uzmanları aynı şiddetlc siyasal ve düşünsel temel hak ve özgürlükleri kullanmamaktadırlar, hatta z.aman zaman Hitler ve Mussolini'de olduğu gibi tam aksi kararları çekinmeden alabilmektedirler. Son günlerde serbest piyasa ekonomisinin uygulanmasının sanki bir özdeşi gibi özgürlükleri de düşünmek, bunun da ötesinde serbest piyasa koşullarının yaratılmasının özlemi çekilen "sivil toplurrT'a ulaşmanın önkoşulu olduğunu ilcri sürmek, aydınlarımız arasında geçerli bir düşün biçimi olmaya başlamıştır. Bu düşünce tarzı, "scrbesti"yi savunan öğretinin diliyle konuşmaktan ileri gclen bir yanılgıdır. Onun için diyoruz ki, 1984'tc artık "serbesti"de an Serbesti mantığı yetmez Tabii bunun böyle olduğunu ortaya koyabiimek için, gelir ve servet dağılımına yönelik sayısal bilgilerin varlığı şarttır. Bunlar ise, Türkiye'deki istatistik çalışmalarında sürekli olarak kaçınılan iki alandır. O halde, iktisadi kalkınmanın, bunun sonucu ortaya çıkacak iktisadi gelişimin sağlanması, toplumsal mutluluk ve refahın daha bir üst düzeye çıkabilmesi için "iktisadi büyüme"nin sağlanması ön koşuldur, ama tek başına yeterli değildir. "İktisadi büyüme" sağlayacak sermaye birikiminin, büyüme sonunda oluşacak fonların yukarıda tanımladığımız doğrultuda sonuçlar alınabilecek biçimde yönlendirilmesi gerekir. Yani olayın gerek şartı budur. Oysa bu gerek şart "serbesti" mantığı ile yerine getirilemez. "Misakı Milli'den Kkonomik Misakı Milli'ye"yazımızın başlığında "İklisadi Mllli Mücadele" dcyimini kullanmıştık. lnancımız odur ki, 21. yüzyılın Türkiyesi1nin, çağının üst gelişmişlik düzeyindeki toplumlar seviyesine çıkabilmesi için, önümüzdeki yıllarda bir "İktisadi Milli Mucadele"yi basanyla vermesi zorunludur. Amacımız mutlııluk ve refah Bunu ileri sürerken, bireysel mutlııluk ve refahın oicsine geçtiğimi/in farkında olmamız gerekir. Ku^kusuz, lek tek bireylerin mutlulıığu toplumsal mutluluğa katkıda bulunur, ama unutmayalım ki gelir ve servelin paylaşımı gibi muilııluk ve relahın da paylaşımı adil olmalıdır. Böylesine bir adalet sağlanamayınea bireysel mutluluk ve refah önenıini yitirir. Kuskusu/ kimse loplumsal mutluluk ve relahın karsısında olduğunu söyleyemez, hatta hedefin insan olduğunu söyleyerek