Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR FUTBOL MART SALI KÜRESELLEŞMENİN ‘ulusal’lıkla imtihanı ALPER İZBUL T artışma küllendiyse de sürüyor... Ulusal takıma Brezilyalı Aurelio’nun Türk vatandaşı olduktan sonra Fatih Terim tarafından çağrılmasıyla başladı her şey. Tartışma konuyu çok da irdelemeden “oynar mı””oynamaz mı”, “doğru mu””yanlış mı” ekseninde sürdü. Ancak Terim’in taviz vermeyen, çok kulak asmayan tavrıyla Aurelio ulusal takımda bir ilk oldu. Formasını da Fenerbahçe’de olduğu gibi terleterek, nedenleri çok net olmayan “yanlışçıları” susturdu. Peki bir yabancının, “bizden biri” olduktan sonra ulusal takımda forma giymesinin neresi “yanlış”tı? Ya da Türk vatandaşı olan birini yabancı kabul etmek ne derece doğruydu? Konuya “kör milliyetçilik” anlayışıyla bakanlar için doğru olan hiçbir yanı yok. “Kör milliyetçilik” dedikten sonra fazla açıklama yapmaya da gerek yok. Liberal kanat zaten fazla sorgulamadan kabullenmiş durumda ve “yakınımızda duran yeteneklerden neden yararlanmayalım” sorusuyla da görüşünü savunmakta. Gerek oynadığı kulüp gerekse ulusal takımda yüreğini ortaya koyan Aurelio yüksek meslek ahlakı, karakteri ve insani değerleri ile herkesin sevgisini, takdirini kazanan ve hak eden bir kişilik. Aurelio gibi iyi niyetli bir futbolcunun, mesleğini, yurttaşı olduğu ülkenin ulusal takımında icra etmesinin onun kişiliğinde hiçbir yanlış yanı olamaz. Ancak acaba gözden kaçırılan bir nokta olabilir mi? Ve bu nokta da “küreselleşme” ve futbolu kuşatan, bir anlamda spor olmaktan çıkaran “kapitalizm”in fark edilmeyen bir “savaşımı” olarak ifade edilebilir mi? Toplumu sosyoekonomik açıdan bir piramit olarak ele alırsak futbolun zirveden tabana ne kadar etkili olduğunu tartışmaya gerek yok. Yani bireyin eğitimi, ekonomik durumu, kültürü, toplum içindeki rolü, konu futbol olduğunda çok da fark etmiyor. Hatta sadece ulusal değil uluslararası açıdan baktığımızda da futbolun temelde “ulusal kültür” farkı tanımadığını görüyoruz. Peki uluslararası alanda bu kadar etkili olan ve “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” konulu bir kitap yazdıran spor dalını, “ulusallık” kavramını düşman kabul eden “küreselleşme” kendi kavgasında kullanıyor olabilir mi? Temelde sermayenin tüm dünyayı sarma yöntemi, tekelciliğin, “çok uluslu şirketler” olarak dünya ekonomisine egemen olmasına hizmet eden küreselleşme olgusu, ulus devletleri yok etmek için ulusal bilinci öldürmeyi tüm hızıyla sürdürüyor. Ve bu amacına hizmet eden her kanalı kullanmaktan da geri kalmıyor. İşte toplumun her kesimine ulaşan futbolu da bu amaç uğrunda kullanıyor. Evet, futbol iletişim çağını yaşadığımız günümüzde “küreselleşme” olgusunun en önemli silahlarından biri durumunda. Yunanistan’la oynanan ulusal maç öncesi Ulusal Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim’in basın toplantısında sarf ettiği “Ulusal dava değil, ulusal maç” cümlesi aslında toplumun ulusal maçlara nasıl baktığının en önemli göstergelerinden. Küreselleşmenin verdiği savaşla yaşamın pek çok noktasında yitirilen ulusal bilincin çok sağlam temellerle olmasa da anımsandığı nadir anlardan biri ulusal maçlar. Hatta ne yazık ki günümüzde “ezeli rakip”likten “ezeli düşman”lığa yelken açan büyük kulüplerimizin taraftarları bile hala uluslararası arena da birbirlerini desteklemeyi sürdürüyor. Ancak geniş kitleler için belki de ulusal bilincin son kalelerinden olan “ulusal takım”a ya da futbola çengel atan küreselleşme Türkiye’de kısa kesilen bir tartışmayla kendini gösterdi. İtalya’da ise Arjantin kökenli futbolcu Camoranesi’nin maç seremonileri öncesi İtalyan ulusal marşına eşlik etmemesi tartışmayı aştı ve tepki gösterilen bir durum haline geldi. Almanya’da Gana kökenli Asamoah, İsveç’te Bosna Hersekli Zlatan İbrahimoviç, Belçika’da Zaireli Gaby Mudingayi gibi isimler Avrupa’da ulusal takımlarda oynayan yabancı kökenli futbolculardan bazıları. Fransa’da ise durum biraz daha farklı; uzun yıllar sömürdükleri ve kültürlerini ellerinden geldiğince empoze ettikleri Kuzey Afrika ülkelerinden getirdikleri yetenekleri ulusal takımlarına entegre ettiler. Peki ulusal futbol takımlarında yaşanan bu değişim gerçekten bir yetenek avı mı yoksa aynı kültürde yetişen, aynı havayı soluyan insanların “ırksal” bağetnik köken aranmadan onlarca yıldır bir araya geldiği “ulusal takımların soyunma odalarına” sızan “çağın olgusu” verdiği savaşı kazanıyor mu? Camoranesi. 10