Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET DERGt Toplumun mutlaka akla uygun olanı yaptığı inancmdan yakasını sıyırabilenimiz pek azdır. Devletin aklını yitirdiği ve bunca masum insanı cezalandırdığı düşüncesi katlanılmaz bir şeydir. O yüzden de buna ilişkin kanıtlar içten içe inkâr edilmek ArthurMiller'ın Cadı Kazanı, 1997'deHollywoodtarafindanfllme de çekildL. durumundadır. Söz Arthur Mffler'da... Arthur Miller'ın dünyaca ünlütiyatro yapıtı Cadı Kazanı, 1997yılında Hollywoodtarafındanfilmeçekildi. Miller, birdönemAmerika'sındakisolcuavınıanlatan oyunun tam 50yıl sonrafilme çekilmesi üzerine New Yorker dergisi için uzun bir yazı kaleme aldı. M. Halim Spatar 'ın çevirip CumhuriyetDergi 'yegönderdiğiyazıyı bu haftayaymlamayı uygun bulduk. Gazeteci Nadire Mater veyazdığı Mehmedin Kitabı için kaynalılan cadı kazanı birtürlü durulmayınca, Miller 'ın oyunu kadaranlamlıyazıstnı kısallaraksayfalarımıza aldık. Neyazık ki kimiyazılar hiç eskimiyor... Cadı Kazanı 'nın bir fîlm olarak biçimlenişini gözlemlerken benim için simgelediği o depderin dönemi yeniden anımsaya durdum. Güçlü oyuncular, çocuklar, atlar, kalabalıklar, arabalar beyazperdede açan çiçekler gibi canlanırken, neredeyse tanıdığım hiç kimsenin artık açık seçik anımsamaz göründüğü bir Amerika'da ell i küsuryıl öncebu yapıtı nasıl pişirip kotardığımı bir kez daha düşündüm. Bu filmin, bir Hollywood stüdyosu tarafindan çevrilmesinde bir bakıma olmadık acı bir alay var; ellili yıllarda bu, aklın almayacağı birşeydi. Oysa, hepsi de karşımızda işte denizkıyısındaki tarlasını tırpanlayan Daniel DayLevvis (John Proctor); dondurucu soğuk zindanda yatan gebe Joan Allen (Elizabeth), dayısının parasını çalan Winona Ryder (Abigail), muhteşem peder Paul Scofield (Yargıç Danforth) ve onun iblise tutsak çocuklannın duygularını dürüstçe paylaşması hepsi de tıpkı yağmur gibi gözlerimizin önünde. OyıllananımsıyorumCadı Kazanı'nın iskeletini oluşturan yıllardı oysa o zaman içime çöreklenmiş olan korku artık safrasını atmış, hafiflemiş durumda. lyi biryolcu değildir korku; varken insanın düşünme ABD'deki komünist avımyazıya dökmek isteyen Miller, 1692'deki cadıyargılamalarım araştırdu Yönlem değişmemişti... yetisini nasıl çarpıtıp saptınrsa, yokluğundabelIektekigerçeğiazaltabilirde.Birkuşağa dehşet salmış bir şeyin, izleyen kuşakta olsa olsa şaşkın birtebessüm yaratması olasıdır. Kolej sıralanndacadı davalan konusunda bir şeyler okumuştum, ama o sıralarda, Salem belediye reisi olan Charles Upham'ın 1867'deyayımlanmışbinsayfalık iki cilt kitabını okuyuncaya kadar, o zaman dilimi konusunda ille de bir şeyler yazmam gerektiğini algılamamıştım. Upham, Salem'in daha o zaman bile enikonu yok olmuş bir ara dönemini tepeden tırnağa inceleyen bir araştırmayı kaleme almakla kalmamış, bu trajedide rol almış kişiler arasındaki ilişkileri aynntılarıylagözlerimin önüne sermişti. BenilkkezSalem'e 1952 ilkbaharının kasvetlibirgünündegittim. Osıralar,terkedilmiş fabrikaları ve boş dükkânlarıy la sapa bir kasabaydı. Loş adliye binasında 1692 cadı yargılamalannın, rahiplerin nöbetleşerek o ilkel steno yazısıyla kaleme aldıkları tutanakları okudum. Oysa Upham 'da öyle bir kayıt vardı ki, karşımaçıkan binlercesini biryana itti. Bu kayıt, cadı avının baş kışkırtıcılarından biri olan Muhterem Peder Samuel Parris'in yazdığı bir rapordan alınmıştı: "Elizabeth Procter'ın Duruşması Sırasında, suçlamalar yönelten, 'lblis'in çarptığı' ergenlik çağındaki genç kızların ikisine, adı geçen Procter'a yumrukla vurmaları söylendi, Abigail'in eli tam ona vuruyordu ki açılıverdi, oysa önceden sıkılmış, yumruk biçimini almıştı; Procter'a yaklaştıkçayavaşladı ve parmaklan açıldı, Procter'in kukuletasına hafifçc dokundu sonunda. Birden Abigail çığlık attı, parmaklan yanmıştı..." Büy ülenmiş bir genç kızın bu olağan dışı jestinden bir sahne oyunu yaratılabileceğine kafam yatıverdi. Elizabeth Proctor, öksüz kalan Abigail 'in hanımıydı ve kızı kovuncaya değin aynı küçük evde Elizabeth ile Abigail birlikte kalıyorlardı. O sırada John Proctor'un büyük olası 1 ıkla Abigailileyattığına,Elizabeth'içiledençıkaran şeyin de büyük olasılıkla bu olduğuna eminolmuştum. Ben,cadılıkolayınabellibiryandan,ya da salt toplumsal ve siyasal düşüncelerle yaklaşmış değildim. Benim kendi 12 y ıllık evliliğim sallanıp duruyordu; kabahatin neredeolduğunubilmekistediğimdende fazla biliyordum. Günahkâr John Proctor'un elini ayağını kesen kişisel suçunu aşmayı başararak, çevresindeki çılgmlığın karşısına içten yükselen tertemiz bir ses halinegelmesi benim güvenimi tazeleyen bir şeydi; sanınm benim için bir esin kaynağı olmuştu: Lekesiz olup olmadığı pek, açık olmayan bir ruhtan, her şeye karşın, tertemiz bir ahlaki çığlık kopabileceğini göstermişti bu bana. Bir y ığın kanıta yengeç yürüyüşüyle erişe ulaşa, sonunda onda kendimden de bir şeyler bulduğumu duyumsadım, oyunum bu adamın çevresinde toplanmaya başladı. Ama, dram gözle görünürbirbiçim alırken, bir sorun inatla çözümsüz kalmayı sürdürüyordu: Salem yargılamalarında baş vurulan pek çok uygulama, kongre komitelerinin kullandıklarının tıpkısıydı. Beni kolaylıkla sırf partizanlık amacıyla tarihi çarpıtmakla suçlayabilirlerdi. Kaçınılmaz olarak, bana, aradaki benzerliğin kuşku uyandıncı olduğu, oy unda anlatı lan