27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ 2000. SAY1746 zlaşma" olarak görmeye, olan bitene dinel bir tören gibi değil, hep varlığını koruıasını istediğim güzel birtöre gibi bakmaa çahşınm. Yanık sesli hocalann okuduğu ualan dinlerken ağladığım bile olur. Gel.elelim, toplu halde kılınan cenaze namazı,a ve mezar taşındaki "fatiha"ya sıra geline yine şaşkınlaşınm. Katılmak ikiyüzlüiik, katılmamaksa inananlan aşağılamak ;ibi gelir. Ve bunun bir uzlaşma değil, bizim jibiler için, çaresiz bir sığınma olduğunu ark ederim. Bu kez de bir delikanlı isyanı aplar içimi. tnançlarımız doğrultusunda •aşayamadığımız şu dünyada, ölülerimizi lile kendi gönlümüzce gömemediğimiz çin öfkelenirim. Tanntanımazhğımdan ıtanmadığımı göstermek isterim. Her şey ;özüme batmaya başlar. Fiyatına göre belirenen törenler, cenaze arabalan, gömücüer.... Para karşılığı ısmarlanan dualar... îahşiş almak için önüne gelenin eteğini çeaştiren mezar sulayıcılan... öfkem kabarınca hep aynı anı canlanır jözümde. Mezarlığın dingin sessizliğini nrtan o sesi duyanm: "Gidin burdan, diniizler, komünistier!" Çalıhklann arasından mşlar havalanır. Biz .suçlular gibi sessizce ızaklaşınz. Camide başlayıp mezarlıkta sona eren bu nrkaç saatlik süreyi her seferinde yeniden ;özümlemeye çalışır, yorgun düşerim. "En eski zamanlardan beri, insanoğlu için >lüm ve cinsellik, doğanın bir tür şiddet göserisi, toplumun savunma sisteminin ilk za^ıfnoktasıdır. ölümün ve cinsclliğin kolekif denetimi ve törenlerc tutsak edilmesi lundandır.." Bugün anladığımız anlamda ölüm olayııın tarihi o kadar eski değildir. 1011. yüzyıa kadar ölcn, kendi yaşamı ve tarihi ile inian tekinden çok bir toplum üyesi olarak al»ılanırdı. Cenaze törenleri de, özdeşlik duyjusunun getirdiği bir dayanışma gösterisiyii. Ilkel toplumda klanın üstlendiği töreni iahasonradinkurumuüstlendi. Cenaze tö•eni bir Hıristiyan, bir Müslüman, bir MuseA ya da bir Hindu için düzenlenirdi. îçinde /aşadığımıztoplumlarbunlanndışındabir nanç kavramı ve özdeşlik duygusutanımı/ordu. ölümle ilgili bütün işlemlerini dinî oırumlaryerinegetirirdi. Mezarlıklarmsalibi de bu kurumlardı. Sağlığında kilise tarafindan dışlanan bir ölünün, ruhu bağışlantnadığı takdirde cenaze töreni yapılamaz ve resmi mezarhklara gömülemezdi. Batı'dadininbutörensel cgemenliği ancak XX. yüzyıl başında büyük metropollerde az çok gevşemeye başladı. Sosyalist uygulamalarda bile ölüm ve cenaze törenleri, kilisenin etkinliğini kaybettiği en son alanlardı. Bugünse artık birçok Batılı ülkede bir ölünün gömülebümesi için dini tören koşulu aranmadığı gibi, bir mezara gömülme zorunluluğudayoktur. Isteyen, ölüsünü"krematorium"larda yaktınp küllerini "zarif" bir paket içinde teslim alabilir. Birçok büyük mezarlıkta, Paris'in ünlü PereLachaise"inde olduğu gibi bir tanntanımazm mezarının yanı başında bir din adamının mezarına rastlayabilırsınız. Hıristiyanlığm tersine, tslam cenaze törenleri olabildiğince sade ve başl ıca pratik sorunlan çözmeye yöneliktir. ölü, mümkün olan en kısa sürede gömülür. Cenaze namazına kadar törensel hiçbir ey lem yoktur. Cenaze namazı ise günlük ibadetin biraz değiştirilmiş bir şeklinden ibarettir. Namaz, sadece "erkek din kardcşleri" tarafından kılınır. Burada ölünün yakınlanna ve akrabalanna tanınan herhangi bir özel işlev ya da katılım söz konusu değildir. ölünün yakını ve akrabası olsabile, din kardeşi olmayanların orada yeri yoktur. Tıpkı din kardeşi olmayan ölünün kendisi gibi. Bir tanntanımazın cenaze namazı, ancak onun giderayak imana geldiği, hiç olmazsa bir tanık aracılığıyla kanıtlanarak kılınabilir. Tanntanımaz seyircilerin ise doğal olarak namazın kıhndığı alanda bulunmalarının belirli bir anlamı yoktur. Çünkü bu, gerçekte bir tören değil apaçık bir ibadettir. ibadetin ise seyircisi olamaz. Kaldı ki, namazın kıhndığı alana, ibadetin ilk adımı olan "abdest almak" koşulunu yerine getirmeden girmek bile "günah" sayılabilir ve ibadeti kirletmek anlamınaalınabilir. Cenaze töreninin camiden sonraki bölümünde ise yine dinsel olmayan hiçbir tören öğesi yoktur. Cenazenin taşınması, mezara indirilişi, toprak atılması ve dua, sadece din kardeşlerinin katılabileceği eylemlerdir. Kadınlar, çocuklar ve din kardeşi olmayanlar bütün bunlan ancak uzaktan izleyebilirler. Bununla birlikte Cumhuriyet'ten sonra özellikle büyük kentlerde, cenaze törenleri (hiç olmazsa görüntüde) bir dereceye kadar "laik"leşmeye başladı. Cenaze namazı kılınırken ibadete katılmayanlann cami avlusunda toplanmaları, birbirlerine "başsağlıniş boyutlu bir vicdan özgürlüğü, o dönemdeki toplumsal gerçeklerimizle bağdaşmazdı. Benzer tslam toplumlanyla karşılaştınldığımızzaman,budarçerçeveninbile, dini baskı yönünden bizi ne kadar farklı bir düzeye getirdiğini görmezlikten gelemeyiz. Ne var ki bir zamanlar küçük bir aydınbürokrat grubun yaşamını, özgür seçimleri doğrultusunda, fazla rahatsız olmadan sürdürebilmesini sağlayan aynı çerçeveye, bugünün toplum yapısını sğıdıramayacağımızı da görmezlikten gelemeyiz. Son 20 yıl içinde özellikle okuryazarlar arasında, dini inançlannabağlı olanlann sayısının arttığı ne kadar yadsınamaz bir gerçekse, en açık ıfadesiyle "dinsizlerin" sayısmın arttığı da o derece yadsırumaz bir gerçektir. Okullarda din eğitimini zorunlu hale getirmek ya da "evrim kuramı"nın karşısına "AdemHavva kuramı"nı koymakla bu gidişin önünün alınması da herhalde olanaksızdır. Bu gelişme, zannedildiği gibi sol dünyagörüşününyaygınlaşması ile her zaman paralel gitmemekte, çağdaş toplumlann bütün inanç sistemlerine getirdiği erozyonun sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Papa'nınyaşadığı ülkede bile, kilisele DERGI'DEN Merhaba, Hatice Alankuş 'un adını ve güzel yiizünü, yaşı 50'nin üstünde olanlar hayal meyal de olsa ammsayacaklar. Hapishanede ölüm deyince akla gelen en eski isimlerden biridir. lstanbul Sağmalcılar Cezaevi kadınlar koğuşunda kalıyordu. Siyasi tutukluydu. Hatice Alankuş, tedavi edilebilir bir hastahktan gencecik yasında ölüvermişti. ölümle arasında yıllar vardı ama, hastahk onu cezaevi koşullarında yakalamıştı. Türkiye 'nin tutuklu ve mahkumları için en ürkütücü şeylerden biridir hastalanmak. Zira ciddi bir hastalığa yakalanmak, alınan cezayı anında ölüm cezasına dönüştürebilir. Son aylarda gazeteler doğru dürüst tedavi edilmeyen tutuklu ve mahkum haberleriyle doldu taştı. Sözkonusu isimlerden birkaçı tedavileri yapılsm diye tahliye edildi. Altı ay için salıverilen Hediye Aksoydan aldığımız mektubu aktarıyoruz sayfalarımıza... Hediye 'nin hatırlattıklarından da anlaşılacağı gibi sorun öyle kolay kolay tükeneceğe benzemiyor. Cezaevlerinde tam 47 kişi var acil tedavi bekleyen. Bu kadar mahkum hastayız diye kapılara vururken F tipi cezaevi için aydın destekli hummalı bir faaliyettir gidiyor. Ama mahkumlara hastane yapalım, doktor bulalım diyenepek rastlanmıyor. Cezaevinde olduğunuzu düşünün. Dört tarafi duvar olan bir mekânda kalıyorsunuz ve hastalanıyorsunuz. Doktora gidemediğinize göre sağlık sorununuzun sizi içeri koyan devlet tarafından çözülmesi gerekiyor. Ama siz bir mahkumsunuz. Devletin kurtulmak istediği bir kişisiniz. Bir de sizin sağlığınızla mı uğraşılacak! Bu haftaki dergimizin kapak konusu yine sular altında kalan Fırat Vadisi ve Zeugma 'nin hikâyesi. Gencay Gursoy'un tanntanımazlar ve canezalere üzerine yazdığı yazı da umartz gözünüzden kaçmaz. lyi hafta sonları dileğiyle... CUMHURİYET DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ: YEDİ MAYIS HABER AJANSIBASINVEYAYINCILIKAŞADINABERİN NADİ • SORUMLU MÜDÜR: FİKRETİLKİZ • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • BASKI: ÇAĞDAŞ MATBAACILIK LTD. ŞTİ. • İDARE MERKEZİ: TÜRKOCAĞICAD. NO: 3941CAĞALOĞLU, 34334 İSTANBUL TEL: (0212)51205051REKLAM: MEDYA C Aziz Nesin, işini öylesine sağlama aldı ki mezannın yerini bile ftâlâ kimse bilmiyor. ğı" dilemeleri fazla yadırganmaz oldu. Bu arada çelenk taşıma, "musallataşı" üstünde bekleyen ölünün başucunda "saygı duruşu"nda bulunma gibi dini niteliği olmayan törensel öğeler yavaş yavaş kabul edilebilir halegeldi. Ancak, bu sessiz "uzlaşma" hiçbir zaman din çevrelerinin ve töreni yürüten imamın kişisel hoşgörüsüne bağımh olmaktan kurtulamadı ve kurumlaşamadı. Anadolu'nun küçük yerleşim alanlannda ise, derecesi bölgesel özelliklere göre değişen bir katılık hep egemenliğini sürdürdü. Böyle tek yönlü bir uzlaşmanın kurumlaşabilmesi zaten mümkün değildi. Çünkü, Cumhuriyet dönetninin kültür mirasına damgasını vuran "laiklik" anlayışının "vicdan ve inanç" özgürlüğü, bu anlayışın en güçlü olduğu dönemlerde bile, "inanmama özgürlüğünü" içermiyordu. Talep edilen şey, sadece, camiye gitmeme, oruç tutmama, namaz kılmama hakları, azınlık mezheplerine karşı baskı uygulanmaması gibi edilgen özgürlüklerdi. Bu haklann savunulmasında da çoğu zaman dini gerekçeler gösterilir, tslamın hoşgörüsüne sığınılırdı. Kuşkusuz bunlar azımsanmay acak taleplerdi ve daha gerinin kapısı örümcek bağlamış nice köy ve kasaba vardır. Batılı ülkelerde aynı oranda olmamakla birlikte Türkiye de bu değişimin dışında değildir. Eğer bu tespitler doğruysa, inananlarla inanmayanlann, karşıhklı saygı içinde yan yana yaşamayı kabul etmelerinden ve bunun doğuracağı pratik sorunlan soğukkanlılıkla çözmeye çalışmalanndan başka çıkar yol yoktur. Ancak bu saygı gerçekten karşıhklı olmak zorundadır. Bir tek insanın bile devlet, din ya da toplum baskısıyla, inancını ya da inançsızlığını gizlemek zorunda kaldığı bir ülkede "vicdan özgürlüğü"nün varlığından söz edilemez. Dini inançlan olmayan binlerce insanın yaşadığı Türkiye 'de, birkaç istisna dışında, din kurumunun aracılığına sığınmadan cenaze töreni yapmak ve ölüsünü gömmek olanaksızdır. Belki bunu engelleyen açık seçik bir yasa yoktur ama "mevzuat" ı aşmayakimse cesaretedememektedir. Bu yüzden, tanntanımaz ölüler, ya bir "yalancı tanıkla" son anda "imana getirilmekte" ya da "mecburi mümin" sayılmaktadır. Bu gülünç çözüme başvurmak, ölünün kendisine karşı olduğu kadar, din kurumuna «•
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle