26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 12 EYLUL'DE METRIS'TE Nazlı Çağlayan, 1980 yılı başında tutuklandı. Bayrampaşa Cezaevi'nde iken 12 Eylül'ün hemen ertesinde, önce Selimiye'ye sonra da Metris Cezaevi'ne sevk edildi. Kezlerce hücre cezası aldı. Hücreyi ve yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Hücreye hiç nedensiz alıyorlardı, bazen bir kâğıt, bazen bir pul yüzünden. Amaçları geride kalanlara gözdağı vermek, seni dığerlerinden yalıtmak, biraz da 'infazını yakarız' tehdidini savunmaktı. Sanırım her mevsim hücreyi gördüm ama ilk kez alındığımda kıştı. Kalın giyiniyorduk, beşon kat, çünkü her an alabilirlerdi. Onlar da bunun farkındaydılar ki, üzerimizi parçalıyorlardı, yine de bir iki kat giysi kalıyordu. Hücre küçücük bir alandı, bir penceresi vardı o da kapalı tutuluyordu. Aydınlatma ve oturacak yer yoktu. Sadece sabah akşam yemek getirdiklerinde açılan kapıdan bir an için gökyüzünü görebiliyordum, öyle değeriiydi ki o anlar... Beş adımdı hücre, sürekli volta atıyor, yorulunca duvann önüne çömelip uyuyordum. Aksi gibi regl oldum hücrede, ne pamuk vardı, ne de başka bir şey... Çocukluğumdan beri farelerden çok korkuyordum ve hücremde yirmiotuz fare vardı. Küçüktüler ama bazen gelincik dediğimiz büyükleri de gelirdi. Inanılmaz bir şey ama o küçük farelerle arkadaş oldum, onlara isim verdim, onlarla olmasam herhangi bırini alabilirlerdi, aldılar da zaten. Küçük bir arkadaşım vardı, Nahide, üzerinde Nâzım Hikmet'in bir şiirini bulmuşlar, suçu buydu. Ona moral vermek, onun moralinin düzeldiğini görmek çok hoşuma gidiyordu. Mors alfabesıyle anlaşıyorduk, ona bir şey olmadığını, sonunda buradan çıkacağımızı anlatıyordum... Sonra bir arkadaş daha geldi, o da farelerden korkuyordu, 'beni buradan çıkarın' dedi. Benimle yer değiştireceklerini anladım, öyle de oldu. Bu bana çok koyan bir şeydi, kendime bir kez daha işkence yapılmış gibi hissettim... Koğuş tabıi ki çok farklıydı, en kötü dönemlerdi, bir hengamenin içindeydik ve eğleniyorduk. Onlann bize davranışlannın mizansenini yapıp gülüyorduk... Bu müthiş birşey... Cezaevinde mahremiyet yoktur. Oysa olmasını isterdim, bu yüzden de ranzamın etrafına perde çekerdim. Ancak bu tümüyle bir yalnızlaşma isteği değil, onlarla yemek yemek, onlarla konuşmak, onlaıia aynı kütüphanede olmak da isterdim, yani hem ortak alanlar hem de kendi başıma kalabileceğim bir alandı ıstediğim... Şimdi hücrelere koymalarının nedenine ıslah diyorlar, ama aslında insanlann kişiliklerini parçalamak istiyorlar. Kişilikleri parçalanan insanların psikopat olacaklarını düşündüğümüzde bunun adı ıslah olmuyor... Bunu onların olduğu yerden bakarak söylüyorum, yine de saçma sapan ve anlamsız gelıyor..." ^ CUMHURİYET DERGİ konuştum. Hücrede kendinle başbaşa kalıyorsun, yapacak hiçbir şeyin yok, ben hep güzel şeyler düşünmeye çalışıyordum, ama romantikleşiyorsun, duygusallaşıyorsun yine de... Hücrede günlük yaşamda hiç dikkate almadığın şeyler, akla gelebilecek her şey önem kazanıyor, su, kâğıt... Hücrede kaldığım o ilk on beş günde, şimdi ne ile olduğunu anımsamıyorum, belki toka ya da başka sivri uçlu bir şeyle bildiğim bütün şiirleri duvara yazdım, Nâzım Hikmet'in, Atilla llhan'ın şiirlerini. Karanlıkta kendimin göremediğim, okuyamadığım şiirleri yazdım. Neden bilmiyorum, belki benden sonra geleceklere moral olsun diye.... Bana kişisel olarak bir şey yoktu, ben r+ yalıtılmaya karşı bir kampanya başladı. BM Insan Hakları Komisyonu, bu uygulamayı insanlık dışı, zalimane ve onur kırıcı olarak değerlendirdi. Türkiye yetmişli yıllarda da muhalifleri, hücre cezalanyla sindirmeye çalıştı. 12 Mart'tan bir yıl sonra, Ziverbey işkencehanesinden geçenlere Harbiye Nezarethane si ve Selimiye'de bir yıla varan tecritler uygulandı. Koşullarağırdı.intiharakalkışanlar, aklını yitirenler ve salıverildikten kısa bir süre sonra ölenler oldu. Son durak olan Selimiye'de 5. koğuşun yansmdan fazlasınınpsikolojik sorunlan ortaktı. 12 Eylül darbesinde ise muhalifleri daha ağırkoşullarbekliyordu.Gözaltısüresidok san güne çıkanlmıştı ve işkencenin yanı sıra hücre cezası yoğun olarak uygulanıyordu. Bu tek kişilik hücrelertepeden küçük ve dar pencerelerle aydınlamyor, yemekler hiç açılmayan kapılann altından itiliyordu ve havalandırma yoktu. Kapılar, uzıın yıllara yayılan, ölümle sonuçlanan direnişlerden sonra açılacaktı. 1988'deisecezaevlerindekihücrelerleyetınilmeyip hücre tipicezaevineyönelindi. İlk uygulama, Eskişehir'de oldu, scvk sırasında ikitutuklununölümüyle uygulamadan vazgeçildi. 1991de 141 142 ve 163. maddeler kaldınldı ve yerine daha ağır cezalar öngören, 141142'yi aratan Terörle Mücadele Yasası getirildi. Yasanın 16. maddesi bugün yaklaşık on bin siyasi tutuklu ve hükümlüyü tehdit eden F tipi cezaevlerine kapıyı aralıyordu. Bu cezaevlerinde tek ya da üç kişilik hücrelerde kalınacak, açık görüş yapılmayacaktı. Kimseyi, hatta gardiyanlan da göremeyeceklerdi, çünkü yemekler de kapının altından verilecekti. Kütüphane ve spor salonu olacaktı ancak kullanım "iyi hal "e, yani itaate bağlıydı. AdaletBakanlığı 1997 yazaylanndaF tipi cezaevlcrinın inşaatı için düğmeye bastı. Mevcut cezaevlerine hücrelereklendi. Tekirdağ, Izmir, Edirne, Bolu, Kocaeli ve Ankara'da yapılması öngörülen çezaevleri ihaleyeçıkanldı. Bir KİT olan TÜSTAŞ tarafındanprojelendirilen inşaatlan, EkincilerHolding ile ö z Yapı lnşaat üstlendi. Geçtiğimiz Aralıkayındalisteyebeş cezaevi dahaeklendi. Her biri iki buçuk trilyona mal olan abu ce7.aevleri TM Y 'ye uygundu. Tek kişilikler onar, üçer kişilikler yirmi beşer metre kareydi. tnşaatı tamamlananlar basına vc Baro, MimarlarOdası gibi kitle örgütlerine açıldı. Kocaeli Kandıra F Tipi'ni inccleyen TMMOB'nin önraporunda şöyle deniliyordu: "... Cezaevinde tanıtım sırasında sunulan sosyal tesislerin yeterli olup olmaması bir yana, tutuklu ve hükümlülerin 'iyi' haline bağlı olarak kullandırılacakolması,insanın sosyal bir değer olduğunun reddedilmesi anlamınagelmektedir... Sosyal tesisler bütün tutuklu ve hükümlülere açık olmalıdır. ... F tipi uygulaması takip edilmeli, toplumun kanayan bir yara olmasının önüne geçilmelidir." Aynı cezaevi için Istanbul Barosu lnsan Haklan Merkezi Cezaevi Çalışma Grubu tarafından hazırlanan raporda da F tipi cezaevleriyle tuklulann savunma hakkınınkısıtlandığı, geçmişte yaşanan ve ölümle sonuçlanan olaylar gözönüne alındığında mahkumlann fiziksel güvenliğini tehdit edildiği ve insanın insan olma değerlerini yok edecek nıtelik taşıdığı vurgulandı. Çalışma Grubu, raporunda önerilere de yer verdi, bu önerilerden biri cezaevlerinde Barolar, Tabip Odaları ve insan haklan örgütlerinin denetiminin sağlanmasıydı. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, bu şikâyetle öneriyi dikkate aldıklarıru ifade etti. Ancak yanıtlan önerileri karşılamaktanuzaktı.Cezaevine girişte avukatlarla birlikte savcılar da aranacak, böylece eşitlik sağlanmış olacaktı. Denetleme hakkı iseemekli yargıç ve öğretmenlerden oluşan bir gruba verilecekti. Ve "şimdilik" kaydıylaF tipi cezaevlerine sevkiyat yoktu... Anlaşılan anlayış çok fazla değişmemişti, ki o anlayış Cezaevi ldaresi El kitabı'ndaaçıkça ifade ediliyordu: "...Teröristlerbirbiriylehaberleşmemelidir. Çünkü terörist haberleşmediği zaman sudan çıkmış balık gibi ölür. ... Hükümlüvetutuklularla cezaevi görevlilerinin teke tekgörüşülmesi usul haline getirilmeli ve kitle psikolojisinin dışına çıkartılan suçlunun korkak, aciz ve zayıf halindenistifadeedilcrekonutanımayaçalışmalı, problemleri öğrenilmeli ve daha sonra iknavetclkinmetodlanylasuçvesuçluluktan kendisini anndırmaya gayret edilmel i..." Eğer F tipi cezaevlerindcn vazgeçilmeyecekse, bir kez daha Adorno anımsanacak belki de: Auschwitz'den sonra şiiryazmak barbarlıktır. beratguncikan@turk. net Ajjkın Ayrancıoğlu 'nun karihatürü Bülent Han Bursa Cezaevi'nde kalıyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle