Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 19. Istanbul Film Festivali, geçen yıl yitirdiğimiz Robert Bresson'u özel bir bölümle anacak. Kendine bir yol çizip bu yola ömrünü adayan Bresson'un filmlerinde insanlann iç dünyası nesneler aracılığıyla görselleştiriliyor. Yönetmen "Seyirci ne istediğini bilmez..." diyor... CUMHURİYET DERGt Kederli yüreklerin oykucusu •• m •• •• •• ADEM AYAKTA 19. îstanbul Film Festivali, Arahk 1999'da ölen Robert Bresson'u özel bir bölümle anıyor. Bresson, Ken Loach gibi kendine özgü bir sinema anlayışı geliştirmiş ve çok başanlı örnekler sunmuş bir yönetmen. Sinema tarihindekiyerineoranla,pekpopülerdeğildi.öldüğünde, Türkiye televizyonlannda bir filmi bile gösterilmedi. Festival, kendine biryol çizip, bu yola ömrünü adamış Bresson'u tanımak için kolay bulunamayacak bir fırsat sunuyor. Robert Bresson (19071999), felsefe ve edebiyat okudu, ressamhğa heves etti, ancak, 1930'lu yılların başında Rene Clair'in asistanı olarak sinemaya girdi. Senaryolar yazdt, kısa filmler yönetti. "Les Affaires publiques" 1934 yıhndaçektiği ilk filminin adıydı. Bu film, 2. Dünya Savaşı sırasında kayboldu. "Filmin başrol oyuncusu Gilles Margaritis' e göre, bu deneme Rene Clair' in çahşmalanna çok benzeyen hicvedıci bir kı sa güldürüydü." (Aktaran: Buchers Enzyklopaedie des films, cilt 2, s. 104) Ne var ki, savaş, yönetmenin ilk fîlmini yok etmekle kalmadı, ona 18 ay süren bir savaş esirliğini de yaşattı. Bresson, 1941 'de Fransa'yageri döndü ve 1943 yılında gerçekleştirdiği "Les anges du peche" (Sokak Melekleri, 1943) ile adını geniş bir çevrede duyurdu. "Film, manastırda geçen dinsel bir dram olmasına rağmen, ticari açıdan da başan kazandı." (Bak: a.g.e.) Yönetmenin böyle bir konuyu seçmesi tesadüf değildi. Bresson'un Katolikliği, filmlennıniçeriğinıbelirleyenbaşhcaunsur oldu. Buna az sonra döneceğiz. Bresson, 1944 yıhnda Diderot'nun "Kaderci Jacques" (Jacques le fataliste, 1796) adh romanının birbölümünden esinlenerek "Les Dames du Bois de Boulogne" (Boulogne Ormaru'nın Hanımlan) fılmini çekti. Jacques Cocteau, diyaloglannı yazdığı bu deneme için daha sonra şunlan söyleyecekti: Bu bir film değil, bir film iskeleti... (Aktaran: Françouis Truffaut, Les Films de ma Vie, 1979) Truffaut da, bu sözleri aktardığı yazısında, filmi bir "stil denemesi" olarak nıtele mişti. "Kaderci Jacques", eleştirmenlerce övüldü, ama seyirciden hiç ilgi göremedi. Bu ticari başansızlıktan sonra Bresson, yeni bir filme para bulmak için altı yıl beklemek zorundakaldı. 1951 'deçektiği "Bir KırPapazının Günlüğü" (Le Journal d'un Cure de Campagne), yönetmenin sanatında csaslı bir değişimin başladığını göstermekteydi. Profesyonel oyuncular yerine "model" dediği, hiçbiroyunculukdeneyimi olmayankişilerle çalışmaya başlamıştı. Georges Bernanos'nun romanından yaptığı bu uyarlamayla yönetmen, Fransa'nın önde gelen yaratıcı sinema adamlanndan biri olarak kabul edildi. Film, mide kanseri olan genç birpapazın, atandığı köyde insanlan yola getirmek için çabalarken karşılaştıgı düşmanca davranışlan ve çektiği acılan anlatıyordu. Bresson, egemen sinema anlayışına karşı, kendi sinema anlayışını ilk kez bu filmle ortaya koymuştu. Bizde 1992 'de "Sinematograf Üzerine Notlar" başlığıyla yayımlanan kitabında (Nisan Yayınlan, Çeviren: Nilüfer Güngörmüş), bu konuda aydınlatıcı bilgiler var. Yönetmen 19501974 yıllan arasında aldığı bu notlarda, kendi sanatını "sinematograf" olarak niteliyor: "Ikitürfilmvar: Tiyatronunimkânlanndan (oyuncular, sahneye koyma vb.) yararlanan ve kamerayı bir çoğaltma aracı olarak kullanan filmler; sinematografın imkânlanndan yararlanan ve kamerayı bir yaratma olarak kullanan filmler. (Bak. a.g.e. s. 9)." Neden profesyonel oyuncular değil de, 'modeller', yani role uygun olduğu için seçilen deneyimsiz kişiler? "Modeller filmin akışı içine sahverildiklerinde, mekanik biçimde yirmi kez tekrarladıklan hareketler artık kendi mallan olur. Ağızlannın ucuyla ezberledikleri sözler, onlar düşünmeden, gerçek doğalanna özgü müziğe ve vurguya kavuşur. Gerçek hayatın otomatizmine ulaşmanın yollanndan biri. (a.g.e.s. 4850)..." Yapaylık etkisi uyandırdığı ve inandıncı olmadığı için yıldız sistemini reddeden Bresson, aynı gerekçelerle film müziğine karşıydı. Sadece gerekli olduğuna inandığı unsurlan özenle seçip bir araya getirerek fılmini oluşturuyordu. "Savaşa hazırlanır" gibi film tasarlayan bir adamın, Cezanne'ın "Her fırça darbesiy le hayatımı tehlikeye atıyorum." sözlerini not düşmesi çok doğal sayılmalı... (a.g.e.s. 98) Bresson "Bir KırPapazının Günlüğü" ile Venedik Film Festivali 'nin büyük ödülünü Kurosavva' nın "Raşamon" filmiy le paylaştıktan sonra, iyice ünlendi. 1956'da tamamladığı "Bir îdam Mahkumu Kaçtı" (Unc condamne a mort s'est echappe) filmi, düşündüğü sinema biçimine mükemmel bir örnekti. Yönetmen, 2. Dünya Savaşı sırasındaki bir firar öyküsünü anlatan filmini, gerçek birolaydan uyarlanmıştı: Esiralınan Fransız direniş savaşçısı Fortaine (François Leterrier), büyük sabırgerektiren bir kaçmahazırhğına başlar. Basit, ilkel aletlerle yürüttüğü çabanın sonunda, kaçmasına yakın bir zamanda, hücresine genç bir Fransız konulur. Fontaine, biraz tereddüt ettikten sonra, planını delikanlıya açıklar ve birlikte kaçıp kurtulmayı başanrlar... "Bir tdam Mahkumu Kaçtı" başlığı, zaten bukaçışın gerçekleşeceğini belirtiyor. Bu nedenle, bilinen hapishaneden kaçış filmlerindeki gerilim burada yok. Bresson, böyle bir gerilim yaratmaktan çok, Fontâine'nin iç dünyasını, ruhsal durumunugörselleştirmekle ilgilenmişti. 'Tamyerinde,tncil'denbirpasajzikrediliyor: 'Sana, yeniden doğmak zorunda olduğunuzu söylersem, şaşırma.' Yeniden doğuşun simgesi olarak hapishaneden kaçma, filmin ash temasıdır. (Bak: Dieter Krusche, reclam'sFilmfuhrer, 1985,s. 132)." Daha önce belirttiğimız gibi, Bresson'un Katolikliği, açık bir şekilde filmlerinm içeriğini belirlemişti. Onun inancına göre, insan günah ve acılardan geçerek Tann'nın inayetine ve dini olgunluğa erişebılirdi. Acımasız bir dünyada... Bresson, 1961 'de65 dakikauzunluğundaki "Jan Dark Davası"nı (Le proces de Jeanne d'Arc) çekti. Sadece Jan Dark' ın yargılanıp yakılmasını anlatan çalışmasında yönetmen gösterişli bir tarihsel yapım ortaya koymak yerine, Jan Dark'ın kişiliğini yansıtmaya çalıştı. ABD'li film eleştirmeni Pauline Kael'e göre film "tuhafbir şekilde kısa" idi. Mahke Bir Idam Mnhkumu Kaçtı (Un condamne a mort s 'est echappe)... ' Para (L'argent)... me sahnelennde ıse Jan Dark, bir kurul karşısında sözlü sınav veren aşırı çalışkan bir felsefe öğrencisine benziyordu... (Bak: Cinemania97CDROM'u,'TheTrialofJoan of Arc' maddcsi). Bu denemenin ardından, Bresson, 1966 yılında yalnızcakendisinin değil, sinema tarihinin de en güzel filmlcrindcn biri olan "Au hasard, Balthazar"ı (örneğın Balthazar) gerçekleştirdi. Film, değişik sahiplerince eziyet