Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16NİSAN2000. SAYI734 11 zırlık çalışmalanna katkıda bulundum. Yeri gelmişken, şu sıralar dünya gündeminde olan ve bizde henüz tanınan "eko turizm" hakkında bilgi verir misin? Amazon ormanlarındaki yerli kabileler için ekoturizm, kendi topraklanna, köylerine Amazon hayatmı deneylemek için gelen turist ve gezginleri ağırlama işini tamamıyla kendilerininüstlenebilmesi durumu. Çünkü bu işi genelde Avrupa ve Amerika kaynaklı çokuluslu turizm şirketleri yaptığı zaman, inanılmaz boyutlarda bir sömürü ile karşı karşıyalar. Yerliler de kendi kimlik ve topraklanna sahip çıkıyor... Yedi sekiz yıldır bu çalışma içindeler...Ben de Amazon'un derinliklerinde, elektriği, çeşmesi, tuvaleti olmayan bir kabile köyünde, çocuklara Ingilizceöğretmeye çalıştım. Kolayolduğunu söyleyemem, kendimi doğa karşısında çok âciz hissettim, ama hayatımın en önemli deneyimlerınden biriydi. Eko turizm, turistin gezdiği, kaldığı ülkelerde dogaya, çevreye, tarihi ve ulusal değerlere saygı göstermesi ve zararvermemesi olarak açıklanabilir. insan çok küçükken teknoloji tarafından kucağından kopanlarak alındığı öz annesi doğayı yenidenkeşfcdiyor...sonuçta,ekogezgin,geçip gittiği yerde duygusal çöp de dahil olmak üzere hiçbir atık bırakmamalı, yanmda hediyelik eşya, anı lar ve deneyimler dışında bir şey götürmemelidir... Yeni Zelanda, Güney Amerika yorgunluğunu attığın, çok sevdiğin bir yer olarak kalmış aklımda... Bize göre dünyanın lam öteki ucu... Benim için ise hem yakın, çünkü artık o topraklan tanıyorum hem de uzak; istesem de biruçuşluk yol değil; ansızın gidemcm. Yeni Zelanda'mn özellikle, Güney Adasının doğası insanı kendine hayran bırakacak denli güzel neredeyse eşsiz diyebilirim. Adanın batı kıyı şeridi Yeni Zelandalıların kendilerinin de çok sevdikleri meşhur gezi güzergâhı. Beni Yeni Zelanda'da en çok etkilcyen, doğanın tıpkı Japon peyzaj mimarlarının elinden çıkmış denli güzel, bakımlı ve korunmuş olması, adahlar ülkeleriyle gurur duyuyorlar. Her Yeni Zelandalı genç üniversiteyi bitirdikten sonra, 23 yıllığına dünya seyahatine çıksa da, dönüp dolaşıp sonunda kendi ülkesine yerleşiyor. Demek ki kendi ülkelerinden güzeline rastlanııyorlar...Oradan Avustralya'ya geçtin...Bir özet de oradan verir misin? Yeni Zelanda, insanda "gerçek bir yurt" duygusunu uyandırıyor. Aynca yurtlan gibi ben kendilerini de duyarlı, kibar, dürüst, mesafeli buldum. Ama Avustralyalılar daha kauyumak en keyifli deneyimlerdi. Tayland ise bu bir yıl süren uzun gezinin son noktasıydı... Ve sen oraya varır varmaz on gün kadar bir manastırda kaldın... Nasıldı o günler? önceden kararlaştırdığım gibi, Bangkok'taki işimi üç günde bitirip, güneye Surat ThaniChiaya bölgesine gidip on günlük sessiz inzivaprogramına katıldığım manastıra yerleştim. Orada sabah 4'ten akşam 9' a kadar süren Budist zihin ve beden egitimine katıldım. Bukısmimünzeviliğin sonunda, zihnımin hayatımda hiç bu kadar dinlenmiş, temiz ve berrak olduğunu hatırlamıyorum. Seda, sen bu geziye çıktığın zamanlarda, ben de Hülya Koç'un gezi kitabını okumuştum. O da gerçekten çok şaşırtıcı serüvenlerle dolu, gezgin adaylarını aydınlatıcı bir yaşamanın izdüşümüydü... Döner dönmez ben de okudum. Onunla ortak bulunduğumuz üJkelerle ilgili yazdıklarını okurken yeniden heyccanlandım ve kendi anılanmı hatırladım. Ülkemden gelen gezginlere rastlayamamak beni zaman zaman üzmüştü. Türkiye'den uzun soluklu gezilere soyunan yol dervişlerinin çıkmaya başlaması sevindirici.. Senin gezi anıların öncesinde, gezginlik üzerine bir kitap hazırladığını bilivorum. "Gezgin" ne demek sence? Ben, kısa süreli tatilleri değerlendirmek için turizm sektörünün her türlü nimetini kullanarak gezenlere "gezgin" diyemiyorum. Onlar ancak, senin de dediğin gibi "gezenti turist" olabilirler. Bence, gerçek gezgin ya da yol dervişi, yola gezi aşkıyla uzun bir süreliğine, tamamıyla acentelerden bağımsız, yolda planladığı güzergâhı üzerinde yerli halka karışarak, onlardan biri gibi yaşayarak, kendine ait eşyalan 6070 litrelik bir sırt çantasında taşıyarak, ekogezgin kuralına uyan ve bu yaşam biçiminden uzun süre ayn kalamayandır. Gezgin yaşı sınırlı mıdır? Bu sırt çantalarını hep, daha çok gençlerin sırtında görüyorum. Zamanını kaçırdık mı diye kaygılanıyorumda.Orta yaş grubu hep gardırop gibi valizlerle dolaşıyor nedense... Gezgin yaşı dıye bir şey yok. Ben Peru 'da bir süre elli y aşında bir Avustraly alı bir kadın gezginle yol arkadaşlığı yaptım. Kendisi tam dört yıldır yoldaydı ve kendini hâlâ evine dönmeye hazır hissetmiyordu. Bunun yanı sıra gece oyuncak ay ıcıklanyla uyuyan on altıon yedi yaşlanndaki gezginlerle, Yeni Zelanda'yı dolaşan 70'likdedeyi deeklersem... Ne diyelim... Gitmek isteyen herkesin yoluaçıkolsun.^ cilerin kurduklan standlannyanı sıra"Gezi Fotoğrafçılığı", "Afrika'nın Gizemi", "Kibutz'da Yaşam" gibi scminer ve dia gösterilerinin içinde "Kadın Gezginlere Öneriler" adlı bir seminere katıldım. tki deneyimli kadın gezgin tarafından düzenlenen bu seminer beni hem bilgilendirdi hem de yüreklendirdi. Acaba yola çıkmasam da, bir tura mı katılsanıdüşüncesini iki debiraklımatakan o güvensizlik üzerimdcn sıyrıl ıp gitti. Bir de, gezi öncesi, benden kına, kına taşı gibi malzemeler istendiğinde çok şaşırmıştım... Sonra, Boots'da kaşkirpik boyası aradığımızı anımsıyorum... Evet, bu açık renkli ve yalnız kadın olarak silahlanmanın bir haliydi. Güney Amerika'ya gitmeden önce, çünkü genelde koyu renk tenli ve siyah saçl ı insanların bulunduğu ülkelerde, san saçlanmla yüz metre ileriden dikkat çekmek istemiyordum. Saç boyasına da doğal olmadığı için karşıydım. .kına uygulamaya karar vcrdim Yalnız ve palamarı çözmüş bir kadın olarak, uçağa bindiğinde neler hissettin? Uzun ve soluklu gezimın ilk ayağıru oluşturan uçuş LondraB. Aries uçuşuydu. Bilinmeyene gidişin esrikliği ile adeta başım dönüyordu, çok heyecanl ıydım... Ayrıca tehlikenin de her an bir yerlerde karşıma çıkabileceğininbilinciyle kanımdakı adrenalin oranı oldukça yüksekti. Uzun gezilerde coğrafi konum değiştikçe insan dokusu da koşut değişiyor olmalı... lik gezi durakların Güney Amerika üzerine okudukların ve yaşadıkların arasında ne gibi izlenimlerin oldu? Gezim çok ülkeyi kapsamasına rağmen, kültür gruplan olarak üçe aynlabilecek bir gezi oldu. Birinci grup, Latin kültürü, ikincisi Güney Küre'deki AngloSakson kültürü (Yeni Zelanda ve Avustralya) ve üçüncüsü de Uzakdoğu'nun Budist kültürü... Latin kültürüne, hem okuduğum Latin edebiyatı ve siyasal tarih bakımından hem de Londra 'da iç içe yaşama olanağım olduğu bir kültür olması bakımından kendimi hayli yakın hissediyordum. Latin müzıklerinın çalınıp, salsa dansı yapılan kulüplerin müdavimi idim. Ama Güney Amerika 'nın kendısi, kendi toprağında yaşayan insan farklıydı. Latin Amerika gerçeği ile yüz yüze gelince, Londra'da salsa kulübe giderken taktığım romantizm gözlükleriniçabucakçıkardım.Gecekondu mahalleleriyledevasabirbüyüklüğeulaşan büyük kentlerden özellikle başkentlerden olabildiğincc uzak durmaya çalıştım. O güzel kültürün ve dilin insanlannın kendilerinı o keşmekeş ve sefalet içinde var etmeye çalışma mücadelesine daha az tanık olmak istedim. Kendimi dağ yürüyüşlerine, orman gezilerine, küçük kasaba ve köy keşiflerine yönelttim. Güney Amerika ile aramda çok şiddetli biraşknefret ilişkisi oluştu. Ama, Amazon ormanlarında geçirdiğin o bir ay çok farklıydı. Tabii biz o zaman çok merak ettik seni... Ormana girip kaybolmuştun sanki... Hiçbir türlü iletişim kuramadık... Neyse ki bir sıtma hastalığı ile ucuz atlattın... Neler oldu orada? Uzun süre için yola düşen gezginlerin bir süre sonra yakalandıklan "artık bir süreliğine bir yere yerleşey im" hastalığına ben Güney Amerika gezimin sonuna doğru Ekvador'da yakalandım. Bir kabileye konuk oldun...ben gezinin nedense en çok bu bölümünü seviyorum. Benım de bir kez daha gıtmek istediğim yerlcrden biri Amazon ormanlarında Napo Nehri kıyısında Çuechua yerlileri tarafından kurulmuş Anangu adlı bir kabile köyü., .Aiiangu 'da muhteşem Amazon orrnanlannın birparçasını kendi ülkesindebanndırantüm Afrika ülkelerinde olduğunun çok benzeri bir ekoturizm girişimciliğinin ha Bueıtos Aires, La Boı,. Tayland, Bangkok. basaba, sıcakkanlı, fazla duyarlı olmayan ve çoğunun yaşamın temel ihtiyaçlan dışında, sörften başka bir şeyle ilgilenmeyen bir ulus olarak tanımlayabilirim... Bende en çok iz bırakan, kuzeydeki Kakadu Milli Parkı'ndaki şelaleler ve Danvin'den başlayıp Alice Springs'e yaptığım altı günlük safari oldu... Zaman zaman kızıl çölde konakladığımız kamplarda, geceleri yıldızlar altında SEDA KERVANOGLl) 1968'de Çanakkale'de doğdu. Izmir'de büyüdü. Üniversite eğitim! sırasında Istanbul'a yerleşti. I.Ü. Ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Bir süre sinemareklam sektöründe çalıştı. Daha sonra film ve televizyon üzerine eğitim için Londra'ya taşındı. Orada, Ingilizce, Türkçe, Ispanyolca öğretmenliği, yasal tercümanlık ve çevirmenlik yaptı. Bu uzun gezinin yanı sıra Kenya, Küba ve Kuzey Amerika gezilerine çıktı. Halen bir süre için Istanbul'da yaşıyor.^ Seda Kervanoğlu Kuzey Avustralya, Kata Chuta Olgas'ta.