29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 KASIM 2000. SAYI765 Uımlardan oluşmasına rağmen, yönetim fürkler'in elindeydi. Takımadadaki tüm ıdalann hem Türkçe hem Rumca adlan varlı. Rumca 'da Büyükada'ya Prinkipo ya da 'renslerin adası adı verilmiş ki, Bizans îm>aratorluğu'nun gözden düşmüş prensleri\in genellikle körleştirilip, rütbeleri söküliükten sonra sürüldükleri bir aday dı. Troçki'nin kaldığı yalı, evlerin daha seyek olduğu ve iskeleden yürüyerek on beş dacikada gidilen kuzey kıyısındaydı. Ev kırk /adaelli yıl önce çok sağlamca yapılmıştı. stanbullu çok önemli bir şahsın yazlık olaakkullandığıbıryerdi.Evbirtaraftacadde, iiğertarafta deniz olmaküzere ikiye ayırdı*ı dikdörtgen bahçenin ortasınayapılmıştı. Eve, denize doğru giden, Hamlacı Sokağı ıdındaki çıkmaz bir sokağın içinden vanlnaktaydı. Küçük bir demir kapıdan girildikıen sonra sağda dört ya da altı Türk polisinin süreklı durduğu küçük bir karakol bulunmaktaydı. Bahçenin sonunda iri taşlardan sağlamca yapılmış evin özel iskelesine açılanbirkapıvardı. tkinci katta, ortadan geçen geniş bir koridor, deniz manzaralı bir balkona çıkıyordu. Bu koridorun iki tarafındaki duvarlar da kitap v&dosyalarla dolu raflarla kaplıydı. Koridorun solunda Troçki ve Natalya tarafından kullanılan banyo ve hemen sonrasında yatak odalan vardı. Sağda ilk olarak Jan Frankel ve benim yatak ve çahşma odası olarak kullandığımız bir oda, sonra Maria Ilinishna'nın çalıştığı makam odası adını verdiğimiz küçük bir büro ve en son olarak iki tarafı pencereli, büyük ve iyi ışıkalan Troçki'nin çahşma odası vardı. Üçüncü katta gazete ve dergi dosyalannın muhafaza edildiği tavan arası ve aşçının uyuduğu bir oda vardı. Evde telefon yoktu. Ihtiyaç duyulduğunda ondakikauzaklıktakiSavoyOteli'nintelefonunu kullanıyorduk. Evin tamamında mobilyalar seyrekçe döşenmişti. Orada yaşamaktan çok kamptaymış gibiydik. Duvarlar kireçle badanalanmıştı. Ama ferah, rutubetsiz ve her yerden ışık alan bir evdi. Ben taşınır taşınmaz^çabucak ev halkının hayatına uyum sağladfm. Hemen alıştığım önemli bir uğraş dabalık tutmaktı. Iskelede, bahçenin en alt kısmında her biri on altı fit uzunluğunda balık tutmak için, iki tekne vardı. Bir tanesi motorluydu. Saf, genç vetemiz yürekli bir Yunan balıkçısı olan Haralambos, kayıklarla ve olta takımı ile ilgileniyordu. Sabah dört buçukta, hava hâlâ karanlıkken balığa çıkıyorduk. Troçki hızlı ve uzun adımlarla evi iskeleye bağlayan patikadan geçerdi. Bazı zamanlar, aynldıktan hemen sonra, Natalya da balık gezilerine katılırdı. Biryada iki sekreterve bir de Türk polismemuru mutlaka gelirdi. Haralambos iskelede her şey i hazırlamış olurdu ve hemen iskeleden aynlırken gökyüzü uçuk bir leylak rengi almayabaşlardı. Biz olta ve ağlarla bazı zamanlar çok yorucu bir iş olan balık tutmaya başlıyorduk. Haralambos geliştirdiği birçok teknik aracılığıyla yaptığımız işlere yardımcı olurdu. Bu teknikler yılın zamanına ve balık türlerine göre değişirdi. O zamanlar Marmara Denizi balıkla doluydu ve büyük miktarda balıkla dönüyorduk. En çok, kırmızı tekir bahğı ve uskumrunun renk ve biçiminde ama ondan daha büyük bir ton balığı türü olan palamutdediğimizçok büyük balıklardan vardı; başka tür balıklardan da tabii ki avlamıştık. öğünlerde, genellikle balık yememize rağmen, başlangıçta yakaladıklanmızın hepsini yiyemedik. Kalanlan Büyükada hastanesineverdik. Bazen Haralambos akşam üzeri ıstakoz ağlarını denize atar ve sonraki sabah biz de onlan almayagiderdik. Bir gün tam otuz tane ıstakozla döndük ve Troçki bizden büyük bir gururla onlan yemek odasının zeminine sermemizi istedi. Ara sıra da akşamlan yem takılı oltalan denize atardık, ama gece boyunca köpek balıklan bu oltalara takılırdı ve vurmak zorunda kaldığımız yedi fit uzunluğundaki canavan, oltayı çektiğimizde görürdük. Bir gün, Büyükada'da periyodik olarak sekreterlik yapan Jeanne Martin, Troçki' ye balık tutarken eşlik etti. Bir ağ dolusu balık tutuldu. Zavallı yaratıklar kay ığın içinde çırpınıyordu. Bir doğasever olan Jeanne, kucak dolusu balığı tekrar denize atmaya başladı. Söylemeye gerek yok ki, Troçki böyle bir davranıştanmemnunkalmamıştı. Balık tutarken yaşanmış bir başka olay da, adadan çok uzakta, Yalova yakımnda motorunanzalanması olmuştu. Bu olay yüzünden Anadolu yakasında çadın kurmak zorunda kalmışlar ve yıldızlann altında uyumuşlardı. Zaman zaman, balığa çıkmak yerini avlanmaya bırakırdı. Anadolu yakasında, Kartal yakmlanna, kayıkla avlanmayagiderdik. Kayığı sahile çektikten ve Haralambos'a emanet ettikten sonra, sarp ve çahlık bir arazide av köpeğini takip ederdik. Sonunda özellikle bıldırcın avlanmış olurdu. Çok nadir tavşan görürdük. Troçki hızlı ve isabetli ateş ederdi. Ama çok açık ki, bu çeşit bir av, Troçki'nin ilgisini balığa çıkmaktan daha az çekiyordu.Avpekbereketlideğildi.Gczinti çoğu zaman yalnızca yürüyüşe dönüşürdü. Troçki evdeyken "Mektuba cevap yazdın mı?" gibi iş hakkında sürekli soru sorduğu halde balık tutarken bunlardan söz etmez, aksine av hikâyeleri anlatırdı. Troçki, Lenin' in bu tür etkinliklerden nefret eden Zinovyev'i ava nası! sürüklcyerek götürdüğünüvebirotyığınıarkasınasaklanır saklanmaz Lenin'in onu botlanndan çekmek zorunda kaldığından söz etti. Bunlann yanında Anadolu yakasında kıyıda birkaç piknik de yapmıştık. Bir defasında o kadar güneş yanığıyla dönmüştüm ki Natalya, yoğurtla yanıklanmı tedavi etmişti. 11 mek için gitti. O zaman evin iskelesine gelen bir motorlu tekne kiralamıştık ve bizi doğrudan Îstanbul'a götürmüştü. Troçki'nin Türkiye 'de kaldığı tüm zamanlar boyunca Türk yetkililerle hiçbir zorluk yaşamadık. 1920'de Türkiye'nin ulusal bağımsızlık için mücadele ettjği süre boyunca, Kemal Paşa savaş komiseri olan Troçki 'nin aracıhğıyla Sovyet Rusya'dan silah almıştı. . Yıllar sonra, birTürk ziyaretçi 1933 'te Troçki'nin şöyle dediğini raporetmiş: "Türkiye' ile Yunanistan savaşırken Kızıl Ordu vasıtasıyla Kemal Paşa'ya yardım ettim. Yoldaş askerler böyle şeyleri unutmazlar. Stalin'in basıncınarağmcn Kemal Paşa'nınbenihapsetmemesinin nedeni budur." Kelimeler, belki tam olarak Troçki'nin değildir, ama gerçekten Troçki askeri destek sağlamıştı. AyncaRus Devrimı'ninilkyıllannda Lenin ve Troçki 'nin Türk Parlamentosu'nun fahri üyeleri yapıldıklarını duymuştum. 1965 Eylül'ünde, Gerard Rosenthal Büyükada'ya yaptığı yaklaşık iki ay süren ziyareti sırasında meydana gelmiş bir olayı anlattı. Bir gün (1930 başlannda) Kemal Paşa, Troçki'nin o zamanlar yaşadığı tzzet Paşa Yahsı yakınlanndayahsı olan bir devletmemurunu belki bir bakandır ziyaret için Büyükada'ya gelmiş. Kemal Paşa, Troçki'ye * onu kabul edip etmeyeceğinj sorması için bir yaverini göndermiş. Troçki görüşmeden kaçınmak için, iyi olmadığı cevabını vermiş. Bunun için en makul neden, Kemal Paşa'nın Türk Komünistlerine baskı uygulamasından dolayı, Troçki'nin onunla kişisel bir ilişki kurmak istememesidir. Bildiğim kadanyla bu, yüksek Türk otoriteleriyle Troçki arasındakitekgörüşmegirişimidir. ^ Troçki ve Natalya (Işık Yenersu) filmden... nimum düzeydeydi. Evde kalan Yunan bir aşçı vardı. Sabahlan Yunanlı bir temizlikçi kadın gelirdi. Yemeğe çağınlmayı bekJemezdi. Saatinde aşağıya inerdi ve p indiğinde yemeğin hazır olması gerekti. Bir tek kelime bile etmedi, çünkü hiç şikâyet etmezdi. Ama Natalya ve ben çok üzülmüştük." Açıkçası sistem işlemedi, yardımcı tutuhnalıydı. Ne arkadaşlanmız ne de Türk dünyasında tanıdıklanmız vardı. îlişkilerimiz her ay kirayı ödediğımız bir Ermeni olan ev sahibimiz ve kırtasiye malzemeleriyle balık takımını aldığımız birkaç dükkânsahibiyleydi. Büyükada'da kaldığım süre içinde, Troçki îstanbul'a bir ya da iki kere bir dişçiyi gör Çayı tabaktan içlyor... Sabahın erken saatlenndeki balık tutma ya da av ışinden sonra, sekızde çay ve keçi sütünden yapılmış peynirden oluşan hızlı, basit kahvaltımızı yaptnak için eve dönerdik. Natalya çayı hazırlar ve herkesin fincanlarına doldururdu. Çay çok sıcak olduğunda Troçki, Rus usulüyle çayı fincan tabağına döker ve ondan içerdi. Bu ahşkanlık bana Fransa'dan ilk geldiğimde garip gelmişti. Türkiye'de o zamanlar tatil günü olan cuma günleri hariç her sabah, postacı çokça posta getirirdi. Dünyanın her tarafından mektuplar, gazeteler, kitaplar, doküman paketleri gelirdi. Bütünpaketler Troçki'ye verilmeden önce açılırdı. O zamanlar, öldürücübir aletin küçücük bir zarfın içıne konma ihtimali olmayacağını düşündüğümüzden mektuplan açmadan verirdik. Her gün hayranlardanbazı alıntılan Kutsal Kitap'tan yazılmış mektuplar gelirdi. Diğerleri Troçki'ye sağlığına dikkat etmesi ve ruhunu ferah tutması için dilekler olurdu. Posta bize iki ya da üç günlük gecikmeyle birlikte Batı Avrupa gazetelerini getirirdi. Troçki düzenli olarak Le Temps ve Die deutcshe allgemenie Zeitung gazetelerini, önemli pasajlann altını mavi ve kırmızı kalemiyleçizerekokurdu.Bazımakalelerkesilir vegelecektekiyazılarıçindosyalanırdı.Her sabah, hiç değilse başlıklannın ne anlama geldiğini çıkarabildiğimiz Türk gazeteleri de elimize ulaşırdı. Her öğleden sonra birimiz, Istanbul'da çıkan ve bize uluslararası haber ajanslannın raporlannı veren Fransız ve Alman gazetelerini almak için iskeleye gidiyorduk. Büyükada'daki insanlarla ilişkilerimizmiRus devriminin önderlerinden Troçki, karısı Natalya ile (arşiv fotoğrafı).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle