Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18EKİM 1998. SAYI 656 19 PAZARIN PENCERESINDEN ilk gelen kale ve festivali. Bu şehir festival kavramı ileadetaözdeşlcşmiş. Hcr şehirde pek çok festivaller olur, ancak Edinburgh 'daki festivalin önemi aynı anda üç hafta içerisindc birçok festivalin birarada gerçekleşmesinde. Bir gün içerisinde neredeyse yüzlerce irili ufaklı temsil ardı ardına başlar ve biter. Şehir ufak boyutlarda olduğu için de hiç kimse bu festival havasının dışında kalamaz. Biryandauluslararası sanatçılann katıldığı festival, diğertaraftabazı amatörgrupların sahneyeeiktığı Fringe, kitap festivali, televizyon festivali, sokak gösterileri her yıl şehri üç hafta boyunca kuşatır. Aynı zamanda Tattoo diyc bilinen askeri bandolarmerasimi kapsammda her gece kalede havai fişeklerlegösteriyapılır. Bu da esasında bir tür askeri bandolar festivalidir ve dünyanın her ülkesinden bandolar katılır. Askeri Müze Mehteran Bölüğü bu festivalde Türkiye'yi iki kere başanyla temsil et Ikinci Dünya Savası 'nda bombalanmamış ender kentlerden. mişti. O zamanlar Mehteran Bölüğü'nün başında olan Binbaşı Yakut Gökçc'ninyardımlansayesinde uzun zamanlar Edinburgh Üniversitesi tarihi müzik aletleri koleksiyonunda bulunan ve sonradan bir şekilde kaybolmuş olan mehter çevgeninin (Turkish crescent idye bilinen hilal şeklinde çıngıraklı çalgı)biryenisi müze yetkililerine hediye edilmişti. Bugün o alet hâlâ sürekli scrgidcteşhirediliyor. Kentin kalesL. Edinburgh 'u Edinburgh yapan biraz da Edinburgh Festivali'nin festivalL Yeşil çilekle mor arntut bu yılki festival brosüründen. giderek önem kazanan bir elle cite pour la musique" idi. Boulez Paris'te özelliği de festival esnasında birbirinebağlı kufduğu müzik okulunu tanıttı dinleyicilere. çeşitlitemalannişlenmcsi.örneğinbuseneKonuşmasmda ayrıca modern orkestralarki51. Festival 'intemalan Verdi 'nin Schiller danneşekildebirverimalınabileceğinianlaoperaları, Hugo NVolf'un bütün şarkıları ve tırken büyük bir konserde orkestranın grupBedrich Smetana'nın eserleriydi. Biryandan Kraliyet Operası Don Carlos, I Masnadi lara bölünerekde temsil verebileceğini izah etti. Boulez bunlardanbahsederkenbenim eri Giovanna D'Arco ve Luisa Millergibi aklıma kendisi ile 1993 lstanbul Festivaoperaları temsil ederken, diğer taraftan li'nde çalışırken olan bir olay geldi. bazı oyunların orijinal tiyatrolan sergiLondra Senfoni Orkestralendi ve bu konularda günsı'nı idare ediyordu Boulez lük Study Days, yani çalışvc program Stravinski'nin ma günleri düzenlendi. eserlerindenoluşuyordu. BunBöylece seyirci hem operalalardan bir eser Nefesli Çalgılar rı dinlemekle kalmadı onların scnfonileri idi ki programın ilk yatarihçeleri ve temel düşünceleri nsındakisonyapıttı.Tamyaylılar hakkında da geniş bir bilgiye sasahnedcn çıkmaya başlamıştı. hipolmuş. oldu. ButipdisiplinMerhum Ncjat Eczacıbaşı ön sıraler arası bağlantılar kurabilen daayağakalkıncasahnegörevlilefestivallerin önemi çok büyük ri ara olduğunu zannedip ışıklan açtılar ve şüphesiz. bütün salon boşaldı. Bu ufak problemi çeBu seneki festivalin bir önemi de PikincrekBoulez'esöylediğimzaınankarerre Boulez'in Edinburgh Festivali'ne şımda son derecc olgun ve anlayışlı bir katılışının50.yılıolmasıydı.Birhafta müzisyen buldum: "Noproblem, ikinsonu tamamen onun eserlerine, kuruciyarıdaçalarız." eusu olduğu ve bu sene tstanbul Festivali 'ne de katılan Ensemble Intercontemporain'in konscrlerine ayrılmıştı. Boulez aynı zamanda Ediburgh üniversitesi'nin geleneksel festival konferansında da konuşmacı idi. Konuşmasının bajjlığı da "QuFestivaller bir şchrin kimliğini yansıtırlarşüphesiz. Bclki dc Fikret'in lskoçya için kullanmış olduğu "iş ve uğraş, onur ve özgürlük" temalarının cn bariz yansıtıcısı Edinburgh Festivali'dir.^ 70. yıl kutlu olsun! SELÇUK EREZ : ir Kasım'da Harf Devrimimizin 70'inci > yıldönümünü kutlayacağız. önemli ' midir? Çok önemlidir: Mustafa Kemal 26 Ağustos 1928 günü, yasa tasansının hazırlıkları bütünlenirken yayımlanmış bildirisinde "Bugün yeni Türk harfleriyle cehalete karşı açtığımız mücadelenin yarın millet için 26 Ağustos Zaferi'nden daha yüksek ve geniş saadet getireceğini muhakkak görüyorum" demiştir. Mustafa Kemal haklıdır: Harf Devrimi aslında Türk ulusunun onun önderliğinde kazandığı bağımsızlık savaşının bir devamı, bir uzantısıdır: Harf Devrimi'ni önce kuşkulaıia karşılamış olan Prof. Fuat Köprülü, bu devrimin onuncu yıldönümünde, öneminin nedenlerini iyi tanımlamıştır: "Türklerin kültür tarihinde bu kadar azametli, bu kadar şümullü (geniş) bir dönüm noktası var mıdır, bilemeyiz. Bir milletin alfabesini bırakıp yeni bir alfabe kabul etmesi, eski bir kültür dairesinden çıkıp yeni bir kültür çevresine girmesi demektir. Arap Alfabesi'ni bırakmakla, Ortazaman Şark kültüründen silkinip muasır (çağdaş) Garp kültürüne girmek iradesini göstermiş oluyorduk..." (Bkz. Cüneyt Koryürek: Harf Inkılabı 70. Yıl Arçelik Yayını 1998) Harf Devrimi'ni, yıldönümüne kadar beklemeden anmak istememizin nedeni bu hafta, Avrasya Maratonu'ndan yararlanıp "Inanca ve düşünceye uygulandığı ileri sürülen baskıları protesto" gösterisi düzenlemeye kalkışılmış olmasıdır: Köktendinci partf ve yandaşı basın organlarınca düzenlenen ve propagandası yapılan bu eylemle, başörtüsü kullandıklarından üniversitelere alınmayan dindar insanlar, güya bu "zulmü" protesto etmiş olacaklardı. Bir dinci gazete başyazarı, istenenin "Hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilmesi, insan haklarının kâmil anlamda uygulanması vb." olduğunu ileri sürüyordu. Bu gösterilerin yapıldığı gün, Harf Devrimi'ni anımsamamızın nedeni, bu devrimimize de, yobazların hemen hemen aynı gerekçelerle karşı çıkmış ve baltalamaya çalışmış olmalarıdır. Cüneyt Kpryürek'in tanımlamasıyla, "Dil ve tarih konusunda çok sayıda ve kıymetli eserler vermiş plan Bilal N. Şimşir, "Türk Yazı Devrimi" (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayını Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1992 Ankara) adlı kitabında Latin Alfabesi'nin kabulüne karşı çıkan Ali Seydı'ye geniş yer vermiştir: Bu kimse, 1924'te yayımlanan kitabında (Latin Hurufu Lisanımıza Kaabili Tatbik midir? lstanbul, 1924): "Diyelim ki, Latin yazısı resmen alındı. Hükümet, eski yazıyı yasaklayacak mı? özgür bir ülkede böyle şey olur mu?.. Buna hiç ihtimal veremem. Yasaklandı diyelim. Yürür mü? Eskiden Avrupa saatı alınmıştı. Yürümemişti. Latin yazısının alınması daha kötü sonuçlar doğurur..." "Latin yazısını almak ulusal gururla da bağdaşmaz. Birkaç kişinin yanılgısı yüzünden eski kültür yapıtları kurban edilir mi? Bu arada birkaç bin bedbaht Türk çocuğu kitapsız, öndersiz, bilgisiz, körcahil yetişir." Harf Devrimi de aslında 26 Ağustos Zaferimiz gibi, tehdit altında bulunan ulusal kimliğimizi korumak için atılmış önemli bir adımdır. Bugün yobazlar, halkı, din ve mezhep farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiklerinde ve partileri, laik cumhuriyet ilkeleri ile çeliştiğinde yasalar uygulanınca nasıl bir taraftan yargıçlar tehdit edilip hedef gösterılirken bir taraftan da "İnsan hakları çiğneniyor, zulüm yapılıyor!" diye bağrılıyorsa, Harf Devrimi sırasında da, aynı şekilde "özgüriükle bağdaşmaz, b»ze uymaz" diye karşı konmuştu. Arnavutlann Latin Arfabesi'ne bizden önce geçtikleri bilinir. 1910'da Tirana uleması, bu değişikliğin şeriata uygun olup olmayacağını Babı Âli Şeyhülislamlık Dairesi'ne sorduklannda onlara da "Latin harflerinin kabulüne ve bunlarla Islam mekteplerinde tedrisat yapılmasına da asla cevazı şer'i olmayacağı" yolunda bir fetva ile cevap verilmişti. Çünkü asıl amaç, dine değil, Arap emperyalizmine hizmettir ve köktendinciler din maskesi altında dün Arnavutluk, Türkiye, bugün de Türkiye, Cezayir, Afganistan gözetmeden, her yerde uluslarına değil Arap kültür emperyalizmine hizmet etmektedirler. Bu hizmetin sadece bahis konusu emperyalizmin kültür bölümüyle sınırlanmadığını, bunun sadece ilk aşamayı oluşturduğunu, ardından emperyalizmin materyal (ticari, sanayi vb.) bağlantılarının da hudutlardan sızdığını biliyoruz. Sonra ne oluyor? Maddi bağlantılar, kültür ve siyaset sızıntılarını, siyasi bağlantılar da maddi ilişkileri besleye besleye büyüyorlar ve bir de bakıyorsunuz ki ecdadınızın dilinden, kimliğinden size hiçbır şey kalmamış. Bu amaca hizmet edenler, ülkelerinin kimliğini yitirmesini, giderek Araplaşmasını istemektedirler; memleketlerinin başka bir ülkenin kimliğini takınmasını, Arap hegemonyası altında yok olmasını uygun görmekte, vatanlarını uuislıng'ler gibi, Laval'lar gibi başka ülkelere satmaktadırlar. Prof. Yaşar Nuri Oztürk sorunu iyi kavrayanlardandır. Emine Çaykara'ya bu konuda anlattıkları, Tempo dergisinin 2430 Eylül 1998 tarihli sayısında yayımlanmıştır. KEIKLİ KOLAYALFARFİ AÜ HAYOAR 1928 tarihli bir kitap kapağı... öztürk, "Onun bunun örfünün bize din diye satılmasından" şikâyetçidir: "Türk insanı kendi dilinden Allah'a yakarmaya kalktı mı engel oluyorlar. Allah sanki Arapçadan başka dil bilmiyor. Olay şu: Türkiye, dinin mukaddesleri kullanılmak suretiyle korkunç bir Arap kültür emperyalizmi altına sokulmuştur..." öyleyse, biz, bugün vardığımız ve tabii ki yetinmediğimiz kültür düzeyini her şeyden önce borçlu olduğumuz Dil Devrimi'ni anımsamalıyız. Peki yobazlar ne yapsın? Onlar da Atatürk'ün Dil Devrimi yürürlüğe konulurken "Cevaimi şerifede duvarların medarı tezyini olan Aşerei Mübeşşere'nin isimlerini nasıl yazacaksınız, Arapça mı, Türkçe mi" diye sorulduğunda gösterdiği tepkiyi hatırlasınlar. Atatürk, bu soruya, "Böyle bir şeyi asla düşünmek lüzumunu duymamıştım. Bu galat ve sakat zihniyet sahipleri hakkında söylenecek şudur: ....Türk ulusu kendi kurtuluşu için yeni Türk Alfabesi'ni almaya karar vermiştir. Bunun önüne set çekmek isteyeceklerin akibeti, Türk'ün kuvvetli ayaklan altında ezilmektir efendim!" diye cevap vermişti.^ Kitap kapağı Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ın çıkardığı "Harfi Harfine" kataloğundan alınmıştır.