Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
«HAZlRAN 1W.SAYI585 BAŞKENT GUNLERI Şafağı beklerken MÜŞERREF HEKİMOĞLU , embe Köşk'ün bahçesinde dalga dalga başkentliler, her daldan, her kuşaktan, her partiden, Istanbul'dan, Izmir'den. Inönü Vakfı'nın her zamanki konukları arasında yeni yüzler de var. Genç kızlar ve delikanlılar, aydınlanma sürecinin genç yolcuları. özden Toker sevgiyle kucaklıyor onları. Yanında kızları, damatları, torunları, neneye ve Paşa dedeye el sallıyorlar. Siyasal esintiler ne olursa olsun başkentin özü bu kalabalıkta bence. Kabuk değişiyor, yapay ürünler de oluşuyor ama çekirdek soylu. Yozlaşmaktan etkilenmiyor, gücünü koruyor. Çankaya'da çekirdeğin köküne de kavuşuyor insan. Pembe Köşk'ün bahçesinde boyveren ağaçlar gibi boyveren olayları düşünüyor, neler yaşanıyor, güçlükler nasıl aşılıyor, sorunlar nasıl çözülüyor, bugün yaşadıklarımız da nasıl bir yere oturuyor tarihsel çizgimlzde? Özden Toker konuşuyor, Nezih Demirkent, Metin Toker ve Nezihe Araz. Devlet Paşa da izlıyor bu konuşmaları. Ben de düşünüyorum, Nezihe Araz'ın deyimıyle Devlet Paşa, Inönü bugünkü tabloya nasıl bakıyor acaba? Siyasal sözlüğümüze saplanan deyımiyle "no commentyorum yok" diyor belkı, ya da "hadl canım sende I" Belki de gülümsüyor, çünkü kökene güveniyor, yeni filizler bekliyor o sağlam kökten. Devlet Paşa'ya çok soğuk, ters baktığım dönemler de var, yazılar da yazdım, ama geniş zamanda gerçek yerlni aldı düşüncemde. Başkentteki uzun yıllarda, çok değişik koşullarda, mecliste, konserde, balede ya da sergide, yabancı bir elçilikte. tanık olduğu bir nikâh töreninde, Ismail Rüştü Aksal'ın evinde bir yemekte, ya da Pembe Köşk'te, ya da hastanede kızı özden Toker'in başucunda, çok değişik koşullarda tanıdım Ismet Paşa'yı. O gözlemlerle çok yönlü, çok sesli bir devlet adamı portresi oluşuyor düşüncemde. Ama 2000 yılına üç kala belli sorunlara takılmaktan geri kalamıyorum hâlâ. örneğin Şemsettin Günaltay'ı neden başbakan yaptı diyorum. Yıllarca önce, Tunah'nın başındaki apartmanın terasında Ismail Rüştü Aksal ile konuşuyoruz. Çok zarif sözcüklerle Devlet Paşa'nın bir özelliğinl anlatıyor Aksal. Yanlışların gündeme gelmesinden hiç hoşlanmıyor Inönü. Onu bırak, önerini söyle, diyor! Belki de kurmaylıktan kaynaklanan bir özellik. Saldırıya geçmek için yeni cepheler arıyor. Son günlerde çok anımsıyorum o söyleşiyl. Kimi politikacıların yanlışlara saplanması, batağı görmezlikten gelmesi nedeniyle galiba... Pembe Köşk'ün bahçesinde ANAP'lı Safa Giray ıle DYP'Iİ Necmettin Cevherl'yi de gördüm. Ikisi de saygın kişıler partilerinde, biri çok erken, öteki hayli geç, yanlış politikayı belirtti ama sonuç değişmiyor. Yanlışlarda direnenler doğru yolu bulamıyor! O toplantıdan sonra Devlet Balesi'nde aldım soluğu. Yaşasaydı Ismet Inönü de gelirdi bence. Balenin doğuşunu da, boyvermesini de sevgiyle izledi, Meriç Sümen'in ilk evliliğinde nikâh tanıklığından sonraki sözleri hâlâ çınlar sanatçıların yüreğinde. Üç Silahşörler'i görseydi neler söylerdi kimbilır. Tümüyle güzel bir akşam yaşandı Büyük Tiyatro'da. Geçmiş yılların görkemli galalarından bir uzantı. Elbet Betlgül Selcuk'un elleri de var. Bilıyorsunuz, Doğru Yol döneminin Kültür Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi'ne parasal destekte bulunmuyor, Üç Silahşörler balesi de Beymen'in katkısıyla gerçekleşiyor. Baş koreograf Fahrettin Güven'ı ıçten kutluyorum. Devlet Balesi'nde güzel bir tırmanış var. Daha önce de yazdım, belli duraklamadan sonra parlak bir atılım yaşanıyor bu sanat dalında. Yönetenlerin de, dansedenlerin de coşkusu nedeniyle elbet. Baştan sona tüm çalışanların ortak ürünü Üç Silahşörler, Vordi'nin müziğiyle kılıçlar da dansediyor, giysıleri diken terziler, dekorları yapan ustalar, işçiler sahnede yer almadı ama ben onları da selamladım sevgiyle. Selam sahnesi bir kucaklaşma sahnesi aslında, alkışlar çiçeklenıyor, önce dansedenlere bir çiçek yağmuru salondan, sonra sahneden bir çiçek yağmuru sanatçılardan. Bu yağmurun mutlu ıslaklığı var. Aynı akşam Istanbul'da da 544. fetih yıldönümü kutlanıyor, mehter müziği dinlenıyor, Refahlı başkan, ayrıca bir milletvekili neler söylüyor, ama Ankara laik Cumhuriyetimizin, bir kurtuluş savaşından sonra kurulan devletimizin başkenti. Üç Silahşörler balesi de çağdaş bir başkente yaraşır bir sanat olayı. Siyasal sahnenın yapay silahşörlerini blrkaç saat olsun unutarak soluk alıyor insan. Cumhuriyetimizi kuranların bilim ve sanata bakışı doğrultusunda bir olay yaşıyor. Keşke Cumhurbaşkanı Demirel de yaşasaydı bu olayı. Evrensel müziğe ilgi göstermesini umutla alkışlayanlar, baleye de geleceğini düşündüler ama gelmedi. Sahnedekiler de, salondakiler de düş kırıklığına uğradı. Duygulannı Sanat Danışmanı Dinçer Sümer'e de aktardılar. önemli bir nedeni olmasa Sayın Demirel de galada bulunurdu bence. Başkentin gündeminde başka üç silahşörler var şımdi. DYP, Refah ve BBP başkanları nasıl dansedecek bakalım. Belki de mehter müziğiyle bir ileri ikı geri. Ancak Şinasi Sahnesi'nde de Simyacı oyunu var. Genco Erkal'ı izliyor başkentliler. En karanlık an şafak sökmeden önceki an, diyor simyacı. Güneşle Geliyoruz şarkıları çınlıyor kulaklarda. Sonra Melih Cevdet Anday'dan dizeler: Bütün iş bu gelen günde, içim titriyor sevinçten/ Bir an, bir an derken ortalık güneşler içinde.^ Demei Dt'inir. Cinsel kimliği yüzünden baskıya uğrasa da o mücadeleden yana... bayrakları ve takvimi göze çarpıyor. Takvimin üzerinde bir yazı: "1997 barış yılı olsun." ÖDP'ye üye olduğunu söylüyor. Bunun yanı sıra, lnsan Hakları Derneği'nde, travestilerin, transscksüellerin politik sözcülüğünüyapıyor: "Bizim de insan gibi yaşama hakkımız var. Sistem o kadarbozuk ki. Dcvlet sana iş vermiyor, tek alternatifin kalıyor; fuhuş. Onu da yaptırmakistemiyor. Biz alttaraf'ı fuhuş yapıyoruz. Birerkekgeliyor.seninleyatıyorve paranı verip gidiyor. Kimse kimseyi zorlamıyor. Yaptığımız iş.i saklamıyoruz. Herkesin nasıl ki bir mesleği var, bizim mesleğimiz de bu. Kkonomik düzeyim çok iyi olsa tabii ki bu işi yapmam. Eğer biz ve yaptığımız iş kötüy se, bize gelenlerin de kötü olması gerek. Insanhk tarihinin en büyük günahkârları, ahlaksizlan bizmiij gibi davranıyorlar. Oysa asıl büyük günahlar, hükümetlerin kirli politikaları, savaşlar değil mi?" Konu şiddet olunca sesi titremeye başlıyor: "10 gün önce otostopa çıkan arkadaşlardan biri vuruldu. Daha önee de bir arkadaş... Öldürülençoğutravestinin,transseksüelin, eşcinselin katili bulunmadı. Tenczzül bile edilmiyorkatillcribulmakiçin." Gazete ve dergi y ığınının üzerinde duran telefonlardan biri çalıyor. Kısa bir konuşma. K.onuşmanınsonunda"Tamam" diyor "Pazar günkü toplantıda görüşürüz." "Her pazar Lambda tstanbul Gay ve L.ezbiyenGrubu'nuntoplantısı var. Eşcinsellerinbilinç yükseltimi, kişiliklerini kazanmaları içinyapılıyorbutoplantılar. Bununyanında lnsan KaynağınıGeliştirmaVakfrnın Avrupa Birliği'nin dcsteğiyle yürüttüğü Cinsel YollaBulaşanHastalıklarve AlDS'in önlenmesi Projesi kapsamında seminer gördük. Yaklaşıkbiryıldıreinselyollabulaşan hastalıklar ve AIDS eğitmeni olarak çalışıyorum. I lerkes kendi kesimindeki seks işçilerinieğitiyor." Vakıfdahilinde"Gacı"adındabirdergiçıkanyorlar. Demet Demir'indebirköşesi var dergide: Demet'inTepindiği Köşe. Seksis.çileri olarak seslerini duyurabilmeleri, sorunlarınıanlatabilmelcri için buderginin çok önemli olduğunu vurguluyor. "Geç yatıp geç kalkıyorum. Bütün günüm koşuşturmayla geçiyor. Tünel'de bir atölyemiz var. Oradaki çalışmalara katılıyorum. Atölyede toplumun dışladığı her kesim yer alacak. Güzel sanatlar fakültesinden mczun bir transseksüel arkadaşımızla beraber resim, heykel gibi çahşmalarımız var. Tiyatro çalışmalarımızdaolacak." Cinsel haklariçinverdiğimücadelelerden dolayı"FelipadeSouza"ödülünükazanmış Demir. Ödülden söz ederken gözlerinden mutlulukokunuyor: "Felipa de Souza, Uluslararası Gay ve Lezbiyen lnsan Hakları Komisyonu'nun her yıl cinsel kimliği nedeniyle baskı gören ve bunun için mücadele edenlere verdiği bir ödül. Lambda tstanbul Gay ve Lezbiyen Grubu beni aday olarak göstermişti. Ödülümü, New York Sanat Akademisi 'nde düzenlcnenbirtörenle aldım. Oradadiğergruplarla temaslarda bulunup bize yapılan baskılan anlattım..." Ondan ayrılırken yüzündeki hüzün, bir an sevincedogrudönüyor, verdiği mücadelenin bir ödülle noktalandığını görmekten ötürü olsagerek...^ Vebirödül... Fiziksel açıdan tam anlamıyla kadın olabilmek içinbüyükmücadelelervermiş. Şimdi bunlan anlatıyor Demet: "Yıllarönceidealimdekibirşeydiameliyat olmak. 12 Eylül'den sonra ameliyatlar yasaklandı.Sonrasındaysa,ameliyatyapan doktoryoktu. Biı doktorçıktı.Odasadece dışgörünüşüdeğiştiriyor, içeriyevajinaaçmıyordu. Ba^ka bir doktorun yaptığı ameliyatlarda ise, sonradan sorunlar çıkıyordu. Doktorbulduğumda param olmuyordu, parabulduğumdadadoktor. Vajinabeni tatmin edecek bir organdı. Bu ameliyatı olmalıydım. Her ne kadar kcndimi kadın olarak hissetsemdeonuneksikliğiniduyuyordum. Bn sonundabirbuçukyılönceameliyatoldum. Sık sık olmasa bile orgazmımı da yaşıyorum. Bu da bana yetiyor." "Üç Silahşörler"den bir sahne..