Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 TEMMUZ 1995. SAY1 486 Yine de kapının önünden çekilmcdiğini anladım; bekliyordu... Gitmemi mi, yoksa kalmamı mı... "Gitmiyorum, siz bana kapıyı açana dek bekleyeceğim!" dedim. Aramızda adını koyamadığım gizemli bir yakınlığın duyarlığını sczdim. Sonra, çok yumuşak bir sesle konuştum: "Çocukluğumda bana sizi masal gibi anlatırlardı, siz benim için efsaneydiniz, şimdi ben o efsaneyi şörmek istiyorum..." Yine bir sessizlik... Kararsızdı.kuşkuluydu. Yalnızlığına vurduğu kilidi kırmak istcmiyordu, ben onun için dışdünya.yaşamdım... 1917 Sovyet Devrimi... Uldürülen kardeşler, akrabalar... Kırık dökük bir kağnı arabasında kırk gün süren kaçış yolculuğu... Anncsinin göğsüne başı gömülü, açlığın, susuzluğun hıçkınkları boğazına düğümlü, iri gözleri korkuyaaçılı, san saçh küçücük bir kız çocuğu... Sarsılarak giden kağnının içinde anne başını çevirip gerilere, çok gerilere bakarken, yolculuğun yansında ruhunu tcslim eden yaşlı dadının gittikçe soguyan cesedî, babanın dışa vuramadığı acıya sessizce boyun eğişi... Onlara yabancı, tanımadıklan bir ülkeyegiriş... Kül renkli surlarlaçevrili görkemli eslci kenttebaşlayan özgürlük... Yanlannda kaçırabildikleri biraz para ile, birkaç parça mücevherle Beyoğlu'nda küçük birpastane... Malikancden gelen kontes annenin kolları sıvayıp pasta yapması, başı anne göğsüne gömülü o küçük kızın masalara servisi, babanın gecenin geç saatlere dek votka içip sızması... Sonra, güzelliği dillerde dolaşan bir genç kız; kont babanın kızına verdiği sembolik unvanla Kontes Natalya.... Natalya, kasaya oturduğunda onu seyretmek için pasta üstüne pasta yiyen sapı gümüş bastonlu, monoklü, inci kravat iğneli Pera Beylcri!. Natalya adınayazılanşiirler... Pastanenin en dip masasında sabahtan gelip KISA ÖYKÜ 21 "Tabii alır, Kontes Natalya'dan diktirdim, aslında bütün elbiselerimi oradan diktiririm ya..." "Acaba bana da diker mi?" "Kim, Kontes mi? Sen çocuk musun şekerim, o her müşteriye dikmez, provalan makastan madam Elcni yapar." "Amaben kontesin provalan kendisinin yaptığını duymuştum." "Her zaman değil, canı isterse... Sonra her müşteriye dikmek ne söz görünmmezbile." "Şey, o mesele doğru mu?" "Hangi mesele?" "Kontesin cvli bir erkekle yaşadığı?" "Tabii doğru, bunu duymayan ftıı kaldı?" "Peki, adamın kansı ne yapıyor?" "Ne yapacak, çoğumuzun yaptığını yapıyor; evinde çocuklanyla birlikte kalıp kocasının eve geri dönmcsinibekliyor!" Sonra ansızın gelen acıaynlık... Izzet Beyin intihan... Karmaşayadönüşen ortalık, paşazade ailenin skandah... Nelerdememişlerdi ki, ncler... tzzet Bey, sevgilisi Natalya uğruna mı intihar etmişti, yoksa kansı mı vurmuştu, inci kakmalı küçük revolverle... Belki de yitirilen servetin acısını çıkarmak isteyen erkek kardeşler... İntihar denilmişti. Yalnızca intihar... Natalya suskun, ilk erkeğin sevgisi yürcğinde hâlâ sıcacık... Oışa aristokrat, mağrur bir görünüm, içe ise, yitik, yorgun, acılı... Kendini moda evineadayış...Açılanyeni,lükstcrzihanelerin arasında ayakta kalmasına çalıştınlan Kontes Natalya terzihanesi... Yavaşçayitirilenün.gittikçeazalan müşteriler... Arada, günlük belki saatlik süren doyumsuz kısa aşklar... Sonra yine yalnızlık... Boşluk boşluk... Çoktan ölmüş baba ile annenin hüzünlü yüzlerinin hergece rüyalannda gezinmesi... Yıpranan gençlik, yaşlılığın ilk belirtileri... Para yiyen, vefasızgenç bir sevgiliye tutuluş, moda evinin satılışı.. .Ardından gelen yoksulyaşlılık... dışdünyayakapılann kapanışı... koca bir YALNIZLIK... tkimiz de bekledik, hâlâ kapının ardındaydı... Sonra, ayak sesleri yavaş yavaş uzaklaştı, efsaneyi yıkmak istemiyordu. Aslında ben de istemczdim kapıyı açmasını. O, yalnızlığı seçmişti. Yinc de seviyordu insanlan; benimle konuşurken sesinin o gizemli yumuşakltğı, kapının ardındabekleyişi.sıla gibi insanözlemiçcktiğindendi. Yalnızlığa sığınmak yıllarını almıştı, yine yalnızlığına gömüleceğini bildiğinden artık insana alışmak istcmiyordu. Başım önümde usulca basamaklan indim, bahçeye çıktığımda geriye dönüp penceresine son kez baktım. Sımsıkı kapalı soluk tüllcrin ardına gölgesi düşmüştü.^ Beyoğlu/1986 1995 yılı Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü Ayşe Kilimci ile paylaşan Nevra Bucak'tan bir öykü... ontes Natalya, kimseyle görüşmez, onunla konuşamazsın" demişlcrdi... Beyoğlu'nun arka taraflannda kül renkli, eski taş bir binaydı. Küçük bahçesinde cılız gövdeli leylak ağaçlan henüztomurcuklanmıştı. Böyle bir bahçe ile karşılaşmanın verdiği şaşkınhkla yabani otlann üzerine basarak ilarledim. Soylu bir boyun eğişle duran kolsuzçıplak kadin heykclinin yanından geçerek levanten kokulu binaya girdim. Merdivene yaklaşırken Natalya'nın rahibe gibi yaşadığını, kapıyı kimseye açmadığını düşünmemeye çalıştım... Kapının önüne geldiğimde yüksek taş basamaklan çıkmanın yorgunlu ^ ğuyla soluk soluğa zilc bastım. lçer* den ses gelmedi. Sabahın bu erken vaktinde nerede olabilirdi, sonra bana onun sokağa çıkmadığını söyle KONTES NATALYA K NEVRA BUCAK 1952 yılında Istanbul'da doğdu. Kadıköy Kız Kolejı'ndo okudu, ardından Istanbul Belediye Konservatuvan Şan Bölümü'nde 6 yıl eğitim gördü. llk öyküsü Varlık dergisinde yayımlandı. TYS Yönetim Kurulu uyesi olan Nevra Bucak'm basıma hazır dört romanı var. Yayımlanmış kitaplan: Issız Kadınlar, Aşkın Kutuplan, Kerem İle Aslı, Son Güneşin Çocukları, Beyoğlu'nun Eski Ustalan ve Yaşayan Hüziln. akşama dek oturan genç bir yazann 'Scvgili Natalya' adlı öyküsünün ağızdan ağıza gezinmesi... Onyedi yaşında başlayarak yıllarca süren birsevgi... ölesiye... Natalya 'dan onbeş yaş büyük tzzet Beyin sevgisi... Önce gizli, sonra açıktan açığa adeta meydan okurcasına Markiz'de, Löbon'da buluşmalar, Pera Palas'ta sabaha dek süren karnavallı balolarda birbirlcrinin gözlcrinin içine bakarak valsin gizinde yalnızca kendilerini görmeleri... Dedikodulann ayyuka çıktığı karlı bir kış akşamında Büyükada'daki ıssız beyaz köşke iki sevgilinin kaçışı... tzzet Beyin karısının çığhklan, iki çocuğun boyunlannı bükmelcri, başlan dik paşazade akrabaların öfkeli isyanı... Ardlanndan gclcn aynlık... Natalya'nınevekapanıpdikişlerleoyalanması, önce anneye sonra çevreye dikilengiysiler... Scvgilisininyokluğunadayanamayan lzzct Beyin, Natalya'ya şık bir tcrzihanc açarak geriye dönüşü. Üzerinde kuğu kuşlannın gezindiği vitraylı camlarla süslü pencereler, kırmızı kadifc perdeler, kcnarları altın yaldızlı koltuklar, kristal büyük boy aynalan, sürüyle çahşan yardımcılar; makastarlar, prömiyerler, saloniyerler... lzzct Beyin yavaşyavaşeriyen serveti, buna karşın ünlenen bir moda evi, Kontes Natalya... "Geçen scne Tokatlıyan 'da baloda giydiğin sân tuvaletin pek gö/.alıyordu..." diklerini anımsadım. Derken ayak sesleri duydum; kuşkulu, ağır ağır ilerleycn ayak sesleri... Soluğumu tuttum, bekledim. Ayak sesleri kapıyadoğruyaklaşıyordu... Kapınmtam önüne geldiğinde, hiç ummadığım bir anda içerden seslendi: "Kim o ! " Şaşınp "Benim!" dediğimi anımsadım. Yumuşak bir sesle "Siz kimsiniz, ne istiyorsunuz" diye sordu. Düşünmediğim kadar genç, billursu bir scsti. Gücümü toplayip yürekli olmaya çalıştım: "Sizi görmck istiyorum!" Kısa bir sessizlik oldu, yinc dc bana saatler kadar uzun gelen bir sessizlikti bu. "Beni neden görmek istiyorsunuz?" Bu ses biröncckinden biraz dahayumuşaktı. Umutlandım: "Ben sizi tanıyorum, evde adınız çok geçerdi... Sizi görmek biraz hakkım sanınm!" O yumuşak sesin sertleştiğini duydum: "Gidinburadan,gidinlütfcn..."