Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30NİSAN 1995. SAYI 475 KISAÖYKÜ 17 nın bir köşesine koyduğu oldukça eski, lambalı radyoyu açmak için uzanıyorsun. Nefeslerinı duyuyorsun o anda. Arkadaşın ağır bir rakı kokuyor. Derin uykusunun ondan olduğunu düşünüyorsun. "Akşam oldu mu çilingir soframızı kuruyoruz." Nicczamandırçoğul konuşuyor. Belli ki Sis'i kendindcn ayrı düşünmüyor. "Yakında resim yapmayı, rakı içmeyi de öğretcceğim ona, göreceksin." Sis'in de sarhoş olup olmadığını düşünüyorsun. Radyoyu açıyorsun. Lambaları yanıyor öncc. Yavaş yavaş ısındıktan sonra bir akşam faslı başlıyor. Bu radyoyeni çıkan müziklerin hiçbirini çalmaz gibi bir duyguya kapılıyorsun. Zaman devriledevrile ta ilkgençliğine, çocukluğuna kadar götürüyor seni. Gramofonlan, taş plaklan özlüyorsun. Ikisi birlikte gözlerinı açıyor. Sen miydin, kusura bakma, geldiğini duymadık. lkindi üzeri biraz şekerleme yapalım dedik, fazla kaçırmışız. Yine çoğul konuşuyor. Artık alıştın, Sis'ten ayrı düşünmüyorsun onu. Uzandığı yerden kalkıp toparlanıyor. Sis de aynı şeyi yapıyor; ayaklarının üzerinde gcriye doğru birkaç kez geriniyor, belinı kamburlaştırıp indiriyor. lnce, kırmızı dilini çıkartıp esneyerck uykusunu dağıtmaya çalışıyor. Sonra da yattığı yerden aşağıya atlıyor. Trafik kazasından sonra ayağı eğri sanlmış, aksayarak yürüyor. Gel, yeni başladığım resmi göstereyim sana. Birlikte atölye bölümüne geçiyorsunuz. Her tarafa dağılmış boyalar, fırçalardikkatini çekiyor. Başını kaldınp sehbaya bakıyorsun. Henüz yarım. Nasıl gidiyor? Beğendinmi? Dikkatli bakıyorsun. Yakıcı bir Van Gogh sarısı egemen. Diğer renklerin tümü de zorelde edilecek cinsten. Onun çizgisinde yepyeni bir arayış olduğunu düşünüyorsun. Belki de geldiği en uç nokta, diyorsun içinden. Son günlerde hep kötü resim y aptı. Ama bu onlardan değil; renkler, biçimlergizli biraşkla buluşturulmuş.sentezedilmiş. Durağan hiçbir şey yok; renkler başını alıp gitmiş; kavga ediyor, sevişiyor; acı, umut, hüzün, aşk iç içe; sessiz, gizli bir çığlık gibi çoğaîıp alçalarak dalgalanıyor, duruluyor; renklerin savaşı, banşı yükselip alçalarak deviniyor... Resim konusunda son günlerdeki dağmıklığını, özensizliğini eleş tirdiğimden olmalı, bu çalışmasını da beğenmediğımi sanıyor, öfkeleniyor: Sana resim beğendirmek zorlaştı; sahi ne diye soruyorum ki, bunu da beğenmeyeceğini bilmeliydim. Onun bu çıkışından sonra iyi bir resme başladığım söylcmenin riyâkarlık sâyılacağını düşünüyorsun. Resmini yarım bıraktığı yerden sürdürmeye çalışıyor. Söylediği gibi Sis dikkat kesiliyor yine. Bakışı fırçanın ucunda gidip gelmeye başlıyor. Sen de sis gibi oluyorsun; renk selinin içine girip çıkıyorsun; çizgilerin, biçimlerin uçurumlanndan koşuyor, atlıyor, renklerin ovasında yavaşlıyorsun; zirvelerinde fırtınalara tutulup üşürken, koyaklarında dinlenip ısınıyorsun... Affedersin. Seni unuttuk. Bir şeyler ikram edecektim sana. Ne kadar zamanıngeçtiğini anlayamıyorsun. O düşsel dünyadan uyanırgibi oluyorsun. Dönüp Sis'e bakıyorsun, taştan bir heykel gibi kıçının üstünde oturup duruyor. lkişerdublepatlatınz, değil mi? Pek istekli gözükmüyorsun. Onun ikişer dublesinin kaçar dubleyi sardığını iyi biliyorsun. Elini tezgâhın altına atıyor. Yanm şişe rakıyla iki kadeh, birelma, A tölyeyi dolaşıyorsun. Ağır bir koku kaplamış her yanı. O gecenin çilingir sofrası hâlâ ortalarda. Sen aynlırken yanm kalan şişe de boşaltılmış, tepsinin içinde yatıyor. Yanında birkaç parça elma, portakal kabuğu var. yanm portakal, az da leblebi çıkartıyor. Ustündenazeksiltilmiş bir şişe Coca Cola koyuyor yanlanna. Artık su yerine bunu kullanıyorum. Gelen giden müşteriye karşı, anlarsın ya. 1 llc kadehten sonra resim çalışmayı unutuyor. O yanm şişeden sonra bir yanm şişe daha içiyorsunuz. Oradan buradan konuşuyorsunuz; en çok da resim üzerine. Söz arasında tablolannı çok ucuza verdiğini söylüyorsun. Yine azıcık öfkeleniyor. Gözünün önünde torbalanan etlerden biri konuşurken seğiriyor. Boş ver sevgili dostum, resmin namusufiyatıdeğildirki.Bunubilmelisin artık. Kocaman bir yudum daha alıyor rakısından. Elinin tersiyle ağzını, bıyığını siliyor. Geç vakitlerde aynlıyorsun yanından. Gecenin serinliğini içine çekerek evine gidiyorsun. Bu olaydan üç gün sonra bir telefon geliyor sana; tanımadığın bir ses. Adres olarak arkadaşının atölyesini veriyor. Acele gelmeni istiyor. Gidiyorsun. Sekiz on kişilik bir kalabalık var atölyenin önünde. îçin cız ediyor. Kimseye bir şey sormaya gerck kalmıyor; her şey tahmin ettiğin gibi. Üç gün olmuş, diyor tanıdık bir yüz. Morga kaldırdık. Hükümet doktoru, savcısı rapor tutuyorlar. Son durumunu da sana soruyorlar. Biryıldıratölyedeyatıp kalktığını söylüyorsun. Daktiloyla yazılan bir kâğıda imzanı atıyor sun. Atölyeyi dolaşıyorsun. Ağır birkoku kaplamış heryanı. Ogecenin çilingir sofrası hâlâ ortalarda. Sen aynlırken yanm kalan şişe de boşaltılmış, tepsinin içinde yatıyor. Yanında birkaç parça elma, portakal kabuğu. Gözüm çilingir sofrasından onun paletine kayıyor. Renkler karmakarışık, kurumuş, yanm bıraktığı tablo sehpadadeğil, yerde. O coşkulu renkler yer yer kanşmış; üstünde Sis'in patilerinin, izleri var. Ağlamak istediğin halde nedense beceremiyorsun. Katı bir şey gelipoturuyorboğazına. Sismiyavlayarak bacaklannadolaşıyor. Kucağına alıp sevmek istiyorsun. Karni birbirine yapışmış, gözleri yorgun. Patileri, kuyruğuboya içinde. N'oldu diye soruyorsun ona, söylesene? Yanıt yerine birkaç kez yorgun yorgun miyavlıyor. Kulağında arkadaşının sesi yangılanıyor: "Belki de gizli bir ressamdır bu kedi; onun için hepsini atlayarak bcnim atölyemiseçmiştir..." Burayı çabuk terkedelim lütfen! Devlet görevlisinin buyruğuna herkes gibi sen de uyuyorsun. Dışan çıktığında koygun bir sisle karşılaşıyorsun. Evden aceleyle çıkarken üzerine pardösünü aimadığın için mi, üşüyorsun...^