24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30NİSAN 1995. SAYI475 15 PAZARIN PENCERESİNDEN Yazarlann anlaşılamaması SELÇUK EREZ kı hafta önce "Diş fırçalamanın gereksizliği" konulu bir yazı yazmıştım: Bir kez diş fırçalamanın üç dakıka sürdüğünü, bir hesap yaparsak bunun bir yılda 1095 dakika yani 18.25 saat edeceğinı, ortalama ömriin seksen yıl olduğunu varsayarsak da diş fırçalamayla tam 61 gün yani yaklaşık iki ayımızı ziyan ettığimızi, oysa fırçalamaya boş verirsek yaşamımıza katacağımız bu değerii zaman içinde âşık olabileceğimizi, altmışjki kez sevışebiieceğimizi, yetmiş kek pışırip meclısteysek on gensoru önergesi verebileceğımizı açıklamıştım. Bu makalem sayesinde kütüphanem zenginleşti: Tarn dört üniversitemizde görevli diş hocalarımız bana dişkoruma konusunda cehaletimı gıdermek ve diş fırçalamanın yararlarını öğretmek için kitaplarını gönderdiler. Bu hocalarımızdan biri, bu konudaki bilgisizliğımin tüyler ürpertici olduğunu da Geyşalıkta da kendine özgü bir özgürlük bulmak mümkün... hatııiatan bir mektup yolladı. İlk yanlış anlaşılmam bu değildi; ondan o bu ülkede 1954 ytlına kadar serbestti, yoksul ai meclislerde bulunabiliyordu. Herşcyi öğrcnc kadar sarsılmadım: Birkaç sene önce lekızlaniçindeaileleri vekcndileriiçinyapıla bilme gibi büyükbirşansasahiptive bunun kar Türkiye'nin AvrupaTopluluğu'na ahnrnaması, dışlanması, "Ikıbin beş ya da ikibin on yılında cak çok fazla birşey yoktu. Biraz daha yetenek şılığındadadcdiğimizgibi para kazanıyordu. inşallah alınırsınız!" gibi laflaha avutulmamıza liolanlar seslerivedanslanylaşanslannıdeni1974 yılında taşrada doğan Hagika, Japontepki duyarak başka bir yazı yazmıştım. Gebe yorlardı.amaonlargenelevlerlcpoliskarakolya'nın ekonomik mucizesini gerçeklcştirdiği lan arasında tnekik dokuyup duruyorlardı. yıllarda büyüdü. Onunyaşadığı köydebirgey bir kadın vardı bu yazıda; biraz dikkat edilirse Türkiye'yi simgelediği kolayca anlaşılabilirdi: Japon geleneklerine göre evlenen kadın, ev şayı ancak televizyon ekranlannda görmek Dokuz ay on gün dolduğu halde doğum mümkündü. Ancak tapınak ve genelev yaşamı gerçekleşememiş, on ay, onbeş ay, yırmi ay işleriveneslindevamınısağlamakla yükümlü birbireydir. Erkekler seksüel fantczi ve diğeris nıntam ortasındabiryerlerdevarolangeyşanın geçmiş, ağrılar başlayamamıştı. Kadın, üç gizemdoluyaşamıonudabüyülemişti. Hagika, buçuk yaşına vardığı halde bir türlü teklerinintatrniniiçinOsaka'danTokyo'yauzanan genelevleri, bunun dı$ındaki eğlenceler için Japonya'da her genç kızınbirgün bir Maiko ol doğuramadığı çocuğunun verdiğı elemle yaşarken köylüsü onu görünce yol ise geyşalan kullanırlar. Gcyşalardilin incclik mak istediğini anlatıyor. Odapırıl pırıl pahalı değiştırmeye, "Ecinnilerlealışvenşte.. Bizden giysilerin, hediyclerin ve bol paranın düşünü lerine, gclcneksel tavırların nezaketinc hâkimdeğişik; aniden bir şey olur da üstümüze kalır!" dir. Tüm eski şarkılan söyler, içli şiirlcri bilirler. kuruyordu. Zaten yalnız yaşayan annesinc de gibi gerekçeler ileri sürerek evine uğramamaya, birinin maddi destek vermcsi şarttı. Uzunburunlu,kocaayaklı veistilamerr'1' ji evlerine çağırmamaya başlamışlar.. yabancı, 19.yüzyılortalanndasiyahgeınueriyAnnesiylc Kioto'yageldiğinde 1 öyaşınday Başvurduğu doktoıiar "Tıp ancak ikibin beş ya legelip,bukapalıtoplumualtüstettiğinde,geydı. Dar ve ışıklandınlmış sokaklar arasında da ıkıbin on yılında seni bu derrten kurtaracak şalaronlanyatıştırmagörevinideüstlenmişleruzun uzadıyadolaştıktan sonra kendincbiröğkadar gelişmiş olacaktır!" demişlerdi. Bütün di.Japonyazaman içinde bir crkekcennctihaliretmen bularak onunlaanlaştılar. O dönemde bu bunlara isyan eden kadıncağız, "Eksik olsun!" nialdı. Batıdünyasında kadın, seçim hakkı için öğretmen kadının, kentinenkötü genelevleridiye haykırıyordu, "Gençliğim böyle heba savaşım verir, kendi mekânı ve yaşamını belir nin bulunduğu bir semtten bu lüks mahallelere olduktan sonra, beni ikibin on yılında leme uğruna mücadele ederken, Japonya'da er yeni gelmiş olduğunu kimsebilmiyordu.Arai, derdimden kurtaracak, aranıza alacaksınız da kekler kadının rolünü çizmeye devam ediyor öğretmen kadın, değişik eğitim mctodlan uygu ne olacak?" Bu yazımın yayımlanmasını izleyen günlerden lardı:" Kadınlanmızevin içinde yaşar, mutfak luyor, kızlan dövüyor, saçlarını yoluyor ve gela ve çocuklarla uğraşırlar" diyordu 1927 yılın cede neredeyse 2000 mark civannda para kaza bırinde bir gazetemizde çalışan muhabirlerden biri benı aradı: daşair HagiwaraSukutaro: "Bizonlarlaancak nan kızlara ayda ancak 500 mark harçlık veri Hocam, Allahını seversen söyle; bu kadın eviilgilendirenkonuIardakonuşabiliriz.Öteki yordu. Hagika yine de orada kaldı. Herşcyi, ama 'hangi köydedir? Gidip bir röportaj yapacağım... ihtiyaçlanmız için, dünya tarihi ya da sanat ve herşeyi öğrenmek zorundaydı. Selam vermekElimden geldiği kadar böyle bir şey felsefe için çok başka eşlercgereksinim duya ten iç gıcıklayıcı bir ses tonuyla konuşmaya, çay olmadığını, bunun bir hayal ürünü olduğunu nz. Eğitimli,akılli vecğlcnceli birilerine ihtiya sercmonisindensoyunmaya.öğrenecek dünya söylemeye çalıştım. Arkadaş inanmamıştı: Bılıyorum, Cumhuriyet muhabiri cımızolur. Geyşalarda bunun için vardır." kadarolay vardı. Veoöğreniminin dahailkyıolmadığımdan saklıyorsunuz.. lında pesetmckistemiyordu. Ama 1994yılına Bitmedi; bir anlaşılamama olayı daha var: lylbireğitim gelindiğinde Hagika bilc kendinde dayanacak gücübulamadıvekaçarak evine döndü.Geliş Güneş gazetesinde gündelik tıbbı yazılar Japonya'da 74 200 gey şanın var olduğu beliryazıyordum. "Şeker hastalığı nedir? lenen, 30'lu yıllarda, geyşalık, dünyada yaşa melcrtıpkı masallardaolduğu gibi oldu. Kötü Romatizmanın çaresi bulundu mu?" gibi sorular cadının ardından ortaya bir iyilik melcği çıkınan ckonomik kriz bağlamında en güvenilir soruyorlardı. Yanıtlıyordum. Zamanla tıbbi verdi. Bir kimono taciri, Hagika vc onun gibi mesleklerden biri olarak nitelcnmişti. Japonsorulann ve cevapların tekdüzeliğınden şiddete maruz kalan üç kızı alarak kente döndü. kurtulmak için Genel Yayın Müdürümüz Güneri ya'da değil kadınlann, erkeklerin bile iş bulaCıvaoğlu'nun onayı ile bu yazıların arasına OnlanfinanseederekyenibirçevreedinmelemadıkJan bu dönemde, kolej mezunu genç kızlarbile, işsizevlerindeoturuyorlardı. Dansçı ya rinisağladı. Küçükyenibirçayeviaçıldı. Veta bazen tıbbi mizah kapsamına girecek da sanatçı olmak isteyenlerin yoldan çıkması iş cir, kızlan çalıştırmayabaşladı. Orada tanıdık anekdotlar, fıkralar da katmaya başladım. Bunlar arasında kendi kendime sorduğum Hagika'yı. Işindenmemnundu. Artıkbumestenbilcdeğildi. Bunakarşın birgeyşateminat sorulara verdiğim cevaplar da vardı: Bir lektedekendineözgübirözgürlüğünbulundualtındaydı. Ohem iyi bireğitimalıyorhemde yazımda güya bir okuyucum, "Doğurduğum ğunu kavramış, kendi kendini eğitmeye devam çocuğun omurgası, kuyruk sokumunda bunun karşı I ığında para kazanabi 1 iyordu. Diğer chneye çalışıyordu. Hatta okuduğu bir kitaptan mesleklerle karşılaştırıldığında yorucu olmabitmiyor; bir hayli uzuyor.. Sakıncası nedir?" yan birmesleği vardı. Normal biriştc asla karşı bilebahsettibize: 'RüzgârGibiGeçti'...^ diye soruyor, ben de "Tek sakıncası şudur: lleride iskambil oynarsa, eline iyi kâğıt geldiğini laşamayacağıinsanlaracşlikcdcbiliyor, farklı Derleyen:AŞKlNELÇt bellı eder!" diye cevap veriyordum.. Bir de ne göreyim? Yaşlı başlı bir köşe yazarı oturmuş "Koskoca profesör bedbaht kadınla alay ediyor!" diye yazı yazmamış mı? Karşılaştığım Cumhuriyet okurlarının yüzde doksan dokuzu yazılanlardaki mizah tarafı ağır basanları, diğerlerinden ayırabiliyorlar ama tek tük de çıksa böyle başka türlü yorumlayanlann varlığını algılamak beni üzüyor: "Zamanla bunlar çoğalır mı?" diye endişeleniyorum.. Ben hayattayken çoğalsalar zararı yok; gerekli açıklamaları yapar yanlış anlamaları bir yerde durdurabilirim ama ya ben öldükten sonra sayıları artsa beni anlamayacakların? Bir ara belki başka toplumlarda anlayanlar daha çok olabilir diye arada sırada Ingilizce ya da Fransızca yazmayı düşündüm. Ama Almanya'da, Şinasi Dikmen adlı bir vatandaşımızın başına gelenleri dostlarım Gürol ile Zeynep Sözen'den öğrenince anlaşılamamanınTurkıye'de yazan yurttaşlarımıza özgü olmadığını ögrendim ve bu sevdadan vazgeçip kadere boyun eğdim: Şinasi Dikmen 1945'te Samsun'da doğmuş, Almanya'ya 1972'de sağlık memuru olarak göçmüş.. Zamanla önemli hicıv kitapları yazacak kadar Almanca öğrenmış. Halen sosyal, siyasal hicivleri başarıyla sürdürdüğü bir kabare tiyatrosu oyuncusu.. Onemll bir Alman televizyon kanalından aranmış: "Sizinle evınızde konuşmak isteriz!" Pazar sabahının her iki taraf için uygun olduğu anlaşılmış. Dikmen'in muzipliği tutmuş, "Ancak," demiş, "Ben her pazar karımı döverim.. Size önceden söylemem gerekir!" TV'ci irkilmiş: "öyle ise o gün gelmeyelim!" "Başka zamanım yok! Sonra karım da dayak yerken yabancıların civarda bulunmasına aidırmıyor!" "Hiç olmazsa öğleden sonra ya da ertesi güne erteleseniz bu işi.." Alman uzun süre tartışmış, Dikmen'i caydıramamış, sonunda pazar günü röportaj sırasında dayak atılacağını bılerek doğrusu, "sanarak" Dikmen'in evine gitmeyi kabul etmiş.. Görülüyor ki anlaşılamamak dünyanın tüm ülkelerinde yaşayan yazarlann ortak alınyazısıdır!^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle