Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23NİSAN 1995. SAYI 474 17 rum'agitmiştik. Hatırlıyormusun,çoksıkılmıştın,ordanapartoparDatça'yageçmiş,rahat eltireceğimizi sanmıştık seni, hatırlıyor musun?Datça...Rüzgânnınsesikulaklarımdadır, hiç unutmadım. tnsanlarodeli rüzgânn önünde iki büklümdüler. Saçlarının dipleri kumlarla doluydu, hepimiz ağzımızda kum çiğniyorduk.Hatırlıyormusun?Hatırlıyonjm ve hiçbir şcyi unutmuş değilim. Düşünüyorum ve gözlerimin önüne geliyor. Dört yüz sekizdöncmcçli Dalça yolunda durmamı$ mıydık bir ara? Otomobil su kaynatmamış mıydı? Ağustosunprtalarındaydı vebirpazardı. Hcpimiz, hepiniz inmiş, ne ağacıydı o, o ağacın altındaki hayrattan su içmiş, elimizi yüzümüzü yıkamamış mıydık? önıer'e sonradan düdükyapmak için kıyısındakisöğütten ben tazc dal kesmemişmiydim? Bunları hatırlıyorum. Ama söyleycmiyorum, anlatamıyorum. Tck tck,birsıralıvesözlühikâycedemiyorum. Her şcy ve hepsi burada, burada; kafamda, kafamın içinde. Ama söy leyemiyorum, anlatamıyorum. Tek tek bir sıralı ve gözlü. Bir sıralı. Tck tek. Bakın, işte otomobilin ön tarafından dumanlarçıkıyor.Telâşlanıyoruz. Daracık bir yol ve önümüz bayır. Ben gördüm ve söyledim. Siz, hatırlamıyormusunuz'/Ömer'ckâğıttankayıklaryaptığımı.hayratbaşındakisögütten kestiğimdalladüdükyapıp vcrdiğimi de mi? Bunları unutabilıriz. Ben de. Oğlum kırk yaşına bastığında ona verdiğim yadigar kurnıa cep saatimi, pcki? Çok zaman geçti, evet. Bir yılboyunca bana hep göstermişti: Bak, baba, nasıl çalışiyor, görüyor musun? Kulağıma yaklaştırır, tik laklarmı dinletirdi bana. Kösteği, hep aynıköstekti.) PAZARIN PENCERESİNDEN Mezarda emeklilik SELÇUK EREZ ,• ükümet, emeklilik yaşını, benzemeye L" j,; çalıştığımız ülkelerdekini andıran m m düzeylere doğru yükseltmeye kalkınca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı sorun çıkardı... Aydın Güven Gürkan'a yönelik eleştirıler çoktu ama konuyu yaşlılık psikolojisi açısından irdeleyen olmadı. Sayın psikolog Tina Arditi ile bir söyleşi yaparak bu eksiği gıdermeye çahştık: T.A. Fareleri bir kafese koymuşlar; karşılarında renkleri farklı iki kapı varmış; birini itsen açılıyor, ardında yem var, diğeri ise sabit. Deney önce bu yaratıkların renkleri ayırt edip etmediklerini öğrenmek için yapılmış, sonra da akıllara, kapıların her ikisini de kitleyip önceden kapiların bırınin geçit verdiğıni öğrenmiş farelerin yeni duruma tepkilerini saptama düşüncesi gelmış... Deneyi tasarlayanlar, fareleri burada ikiye ayırıyorlar: Beşon kez şu ya da bu kapıya atlayıp tosladıktan sonra atlamaktan vazgeçip depresyona girenler, bir de aynı deneyimi beyin kanaması geçirene dek sürdürenler. onlar deklanşörlere basar ya da uygun poz arama numarası yapıp istedikleri yere giderler. Biz başkanlara, başkanlara yol açmak için iki yana çekilir, çil yavrusu gibi dağılırken onlar tüm protokol büyüklerinin önünde yürür, gidecekleri yerlere onlardan önce varırlar. Bütün kurallar, sadece ellerinde profesyonellerin kullandıkları türden görüntüleme makınelerıni tutmayanlar içindir; yoksa bunlar, foto muhabirlerini ve televizyon kameralarını taşıyanları asla kapsamaz. Demek ki bütün foto muhabirlerini mesleğe çeken fotoğraf sanatına eğilim ya da filmciliğe merak değildir! T.A. Hayır, bazısı için bu meraklar ikinci ya da üçüncü planda kalmakta, aslında bir tür yasa ve kuralsaymazlık asıl itici gücü oluşturmaktadır. Özgeçmişınde, çocukluk yıllarında çok fazla baskılanmış olanlardır bu kimseler. Önce anneleri ve babaları, ardından da öğretmenleri, yaşamlarını, zartla zurtla zehir etmiştir. Önemlı bir bölümünün babası ya da büyükbabası emekli asker ya da polistir... Bu sıkıntılara isyan, onlan bir yerde fotoğraf makinelerine sığınıp bağımsızhk yolunu bulmaya yöneltmiştir. Kızlarımdan biri Ingilizce eğitim yapan bir yuvaya gidıyordu. Ciddi bir mesele vardı o yuvada: Dörtbeş Japon çocuğu her gün dığer çocuklardan gözlerine kestirdiklerini pataklıyorlardı. Anneler şıkâyet edince araştırıldı ve sorunun Japon çocuklarının evlerinde ileri derecede disiplıne tabi tutulmalarından kaynaklandığı, evlerinden uzaklaşan Japoncukların da bu şekilde deşarj oldukları anlaşıldı. Bazı foto muhabirlerınin ve televizyon kameracılarının tutumlarının ardında anlaşılan bu Japon çocuklarınkine benzer nedenler vardır. Bunu sorduğumda Sn. Arditi hak verdi: T.A. Sorun böylece kavrandıktan sonra birtakım foto muhabirlerinin emeklilik yaşından sonra resmi ayrıcalıkları sona erdiğinde geçirecekleri korkunç buhranları önlemek için neler yapılabileceğinin düşünülmesı gerekir. Bazı meslektaşlarım, bu sınıftan muhabirleri emekliye ayırmanın doğru bir şey olmadığını, bunları kurtarmanın tek yolunun yaşamlarının sonuna dek fotoğraf ya da televizyon kamerasıyla dolaşmalarının hoşgörülmesi olduğunu savunuyorlar! Ancak, bugünkü foto muhabirleri ve televizyon kameracılarını emekliye ayırmasak bile, onların, yıllar sonra, emeklilik çağına ulaştıklarında yeni çıkacak daha gelişmiş görüntüleme araçlarını kullanmakta olacak genç meslektaşlarının yanında komplekslere kapılabilmeleri olasıdır: Roleflex'ler ve Rolecort'lar ortaya çıktığında aynı şey olmamış mıydı? Öyleyse bugünden itibaren ayrılacak bir fonda biriktirilecek paralarla bu insanlara doksan dokuz yaşına varıncaya dek gelişmiş görüntüleme araçlarını kullanmayı öğretecek kurslar düzenlenmelidir. Biliyorsunuz ki gerek bugün kullandıkları araçların gerekse yarın icat edilecek olanların çok pahalı aletler olduğuna bakan ekonomistler çözüm için başka yolların bulunmasının gerektiğini ileri sürmektedirler: Bazıları, emekli foto muhabirlerinin BMM üyelerine uygulananlarınkine eşdeğer ayrıcalıklara hak kazanmış sayılmalarının daha usa yatkın olacağını, bazılarıysa gelişmiş fotoğraf ve film aletlerinin yurtıçinde üretilıp ucuza mal edilmesinin tek çıkar yol olduğunu savunuyorlar. T.A. öyleyse, psikolojik nedenler yanında bunu da hesaba katalım ve diyelim ki bu konuda yatırım yapılıncaya dek tek çözüm hiç olmazsa foto muhabirlerinin emekliliklerini sonsuza kadar ertelemektirl ^ Eniştem dedi ki... Yaklaşanayakseslerinebizdöndük.odönmedi. Eniştem, Emin'ammı karşıladı. Konuşmaden aliyor ve fırına koy uyor. Yüzü karanp kasınameydanvennedi.üözgözegeldilcr. Enişbaranakadar. "Baba, sütlacınız hazır." R'leri tem başmısalladı,'anladım'dedi. F.min'anım bükük, eğri konuşur.) çekildi. Eniştemededimki...Hemenkarşıçıktı.O, Eniştem yanımagcldi, durdu.Elini omuzuyalnızbeniscvcrmiş. Yalnızbeni...vededi,sen makoyduvesıktıparmaklarıyla. Bcnde'anlaonunla konuşursan.. Scn ona söylcrscn... Niye ben? diycmedim. Çünkü scçilmişim. dım' dedim ona başımı çcvirip. Yerimden kalktım; duysun, dönsün diyc Çünkü o yalnız beni scvcrmiş, yalnız bcayaklarımı mahsustan yere vura vura yürüni...Çünkü...Yengeminiçin hiç ağlamazhatırdünı ve sokuldum. Dönmedi, öy lece kaldı yelamıyorum? Banadedi kLBiliyorsun, oyalnız seni sever, yalnız seni.. Hayatında hiçbirimizi rindc. Pencerenin önündcydi vc sırtım bize dönmüştü. sevmedi çünkü. Bizehepuzakkaldı. Doğru, "Amca," dedim. Scsime arkamdakilerin biz de onu sevmedik, scvemedik. Hem nc yaphepsi tcdirginlikle kıpırdandılar. tı ki bizi onu sevmemiz için o? Hicbir şey! Arkasını gctirmeden beklcdim. Peneercnin Inan. Bana inanıyorsun, değil mi? Çünkü sen önündeydi ve sırtım bize dönmüştü. yoktunveçokuzaklaragitmiştin. "Amca!" Iîvet dedim, başımı kaldırmadan. Ben yokBckledim. Herkes bekledi. Onun gözüyle tum ve çok uzaklara gitmiştim. Ama beni bulpencereden dışarıya baktım. Güvcrcinlerle dular. Eniştem. Dedi ki.. kumruyu gördüm. Güvercinlerden ikisi gaga Oğullan vardı. lki oğlu. Eniştem, onlar oğul, dedi. Onlaradüşmez. gagaya vermişlcrdi. Kumru gözleri yumuk, Sen olsan, sen söyleyebilir misin? Benim ba uyukluyordu. bam; ben çok küçüktüm, öldü, eniştc dedim. "Amca!" BelkL.Bilemiyorum söyleyemezdim bclki, "Ambulans mı, taksi mi?" diye sordu dönsöyleyebilirdimbelki.(Tedirginliklerinianlımeden. Sesi gırtlaktan gelmişti. yorum. Sırtım dönük onlara, olsun, yine de "Taksi, amca," dedim. ben anlıyorum. Çünkü günlerdir bir koşudur Döndü. Yüz yüzegelmcdik,bakmadı bana tutturmuşlardı evdc. Gürültüsüzyürümeler... çünkü. Yürüdü. Dimdikti. Amfiyi doldurmuş, Alçak sesle konuşulan telefon görüşmeleonu bekleycn yüzlerce gözlü öğrencilerine o ri..Yapmaciklıklar...Ve iki aya yakın bir za sabahın son dersini vermek üzere kürsüye otuz mandırbenimiçinpişirilmeyensütlaç. Bağıdört yıl, iki ay vcon sekizinci gününün 'hoca sı rarakkonuşuyorlardıherşeyi.lnatlavurguluolarak yürüdü, herkesi geçti. yorlardıherşeyi: Hanisen, 1952yazında,haEniştem, clinde onun valizi; saklamaya getırlıyormusun, hepbirlikteotomobille Bodrek duymadan, yol verdi.yana çekildi.4| '31 'li. Izmirli. Evli. Bir oğul, bir gelin ve bir torunlu. önce hikâyeci sonra romancı. Çok eski bir 'sinema kuşu' ve gazeteci de. Yayınevi yönetti, senaryolar yazdı ve rejisörlük yaptı. Yazdıklarının büyük çoğunluğu çeşitlı dünya dillerine çevrildi, beyazperdeye ve beyazcama aktarıldı. Çok sayıda gazeteci, hikâyeci ve romancı ödülleri var. Yazmayı (Oktay Akbal gibi o da 'yazmak yaşamak' diyor) sürdürmekte. Aydın Güven Cîürkan. Bence biraz aceleyle çıkarılmış bir sonuç bu... Deneyi daha uzun süre devam ettirseler ya da daha fazla fare kullansalar, bu iki sınıfa sokulamayacakların da var olduklarını göreceklerdi... Mesela, deneyi yapana bir şekilde rüşvet vererek işin içinden çıkmaya kalkacaklar, sonra ölmüş fare taklidi yaparak başka kafese nakledilmelerini sağlayacaklar vb. çıkacaktı kuşkusuz. Sadece fareler değil tüm canlılar, örneğin insanlar arasında da böyle kurallara sığmayanlar, Tanrıların ya da padişahların hatta sıradan insanların koydukları yasaları cendere gibi görenler vardır. Çoğumuz depresyona girerken ya da başka türiü nörotik tepkilere saparken bunlar, yolunu bulup kestirmeden düze çıkarlar. Mesela foto muhabirleri arasında böylelerı bulunur: Milli marşlar çalarken biz ayağa kalkar, bunları söyler, hiç olmazsa mırıldanırız; onlarsa ellerinde Leicalar, Canonlar dolaşıp dururlar. Biz, ölmüşlerin anısına gerektiğinde üç dakıka, beş dakika susarken