05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 ŞUBAT 1995 SAYI 466 Abdullah ısımlı bır Manasçı tanıdım Bana Manas Destanı'yla ılgılı 75 bın dıze yazdırdığını soylemıştı Kurtlcrde de, ben bunlara Homerık destan dıyorunı, hâlâ bu destanlar yaşıyor Kılam, yanı bırçeşıt yığıtleme, yahut bır çeşıt agıtlama hala yaşıyor Van'dan bır akrabam gelmıştı Bır destana ba^ladi, neredeyse uç gun, uç gccc surecek kadar uzun bır destandı soyledıgı Turkıye'de ırkçılık hep devlet ıçınde guçlu oldu Dunya artık kuçuk bır koy oldu Bırtaraftanseslensendunyanınobur ucıındananındaduyuluyor Buulkede ışkence var, oldurme var Bınlerce koyboşaltılmış, faılımeçhulcınayetlerın sayısı bcllısız Adam kalkıp benım bu ulkcyı dunyaya kotuledığımı ıddıa edıyor Ben yazmışım, yazmamışımneolacak Eccvıtgıbıbıradam benımTurkıye'yıjurnalettıgımısoyluyor Kendısı 12Fylul'deaskerlertarafından Turkıyc'yıjumal ettığı ıddıasıyla hapsc atılmış adam banajurnalcı dıyor Ben omrumun sonuna kadaı namusumu korumaya ve sosyahst kalmaya kararlıyım Kafam bozulmazsa.delırmczsembunlargıbı " "Bu ulkede zulum yok dıyorlar Kendı başımdan geçen bır ornegı anlatayım Jandarnıa benı Kadırlı'den Kozan'ahapıshaneyegotururkenbutun aılem yolu benımle yurudu Yolda kaçıyordu vurduk demesınlerdıye Bu ulke Nazım Hıkmetgıbı, Azız Nesın, Kemal Tahır, OktayAkbal.ilhan Selçukgıbı yu/lerceaydınını hapıshanelcrde surundurmuştur Turkıye'de hapsegırmemış, zulum gormemış yazar. çı/e,raydın yoktur Yazarına, <,ı/erıne bu kadaı ezıyet etmi!) kat, ulke bulabılırsınız ' Butun halk turkulerındedevletınezıyetıanlatılır Boşunamıdırbu turkuler Vatandaş uyduruyormu''" İNSANLAR 15 Abidin Dino anlatıyor: Bır deri bır kemik köylü delikanlısıydu* D Koca çınar Yaşar Kemal so/ zulumdcn acılınca, susmuyordu Kendısı ışkcncelcr ve ezıyetler gormuş, yazdıkları, çızdıklerı yıllarca jandarmanın ve polısın hoyrat ellerınde talan edılmıştı Anadolu'yu baştan başa yıllarca dolaşmış, halkın çektıgı ezıyctc, somuruye, zulme gozlcrıyle tanık olmuştu Kurtlerındeağırbırezıyetaltındaolduğunu soyluyor, bu haksızlığa karşı çıkmanın Turkıye'nın onurunu kurtaracakoneınlı bırgorevolduğunu duşunuyordu Yaşar Kemal, Turkıye'nın onuruydu L'lüslararası alandaen çokodul alan, Turkçenın guzcl tadını cvrensclleştırcn bır buyuk edebıyat ustasıydı Yaşar Kemal bırgonuladamıydı Ama Yaşar Kemal aynı zamanda bırkavgaadamıydı Özgurlukveeşıtlıkıçınyıllardırdovuşuyor.onurlubır Turkıye'ye ulaşmak ıçın terdokuyordu Yaşar Kemal bır koca adamdı Ulkemızınyuzakı, koca bır çınardı Yaşar Kemal Turkıye ıdı Onunlahepgururduyacagız ^ unyanın en saygın ve unlu kıtabevının başkanı Claude Gallımard'la Fransız kıtapçıları, 31 ocakta Parıs'te, yuzlerce gazetecı, yazar ve aydın kışıler önunde Yaşar Kemal'e "Yılın En lyı Romanı" odulunu verırken şımdıden bılıyorum eşım Guzın ve ben az gıdıp, 37 yıl oncesıne donerek bır arpa boyu yol gıdıp, bırdenbıre Çukurova'da bulacağız kendımızı Gozumuzun onune, bır derı bır kemık koylu delıkanlının bın çıkacak Adı Kemal Sadık Goğcelı Hemıte Koyu'nden gelmedır Oağ bayır dınlemez, koyunden, dağ koylerınden, obalardan, ovalardan, kasabalardan, ıkıde bırde kopup gelır Adana'ya, çoker onumuze, ağıtlar, turkuler, destanlar serer buruşuk sarı kâğıtlar ustune yazılmış Pekı neden toplamıştır bunları? Anadolu bacılarının hep bırlıkte yaktıkları ağıtların yazıcılığını edıyordu bu zorunluğu duyuyordu, esnek ve kararlı yazısı ıle O hızla kopup gelıyordu tabana kuvvet sarikı kaderı ıle kaderımız buna bağlıymışçasına Önumuze serdığı soz dızılerı Çukurova kadınlarının ölum karşısında uyaklı sozlerı, bağırtıları dovunmelerıydı Sankı olenın, vurulanın ezılenın yıtıklığı soz kalıplarına dokulunce yok olmaktan kurtuluyordu Ağacı, otu çıçeğı, boceğı kurdu kuşu ırmağı, pınarı yılanı, çıyanı serçesı, kartalı, ceylanı, camuzu çakalı, çorçocuğu avradı tutması, yanaşması, elçısı, parababası kortopalı, çıftçı başısı, ırgatı, ışçısı yarıcısı ıle buyuk değışımlerın ıçınde bulunan Çukurova'nın avaz avaz ının sorunluluğu paylaşmak ıçın Goğcelı, ılk ağızda bızı seçmıştı nedense, uç beş kışıyı ılkın Tartışılacak bır yonu yoktu bunun, ışımız gucumuz yorgunluğumuz, uykumuz, kendı derdımız n'olursa olsun, kışın çarnurlarını yazın tozlarını saçarak delıkanlı sökun edıyor ve hemen orda, oturduğumuz kumes mısalı barınak odamızda ya da Turk Sozu gazetesının gumbur gumbur ışleyen baskı makınesının yamacında, daha olmaz ayakustu sokakta bızı kıstınyor tepkımızı merakla beklıyordu Her getırdığı söz yumağı akıllara durgunluktu Dehşetlı acı dehşetlı guzel Delıkanlı, koylu usulu buzulup çokuyor ya da bır duvara sırt verıyor ve ızlıyordu şaşkınlığımızı, hınzır ve sevınçlı Halkın yarattığı buyulu sozler bızı duygulandırdıkça, sardıkça, coşturdukça delıkanlının sıpsıvrı yuzunde, burgu burgu cın gıbı bakışında koskocaman bır sevıç belırıyor, bır kahkaha atıyordu Ağıtları toplamak olumle kavgaya tutuşmak gıbı bır şeydı Yıtebılecek olanla, yıtenle olumle yok olmakla bır yarışma Kurtarmak gerektı Çukurova ve de Toros doğasının, ınsanının soz seruvenını Soz sozden otedır elbet, onemlı olan sozların yaşantı gucu, kavga gucu, duş gucu Goğcelı de sezınlıyordu bunu besbellı ve bu yuzden kılometrelerce yuruyup dağ bayır koşup ne kurtarırsa kardır kuralınca, önce ağıtları, sonra da turkulerı, koşmaları, destanları, Çukurova'nın tum uyaklı uyaksız soz çeşıtlerını, tekerlemelerını, kufurlerını "avlıyordu" Folklor derlemesı fılan değıldı bu ış, hayat memat ışıydı ozbeoz malını kurtarıyordu Çukurova'nın, sorumluydu kurda kuşa karşı, şaka değıl Bılıyordu kı gun gelır, sıgaya çekerler adamı, 'Lan hırpo, nerdeydın, neden yazmadın bızı?" Boylece soz avlıyordu Toros eteklerınde, Gâvurdağı'nda, ormanlarda, bataklıklarda, pırınç tarlalarında, nadaslarda felhanlarda Bunu yapabılmek ıçın Goğcelı yuruyordu tabana kuvvet, boyuna yuruyordu, topladığı dızelerle yurumek arasında doğrudan bır ılışkı vardı Bır sozcuk on adım, bın adım karşılığı bır tumce kılometreler karşılığı olabılırdı yerıne gore Erenler bır tek soz duyma uğruna de az yurumuyordu Ona "Turkuler Mufettışı" adını takmıştım Bır sefer de ışı azıttı, kendı duzduğu şıırlerı getırmeye başladı, tazı gıbı kopup Kadırlı'den Osmanıye'den, Seyhan'dan, Ceyhan'dan kopup gelerek Yenı çeşıt bır âşıktı, sazsız Çağdaş şaırlerden haberı yoktu sanılmasın Çukurova'ya gelmemızden once Istanbul'da çıkardığımız tum dergılerı, dergıcıklerı bulmuş okumuştu Herkes' tanıyordu Duzyazıya da merakı vardı ama, kendını daha denememıştı bu yolda Ilk şıırlerınde, anımsadığım kadarı ıle, doğa ağır basıyordu Bunun boyle olması, Çukurova'yı, Toros'u bılenlerı şaşırtmaz Bunda doğanın ezıcı bır baskısı vardır ınsanoğlunun ustunde Karacaoğlanın bunca doğaya banmış dızelerı nerden fışkırıyorlardı"? öyle bır doğa kı, efsanelere gore olume bıle çare bulunurdu, Lokman Hekım'den once Dıoskorıdes buralarda aynı ışı yapmış, olumıe oyunlar oynamıştı az mı yururlerdı Horasan'a dek, ya Çukurovalı Karacaoğlan az mı yurumuştu tum Yurukler, Turkmenler Ovalardan yaylalara, yaylalardan ovalara ın çık, az mı "koşmalar", manıler duzmuşlerdı yol boyunca"? Bızım edebıyat dedığımız bır uzun yuruyuş Goğcelı bu okulun oğrencısıydı Ayakları ve uyakları olçüluyordu, tıpkı Bursa'dakı tutsak şaır gıbı O şaır Uludağ dıbınde tutuklar evınde, daracık bır odada "volta atıyordu" şıır nobetıne tutulunca, an gıbı vızıldayarak beş adım atıyor, duvara çarpacak gıbı oluyordu, derken haydı obur duvara1 Şıır uretıyordu her gun, kısa adımlı gıtgellerle Hızlı gıtgellerle "Insan Manzaralan"na gırışıyordu berıkı 1941 yılında 15 yıl boyunca voltalarını, mapushane yuruyuşlerınuolçecek olsak, uç uca kosak voltalarını, kalıbımı basanm kı bırkaç kez dunyayı sarar aldığı yol Goğcelı, namı dığer Yaşar Kemal Hem de, bıtkıler nasıl gur fışkırıyorsa Toros eteklerınde, Çukurda sozcukler de oyledır, öyle fışkırır sılme guzel Bılıyorum, doğa bır yana, tarıhsel nedenlerı var bu bırıkımın, ınsan sellerı kelıme tortularını bırakmış ve bunlar Toros ımbıklerınden suzule suzule en an Turkçe'yı meydana getırmış Bır zamanlar şakamsı oğutledığı "Çardak Koyu Turkçesı"nın nedenı bu Dıyeceğım şu kı, yaman suzgeçlerden geçerek oluşmuş bır dılden faydalanıyordu Goğcelı lyı bır taban Aylar geçıyordu Bata çıka, duşe kalka sozcuk avına devam edıyordu kan ter ıçınde delıkanlı Arada bır, az "harçlık' edınmek ıçın şurda burda, pırınç tarlalarında ya da bıçerdoğerde daha olmazsa mahkeme kapılarında "yazıcılık" edıyor, beş on kuruş kazanıyor, son hızla tukettığı ayakkabılarını yenılıyordu Böylece Adana'ya gelebılıyordu bır sure Koylu ıstıdaları yazmak belkı ilşıırsel" değıldı, fakat dınledıklerını yazıya dokmek, kupkuru ve edebıyatsız yazmak oğretıcıydı, basıyordu kuru gerçeğe, olaylara, kurallara, dırenç ve baskılara Gun geçtıkçe aklı yatıyordu duzyazıya Gerçeğın şıırıne gırıyor, erıyordu Gunun bırınde tam hızla gelıp çakıldı karşımıza, yarıştan sonra bır koşu atı gıbı tıtrıyordu her tarafı, ayak ustu "Bebek" hıkâyesını okudu bıze, Arıf e, Guzın'e ve de bana Soylenecek fazla bır şey yoktu "Oldu" dedık, "tamam" dedık, "arkasını getır" dedık yureğımız çarparak Aslına bakarsak ne malumdu arkasını getırebıleceğı"? Öylesıne guzel, yemyeşıl bır fılız yetışıyordu kı Çukurova'da ne malumdu mandaların ayakları altında ezılıp yıtmeyeceğr? O kadar zor, o kadar zordu kı başladığı yoldan bır yerlere ulaşması kazaya uğramadan sınıfsal barajda erıyıp gıtmeden Bır sure sonra başımıza gelenler, darmadağın edılmemızın hıkâyesı uzun surer, Goğceh'nın karakollara duşmesı Hayrola, neden başı derde gırdı (daha doğrusu ayakları) dıyebılırsınız belkı Ayrıntıların onemı yok, başka turlu olamazdı sadece şıırın kokenınde sınıfsal baskı yatıyordu Ayak takımından bır koylu parçası", köyluler namına konuşup yazmaya kalkışıyordu falakalara çıfte ay"lı dosyalara yeter de artar da böylesı bırçıkış Neyse kı gunun bırınde kapağı Istanbul'a atacaktı tutuklarevınden çıkınca Buğday harmanında bır tane gırı karışıp Istanbul'a kalabalıkta yıtecek hem de ne olur ne olmaz ısım değıştırecektı Bır ara "Gaz Şırketı' nde kontrol ışlerınde çalıştı, gaz saatlerını denetlıyordu elde defter ve cep fenerı Kent dımdık ve kaskatı ıdı ve delıkanlı basamakları çıktıkça bınbır yaşantı ıle karşılaşıyordu aralanan her kapıda Butun gun merdıvenler çıkıyor, ınıyordu ve Balzac'ın romanlarını anımsıyordu ya da Flaubert'ı Beyoğlu'nun beşıncı katları Toros'a tırmanmaktan bıle zordu, ayakkabılar bır haftada erıyordu Derken Cumhurıyet'e gırdı. Nadır Bey Cevat Fehmı, Babıâlı Kebapçılar Izmırlının şerbetı Ayın 31 ınde sayın Claude Gallımard, roman odulunu sunacak Yaşar'la tokalaşacaklar, fotoğrafçıların tlaş"ları patlayacak, bır gurultu bır patırtıdır gıdecek ve bızlerden, Thılda'dan kıtabı çevıren Munevver Andaç'tan başka kımse bılmeyecek Yaşar'ın o kalabalık ıçınde tek ozlemını Her şeyı oracıkta yuzustu bırakıp, Menekşe bayırlarında uçurtma tokuşturmakya da daha lyısı Hemıte'de şekerkamışı çığnemek dururken Ne dıye buralara kadar gelmıştır sankı 4 (Mıllıyet Sanat dergısınden kısaltılarak alındı. Şubat 1979)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle