04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BASKEIMT G Ü N L E R İ MÜŞERREF kalınmalı. Yanlarında asla sigara içilmemeli. Ve asla saygıda kusur edilmemeli. Bütün bunlar birer birer meslek inceliklerine işleniyor. Bütünüyle mesleği öğrendiğinde kendi dükkânını açmaya kalkışıyor ama parası yok. Altın Kitaplar'ın sahibi Dr. Turan Bozkurt çıkarıp elli bin lira borç veriyor da, Nacmi Tanyoiaç hem dükkân sahibi oluyor hem dc evleniyor Durmaz. Babıâli'de ne kadar gazeteci varsa bu kez "Babıâli Berberi"nde soluklanıyor. Eski isimler, yeni yeni parlayan Cengiz Çandar'lar, Kemal Kırca'lar, Ahmet Vardar'lar. Bir gün Günaydın gazetesinden birini yolluyorlar. Saç sakal birbirine karışmış yirmi yaşlarında bir genç. Pınl pırıl ediyor Durmaz genci. Sıra ücret ödemede, "dört bin lira" diyor. Genç sinirjeniyor, söylenmeye başlıyor: "Vergi tabelan var mı", "Bu çok para..." Durmaz, kulağına eğilip, "Paran yoksa sonra verirsin, önemli değil" diyor ya, gencin susmaya niyeti yok. Sonunda parayı ödemeden çıkıp gidiyor. lki saat sonra döndüğünde ilk sözü özür dilemek oluyor. Parayı da ödeyecek, ama Durmaz almıyor. Kimdi o genç? Söylemiyor, bu da mesleğin inceliklerinden biri işte... Her şey gibi berberlik de zamanla değişiyor. Eskiden saç yıkatmak Ahmet Vardar nedir bilinmezken şimdi dükkân sahipleri yıkamaya mecbur tutuyor. Kulak arkalarına birer makine sallamak, iki de makas şimdinin tıraşı. Birenseye bir saat ayrılan Amerikan tıraşları yok artık. Ense öyle bir tıraş edilirdi ki, gören uçak inecek sanırdı. Natürel ense ise çoktan unutulmuş. "Sanat diye bir şey yok şimdi" diyor Durmaz, "On dakikada birsaçbitiyor." Berberlik, insanları tanımanm bir yolu. lyi de o meşhur gazeteciler berber koltuğunda nasıldı? Durmaz, Erol Simavi'yi "Sessiz ve yumuşak" diye tanımlıyor. O öyle iki kalem oynatıp da kendisini dev aynasında görenlerden değil. Ercüment Karacan, beş liralık tıraş bedeli on liraya çıkınca vazgeçenlerden. İşte bir anı daha. Bir gün Yaşar Kemal'i tıraş ederken Turhan Feyzioğlu geliyor dükkâna. Selamlaşma ve birkaç sözcükten sonra Kemal, Feyzioğlu'na, "Fazla samimi olma" diyor "Yarın başvekil falan olursan beni içeri atarsın". Bir başka gün de tıraş olup dükkândan ayrılan Oğuz Aral, on dakika sonra geri dönüyor. Durmaz'a gözlüğünün nerede olduğunu soruyor. Arıyorlar, gözlük dükkânda yok. Söyleniyor Aral: "Bu kafayı buraya nasıl getirdim ben?" HEKİMOĞLU Kaç yıldız panlayacak? T andoğan'da Ergın Sokak'ta yeşil bir bahçe, bahçede çiçek demeti gibi erkek ve kız çocukları, 615 yaşları arasında, Dir yarışmanın sevincini kutluyorlar, anababa ve yakınlarıyla. Başka bir kutlama da var. Çoksesli müzik sevgısinı gelıştirmek için vargücüyle çalışan, TV'deki programlarıyla genış ilgı toplayan sanatçımız Hıkmet Şimşekin de doğum günü. Yaşamını çoksesli müzığe adayan bir sanatçı için daha güzel bir doğum günü düşünülemez! Müzik dalında bir baharı yeşertebilir bu çocuklar. Hikmet Şimşek coşkuyla kucaklıyor hepsini. Resimler çekıliyor. Kımi piyano, kimi gitar, org, keman ya da viyolonsel çalıyor, kimı klasik dalı, kimi pop dansları yapıyor, yetenekleri gelışirse yıldızlan parlayabılir, müzik dalımızı da parlatabilirier. Onları seyrederken biraz da huzünleniyorum doğrusu. Kavaklıdere Rotary Kulübü'nün girişimiyle yaşanıyor bu olay. Kulüp Başkanı Malik Aviral, CSO'da flütist olan eşi ve müzıksever üyelerın desteğiyle yeteneklı çocuklar için bir yarışma düzenleniyor, ıkiyüz elli çocuk katılıyor yarışmaya. Kimi Bursa'dan, kimi fzmir'den, Adana'dan, Istanbul ve Ankara'dan. En küçük yarışmacı Pelin Cura Bursa'dan. Altı yaşında güzel bir kız. Piyano çalıyor. Annesiyle konuştum, kızının duyarlı bir kulağı olduğunu hissedınce veteneğını geliştırmeye karar vermişler. Once org çalıyor, sonra piyano dersine başlıyor, evde piyano yok, piyano dersi de üçyüz elli bin lira. Dargelirli bir aile için dersleri çoğaltmak, çocuklarının yeteneğinı gelıştirmek olanağı da sınırlı kuşkusuz. Buyük özveri gerekıyor. Çocuklarını rahatça besleyemeyen, okutamayan anababalar müzik yeteneğinı nasıl geliştirebilir? Başka bir yöntem gerekiyor bu yolda. Kavaklıdere Rotary Kulübü nün düzenlediği yarışma iyi bir uyarı bence. Güzel bir gerçeği de vurguluyor. Belli bir ortam oluşursa umutlu sonuçlar alınabiliyor. beş bin kişi dinliyor konseri, şarkılar yankılar yapıyor denizde, yıldızlar da dinliyor Cari Orf'un müziğini. Antalya otellerinde Israillı turistler var son günlerde. Güzel bir doğa, deniz, güneş, ama Aspendos'ta bir konser tatile başka boyut katar değil mi? O konseri dinleyen turistler de başka bir düzeyde düşünür ülkemizi. İki yıl önce Efes'te Bilkent Yaz Okulu'nun konserlerini izleyenlerın sözleri hâlâ çınlıyor kulağımda... Efes deyince anımsadım birden. Can Kıraç'a teşekkür ediyorum. Bu köşede Behçet Uz'dan söz ederken bir yanlışım var, Can kıraç çok zarif bıçimde uyardı beni. Behçet Uz vali değil, unutulmaz bir belediye başkanı Izmir'de. Koç kuruluşunda uzun yıllar Izmir'de çalışan Can Kıraç'ın da unutamadığı bir kişi sanırım. O yanlışlığı nasıl yaptım bilmem. Sayın Behçet Uz beni çok etküeyen bir kişi yıllar boyunca. Izmir'in güzel yapıtlarında, özellikle parkında onun elleri ve yüreği var. O parkı yaptınrken dar görüşlü, Kazasıyok Bir insan kırk yıl berberlik yapar da hiç kazası olmaz mı? "Yok" diyor Durmaz: "Benim bir kazam yok". Ama 1968 öğrenci olaylan sırasında, sorumlusu Durmaz olmasa da bir kaza yaşanıyor dükkânda. Talebe Birliği'nde bir olay çıkıyor. Cağaloğlu yokuşunda bir koşuşturma. tbrahim dedikleri, Durmaz'ın da müşterisi bir polis dükkâna şiriyor bir hışım. O ara, Ümit Deniz'i tıraş ediyor Durmaz. Gürültülerden zaten tedirgin olan Ümit Deniz, polisin dükkâna girişiyle nerede oturduğunu unutup hızla başını çevirince çenesinde bir kesik açılıyor. O kesik yıllarca bir top sakalın arkasına gizleniyor sonra. Kulak tüylerini "Onlar mezarlık gülü, dokunma artık" diyerek kestirmediği günden kısa bir süre sonra ölen Erkek Lisesi Müdürü'nün kayınpederi, hiç gülmeyen, konuşmayan Ercüment Karacan şimdi çok gerilerde artık. Berberlikte de zanaatkâr adam giderek tükeniyor artık. Ne kesen, ne de kestiren tıraştan anlıyor. Servet Durmaz ise, hem kendi mesleğinin hem de Babıâli'nin hüsranlı tükenişini seyrediyor. ^ O toplantıya Tan Ataç çağırdı beni, Ankara Hilton'un zarif Halkla llişkiler Müdürü, güzel olaylan haber verır her zaman. Bir Çin sofrasında buluşuruz ya da Ispanya'nın ateşli şarkılarını dinler, danslannı seyrederiz. Bu kez de . çocukların sevincini paylaşıyoruz. O akşamı yaşamasaydım üzülürdüm gerçekten. Küçük çocukları nasıl bir gelecek beklıyor bılmiyorum ama Suna Yetanakll çocuklar yarışmasından bir grup. Kan'ı Idil Biret'i, Hüseyin Sermet'i, Ayla Erduran'ı, Ayşegül Sanca'yı, Verda Erman'ı, tutucu Izmirliler geliyor, ilginç sorular Duygu Aykal'ı, Meriç Sümen'ı düşünerek yağdırıyor Başkan Uz'a... kucakladım hepsini. Harika çocukları tanımak Parkın tenha köşeleıi var, gençler gelip değil yeteneklerini gelıştirmek önemli bence. oturmaz mı oraya, gözden kaçmaz mı, İlgı gösterilmeseydi, destek verılmeseydi, bizi tehlikeli olmaz mı? onurlandıran sanatçılarımızdan yoksun Başkan Uz da, evet diyor, o tenha köşeleri kalabilirdik bugün. Oysa yasalarla desteklendi gençler için yaptım özellikle, rahatça onlar. O desteğe hak kazandıklarını da oturaunlar diye! Uygar bir başkana yaraşır yaşamlarıyla kanıtladılar yıllar boyunca. sözler. Belki anımsarsınız parklarda dolaşan Çağdaş düzeyleri, yorumlarıyla ülkemizin en gençler gözetlenip denetlenirdi bir aralık, iyi elçileri oldular. Bunlar da olacak belki. acaba ahlaka aykırı bir şey yapıyorlar mı!? Belki diyorum, çünkü yetenek yetmiyor her Kimi TV kanallarında açık oturumları izlerken zaman, bir umut yeşerirken solabiliyor. kuşkuya düşüyor insan! llkellığın şaşırtıcı Soldurmamak gerekir. Kimi harika çocukların, boyutları var! hatta çok yetenekli öğrencilerın gerilediğine Ancak ilkelliğe karşın güzel olaylar da de tanık olmuyor muyuz? Adları virtüöz ama boyveriyor başkentte. Yaz geldi ama galeriler bir konçertoyu güç çalıyorlar sahnede, kapanmıyor, sonbaharın hazıriıklarıyla orkestrayı şaşırtıyorlarl uğraşıyor. Heykel tartışmalarına karşın heykel sergiieri var ufukta. Urart'ta iki kadın Küçük yarışmacılar arasında Bilkentliler de sanatçımızı selamlayacağız. Şeyma Reisoğlu var. Ersin Onay'ın kulaklan çınladı mı acaba, ve Canan Dağdelen. Biri Istanbul'dan ötekı çoksesli müzik dalının yeşermesinde onun da Viyana'dan. Başkentlılerde de heykel sevgisi büyük emeği ve coşkusu var. Aspendos'a yeşerdi birden. Evlerde çok kolay değil, giden CSO sanatçıları da çok mutlu döndü heykel özel bir yer ister, geniş alandan Ankara'ya. Aspendos konserini anlatıyorlar hoşlanır ama Aloş'un heykelleri az eve coşkuyla. Antık Tiyatro'da bir müzik şöleni. yerieşmedi. ^ CSO Carmina'yı çaldı, koro da söyledi. Yirmi CUMHURİYE.T OERGİ 26 H A Z İ R A N 1 9 9 4 S A Y I 431
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle