Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
insanları cğlendirmek için yeni bir yöntem olacağını düşündü. Ama Lumiere kardeşler, bu icadın pek uzun ömürlü olacağını sanmıyorlardı (Edison da sanmıyordu). Ona, sinemanın bir süre bilimsel bir tuhaflık olarak ilgi uyandırabileceğini, ama ticari bir gelcceği olmadığını söylediler. Melies ise, perdede sihir yaratmak için bu icadı satın almak istiyordu. Gerçi Lumiereler icatlannı satmadı ama, bu durum Meli&s'in sinema tarihinde çok önemli bir yer edinmesini enlellemedi. Kamera oyunları Sincma ilk başarısını "âşinalık" sayesinde kazanmıştı. Görüyordun ve tanıyordun. Hepsi bilinen şeylerdi: Atlar, trenler, deniz. Herkes, gerçeğe uygun şeylerçekmeye çalışıyordu. Melies ise, tam tersine, hayaller yarattı. Kamerayla yapılan numaralar hoşuna gidıyordu, cansız nesneleri hareket ettiriyordu Hata sonucu ortaya çıkmış şeylerı bile ycnilik niyetine kullanıyordu. Bir gün sokakta bir kamyonu çekerken, kamerası sıkıştı. Yeniden çalışmaya başladığında kamyonun yerine bir cenaze arabası gelmişti Melıcs fılmi izlerken, kamyonun yerini mucizevi bir şekilde cenaze arabasının aldığını gördü. Bu yeni sihri de memnuniyetle kullandı, yenilerini bizzat kendisi meydana getirdi. Masallar yarattı, insanhrı tavanda yürüttü, aydedeye bir şemsiyc dikti. Fransızlar ona beyazperdenin Jules Verne'i diyorlardı. Aslında o dönem bütün sihirbazlar sinemayı bağrına basmıştı ama, Melies sihirbazlık ile sinemacılığın arasında kalmadı, çizginin sinema yanına gcçti. Üstelik, sinemaya pratik yönden de çok yararı oldu. 1malatçıları, fılmlerde aynı delme sistemini kullanma konusunda ikna etti ve herhangi bir projektörde herhangi bir filmin gösterilebilmesini sağladı. Bazı yeni teknikleri onun bulduğu söylenir. Hatta, Walt Disney'in öncüsü olduğu bile söylenebilir. Çünkü onun tarzındaki fantastik filmler, bir süre sonra çizgi filmlere dönüştü. Ne var ki bu, halkın umurunda değildi. Gelecekteki bir Walt Disney'den haberleri yoktu, aldırdıkları da yoktu. Onlar yalnızca bu yeni icadın kcyfini çıkarmakla ilgilcniyorlardı. En başta, ta başta hareket vardı. Hakiki hareket, hareketin kendisi, taklidi değil. Yoksa hareketi taklit ya da temsil ctmc çabaları neredeysc mağara resimlerı kadar eski sayılır. Gölge oyunları, siluet olarak beyazperdeye vuran görüntüler, tiyatrodan da eskiydi. Sonrasında da, çeşitli optik oyuncaklar, hareketi mükemmelen taklit etmişti. Uçan kuşlar, zıplayan figürler, dörtnala giden atlar. Genelde statik bir gösteri olan büyulü fener gösterisi de, hareket mekaniz AN ERNST DOUGLAS CLAIRE BASrt) ON THE OnidlNAI M DIIV KV Mtl (Hll MELVYN INA LUBITSCH PRODUCTION RII LV «ııtnnı A IMRECTEO BY lil»w T » «,,:,.„, Yukarıdan aşağıya: Thomas Alva Edison, LouisLumiire, Auguste Lumiere, Georges Melies. günlük kirası için sabit bir bedel istcdi: Gündc otuz frank. Ilk gün, bir franklık ücreti ödeyip filmi izlemeye gclenlcrin sayısı otuz beşi geçmedi. Salon sahibi dc, ne akıllı bir adam olduğunu düşünüp sevinçle ellerini oğuşturdu. Ne var ki iki hafla sonra, küçük salonun scyircileri gışclcre günde iki bin frank bırakır hale gelmişti. DerkcnFransa'dasihirbazlıkgösterileri sunan küçük bir tiyatrosu olan biri, Georges Melies, filmlerin ması ile takviye almıştı. Küçük bir kol çevrilince tekerlekler dönüyor, ağaçlar rüzgârla sallanıyor, bacalardan duman yükseliyordu. Ne var ki bu hareketler, çizgisel nitelik taşıyordu, genelde tek bir düzlemdeydiler. Zoetrope kuşu kanatlannı hamarat hamarat çırparak sağdan sola gidiyordu. Büyülü fener pozitifındeki duman, yukan doğru yükseliyordu. Onun içindir ki, Lumiereler'in 1895'te La Ciotat istasyonuna vâsıl olan treni, tarih yazdı. Çünkü kameraya doğru geldi, yanından geçip gitti. Ikı kardeş, trenin bütününü alabilmek için bu yolu seçmişler, böylece de diğer bütün gösterilerde eksik olan bir şeyi, dinamizmi işin içine katmışlardı. Ama bilerek, ama bilmeyerek. Sinema, seyircilere doğru gelen bir şeyi göstermeyi başarmıştı. Gerçi sakin sakin durmaya ha/.ırlanan bir trendi bu ama, herkese perdeden fırlayıp çıkacakmış gibi geldi. Eğer heyecana kapılmayıp da düşünselerdi, ağırbaşlı tavırlarını muhafaza edebilirlerdi belki. Olmadı, hepsi "kafasını kesti". Ürkmüştüler, rivayete göre birkaç kadın haykırdı, bir kısmı bayıldı. Sinema, fiilen insanların hayatına girmişti. Bir penilik filmler Atlantik'ın öbür yakasında da aynı yoğunlukta bir laalıyet sürüyordu, elbette Kdison'un ekibinin 1893'te başlattığı "peepshow"lar, çoktan sinemaya dönüşmüştü. Edisoncuların Ncw Jersey'de katranlı kâğıttan yaptıkları ve büyük bir muhabbetlc Kara Maria adını vcrdikleri stüdyo, almış yurumuştü Insanlar bir peni verip gözlerini bir